- Veda zamanı

Adsense kodları


Veda zamanı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Mon 18 April 2011, 03:41 pm GMT +0200
Veda Zamanı

Artık, vakit tamamdı; yolculuk emareleri iyice belirmişti Resü­lullah (sallallahu aleyhi ve sellern), dünya ile ahiretin arasındaki incecik perdenin öbür tarafına geçmek üzereydi. Mübarek başlarını, Aişe Validemizin sinesine yaslamış, siyah gözlerini de tavana dikmişti.

Bu sırada huzura, Hz. Ebu Bekir'in oğlu Hz. Abdurrahman girdi; elindeki misvak dikkatini çekmişti. Feraset sahibi Hz. Aişe, çok hoş­landığı misvağı arzuladığını anlamış ve:

- Onu senin için alayım mı, demişti.

Resülullah:

- Evet, dereesine başını sallıyordu.

Vakit Yaklaşırken

Hz. Aişe kardeşinden aldı ve onu, Alemlerin Efendisi'ne vermek istedi. Ancak, misvak çok sertti. Bunun üzerine Aişe Validemiz:

- Onu senin için ıslatıp yumuşatayım mı, diye teklif etti. Yine mübarek başlan hareket ediyor ve:

- Evet, diyordu. Belli ki, artık dil süküta başlamış, gözler konu­şuyordu.

Maksat anlaşılmıştı; hemen rnisvağı ağzına aldı ve onu ıslattık­tan sonra Efendiler Efendisi'ne uzattı.

Aldı onu ve inci misal dişleri üzerinde gezdirmeye başladı. Ebedi aleme giderken bile, dişlerini temizliyordu. Bir taraftan da:

- 13. ilahe illallah! Gerçekten de ölüm için ciddi sekerat var, di­yordu.

Bir aralık, sıhhat ve afiyet bulması için elinden tutup da dua etmek isteyen Aişe Validemize baktı:

- Hayır, diyordu. Belli ki, asli vatana giderken burada kalmayı

talep uygun değildi. Onun için elini şiddetle geri çekiverdi.

Yine bayılmıştı.

Bir müddet sonra, yeniden kendine geldi.

Bu arada parmağını da yukanya doğru kaldırmıştı. Gözleri ta­vana yeniden yönelmişti ve dudakları da hareket ediyordu. Söyle­diklerini duymak için kulağını fem-i mübareklerine doğru yaklaştı­ran Aişe Validemiz, Resülullah'ırı şunları söylediğine şahit olacaktı:

- Peygamberler, şehitler, sıddikler ve salihlerden kendilerine nimette bulunduklarınla beraber, Beni de affet ve rahmetinle kucak­la! Artık Beni, 'refik-i a'[a'ya, yüce dostluğuna kabul buyur!

Allah'ım, yüce dostluğunu istiyorum! Allah'ım, yüce dostluğunu istiyorum! Allah'ım, yüce dostluğunu istiyorum!

Altmış üç yıl önce bir pazartesi günü başladığı bu yolda, yine bir pazartesi günü son noktayı koyuyordu. Vahyin sağanak olup yağdığı yirmi üç yıllık hayatında, kıyamete kadar karşılaşılacak her türlü ih­tiyaca cevap verecek dolu dolu bir hayat yaşamıştı. Tebliğ vazifesini de arkadakilere emanet ederek yoluna devam ediyordu.

Odaya, enfes bir koku yayılmıştı.

Derken eli, bir kenarda duran su kabının üstüne doğru akarken,

mübarek parmaklan arasında duran misvak da, yere doğru kayıver­miştil

Yolu ve yolculan arkadakilere emanet eden Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellern), artık arzuladığı vuslata ermiş ve ebedi aleme pervaz etmişti.

Artık O'nun emanet ettiği sancak, Hz. Üsame gibi fütüvveti tem­sil edenlerin omuzlarında dalgalanacaktı!

Zeynep7D
Sat 4 January 2014, 12:27 am GMT +0200
Malik b. Enes'in şöyle dediği rivayet edilir: "Bana ulaştığına göre Rasülullah (s.a.), pazartesi günü vefat etmiş, salı günü defnedilmiştir. Müslümanlar, cenaze namazını gurublar halinde, imamsız olarak kılmışlardır." Sahabe-i Kiram, Rasülullah'ın nereye defnedileceği hususunda ihtilafa düşmüşler, bazıları doğum yeri olan Mekke'ye, bazıları ashabının yanına Cennetü'l-Baki' kabristanına bazıları da kendi mescidine gömülmesini teklif etmişlerdi. Bu esnada söz alan Hz. Ebubekir, Peygamber Efendimizin "Hiçbir peygamber, vefat ettiği yerin dışında bir mahalde defnedilmemiştir." mealindeki hadisini rivayet ederek, bu ihtilâfın ortadan kalkmasını sağladı. Peygamberimiz ölmemiştir sadece bu dünyadan sonsuz hayata gitmiştir.

Rüveyha
Sat 4 January 2014, 12:45 am GMT +0200
Efendimizin refik-i a'a'ya ulaştığı bu anı, her okuduğumda boğazımda bir düğüm oluşur..Şimdi Efendimiz olsaydı diye bir şey belirir içimde ..Olsaydı  hepimizin ellerinden tutsaydı..Darmadağın olmuş , biçare gönüllere derman olsaydı..Tutsaydı ellerimizden günahlarımız çığ gibi büyümezdi.Olsaydı şimdi,haramlar alıp başını gitmezdi..Efendim aslında sen hep yanımızda bize yakın, ama biz sana çok uzağız..Rüyalarımda gördüm diyene, imrenen gönüller var karşında Efendim..Bir görseler seni, dünya onların,bir görseler seni affedilmişcesine şen şakrak,gülen yüzler olucak hep..O güzel cemalini bi kere de bize göster ki  her anımız senle onurlansın..

