- Usûl i Fıkh

Adsense kodları


Usûl i Fıkh

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
seymanur K
Thu 13 October 2011, 04:27 pm GMT +0200
Usûl-i Fıkh'ın Tarifi ve Doğuşu:


Usûl-i Fıkıh terimi izafî bir terkiptir. Bu terimin tarifini yapa­bilmek için terkibi meydana getiren “Usul” ve “Fıkh” sözcüklerini ayrı ayrı ele almak gerekir. “Fıkh” in tarifini bundan önceki bahis­te yaptık. Burada önce “usul” kelimesini inceleyeceğiz, sonra da “Usûl-i Fıkıh” terimini tanımlıyacağız.

Usûl (asi ( )'ın çoğuludur. Asi, kök demek olup delîl anlamında kullanılır. Bu meselenin aslı, falan âyet-i kerîme veya falan hadîs-i şeriftir denildiği zaman, bu meselenin da­yandığı şer'î delîl'e işaret edilmiş olur. “Asi” kelimesi, küllî kaide ve hakikat anlamına da gelir. [92] Bu itibarla usûl-i fıkıh, fıkh'ın kökleri ve kaynakları veya dayandığı deliller anlamında kullanılır. Dolayısıyla usûl-i fıkıh (fıkıh usûlü), bir ilmin adı olarak, İslâm hukuku metodolojisi demek olur ve şöyle tanımlanır:

Fıkıh usulü, fıkhı meselelerin tafsili (ayrı ayrı) delillerinden istinbat edilmesine vâsıta olan metod ve kuralları anlatan bir ilim­dir. [93]

Fıkıh usûlünün doğuşu, fıkh'ın gelişme ve doğuşuna paraleldir. Hz. Peygamber, bizzat karşılaştığı meselelerin hükümlerini Kur'ân'a ve vahye dayanarak açıklıyordu. Kur'ân'da mevcut olmayan hu­susları, Sâri' sıfatiyle, kendisi tesbit ediyordu. Bir gün sahâbilerden birisi gelip, “Ya Rasûlellah, babam öldü ve üzerinde hac farizası kaldı. Yerine ben haccetsem ona faydası olurmu?” demiş; Hz. Peygamber de, “Onun birisine borcu olsa ve sen bunu ödeşen, ona faydası dokunur mu?” diye sormuş; o da, “evet” cevabını verince Hz. Peygamber, “o halde, Allah'ın hakkı ödenmeye daha lâyıktır.” buyurmuştur. İşte Hz. Peygamber, bu gibi hüküm ve fetvalarıyla sahâbîlerine ictihâd ve kıyas metodunu işaret etmiş oluyordu. Hz. Peygamberin irtihâlinden sonra sahâbîler, Kur'ân'ın yanında, O'nun açıklamasını teşkil eden sünnetlere başvuruyorlar, karşılaştıkları meselelere tatbik etmek için bunları tefsir ederek açıklıyorlardı. Kur'ân ve Sünnet'te bulamadıkları meseleleri de, onların ruhuna ve islâm'ın gözettiği maslahatlara uygun olarak kendi ictihâdlarıyla çözülmüyorlardı. Bilgin sahâbî ve tabiîlerin hukuk sahasındaki çalışmaları nasıl fıkh'ın müstakil bir ilim olmasını doğurduysa, on­ların ictihâd, fetva ve hükümlerindeki metodları da gelişerek, müctehid imamlar devrinde fıkıh usûlünü doğurdu. Tefsir, hadîs, dil ve fıkıh gibi ilimlerin tedvinine paralel olarak “fıkıh usûlü” (İslâm hu­kuku metodolojisi) de kendi başına bir ilim halinde tedvin edilme yoluna girdi. [94]




[92] Tayyib Hasan en-Neccar, Teysîrul-Vusûl ilâ İlmi'l-Usûl, 2. bası, Ka­hire, 1950, s. 8; Mahmud Es'ad, Telhîs-i Usûl-i Fıkh, a. 7.    .

[93] Mahmud Es'ad, a.g.e., s. 20; T.H. en-Neccar, a.g.e,, s. 9.

[94] Muhammed Ebu Zehra, Usûlü'1-Fıkh,  Matbaatu Muhaymer, Kahire (t.y,) s. 11; T.H. en-Neccar, a.g.e.( s. 4,5.

Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 24-25.