- Usulu Fikha'dair istilahlar (1.Cilt 1.Bölüm)

Adsense kodları


Usulu Fikha'dair istilahlar (1.Cilt 1.Bölüm)

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Tue 30 March 2010, 12:23 pm GMT +0200
1.Cilt 1.Bölüm
BİRİNCİ BASKININ ÖNSÖZÜ..

ÖNSÖZ..

USULÜ FIKHA´DAİR ISTILAHLAR..


Usulü Fıkh Îlmînîn Mahiyetî

Usulü Fıkhın Mevzuu Ve Gayesi

Usulü Fıkhın Tarihçesi

BİRİNCİ KISIM...

KÎTABA VE KÎTAB İLE SÜNNET ARASINDA MÜŞTEREK BAZI.

MEBHASLERE AİTTİR.

Kitabın Hakikati Ve Hususî Vasıfları :

kîtab île sünnet arasında müşterek mebhasler :

Has Lafızların Mahiyeti Ve Hükümleri :

Emirlerin Mahiyeti Ve Muktezası ;

Emik İle Vacip Olan Şeylerin Hükümleri :

Memurun Bîhin Hüsn Sıfatile Ittisafı :

Emredilen Şeyîn Liaynihi Veya Ligayrihî Hasen Olması :

Takat Fevkinde Btr Şey Île Teklif Vaki Olup Olmadığı :

Memurda Vücudu İcap Eden Kudret :

Nehirlerin Mahiyeti Ve Mvrtezası:

Mutlak İle Mukayyedin Mahîyetlert Ve Hükümleri :

Âm Lafızların Mahiyeti, Nevileri Ve Hükümleri :

Müşterek Ve Müevvel Lâfızların Mahiyetleri Ve Hükümleri :

Zâhîr, Nas Lâfızların Mahiyetleri Ve Hükümleri :

Müfesser İle Muhkemin Mahiyetleri Ve Hükümleri :

Hafî Ve Müşkil Lâfızların Mahiyetleri Ve Hükümleri :

Mücmel İle Müteşabthin Mahiyetleri, Nevileri Ve Hükümleri :

Hakikat İle Mecazın Mahiyetler* Ve Hükümleri :

Sarih Île Kinayenin Mahiyetleki Ve Hükümleri :

Dal Btl´îbake, Bil´işare, Bîddelâte Ve Bil´îktîzanın Mahiyetleri Ve Hükümler :

Mefhumu Muvafakat İle Mefhumu Muhalefetin Mahiyetler! :







BİRİNCİ BASKININ ÖNSÖZÜ




Malûmdur ki, islâm hukukuna dair arapça yazılmış muhtasar ve mufassal binlerce eser vardır. Fakat bu hukuka dair bütün aksamını ihüva etmek üzere türkçe yazılmış kitaplar yok gibidir.

Vakıa bazı arapça fıkıh kitaplarının türkçe tercümeleri vardır. Fa­kat bunlar binnisbe pek muhtasar şeylerdir ve muntazam bir tertibe tâ­bi değildirler. Mecelle-i Ahkâmı Adliye, islâm hukukunun yalnız mua­melâta ait bir kısmı ahkâmını muhtevi bulunmuş, bunun üzerine muh­tasar ve mufassal olmak üzere birkaç türkce şerh de yazılmıştır. Fakat bu kıymetli eserler de —arz olunduğu üzere-yalnız bir kısım muame­lâta ait mesaili muhtev´ olup islâm hukukunun sair kısımlarile alâka­dar bulunmamıştır.

İslâm hukukunun birer şubesi olan ibadetlere, vakıflara, vasiyet­lere, mirasa, cihada, kısas ve hududa müteallik ahkâma dair de türkçe müstakil eserler yazılmıştır. Lâkin bunlar da jalnız bu muayyen, mah­dut mevzulara aittir.