mevlüdekalınsaz
Sat 4 January 2014, 02:04 am GMT +0200
ey Nebi! Sen gittin ...gittin ama arkanda ağlayan yaşlı gözler bıraktın,keşke ben de görseydim seni diyenleri bıraktım..
evet Peygamberim bir kere bir kere de ben görebilseydim o nur cemalini ,ben de duyabilseydim o gül kokunu....
Ya Nebi seni gerçekte göremedik ama belki rüyalarımızda görürüz umuduyla bekliyoruz ,gelir misin ey sultanım gelip bizim de rüyalarımızı süsler misin???bekliyoruz Efendim bekliyoruz

yunushan7d
Sun 5 January 2014, 08:20 pm GMT +0200
Peygamber Efendimiz veda haccını yapıp Medine'ye geri döndükten bir süre sonra hastalandı. Görevinin sona erdiğini ve bu dünyadan ahrete göçme zamanının geldiğini anlamıştı. Hastalığı günden güne artıyordu. Hasta iken de ezan okuyor ve mescide gidip, namazları kıldırıyordu. Fakat vefatına üç gün kala hastalığı fazla ağırlaştığından mescide çıkamaz olmuştu.Hz. Ebubekir'in cemaate imamlık yapmasına ve onlara namaz kıldırmasını emretmişti. Kızı Hz. Fatıma her gün muhterem babasını ziyaret ediyordu. peygamberimiz kızınan şöyle buyurdu:Ey Peygamberin kızı Fatıma! Seni ahiret gününün sorumluluğundan (kendini) kurtaracak hayırlı işler yapmaya bak. Peygamber kızı olman sana bir şey kazandırmaz. Ben seni, o günün dehşetinden kurtaramam.'' bildiğim bazı bilgiler

Hanife 8.D
Sun 5 January 2014, 08:28 pm GMT +0200
Bana bu satırları yazmayı nasip eden Allah’a hamd olsun. Yoluna canlar feda edilen, uğruna âlemler yaratılan, nur yüzlü, gül kokulu efendimize salatu selam olsun. Gül efendim: Seni bu satırlarla anlatmak mümkün değil. Bütün kalemleri, kâğıtları ve dahi bütün mürekkepleri bir araya getirsek senin bir tek ahlakını bile hakkıyla yazabilmemiz mümkün değil. Efendim canım efendim sizi görmeyi sizin yanınızda olmayı o kadar isterdim ki, fakat nasip değilmiş, Rabbim böyle dilemiş. Düşünüyorum sizin devrinizde yaşasaydım neyiniz olmak isterdim diye. Daha çocukken kırlarda dolaşırken mübarek başınızı gölgeleyen bir bulut mu? Yoksa ne çileler çekerek İslam’ı yayarken, ilk inanan İslam’ı ilk kabul eden, bu uğurda şehit olan Müslüman mı? Belki de Hira Nur dağında vahiy geldikten sonra beni örtün diyerek örtündüğünüz örtünüz mü? Ah ne olurdu bunlardan biri olma şerefine nail olsaydım da yanınızdan hiç ayrılmasaydım. Hiç olmazsa bastığınız topraklardaki ayak iziniz ya da kapınızın eşiği olsaydım. Nur efendim önceleri sizi o kadar çok tanımıyordum. Okudukça, öğrendikçe sizi sevmeye başladım. Sevdim, sevdim sonra size âşık oldum. Bu böyle bir sevgiydi ki, bir annenin evladına olan sevgisinden daha yüce. Bu öyle bir aşktı ki, Leyla’nın Mecnuna olan aşkından daha da öte. Ah nur yüzlü efendim: Taif’te sana atılan taş benim yüzüme gelse, kanlar içinde kalsaydım da sana değmeseydi. Mübarek ayağının altına serilen dikenlere ben bassaydım da ağrılardan yürüyemez olsaydım da senin canın yanmasaydı. Uhud’da mübarek dişin şehit olacağına benim 32 dişim kırılsaydı da yemek yiyemeseydim de sen hiç incinmeseydin. Hz. Vahşi’nin o oku sevgili amcana değil de bana atıp ciğerimi çıkarıp ta çiğneseydi de sen hiç üzülmeseydin. Niye üzdüler ki seni. Ne yapmıştınız ki onlara, ne istediler sizden Efendim. Olamadım Ebu Bekir’in, olamadım sahabenden biri. Olamadım mağara kapısını ağlarla ören örümceğin, Olamadım güvercin yumurtan. Olamadım mağarada seni görebilmek için senelerce hasretle bekleyen bir yılanın, bir kıt mirin olamadım, olamadım Efendim. Bir bilseniz efendim nelerimi vermezdim ki bu şereflerden birine nail olabilmek için. Anamı, Babamı, Malımı, Mülkümü hatta canımı bile. Neyim varsa hepsini yolunuza feda olsun efendim. Seviyorum seni ey kutlu Nebi. Yetimlerin babası, fakirlerin dostu olduğun için vefakâr bir eş, Şefkatli bir baba, Muhammed’ ün Emin olduğun için seviyorum. Namaz kılarken incinmesinler diye secdeyi uzatan bir dede, Ashabın karnına bir taş, sen ise iki taş bağlayan Allah’ın Resulüsün diye seviyorum.

Hayranım efendim güllere hayranım terinizdir diye. Gökteki aya hayranım efendim mübarek yüzünüze benziyor diye. İncilere hayranım efendim mübarek dişinizdir diye. Kıskanıyorum deveniz Kusva’yı hep arkanızda, hep yanınızda oluyor. Kıskanıyorum sahabelerinizi sizinle sohbet edip feyizler alıyor. Bir sahaben bir Bilal’in, bir Mus’abın bir Ömer’in, Osman’ın, bir deveniz bile olamadık efendim. Yanınızda bulunamadık, Bal damlayan sözlerinizden nasip olamadık. Hadisler duyup ezberleyemedik. Kur-an-ı Kerimi sizin hoş tatlı sesinizden dinleyemedik. Mescid de arkanızda namaz kılamadık. Savaşlara katılıp yaralıların yaralarını saramadık, onlara bir bardak su veremedik. Çok muzdaribim efendim çook. İçimiz yanıyor. Sizi öylesine özledim ki anlatamam efendim. Şu an çıkıp gelmenizi o kadar isterdim ki diyorum. Dilim söylüyor, İçim yanıyor, Fakat utanıyorum, Sizi davet etmeye. Her türlü çirkinliklerin yaşandığı, helalin haramın hiç fark etmediği, Faizin tatlı bir baklava gibi yendiği, tesettürün neredeyse kalmadığı, zinanın açıktan açığa kol gezdiği bu devire sizi utanmadan nasıl davet edebilirim ki efendim! Üç kuruşluk dünya menfaatleri için kardeş kardeşi vuruyor. Şan, şöhret, para hep itibar görüyor, ama Allah (c.c.) korkusu, sizin sevginiz, size olan özlem, aşkınızla yanan gönüllerde gün geçtikçe büyüyor. Gelin artık efendim. Kuruyan çöller göle dönsün, yeşeren yapraklar güle dönsün. Her şey size hasret, her şey size âşık. Zerreden kürreye, habbeden kubbeye her şey efendim. Kâinatın hiç solmayan gülüne sonsuz salât ve selam olsun. Ahirette cemalini görmek ve şefaatinizi almak dileğiyle; ALA RASÜLÜNA SALÂVAT.

