hafiza aise
Tue 21 December 2010, 03:38 pm GMT +0200
C- Günümüze Kadar Hadîsle Amel Etme Hususundaki Tartışmalar
Bu konuda usûlcülerin, hadîsçilerin ve fıkıh âlimlerinin tartışmalarını ele alacağız: [70]
1. Usûlcülerin Tartışması:
Tartışmada usûlcülerin izlediği metod diğer ekulların izlediği metodlara nisbeten esas sayılmaktadır. Usûlcülerce hadîs âlimi ikiye ayrılır. Açıklaması gelecek olan mutlak müctehid ve içtihadın bölünmesine cevaz verildiği takdirde mukayyet müctehid.
Usûlcüler içtihadın bölünüp bölünmemesi hususunda iki farklı görüş ileri sürmüşlerdir. En doğrusu içtihadın bölünmesine cevaz veren grubun görüşüdür. Cem'u'l-Cevâmi kitabında çoğu âlimlerin bu görüşte olduğu kaydedilmiştir. Hatta el-İmam, Mahsûl kitabında ve İbnü'l-Hümam Tahrir kitabında hak görüşün bu olduğunu söylemişlerdir.
Siracu'l-Hindî Şerhu'l-Bedi kitabında şunu demiştir: "Alim bazı meselelerde ictihad edebilme yeteneğine sahip olup da diğer meselelerde ictihad etme kabiliyetinde değilse, kabiliyetli olduğu meselelerde ictihad eder. Çünkü içtihadın bölünememesi müctehidin bütün delilleri bilmesini gerektirir. Bu da onun bütün hükümleri bilmesini gerektiriyor. Bu ise, insan gücünü aşan birşeydir. Çünkü çok sayıda hükümleri bilmeyen nice âlimler olmuştur. Müctehid olduğundan şüphe edilmeyen İmam Malik'e sorulan kırk sorudan otuzsekizine bilmiyorum cevabı alınmıştır.
Allame Nizam en-Nisaburî Şerhu Muhtasar İbn el-Hacib kitabında şöyle demiştir: "İctihadın cüzlere ayrılması hakkında âlimler arasında farklı görüşler vardır, ictihadın bölünmesinden âlimlerin maksadını şöyle özetleyebiliriz. Âlim miras gibi sadece belli konularda ictihad edebilme kabiliyetine sahip ise ve bazı konularda kabiliyetli değilse, kabiliyetli olduğu meselelerde ictihad eder mi, etmez mî sorusunun cevabını araştırdığımızda iki farklı görüşle karşılaşırız. Bazıları ictihadın bölünememesi, müctehidin, bütün ahkâmı bilmesini gerektirir, bu da imkân dışıdır diyerek, ictihad eder görüşünü savunmuşlardır. Bu görüşü destekleyen canlı örnekler vardır. Örneğin: Müctehid olan İmam Malik'e sorulan kırk sorudan otuzsekizini bimiyorum cevabını vermiştir.'
Ebu Hanife'ye sorulan sekiz mesele hakkında bilmiyorum cevabı verdiği rivayet edilmiştir. Âlimin, bazı meselelerle ilgili gereken bilgileri elde etmesi neticesinde meydana gelen ictihadı ile bütün meselelerde ictihad edebilme kabiliyetine sahip olan âlimin İçtihadı arasında hiçbir fark yoktur. Bazı meselelerde kabiliyetli olmaması ictihad edebilme yeteneğine sahip olduğu meselelerde ictihad etmesine bir engel teşkil etmez. Şerhu'l-Kutb-u Şirazi kitabında şu metne yer verilmiştir: "Bil ki, miras konusunda karşılaşılan yeni hadisenin kökü ve dayanağı ibadet ve icarat konularında değil, ancak genelde miras konusunda bulunur. Dolayısıyla bir konuyla ilgili âyet, hadîs ve icmayı bilen kişinin o konuda ictihad edebilme yeteneğine sahip olmuş olması gerek. Olsa olsa meseleyi ilgilendiren ancak şaz bir dayanağı konu dışında olabilir. O da nadirdir, itibar edilmez. Tıpkı mutlak müctehid gibidir. Her ne kadar konu hakkındaki delilleri araştırırken kendini zorlatmış olsa da, kaçırdığı birşeyler mutlaka olur.
İmam Gazalî de aynı görüşü savunarak şöyle demiştir: "Her ne kadar bazıları farklı görüş ileri sürmüşlerse de, bence ictihad bölünmez paylaşılmaz bir koltuk değildir. Her âlim ictihad derecesine ulaşamaz diye birşey yoktur. Bazı konularda âlim ictihad edebildiği gibi diğer bir kısmında ictihad edemeyebilir. Hata bazen belli bir konunun bir meselesinde ictihad etme yeteneğine sahip olurken, başka meselelerde sahip olmayabilir."