İslâm hukukunu türkçe bir lisan ile kısmen ihtiva eden kıymetli eserlerden bir takımı da fetva kitaplarıdır. Fakat bunlar da hâdiselere göre vakit vakit verilmiş şer´i cevaplardan müteşekkil olup islâm huku­kunun her kısmım tam bir tertip dahilinde muhtevî bulunmamaktadır.

Maamafih bütün bu türkçe eserler, Hanefî fıkhına ait olup bunlar ile sair mezahibi fıkhîyyemiz hakkında malûmat verilmesi iltizam edil­memiştir.

Şeyhül´islâm Hayri Efendi merhum, meşihatı zamanında islâm hu­kukunun münakehata, müfarekata, muamelâta, ukubata dair ve Ha­nefî mezhebine ait aksamım bîr mecellei külliyye halinde cami bir eser meydanar getirilmesine lüzum görmüştü. Fetva Emanetinde de Mecelle sarihi Ali Haydar Efendi merhum bulunuyordu. Âcizleri de mülga Fetvahane-i Alide heyeti telifiyye âzasından bulunuyordum. Bu eseri vücu-de getirmek vazifesi, Meşihat Dairesinde bir heyeti ilmiyyeye havale edildi, âzasından bulunduğum bu heyet, kendisine tahsis edilen dairede bir müddet çalışarak bilhassa münakehat ve müfarekata ait birçok fık-hî mesailin arapça nakillerini topladı. Hindiye fetvası esas ittihaz edil­mişti. Bunların tercüme edilmesini de Ali Haydar Efendi ile âei´/leri de­ruhte etmiştik. Münakehatın bir kısmına dair bin altı yüz madde kadar tercüme ettim, Haydar Efendi merhum da birçok tercümeler yaptı. Fa­kat Hayri Bey Efendi Meşihatten infisal etti, heyetimizin mesaisi de, derhal akim kaldı. Yalnız Ali Haydar Efendinin tercüme etmiş olduğu nafaka ahkâmı tebyiz edilerek tab´ ve neşredildi.

Muahharan Hukuk timini Yayma Kurumu, âcizlerile bazı zevata islâm hukukuna ait bir kısım ıstılahları bir lügatçe halinde yazdırdı. İs­lâm hukukuna dair aynca «Kamus» unvanile bahislerden müteşekkil bir eser yazmamızı da teklif etti. Acizleri hisseme düşen «Ceza ahkâmı»nı bir iki sene çalışmak suretile ihzar ederek Kuruma gönderdim. Fakat islâm hukukunun sair ahkâmı galiba yazılmadığından Kurumun da bu teşebbüsü bir neticeye iktiran etmedi.

Teşebbüs edilen hayırlı bir işin noksan kalmasına gönlüm razı ol­madığından aczime bakmaksum böyle bir kamusu —noksan bir hâlde de olsa—• vücude getirmek azminde bulundum, senelerce çalıştım, bu sı­rada islâm fıkhıma ibadetlere ait olankısmını «Büyük İslâm İlm-i Hali» unvanile yedi yüz küsur s ahi f eden ibaret olmak üzere aynca neşre mu­vaffak oldum, tslâm hukukunun yazmakta bulunduğum diğer aksamı­nı da inayet-i Hak´la altı cilt olmak üzere başkaca yazıp bitirdim. Bu suretle işbu «Hukuku Islâmiyye ve Istılah atı Fıkhiyye» adındaki eser vü­cude gelmiş oldu.

İstanbul Üniversitesi Rektörü muhterem Ordinaryüs Profesör Sıd-dık Sami Onar, böyle bir eserin tedvini hususunda mütevali teşviklerini ibzal buyurmuşlardır. İstanbul Hukuk Fakültesi muhterem Dekanı Pro­fesör Doktor Hüseyin Nail Kübalı, ve Hukuk Fakültesi. Dekanı bulunduk­ları sırada eserin tab´i imkânını temin etmiş olan muhterem Ordinaryüs Profesör Doktor Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, ve Fakülte muhterem heye­ti tedrisiyesi de bu eserin mühmel kalmaması hususunda pek kıymetli lûtuflannı diriğ etmediler. O sayede eserin tab´ına başlanılmış oldu. Bu muhterem, yüksek hey´eti ilmiyyeye samîmi teşekkürlerimi arzetmep bir borç bilirim. Eserin bütün ciltlerinin tab´mı ikmale muvaffakiyeti de atıfeti Öâhiyyeden beklerim.[1]