Rüveyha
Sun 5 January 2014, 10:13 pm GMT +0200
Bana bu satırları yazmayı nasip eden ALLAH’a hamd olsun. Yoluna canlar feda edilen, uğruna âlemler yaratılan, nur yüzlü, gül kokulu efendimize salatu selam olsun. Gül efendim: Seni bu satırlarla anlatmak mümkün değil. Bütün kalemleri, kâğıtları ve dahi bütün mürekkepleri bir araya getirsek senin bir tek ahlakını bile hakkıyla yazabilmemiz mümkün değil. Efendim canım efendim sizi görmeyi sizin yanınızda olmayı o kadar isterdim ki, fakat nasip değilmiş, Rabbim böyle dilemiş. Düşünüyorum sizin devrinizde yaşasaydım neyiniz olmak isterdim diye. Daha çocukken kırlarda dolaşırken mübarek başınızı gölgeleyen bir bulut mu? Yoksa ne çileler çekerek İslam’ı yayarken, ilk inanan İslam’ı ilk kabul eden, bu uğurda şehit olan Müslüman mı? Belki de Hira Nur dağında vahiy geldikten sonra beni örtün diyerek örtündüğünüz örtünüz mü? Ah ne olurdu bunlardan biri olma şerefine nail olsaydım da yanınızdan hiç ayrılmasaydım. Hiç olmazsa bastığınız topraklardaki ayak iziniz ya da kapınızın eşiği olsaydım. Nur efendim önceleri sizi o kadar çok tanımıyordum. Okudukça, öğrendikçe sizi sevmeye başladım. Sevdim, sevdim sonra size âşık oldum. Bu böyle bir sevgiydi ki, bir annenin evladına olan sevgisinden daha yüce. Bu öyle bir aşktı ki, Leyla’nın Mecnuna olan aşkından daha da öte. Ah nur yüzlü efendim: Taif’te sana atılan taş benim yüzüme gelse, kanlar içinde kalsaydım da sana değmeseydi. Mübarek ayağının altına serilen dikenlere ben bassaydım da ağrılardan yürüyemez olsaydım da senin canın yanmasaydı. Uhud’da mübarek dişin şehit olacağına benim 32 dişim kırılsaydı da yemek yiyemeseydim de sen hiç incinmeseydin. Hz. Vahşi’nin o oku sevgili amcana değil de bana atıp ciğerimi çıkarıp ta çiğneseydi de sen hiç üzülmeseydin. Niye üzdüler ki seni. Ne yapmıştınız ki onlara, ne istediler sizden Efendim. Olamadım Ebu Bekir’in, olamadım sahabenden biri. Olamadım mağara kapısını ağlarla ören örümceğin, Olamadım güvercin yumurtan. Olamadım mağarada seni görebilmek için senelerce hasretle bekleyen bir yılanın, bir kıt mirin olamadım, olamadım Efendim. Bir bilseniz efendim nelerimi vermezdim ki bu şereflerden birine nail olabilmek için. Anamı, Babamı, Malımı, Mülkümü hatta canımı bile. Neyim varsa hepsini yolunuza feda olsun efendim. Seviyorum seni ey kutlu Nebi. Yetimlerin babası, fakirlerin dostu olduğun için vefakâr bir eş, Şefkatli bir baba, Muhammed’ ün Emin olduğun için seviyorum. Namaz kılarken incinmesinler diye secdeyi uzatan bir dede, Ashabın karnına bir taş, sen ise iki taş bağlayan ALLAH’ın Resulüsün diye seviyorum.

Hayranım efendim güllere hayranım terinizdir diye. Gökteki aya hayranım efendim mübarek yüzünüze benziyor diye. İncilere hayranım efendim mübarek dişinizdir diye. Kıskanıyorum deveniz Kusva’yı hep arkanızda, hep yanınızda oluyor. Kıskanıyorum sahabelerinizi sizinle sohbet edip feyizler alıyor. Bir sahaben bir Bilal’in, bir Mus’abın bir Ömer’in, Osman’ın, bir deveniz bile olamadık efendim. Yanınızda bulunamadık, Bal damlayan sözlerinizden nasip olamadık. Hadisler duyup ezberleyemedik. Kur-an-ı Kerimi sizin hoş tatlı sesinizden dinleyemedik. Mescid de arkanızda namaz kılamadık. Savaşlara katılıp yaralıların yaralarını saramadık, onlara bir bardak su veremedik. Çok muzdaribim efendim çook. İçimiz yanıyor. Sizi öylesine özledim ki anlatamam efendim. Şu an çıkıp gelmenizi o kadar isterdim ki diyorum. Dilim söylüyor, İçim yanıyor, Fakat utanıyorum, Sizi davet etmeye. Her türlü çirkinliklerin yaşandığı, helalin haramın hiç fark etmediği, Faizin tatlı bir baklava gibi yendiği, tesettürün neredeyse kalmadığı, zinanın açıktan açığa kol gezdiği bu devire sizi utanmadan nasıl davet edebilirim ki efendim! Üç kuruşluk dünya menfaatleri için kardeş kardeşi vuruyor. Şan, şöhret, para hep itibar görüyor, ama ALLAH (c.c.) korkusu, sizin sevginiz, size olan özlem, aşkınızla yanan gönüllerde gün geçtikçe büyüyor. Gelin artık efendim. Kuruyan çöller göle dönsün, yeşeren yapraklar güle dönsün. Her şey size hasret, her şey size âşık. Zerreden kürreye, habbeden kubbeye her şey efendim. Kâinatın hiç solmayan gülüne sonsuz salât ve selam olsun. Ahirette cemalini görmek ve şefaatinizi almak dileğiyle; ALA RASÜLÜNA SALÂVAT.