Karâfî Tenkih kitabında şöyle demiştir. "İctihad edebilmek için her mesele hakkında tam bilgi sahibi olmak gerekmez. Âlim bir konuda ictihad edip başkasından edemeyebilir. Hatta bir meselede bile ictihad ederken başkasında edemeyebilir."
Allame Zennâtî konuyla ilgili şu açıklamada bulunmuştur, "İçtihadın bölünüp bölünmemesinden kastımız âlimin bazı meselelerde ictihad edip başkasında edemiyor olması mânâsında ictihad etmenin caiz olup olmamasıdır. Doğrusu cumhurun da kabul ettiği cevaz veren görüştür ve müctehidin örneğin miras konusunda İctihad edebilecek kadar bilgi sahibi olup, hadîs ilminde tam bilgi sahibi olmaması miras meselesinde ictihad etmesine mani değildir. Bunun açıklaması, El-Celaî kitapta olduğu gibi, şöyledir. Kişi bazı meselelerde ictihad etme yeteneğine sahip olup bazılarında olmayabilir. İctihad edebilme kabiliyeti şu şekilde elde edilir. İctihad etmek istediği konu ile ilgili ahkâm âyetleri ve ahkâm hadîslerini tefsir ve hadîs kitaplarında çalışıp araştırarak delilleri elde etmeye çalışır ya da o delilleri mutlak veya mukayyet bir müctehidden öğrenerek müctehidlerin metodlarına göre delilleri inceler. Ve hiç kimseye uymadan kendi ictihadının neticesini belirtir. Elbetteki bazı konularda ictihad edebilme kabiliyetinde olmaması kabiliyetli olduğu meseledeki ictihadını etkilemez."
El-Bedi kitabının sahibi, mukayyet müctehidin sadece ictihad edilecek meseleyi ilgilendiren bilgilere sahip olmasının yeterli olduğunu ileri sürmüştür.
Siracu'l-Hindî Şerhu'l-Bedi kitabında mutlak müctehidin şartlarını sıraladıktan sonra şu metne yer vermiştir: "Bu meseleleri bilmek ancak fıkhın bütün meselelerine dair fetva ve hüküm vermeye kalkışan mutlak müctehid için gereklidir. Ancak sadece bazı meselelerde hüküm vermeye kalkışan mukayyet müctehid için bunları bilmesi gerekli değildir. Sadece miras konusu gibi ictihad etmek istediği konu hakkındaki bilgilere sahip olması yeterlidir. Ve fıkhi diğer meseleleri ilgilendiren bilgilere sahip olmaması bildiği meselelerdeki ictihadını asla etkilemez."
Neticede mukayyet müctehidin iki ayrı yönü vardır. Bunlar itibar edilecek şekilde hakkında bilgi sahibi olduğu meseledeki ictihad yönü ve hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı meseledeki taklit etme yönüdür. Âlimlerin "Müctehid olmayan kişinin belli bir müctehide uyması gereklidir" sözleri bu iki yönle anlaşılmaktadır. Yani âlim mutlak müctehid derecesinde olmadığı zaman taklit etmeye ihtiyacı vardır. Her ne kadar mukayyet müctehid bazı konu ve meselelerde bilgi ve ictihad etme yeteneğine sahip olsa da, bilmediği meselede uyma zorundadır. Dolayısıyla hakkında tam bilgi sahibi olmadığı noktada taküt etme gerekliliği mukayyet müctehid için de geçerlidir.
Celaluddin el-Mahallî Şerh-u Cemu'î-Cevami kitabında aynı görüşü destekleyerek şöyle demiştir: "Taklit etme gerekliliği fıkhın bazı meseleleri veya miras gibi bazı konularında ictihad eden kişiyi de kapsar. Racih olan görüşe göre ictihadın tecezzüünün caiz olduğuna binaen, ictihad etme kabiliyetinde olmadığı meselelerde başkasını taklit eder."
İbnu'l-Hümam Tahrir kitabında şöyle demiştir: "Mutlak müctehid derecesine ulaşmayanın, fıkhın bazı meseleleri veya miras gibi bazı konularında müctehid olduğu halde, ictihad etme kabiliyetinde olmadığı meselelerde başkasına uyması gereklidir."
Taklit etme gerekliliği ile ictihad edebilmek arasında tezatlık yoktur. Çünkü her birisinin özel yönü farklı açısı vardır. Ancak sakıncalı tarafı aynı açıda birleşmeleridir.
Bu meselenin geniş açıklaması mukayyet müctehid konusunda gelecektir. [71]
[70] Şeyh Senusi, Nassın Uygulanışı, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995: 55.
[71] Şeyh Senusi, Nassın Uygulanışı, İnsan Yayınları, İstanbul, 1995: 55-59.