ÖNSÖZ



"Hukuki tslâmiyye ve bulanan fıkhiyye" unvanı ile yazmış olduğum eser-i âcizi 1949 tarihinde İstanbul Hukuk Fakültesi tarafından altı cilt olmak üzere tab ve.neşr edilmişti. Bilâhare 1955 tarihinde birinci cildi yine Fa­külte tarafından tekrar tab ettirilmişti.

Birçok zevad ise bu .tslâm Hukukuna ait mufassalca eserin tekrar tamamen tab edilmesini arzu etmekte bulun­duklarından oğlum Selim Bilmen´in gayretleriyle tekrardan "sekiz cilt" olmak üzere yeniden rab´ına mübaşeret olun­muştur. Milletimizin ilmi varlığına âcizane bir hizmette bulunmak nimetine mazhar olmak ümidiyle bu eserimizin tekrar tab edilmesi iltizam edilmiştir.

Hak Tealâ Hazretlerinden muvaffakiyetler niyaz eylerini.

Em.Diyanet İşleri Reisi ÖMER NASliHI BİLMEN

Ömer Nasuhı BİLMEN[2]




(Hukuki İslâmiyye ve Istilahatı Fikhiyye Kamusu) unvanile yazılan bu eser, İslâm Hukukunun başlıca bütün aksamını ihtiva etmektedir. Bu kısımlar, en zi­yade Hanefî mezhebi üzerine müdevven mesail ve ahkâmı muhtevidir. Çünkü İslâm muhitinde asırlardan beri tatbik sahasında bulunan mezahibi fıkhiye ara­sında Hanefî mezhebine ait olan hukukî meseleler, hükümler daha büyük bir vüs´at ve inkişafı haiz ve İslâm âleminin daha çok yerlerinde carî bulunmuştur.

Maahaza bu mesail ve ahkâmı müteakip sair mezahibe ait hukukî mesele­lerin ,hükümlerin mühim bir kısmı da « () işaretile kavisler içinde yazılmış, bu suretle hukukî meslekler arasındaki ittifak ve ihtilâf noktalan gösterilmiş, bun­ların arasında mukayeseler yapılabilmesi gayesi takip edilmiştir.

Bü eserde mündemiç fıkhı meselelerin istinat ettiği şer´î deliller, ciltler vü-cude getirecek kadar büyük bir vüs´ati haiz, «İlm-i Hılâf» da ve mufassal fıkıh kitaplarında yazılı olduğundan bunlardan bahsedilmem İştir. Yalnız mesailin es­babı mucibesi mesabesinde olan ve hikmeti teşrüyesini teşkil edip «İlesli Fıkhiy-ye» ve «Menati Hüküm» adını alan birkisım aklî, içtihadî delillere, mülâhaza­lara işaretle iktifa olunmuştur.

Biz, bu usulü iltizam etmekle müçtehidini kiramın nazar noktalarını gös­termiş, fikr-i hukukînin inkişafına ve muhtelif hukukî meslekler arasmda muka­yeseler yapılması imkânını temine hizmet etmiş bulunmaktayız.

Bu eserin pek cemiyetli olan muhteviyatı için en muteber fıkıh kitapları me´haz teşkil etmektedir. Bazı meselelerin me´hazleri yanı başlarında gösteril­miş ise de kısmı âzaminin me´hazleri hemen yanıbaşında gösterilmemiştir. Çün­kü bu meselelerden bir çokları için müttehit, müteaddit, hukuk erbabınca ma­lûm me´hazler mevcut olduğundan her meselenin altında me´hazlerini göstermek zait ve külfetli olacaktır. Bu cihetle her kısmın nihayetinde başlıca me´hazlerin gösterilmesile iktifa olunmuştur.