Kardeşim bu yazıyı sen mi yazdın? Sen yazdıysan  yüreğine sağlık güzel kardeşim..Sen yazmadıysan bile bizimle paylaştığın için Rabbim razı olsun.Senin yazdığını temenni ederek, inşaAllah bu gibi makale , deneme tarzında yazılarını geliştirmen senin için çok faydalı olucaktır..Efendimize mektup yarışmaları düzenleniyor, bu gibi yarışmalara katılmanı tavsiye ederim..Yazmaya devam et inşaAllah İlim Dünyası ailesi olarak ayrı bir bölüm oluşturup, yazdığınız yazıları orda paylaşabiliriz..Tekrar yüreğine sağlık..Mevlam Efendimize olan aşkını  , muhabbetini daim eylesin.Şefaatlerine nail olursun inşaAllah güzel kardeşim..+rep

Hafsa Nur 6.D
Sun 5 January 2014, 11:03 pm GMT +0200
Madem oyle benimde bir mektubum var o zaman;

Sevgili Efendim,

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, bizi görseniz belki de, bunlar mı benim ümmetim diyeceksiniz? Siz Mekke den Medineye hicreti yaşadınız. Muhacirlere Ensarın yardımını siz tavsiye ettiniz. Ensar, gönlünden gelerek gösterdiğiniz yolda yardımlaşmaya koştu. Öyle bir yardımlaşmaydı ki tarifi imkansız. Ancak bu gün bile hala unutulmayan sıcak bir hatıra olarak kaldı.

Öyle ki seni ziyarete geldiğimde, mescidinin avlusunda tanıştığım bir Müslümana nerelisin? diye sordum, Medineliyim dedi. Ensardanmısın? diye sorunca hıçkırarak evet dedi. Birbirimize sarılarak gözyaşı döktük. İşte tarif edilemeyen ama kalplerde idrak edilebilen bir yardımlaşma. Aradan geçen asırlara rağmen solmayan bir gül gibi kokusunu, duygusunu günümüze taşıyabilen bir kardeşlik.

Bizde Ensar anlayışı sadece tatlı bir hatıra olarak bulunuyor. Muhacir olmak sadece Mekkeden gelmek değil, Ensar olmak için de Medineli olmak şart değil, biliyorum. Ama ümmetin çoğu bunu bilse bile, idrak edemiyor.
Efendim, Çeçenistandan muhacir olarak İstanbula gelenler, dullar ve yetimler Ensarın yardımına muhtaç. Hiçbir dönemde yaşanmamış bir bolluk ve refah içerisinde olmamıza rağmen, muhacir var, ensar çok az. Gemisini kurtaran kaptan anlayışını bize öğreten sen değildin. Sen bize kardeşi açken tok yatan bizden değildir demiştin.

Senin o gül kokunu özlemek, senin için methiyeler yazmak, kıyamet günü ALLAHın izniyle senden şefaat beklemek ümmetinin hakkıdır. Nerede o ümmet dersem, bunu günümüz Müslümanları için aleyhte şahitlik olarak kabul etmeyin. Bu çabam sadece insanlara, Ensar dan olmanın ne kadar kolay olduğunu göstermek için.

Seni, bizlere ve alemlere rahmet olarak gönderen Yüce ALLAH (c.c.), bizlere acısın, bizlere mağfiret etsin. Seni seven gönülleri mahzun etmesin. Öyle insanlar biliyorum ki, adın anıldığında büyük bir özlemle iç geçiriyorlar.
Öyle insanlar biliyorum ki, senin o mübarek makamını ziyaret etmek için can atıyorlar. İşte bu ümmete, Rabbim ümmet olma şuurunu da nasip etsin, inşALLAH. Ensar olmanın ne demek olduğunu idrak etmemiz için bizlere bir anlayış ve kavrayış versin.

Ateşle imtihan olduğumuz böyle bir zamanda, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz feraset ve dirayet için her şeye Kadir olan ALLAH (c.c.) bizlere yardımcı olsun.

Derdimiz çok, derman sende. Yazacak çok konu var, mesela Hiroşima da çok kirli bir dönem başlatıldı. Uçaklardan atılan bir bomba ile bir şehir içindekilerle birlikte yakıldı. Zulmün sahipleri hala zulümlerine devam ediyorlar. Şimdilerde ben Müslümanım diyenlerden de kendine destek buluyor.

Haksız yere bir cana kastedilmesinin bile ne büyük bir suç olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bu zalime kalben de olsa destek vermenin zararını idrak edemiyoruz. Ne yapalım canım , onlar çok güçlü, mecburen yanlarında yer alacağız gibi idrak dışı sözler sarfedebiliyoruz. Halbuki sen bize ALLAHın daha güçlü olduğunu, her şeye Kadir olduğunu anlatmıştın. Bir hesap gününün varlığından bizi haberdar etmiştin. Boynuzsuz koçun bile boynuzlu koçtan hakkını alacağı bir hesap gününden. Üridu Ebii (babamı istiyorum) diye haykıran çocuklar değil bu zulmü yapandan, zulme sessiz kalandan da hesap sormayacak mı? Arun aleykum (utanın!) diyen çocuk bile bunu idrak etmişken, biz kendimizi nasıl savunacağız?

Sen bize bu dini böyle anlatmamıştın. Ama biz anlatılanları idrak noktasında aciziz, akletme melekemizi kaybettik. Seni hala çok seviyoruz, idrak edemesek de ALLAHın tek ve her şeye Kadir olduğunu biliyoruz. Bu gün için ihtiyacımız olan, Yüce ALLAHın kudretiyle, feraset ve dirayet sahibi olmamızdır. Bunu diliyor ve istiyoruz. Kıyamet günü de Rabbim bize acısın ve merhamet etsin. Yine o gün ALLAHın izniyle şefaatini umuyor ve istiyoruz.

Buna layık olmasak da...