Bu eserde yazılan meseleler, kolayca zapt ve ihata edilebilmek maksadilc muhtelif serlevhalar altında tertip ve tasnife tâbi tutulmuş, bu hususta en ziya­de «Kitabi Bedayüssanayi fi Tertibişşerayi» urvanlı muazzam eserden istifade olunmuştur.

Bu kamusta «Mecellei Ahkâmı Adliye» deki bütün mesail, münderiç bu­lunmuş, hukuka ait bir çok ıstüahati fıkfciyye, madde madde yazılmış, hakların­da îâzımgclen izahat verilmiş, bunlardan bir çoklarının lûgavî mânâları da ya­zılarak aralarındaki münasebetlere işaret olunmuştur.

İslâm hukukunun ne gibi esaslara istinat ettiğini gösteren ve hukuka mü­teallik: kanunların, nizamların ilmî bir surette anlaşılmasına yardım edip hukuk fikrinin inkişafım temine hadim bulunan «usulü fıkıh» İlmine dair de biraz ma­lûmat verilerek bu da eser için bir methal olarak tertip edilmiştir.

İslâm hukukunun esaslain-Jan olup hukukî kabiliyetin artmasına ve tat­bikatın kolaylamasına hizmet eden, Mecellece de kabul edilmiş bulunan (99) kaidei fıkhiyede bu methal kısmında yazılmış ve bunlar kâfi derecede izah edil­miştir.

İslâm hukukçularını teşkil eden ve kudreti ilmiyelerine göre muhtelif taba-kata ayrılmış bulunan büyük müttehitlerin, f akınların teracimi ahvaline dair de muhtasarca malûmat verilerek bununla da methal kısmına bir «TabakatÜlfuka» faslı ilâve edilmiştir.

Bütün bunlar ile eserin heyeti umumiyesL bir methal ile müteaddit kitap­lardan müteşekkil, altı cildi havi buJunmuş olmaktadır. Eserin sonuna bütün mündericatma dair hecâ harfleri tertibile bir cetvel de ilâve edilecektir.

Şunu da arz edeyim ki, bizim bu eserde (Hukuki İslâmiyye) den maksadı­mız, muamelâta —yâni; ukubata, münakehata, müfarekata vesair medenî, ikti­sadî muamelelere-müteallik ahkâmı şer´iyenin heyeti mecmuasıdır.

İslâm uleması, hukuk yerine fıkıh, ilmi hukuk yerine ilmi fıkıh tâbirlerini ihtiyar etmişlerdir. Maahaza aralarında fark vardır. Şöyle ki: Hukuk ve ilmi hu­kuk ile nâs arasında carî muamelâta müteallik bir ilim kast olunur. Fıkıh veya ilmi fıkıh ise hem bu muamelâta, hem de dinî vezaif ve vecaibe, —başka tâbir ile ahkâmı ibadâte müteallik bir ilimdir. Bu cihetle ilmi fıkhın sahası daha geniş bulunmaktadır.

Nâçiz kalemimle tedvinine muvaffak olduğum bu eserin hukuk namına bir hizmet sayılabilmesi şerefine nailiyetimi feyyazı kerim olan Haktealâ Hazretle­rinden niyaz eylerim. [3]


USULÜ FIKHA´DAİR ISTILAHLAR



1 - (Istılah) : Lügatte ittifak manasınadır. İlim lisanında «Muayyen bir cemaatin, bir meslek erbabının bir lâfzı mânâyı lûgavîsinden çıkararak başka bir mânâda müttefikan istimal etmeleri» demektir. Meselâ: «İlim» lâfza, lügatte mut­laka bilmek manasınadır. Sonra: «Bir mevzua dair bir takım müdevven mesail ve kavaidin heyeti mecmuası» mânâsında kullanılmıştır. Binaenaleyh bu ikinci mânâ, bir ıstılahı mahsustan ibaret bulunmuştur.