Hafsa Nur 6.D
Sun 5 January 2014, 11:06 pm GMT +0200
bunu hayalde canlandirarak yazmak benim icin cok guzel....

nurcancortge
Sun 5 January 2014, 11:09 pm GMT +0200
Bana bu satırları yazmayı nasip eden ALLAH’a hamd olsun. Yoluna canlar feda edilen, uğruna âlemler yaratılan, nur yüzlü, gül kokulu efendimize salatu selam olsun. Gül efendim: Seni bu satırlarla anlatmak mümkün değil. Bütün kalemleri, kâğıtları ve dahi bütün mürekkepleri bir araya getirsek senin bir tek ahlakını bile hakkıyla yazabilmemiz mümkün değil. Efendim canım efendim sizi görmeyi sizin yanınızda olmayı o kadar isterdim ki, fakat nasip değilmiş, Rabbim böyle dilemiş. Düşünüyorum sizin devrinizde yaşasaydım neyiniz olmak isterdim diye. Daha çocukken kırlarda dolaşırken mübarek başınızı gölgeleyen bir bulut mu? Yoksa ne çileler çekerek İslam’ı yayarken, ilk inanan İslam’ı ilk kabul eden, bu uğurda şehit olan Müslüman mı? Belki de Hira Nur dağında vahiy geldikten sonra beni örtün diyerek örtündüğünüz örtünüz mü? Ah ne olurdu bunlardan biri olma şerefine nail olsaydım da yanınızdan hiç ayrılmasaydım. Hiç olmazsa bastığınız topraklardaki ayak iziniz ya da kapınızın eşiği olsaydım. Nur efendim önceleri sizi o kadar çok tanımıyordum. Okudukça, öğrendikçe sizi sevmeye başladım. Sevdim, sevdim sonra size âşık oldum. Bu böyle bir sevgiydi ki, bir annenin evladına olan sevgisinden daha yüce. Bu öyle bir aşktı ki, Leyla’nın Mecnuna olan aşkından daha da öte. Ah nur yüzlü efendim: Taif’te sana atılan taş benim yüzüme gelse, kanlar içinde kalsaydım da sana değmeseydi. Mübarek ayağının altına serilen dikenlere ben bassaydım da ağrılardan yürüyemez olsaydım da senin canın yanmasaydı. Uhud’da mübarek dişin şehit olacağına benim 32 dişim kırılsaydı da yemek yiyemeseydim de sen hiç incinmeseydin. Hz. Vahşi’nin o oku sevgili amcana değil de bana atıp ciğerimi çıkarıp ta çiğneseydi de sen hiç üzülmeseydin. Niye üzdüler ki seni. Ne yapmıştınız ki onlara, ne istediler sizden Efendim. Olamadım Ebu Bekir’in, olamadım sahabenden biri. Olamadım mağara kapısını ağlarla ören örümceğin, Olamadım güvercin yumurtan. Olamadım mağarada seni görebilmek için senelerce hasretle bekleyen bir yılanın, bir kıt mirin olamadım, olamadım Efendim. Bir bilseniz efendim nelerimi vermezdim ki bu şereflerden birine nail olabilmek için. Anamı, Babamı, Malımı, Mülkümü hatta canımı bile. Neyim varsa hepsini yolunuza feda olsun efendim. Seviyorum seni ey kutlu Nebi. Yetimlerin babası, fakirlerin dostu olduğun için vefakâr bir eş, Şefkatli bir baba, Muhammed’ ün Emin olduğun için seviyorum. Namaz kılarken incinmesinler diye secdeyi uzatan bir dede, Ashabın karnına bir taş, sen ise iki taş bağlayan ALLAH’ın Resulüsün diye seviyorum.

Hayranım efendim güllere hayranım terinizdir diye. Gökteki aya hayranım efendim mübarek yüzünüze benziyor diye. İncilere hayranım efendim mübarek dişinizdir diye. Kıskanıyorum deveniz Kusva’yı hep arkanızda, hep yanınızda oluyor. Kıskanıyorum sahabelerinizi sizinle sohbet edip feyizler alıyor. Bir sahaben bir Bilal’in, bir Mus’abın bir Ömer’in, Osman’ın, bir deveniz bile olamadık efendim. Yanınızda bulunamadık, Bal damlayan sözlerinizden nasip olamadık. Hadisler duyup ezberleyemedik. Kur-an-ı Kerimi sizin hoş tatlı sesinizden dinleyemedik. Mescid de arkanızda namaz kılamadık. Savaşlara katılıp yaralıların yaralarını saramadık, onlara bir bardak su veremedik. Çok muzdaribim efendim çook. İçimiz yanıyor. Sizi öylesine özledim ki anlatamam efendim. Şu an çıkıp gelmenizi o kadar isterdim ki diyorum. Dilim söylüyor, İçim yanıyor, Fakat utanıyorum, Sizi davet etmeye. Her türlü çirkinliklerin yaşandığı, helalin haramın hiç fark etmediği, Faizin tatlı bir baklava gibi yendiği, tesettürün neredeyse kalmadığı, zinanın açıktan açığa kol gezdiği bu devire sizi utanmadan nasıl davet edebilirim ki efendim! Üç kuruşluk dünya menfaatleri için kardeş kardeşi vuruyor. Şan, şöhret, para hep itibar görüyor, ama ALLAH (c.c.) korkusu, sizin sevginiz, size olan özlem, aşkınızla yanan gönüllerde gün geçtikçe büyüyor. Gelin artık efendim. Kuruyan çöller göle dönsün, yeşeren yapraklar güle dönsün. Her şey size hasret, her şey size âşık. Zerreden kürreye, habbeden kubbeye her şey efendim. Kâinatın hiç solmayan gülüne sonsuz salât ve selam olsun. Ahirette cemalini görmek ve şefaatinizi almak dileğiyle; ALA RASÜLÜNA SALÂVAT.
bu yazıyı sen yazdıysan ellerine kollarına sağlık çook güzel olmuş inşallah bu yazı gibi seninde kaderin güzel olur...