Bir lâfzın lûgavî mânâsiyle ıstılahı mânâsı arasında ya münasebet bulunur veya bulunmaz. Münasebet bulunursa bu ıstılahı tâbire «menkul» denir, bulun­mazsa «mürtecel» adı verilir.

Maahâzâ bir kaç manâda müstamel olup bilâhare ilk manâlarında istimali metruk bulunan, lâfızlara da «menkul» denir. Bu halde nâkil, ya seri şerif olur, ya örfü âm olur veya Örfü hâs olur. Birincisine (menkulü şer´î) denir. Nitekim. «salât» lâfzı lügatte dua mânâsına iken bilâhare şer´i şerif tarafından duayı ca­mi olan «erkanı malûme ve ef ali mahsuse) mânâsına nakledilmiştir. İkincisine: (menkulü örfü) denir. Nitekim «dabbe» lâfzı, esasen yeryüzünde yürüyen her zî-hayata itlak olunurken bilâhare âmme tarafından dört ayaklı zîhayat mahlûka-ta itlak olunmuştur. Üçüncüsüne de: (menkulü ıstılahı) denir. İşte fukahanın, üdebanın, vesair ulûm ve fünun veya sanayi erbabının kullandıkları bir takım tâbirler, bu menkulü ıstılahı cümlesindendir.

2 - (Hak): Bu tâbir, birçok mânâları ifade eder ve muhtelif itibarlar ile müteaddit şeylere ıtlak olunur. Bunların bir kısmı, şunlardır:

«Hak; esasen mutabakat ve muvafakat demek olup bir şeyi muktezayi hik-yan şey demektir. Allah Tealâ Hazretlerinin vücudu sabit, rübubiyyeti mütehak-kık olduğu cihetle esmai celîlesinden biri de «Hak»tır.

«Hak; esasen mutabakat ve muvafakat dernek olup bir şeyi muktezayi hik­mete göre icat eden zata ve muktezayi hikmete göre yaradı İm iş olan herhangi bir şeye ıtlak olunur. Bu cihetle Allah Tealâ´ya «Hak» denildiği gibi Allah Te-alâ"mn her fiiline de «Hak» denilir.

«Hak; İslâm, Kur´an, vahyi ilahî, hikmet, nusret, saadet, te´yit, emri azîm, garezi sahih mânâlarında müstameldir.

«Hak; sübut, tevafuk, tahakkuku vücut demektir. Ezhan il ayan, enfüs ile âfak, ilm ile malûm arasındaki muvafakat ve mutabakat ile ifade olunur. Ekva-le, akaide, edyan ve mezahibe vasf olup sıdk ve sayap makamında kullanılır. Şu kadar ki, ezhanın ayana, diğer tâbir ile hükmün vakıa, itikadın harice, tevafu­kuna «sıdk» denildiği hâlde ayanın ezhana, vakan hükme, haricin = nefsülem-rin itikada mutabakatına da «Hak» denilmekte ve sıdk tâbiri, bilhassa akvalde şayi bulunmaktadır. Hak itikat, sadık = doğru söz denilmesi gibi.

«Hak; hikmet muktezasına göre vukubulan hüküm mânâsına gelir. «Bu ka­rar haktır» denilmesi.gibi.

«Hak; hal ve fasl edilmiş, hükmü verilmiş olan herhangi bir işe denir. «Em­ri Hak» denilir ki, kazaya iktiran etmiş hâdise demektir.

«Hak; adalet mânâsma gelir. «Hak yerini buldu» denilmesi gibi. Bu cihet­le adalet sahiplerine «ehli hak» denir. Bu mânâda «hakkaniyet» tâbiri de müs­tameldir.

«Hak; vacip ve lâzım olmak mânâsına gelir. «Şöyle yapılması bir haktır» denilir ki, bir vecibedir demek olur.

«Hak; bir şeyi sabit, vacip kılmak mânasına gelir. «Filân dâvasını hak et­ti» denilmesi gibi.

«Hak; mal ve mülke itlak olunur. «Şu filânın hakkıdır» denilmesi gibi. «Hak; bir kimseye nâfi, ondan zararı dâfi olan şey mânâsına gelir.

«Hak; bir akarın merafıkma, meselâ; bir hanenin tevabimden olup ondan ayrılamayacak olan şeye itlak olunur. Hakkı tarik, hakkı mesil gibi.

«Hak; bir kimseye muhtes olan mânevi bir kudrettir ki, bununla tasarruf salâhiyetini veya malikiyet vasfını haiz olur. Başka bir tâbir ile Hak; bir ikti­darı seridir ki, insanlar bununla bazı. şeyleri icra ve mütaîebeye salahivettar olur­lar. Cem´i: Hukuktur. Bu haklardan bahseden ilme de «İlmi hukuk» denilir.

«Hak maddesinden alınmış bîr takım tâbirler de vardır ki, başlıcalân aşa­ğıda gösterilmiştir.:

3- Tahkik: Bir şeyin hakikatine muttali olup yakinen idrak eylemek de­mektir. «Şu meseleyi tahkik ettim» denilmesi gibi.

4- Tahakkuk: Bir şeyin sıhhatinin tebeyyün etmesi, mahiyetinin olduğu gibi anlaşılması demektir. «Şu haber tahakkuk etti» denilmesi gibi.

5- Muhik: Metin, rasin, sabit olan şey demektir. «Muhik söz, dâvayı muhikka» denilmesi gibi.

6- (Hakikat) : Bir şeyin zatı, mahiyeti demektir. Kat´iyyen ve manen sa­bit olan ve mahallinde müstakir bulunan şeye de itlak olunur. Istılahta: esasen vaz´edilmiş olduğu mânâda istimal olunup başka bir mânâya nakledilmemiş bu­lunan söz demektir. Mukabili mecazdır. Meselâ: «salât» lâfzı lügat bakımından dua mânâsında hakikattir, namaz mânâsında mecazdır. Bilâkis vaz´ı şer´î bakı­mından bu lâfız, dua mânâsında mecaz, namaz mânâsında hakikattir.

7- (İhkakı hak) : Bir şeyin hak olduğunu deliiierile ispat veya bir şeyin hak olduğuna hükmetmek demektir. İhkakı hak, ya edilie ve âyâtm izhar edil-mesile veya ahkâmı şer´iyenin ikmali suietile tecelli eder.

8- (İstihkak) : Bir hakkın talep edilmesi ve bir şeyin bir şahsa ait bir hak olduğunun zuhuru mânâsına gelir.

İstihkak, İki kısmıdır. Biri, «istihkakı mubtil» dir ki, mülkü bilkülliye ip­tal eder. Bir şahsın hürriyete nailiyeti gibi ki, onun üzerinde başkalarının maliki-yet hakkını mübtil bulunur. Diğeri, «istihkakı nâkil» dir ki, bir mülkü bir şa­hıstan diğer bir şahsa nakleder. Alım satım muamelesi neticesindeki istihkak gibi.

9 -(Fıkıh) : Lügatte bilmek, anlamak, bir şeyi iz´an ile, fetanetle şuurlu bir halde idrak etmek, bir şeyin künhüne vâkıf olmak, kapalı bir şeyin hakikî -tine nazarı infaz edebilmek, kendisine hüküm taallûk eden hafî bir mânâya mut­tali olmak gibi mânâları ifade eder.

Istılahta fıkıh; «insanın amel cihetile lehine ve aleyhine olan şer´î hüküm­leri bir meleke halinde bilmesi» demektir. Diğer bir tarife göre fıkıh: «amelivata, yâni: ibadât, ukubat ve muamelâta müteallik şer´î hükümleri mufassal delil-lerile bilmek» den ibarettir.

Bu iki tarif, binnetice müttehittir. Demek ki, fıkıh, ameliyata müteallik ah­kâmı şeı´yeyi edillei tafsiliyesile bilip kavramaktır. O halde bu ahkâmı böylece bilmeğe; (İfekahet) ve bu ahkâmı böylece bilen zata da: (fakih) de-nir. Cemk´fu-kahadır. Fıkıh ilmini tahsil etmeğe de (tefekkuh) denilir.