nurcancortge
Sun 5 January 2014, 11:10 pm GMT +0200
Bana bu satırları yazmayı nasip eden ALLAH’a hamd olsun. Yoluna canlar feda edilen, uğruna âlemler yaratılan, nur yüzlü, gül kokulu efendimize salatu selam olsun. Gül efendim: Seni bu satırlarla anlatmak mümkün değil. Bütün kalemleri, kâğıtları ve dahi bütün mürekkepleri bir araya getirsek senin bir tek ahlakını bile hakkıyla yazabilmemiz mümkün değil. Efendim canım efendim sizi görmeyi sizin yanınızda olmayı o kadar isterdim ki, fakat nasip değilmiş, Rabbim böyle dilemiş. Düşünüyorum sizin devrinizde yaşasaydım neyiniz olmak isterdim diye. Daha çocukken kırlarda dolaşırken mübarek başınızı gölgeleyen bir bulut mu? Yoksa ne çileler çekerek İslam’ı yayarken, ilk inanan İslam’ı ilk kabul eden, bu uğurda şehit olan Müslüman mı? Belki de Hira Nur dağında vahiy geldikten sonra beni örtün diyerek örtündüğünüz örtünüz mü? Ah ne olurdu bunlardan biri olma şerefine nail olsaydım da yanınızdan hiç ayrılmasaydım. Hiç olmazsa bastığınız topraklardaki ayak iziniz ya da kapınızın eşiği olsaydım. Nur efendim önceleri sizi o kadar çok tanımıyordum. Okudukça, öğrendikçe sizi sevmeye başladım. Sevdim, sevdim sonra size âşık oldum. Bu böyle bir sevgiydi ki, bir annenin evladına olan sevgisinden daha yüce. Bu öyle bir aşktı ki, Leyla’nın Mecnuna olan aşkından daha da öte. Ah nur yüzlü efendim: Taif’te sana atılan taş benim yüzüme gelse, kanlar içinde kalsaydım da sana değmeseydi. Mübarek ayağının altına serilen dikenlere ben bassaydım da ağrılardan yürüyemez olsaydım da senin canın yanmasaydı. Uhud’da mübarek dişin şehit olacağına benim 32 dişim kırılsaydı da yemek yiyemeseydim de sen hiç incinmeseydin. Hz. Vahşi’nin o oku sevgili amcana değil de bana atıp ciğerimi çıkarıp ta çiğneseydi de sen hiç üzülmeseydin. Niye üzdüler ki seni. Ne yapmıştınız ki onlara, ne istediler sizden Efendim. Olamadım Ebu Bekir’in, olamadım sahabenden biri. Olamadım mağara kapısını ağlarla ören örümceğin, Olamadım güvercin yumurtan. Olamadım mağarada seni görebilmek için senelerce hasretle bekleyen bir yılanın, bir kıt mirin olamadım, olamadım Efendim. Bir bilseniz efendim nelerimi vermezdim ki bu şereflerden birine nail olabilmek için. Anamı, Babamı, Malımı, Mülkümü hatta canımı bile. Neyim varsa hepsini yolunuza feda olsun efendim. Seviyorum seni ey kutlu Nebi. Yetimlerin babası, fakirlerin dostu olduğun için vefakâr bir eş, Şefkatli bir baba, Muhammed’ ün Emin olduğun için seviyorum. Namaz kılarken incinmesinler diye secdeyi uzatan bir dede, Ashabın karnına bir taş, sen ise iki taş bağlayan ALLAH’ın Resulüsün diye seviyorum.

Hayranım efendim güllere hayranım terinizdir diye. Gökteki aya hayranım efendim mübarek yüzünüze benziyor diye. İncilere hayranım efendim mübarek dişinizdir diye. Kıskanıyorum deveniz Kusva’yı hep arkanızda, hep yanınızda oluyor. Kıskanıyorum sahabelerinizi sizinle sohbet edip feyizler alıyor. Bir sahaben bir Bilal’in, bir Mus’abın bir Ömer’in, Osman’ın, bir deveniz bile olamadık efendim. Yanınızda bulunamadık, Bal damlayan sözlerinizden nasip olamadık. Hadisler duyup ezberleyemedik. Kur-an-ı Kerimi sizin hoş tatlı sesinizden dinleyemedik. Mescid de arkanızda namaz kılamadık. Savaşlara katılıp yaralıların yaralarını saramadık, onlara bir bardak su veremedik. Çok muzdaribim efendim çook. İçimiz yanıyor. Sizi öylesine özledim ki anlatamam efendim. Şu an çıkıp gelmenizi o kadar isterdim ki diyorum. Dilim söylüyor, İçim yanıyor, Fakat utanıyorum, Sizi davet etmeye. Her türlü çirkinliklerin yaşandığı, helalin haramın hiç fark etmediği, Faizin tatlı bir baklava gibi yendiği, tesettürün neredeyse kalmadığı, zinanın açıktan açığa kol gezdiği bu devire sizi utanmadan nasıl davet edebilirim ki efendim! Üç kuruşluk dünya menfaatleri için kardeş kardeşi vuruyor. Şan, şöhret, para hep itibar görüyor, ama ALLAH (c.c.) korkusu, sizin sevginiz, size olan özlem, aşkınızla yanan gönüllerde gün geçtikçe büyüyor. Gelin artık efendim. Kuruyan çöller göle dönsün, yeşeren yapraklar güle dönsün. Her şey size hasret, her şey size âşık. Zerreden kürreye, habbeden kubbeye her şey efendim. Kâinatın hiç solmayan gülüne sonsuz salât ve selam olsun. Ahirette cemalini görmek ve şefaatinizi almak dileğiyle; ALA RASÜLÜNA SALÂVAT.

Rüveyha
Sun 5 January 2014, 11:10 pm GMT +0200
Madem oyle benimde bir mektubum var o zaman;

Sevgili Efendim,

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, bizi görseniz belki de, bunlar mı benim ümmetim diyeceksiniz? Siz Mekke den Medineye hicreti yaşadınız. Muhacirlere Ensarın yardımını siz tavsiye ettiniz. Ensar, gönlünden gelerek gösterdiğiniz yolda yardımlaşmaya koştu. Öyle bir yardımlaşmaydı ki tarifi imkansız. Ancak bu gün bile hala unutulmayan sıcak bir hatıra olarak kaldı.

Öyle ki seni ziyarete geldiğimde, mescidinin avlusunda tanıştığım bir Müslümana nerelisin? diye sordum, Medineliyim dedi. Ensardanmısın? diye sorunca hıçkırarak evet dedi. Birbirimize sarılarak gözyaşı döktük. İşte tarif edilemeyen ama kalplerde idrak edilebilen bir yardımlaşma. Aradan geçen asırlara rağmen solmayan bir gül gibi kokusunu, duygusunu günümüze taşıyabilen bir kardeşlik.

Bizde Ensar anlayışı sadece tatlı bir hatıra olarak bulunuyor. Muhacir olmak sadece Mekkeden gelmek değil, Ensar olmak için de Medineli olmak şart değil, biliyorum. Ama ümmetin çoğu bunu bilse bile, idrak edemiyor.
Efendim, Çeçenistandan muhacir olarak İstanbula gelenler, dullar ve yetimler Ensarın yardımına muhtaç. Hiçbir dönemde yaşanmamış bir bolluk ve refah içerisinde olmamıza rağmen, muhacir var, ensar çok az. Gemisini kurtaran kaptan anlayışını bize öğreten sen değildin. Sen bize kardeşi açken tok yatan bizden değildir demiştin.

Senin o gül kokunu özlemek, senin için methiyeler yazmak, kıyamet günü ALLAHın izniyle senden şefaat beklemek ümmetinin hakkıdır. Nerede o ümmet dersem, bunu günümüz Müslümanları için aleyhte şahitlik olarak kabul etmeyin. Bu çabam sadece insanlara, Ensar dan olmanın ne kadar kolay olduğunu göstermek için.

Seni, bizlere ve alemlere rahmet olarak gönderen Yüce ALLAH (c.c.), bizlere acısın, bizlere mağfiret etsin. Seni seven gönülleri mahzun etmesin. Öyle insanlar biliyorum ki, adın anıldığında büyük bir özlemle iç geçiriyorlar.
Öyle insanlar biliyorum ki, senin o mübarek makamını ziyaret etmek için can atıyorlar. İşte bu ümmete, Rabbim ümmet olma şuurunu da nasip etsin, inşALLAH. Ensar olmanın ne demek olduğunu idrak etmemiz için bizlere bir anlayış ve kavrayış versin.

Ateşle imtihan olduğumuz böyle bir zamanda, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz feraset ve dirayet için her şeye Kadir olan ALLAH (c.c.) bizlere yardımcı olsun.

Derdimiz çok, derman sende. Yazacak çok konu var, mesela Hiroşima da çok kirli bir dönem başlatıldı. Uçaklardan atılan bir bomba ile bir şehir içindekilerle birlikte yakıldı. Zulmün sahipleri hala zulümlerine devam ediyorlar. Şimdilerde ben Müslümanım diyenlerden de kendine destek buluyor.

Haksız yere bir cana kastedilmesinin bile ne büyük bir suç olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bu zalime kalben de olsa destek vermenin zararını idrak edemiyoruz. Ne yapalım canım , onlar çok güçlü, mecburen yanlarında yer alacağız gibi idrak dışı sözler sarfedebiliyoruz. Halbuki sen bize ALLAHın daha güçlü olduğunu, her şeye Kadir olduğunu anlatmıştın. Bir hesap gününün varlığından bizi haberdar etmiştin. Boynuzsuz koçun bile boynuzlu koçtan hakkını alacağı bir hesap gününden. Üridu Ebii (babamı istiyorum) diye haykıran çocuklar değil bu zulmü yapandan, zulme sessiz kalandan da hesap sormayacak mı? Arun aleykum (utanın!) diyen çocuk bile bunu idrak etmişken, biz kendimizi nasıl savunacağız?

Sen bize bu dini böyle anlatmamıştın. Ama biz anlatılanları idrak noktasında aciziz, akletme melekemizi kaybettik. Seni hala çok seviyoruz, idrak edemesek de ALLAHın tek ve her şeye Kadir olduğunu biliyoruz. Bu gün için ihtiyacımız olan, Yüce ALLAHın kudretiyle, feraset ve dirayet sahibi olmamızdır. Bunu diliyor ve istiyoruz. Kıyamet günü de Rabbim bize acısın ve merhamet etsin. Yine o gün ALLAHın izniyle şefaatini umuyor ve istiyoruz.

Buna layık olmasak da...


Hafza kardeşim maşaAllah diyorum..Mektubunu pür dikkat okudum.Büyük bir samimiyetle yazmışsın..Rabbim efendimize olan muhabbetleriniiz daim eylesin..İnşaAllah bu gibi yazılarınız ilim dünyasın da paylaşalım, hatta bir bölüm açalım sizler için nasipse bu güzel yazılarınızı orda herkese paylaşalım..Bu içten yazılarınızın devamı inşaAllah herzaman olur..Mevlam Efendimizin şefaatine nail eylesin güzel kardeşim.Yüreğine sağlık..

Hanife 8.D
Tue 7 January 2014, 07:56 pm GMT +0200
Bana bu satırları yazmayı nasip eden ALLAH’a hamd olsun. Yoluna canlar feda edilen, uğruna âlemler yaratılan, nur yüzlü, gül kokulu efendimize salatu selam olsun. Gül efendim: Seni bu satırlarla anlatmak mümkün değil. Bütün kalemleri, kâğıtları ve dahi bütün mürekkepleri bir araya getirsek senin bir tek ahlakını bile hakkıyla yazabilmemiz mümkün değil. Efendim canım efendim sizi görmeyi sizin yanınızda olmayı o kadar isterdim ki, fakat nasip değilmiş, Rabbim böyle dilemiş. Düşünüyorum sizin devrinizde yaşasaydım neyiniz olmak isterdim diye. Daha çocukken kırlarda dolaşırken mübarek başınızı gölgeleyen bir bulut mu? Yoksa ne çileler çekerek İslam’ı yayarken, ilk inanan İslam’ı ilk kabul eden, bu uğurda şehit olan Müslüman mı? Belki de Hira Nur dağında vahiy geldikten sonra beni örtün diyerek örtündüğünüz örtünüz mü? Ah ne olurdu bunlardan biri olma şerefine nail olsaydım da yanınızdan hiç ayrılmasaydım. Hiç olmazsa bastığınız topraklardaki ayak iziniz ya da kapınızın eşiği olsaydım. Nur efendim önceleri sizi o kadar çok tanımıyordum. Okudukça, öğrendikçe sizi sevmeye başladım. Sevdim, sevdim sonra size âşık oldum. Bu böyle bir sevgiydi ki, bir annenin evladına olan sevgisinden daha yüce. Bu öyle bir aşktı ki, Leyla’nın Mecnuna olan aşkından daha da öte. Ah nur yüzlü efendim: Taif’te sana atılan taş benim yüzüme gelse, kanlar içinde kalsaydım da sana değmeseydi. Mübarek ayağının altına serilen dikenlere ben bassaydım da ağrılardan yürüyemez olsaydım da senin canın yanmasaydı. Uhud’da mübarek dişin şehit olacağına benim 32 dişim kırılsaydı da yemek yiyemeseydim de sen hiç incinmeseydin. Hz. Vahşi’nin o oku sevgili amcana değil de bana atıp ciğerimi çıkarıp ta çiğneseydi de sen hiç üzülmeseydin. Niye üzdüler ki seni. Ne yapmıştınız ki onlara, ne istediler sizden Efendim. Olamadım Ebu Bekir’in, olamadım sahabenden biri. Olamadım mağara kapısını ağlarla ören örümceğin, Olamadım güvercin yumurtan. Olamadım mağarada seni görebilmek için senelerce hasretle bekleyen bir yılanın, bir kıt mirin olamadım, olamadım Efendim. Bir bilseniz efendim nelerimi vermezdim ki bu şereflerden birine nail olabilmek için. Anamı, Babamı, Malımı, Mülkümü hatta canımı bile. Neyim varsa hepsini yolunuza feda olsun efendim. Seviyorum seni ey kutlu Nebi. Yetimlerin babası, fakirlerin dostu olduğun için vefakâr bir eş, Şefkatli bir baba, Muhammed’ ün Emin olduğun için seviyorum. Namaz kılarken incinmesinler diye secdeyi uzatan bir dede, Ashabın karnına bir taş, sen ise iki taş bağlayan ALLAH’ın Resulüsün diye seviyorum.