Bu halde ilmi fıkıhda :«ameliyata müteallik şer´î hükümleri mufassal delil-lerile bildiren bir ilim» den ibaret olmuş olur. Maahaza ilmi fıkıh: «ibadâta, mu­amelât ve ııkubata müteallik şer´î mesailin heyeti mecmuası» diye de tarif olu­nabilir.

İmamı Âzam Hazretleri fıkhı: «Marifetünnefsi maîehn ve ma aleyha = in­sanın lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir» diye tarif etmiştir. Bu tarife na­zaran fıkha itikadiyat ve ahlâk mesaili de dahil bulunmaktadır. Şu kadar var ki, bu mesail, gide gide pek ziyade tevessü ve inkişaf etmiş, mevzuları başka baş­ka bulunmuş olmakla fıkhın tarifine«min cihetil amel = amel cihetüe» kaydı ilâve edilerek fıkhın daire i şümulünden itikadat ile ahlâkiyat hariç bırakılmış­tır. Binaenaleyh bugün ilmi fıkıh, ilmi kelâm ile ilmi ahlâk birer müstakil ilim halinde bulunmaktadır.

10 -(Seri´ = Şeriat) : Esasen seri", şir´a, meşrea kelimeleri, insanı bir ır­mağa, bir su kaynağına götüren yol manasınadır. Bilâhare «ahkâmı diniye» ye ıtlak olunmuştur. Çünkü dinî hükümler de insanları içtimaî ve manevî hayatın mâbihilkıyarm olan bir feyiz ve itilâya yetiştirecek ilâhî bir tariktir.

«Şer´i lâfzı, izhar ve beyan mânâlarım da ifade eder, şeriat vaz´etmek mâ­nâsında da müstameldir. Maahaza şeriat tâbirine müradif olarak da istimal olu­nur. ;

«Şeriat, lisanı dinde: «Cenabı Hakkın kulları için vaz´etmiş olduğu dinî, dünyevî ahkâmm heyeti mecmuasıdır.» Bu itibarla şeriat; din ile müradif olup ıem «ahkâmı asliye» denilen itikadiyatı, hem de «ahkâmı fer´iyei ameliye» de­nilen ibadet, ahlâk ve muamelâtı ihtiva eder.

Maamafih «şeriat» tâbirinin yalnız ahkâmı fer´iyeye itlakı daha şâyidir.

´em´i: şeraî´dir. Velhâsıl: şeriat, umumî mânâsına nazaran: «Bir peygamberi zî-

şan tarafından tebliğ edilmiş olan kanunu ilâhî» demektir. Bu kanunun asıl vazıı

olan Cenabı Hakka; CŞarii Mübîn) denir. Bu kanunu insanlara tebliğ etmiş olan

peygambere de (Şârî) unvanı verilir.

Bu halde (ahkâmı şer´iye) denilince bundan kanunu ilâhî hükümleri mânâ­sını anlamak lâzımdır ve bununla asıl Kur´ana, hadise, icmaa sarahaten müste­nit olan hükümler kasdedilmiş olur. İslâm müçtehitlerinin kıyas ve içtihat lari-kile istinbat ettikleri hükümler ise (ahkâmı fıkhiye), (mesaili fer´iyei ameliye) namile yad olunur. Şu kadar var ki bunlara da şer´î esaslara istinat ettikleri ci-tctle ahkâmı şer´iye ıtlak olunmaktadır.

Demek ki, ahkâmı fıkhiye ,mesaili fıkhiye, esasen fiiruata ait, içtihada müs-tenid hükümlerden, meselelerden ibaret ise de bu tâbirler, hem nass ve icmaa müstenit şer´î ahkâm ve mesaile, hem de içtihat ve kıyasa müstenit hükümlere, meselelere şâmil, umumî bir unvan olarak istimal edilmektedir.

11 -(Usul) : Aslın cem´idİr. Asıl, maddî veya manevî olan temel, esas, istinatgah demektir. Racih, delil, kaide mânâlarında da müstameldir.