Hayranım efendim güllere hayranım terinizdir diye. Gökteki aya hayranım efendim mübarek yüzünüze benziyor diye. İncilere hayranım efendim mübarek dişinizdir diye. Kıskanıyorum deveniz Kusva’yı hep arkanızda, hep yanınızda oluyor. Kıskanıyorum sahabelerinizi sizinle sohbet edip feyizler alıyor. Bir sahaben bir Bilal’in, bir Mus’abın bir Ömer’in, Osman’ın, bir deveniz bile olamadık efendim. Yanınızda bulunamadık, Bal damlayan sözlerinizden nasip olamadık. Hadisler duyup ezberleyemedik. Kur-an-ı Kerimi sizin hoş tatlı sesinizden dinleyemedik. Mescid de arkanızda namaz kılamadık. Savaşlara katılıp yaralıların yaralarını saramadık, onlara bir bardak su veremedik. Çok muzdaribim efendim çook. İçimiz yanıyor. Sizi öylesine özledim ki anlatamam efendim. Şu an çıkıp gelmenizi o kadar isterdim ki diyorum. Dilim söylüyor, İçim yanıyor, Fakat utanıyorum, Sizi davet etmeye. Her türlü çirkinliklerin yaşandığı, helalin haramın hiç fark etmediği, Faizin tatlı bir baklava gibi yendiği, tesettürün neredeyse kalmadığı, zinanın açıktan açığa kol gezdiği bu devire sizi utanmadan nasıl davet edebilirim ki efendim! Üç kuruşluk dünya menfaatleri için kardeş kardeşi vuruyor. Şan, şöhret, para hep itibar görüyor, ama ALLAH (c.c.) korkusu, sizin sevginiz, size olan özlem, aşkınızla yanan gönüllerde gün geçtikçe büyüyor. Gelin artık efendim. Kuruyan çöller göle dönsün, yeşeren yapraklar güle dönsün. Her şey size hasret, her şey size âşık. Zerreden kürreye, habbeden kubbeye her şey efendim. Kâinatın hiç solmayan gülüne sonsuz salât ve selam olsun. Ahirette cemalini görmek ve şefaatinizi almak dileğiyle; ALA RASÜLÜNA SALÂVAT.

Kardeşim bu yazıyı sen mi yazdın? Sen yazdıysan  yüreğine sağlık güzel kardeşim..Sen yazmadıysan bile bizimle paylaştığın için Rabbim razı olsun.Senin yazdığını temenni ederek, inşaAllah bu gibi makale , deneme tarzında yazılarını geliştirmen senin için çok faydalı olucaktır..Efendimize mektup yarışmaları düzenleniyor, bu gibi yarışmalara katılmanı tavsiye ederim..Yazmaya devam et inşaAllah İlim Dünyası ailesi olarak ayrı bir bölüm oluşturup, yazdığınız yazıları orda paylaşabiliriz..Tekrar yüreğine sağlık..Mevlam Efendimize olan aşkını  , muhabbetini daim eylesin.Şefaatlerine nail olursun inşaAllah güzel kardeşim..+rep
yazdiginiz seyler icin tesekkurler
ben o mektubu tam olarak kendim yazmadim ailemden yardim aldim ama cogunu kendim buldum.Bunlar gibi daha bircok peygamberimize yazdigim seyler var onlarida paylasmak isterim...

Rüveyha
Fri 10 January 2014, 01:23 pm GMT +0200
Hanife kardeşim bizde yazdıklarını büyük bir zevkle okumak isteriz..En yakın zaman da yazılarını paylaşırsın inşaAllah..

Hanife 8.D
Sat 15 February 2014, 05:59 pm GMT +0200
Hanife kardeşim bizde yazdıklarını büyük bir zevkle okumak isteriz..En yakın zaman da yazılarını paylaşırsın inşaAllah..

inşallah Rüveyha ablacım tüm yazdıklarımı sizlerle paylaşmak isterim
inşallah paylaşırımmmmm

Rüveyha
Sat 15 February 2014, 06:51 pm GMT +0200
İnşaAllah kardeşim inşaAllah:)

Sevgi.
Sun 15 October 2017, 12:44 am GMT +0200
Esselâmü Aleyküm. Peygamberimiz'i herdaim kendimize örnek alalım çünki o canlar cânıı gönüller sultanı güzel Peygamberimiiiz bizlere heer yönüyle mükemmel örnektir.

🌹 Allahümme Salli Alâ Seyyidina Muhammed'in Ve Alâ Âli Seyyidina Muhammed 🌹

Bilal2009
Sun 15 October 2017, 12:27 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Peygamberimiz in yolundan gitmeyi Rabbim cümlemize nasip etsin Peygamberimiz in emanetine sahip çıkmak bizim en önemli görevimizdir Rabbim paylaşım için razı olsun

melda 6D
Sun 15 October 2017, 02:26 pm GMT +0200
Aleyküm selam . Rabbim bizi de dostluğuna kabul et inşallah . Salih amelli kullarından eyle . Peygamberimizi görmeyi nasip et .

ceren
Sun 15 October 2017, 07:23 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim bizleri peygamber efendimizin son isteklerine uyan yerine getiren ve feyzine erişen kullardan eylesin.Tüm salatu selam peygamber efendimize olsun inşallah...