12 -(ilmi usulü fıkıh) : Fıkhî bilgilerin esası, istinatgahı olan bir ilimdir ki, şer´î hükümlerin mufassal, muayyen delilleri ve hikmetleri bu sayede bilinir ve bu dinî hükümler, bu muayyen, müşahhas deliller vasıtasile istinbat ve ispat olunur. Buna bir: «Hikmeti teşriiye ilmi» de denilmiştir.

13 -(Kaide) : Bir kat´î ve külli hükümdür ki, bir çok cüz´iyyat kendisine muntabık olur. Cem´i: kavaittir. Meselâ «Kelâmda aslolan mânâyı hakikattir» sözü, bir kaidei külliyedir. Biz birçok sözleri bu kaideye tatbik ederek onların hakikî mânâlarına göre hükmederiz.

14 -(jMes´ete) : Bir külli kaziyedir ki, kendisine bir takım cüz´iyyat mun­tabık olur. Meselâ: «Şartlarını cami olan bir vakıf lüzum ifade eder» denilse bu: «şeraitini cami olan her vakıf lüzum ifade eder» tarzunda bir mesele olur ki, bu, bir kaziyyei külliyedir. Buna tatbikan Zeyd´in, Amr´in vesairenin şartlan daire­sinde yapacakları vakfın da lüzum ifade edeceği anlaşılmış olur. «Bey´i caizdir, icare meşrudur, hibe mendûbdur» gibi sözler de böyle kaziyyei külliye mahiye­tinde birer meseledir.

15 -(Delil) : Bir şeydir ki, kendisine sahih bir nazar sayesinde bir mat-lûbi haberîye vukuf mümkün olur. Meselâ: emanetleri sahiplerine iade ötmek dî­nen lâzım mıdır?. Suali, bir matlûbi harebîyi hâvidi âyeti kerimesi de bu hususta bir delildir. Bu delile güzelce bakınca ema­netlerin sahiplerine iadeleri lüzumuna muttali oluruz. Delilin cem´i: edilledir. De­liller, edillei şer´iye ve edillei akliye kısımarına ayrılır. Edillei erbea, kitap ile sünnetten ve icmaı ümmet ile kıyası fukahadan ibarettir.

16 -(İstidlal) : Delile nazar etmektir. Eserden müessire veya bilâkis mü­essirden esere zihnin intikaline de istidlal denir. Güneşin yer yüzündeki ziyasın­dan güneşin doğmuş olduğunu anlamak gibi.

17 -(Hüccet) : Kat´î olsun olmasın mutlaka delil manasınadır. Senetlere, vesikalara, mahkemelerden verilen bir kısım ilâmlara da «hüccet» denilir.

18 -(Burhan) : Kat´î olan delil demektir. Mukaddimatı yakiniyeden mü­teşekkil, şartlarım cami olan bir kiyasî mantıkîdir ki, netice hakkında ilmi yaJun ifade eder.

19 -(Beyyine) : Delil, şahit, bir dâvayı ispat için ibraz edilen hüccet, ve­sika manasınadır. Adaletli kimseîe^n şahadetlerine «beyyinei âdile» denilir.

20-(Emare) : Alâmet, nişan, eser demektir. Mukaddimelerinden biri ve­ya her ikisi zannî olan kıyastır ki, netice hakkında bir zannî bilgi ifade eder.

21 -(Kitab) : Lügatte mektup, yani yazılmış şey demektir. Fukahaca: «bir lakım baplardan, fasıllardan müteşekkil ,´fıkhî meseleleri muhtevi yazıların heye­ti mecmuasıdır.» Usuliyyûna göre de kitab, «Kur´ani mübindir ki, Hâtemülen-biya Efendimiz Hazretlerine tarafı İlahîden Cibrili Emin vasıtasile vahyü inzal buyurulmuş olan ve mânâ ile nazmı celilden ibaret bulunan âyatı Kur´aniyyenin heyeti mecmuasıdır.»