- Üstüne Oturulan Bir Nesne Olarak Kitap

Adsense kodları


Üstüne Oturulan Bir Nesne Olarak Kitap

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Sat 20 August 2011, 02:33 pm GMT +0200
Dün Bugün Yarın


Nisan 2009 124.SAYI


Sadık ILGAZ kaleme aldı, DÜN BUGÜN YARIN bölümünde yayınlandı.

Psikopat Krizi’nden 29 Mart’a Politikacılarımızın Seviye Kaybı


Yıl 1947. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bütçe görüşmeleri yapılmaktadır. Demokrat Parti (DP) adına konuşan Adnan Menderes, Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) yönelik çeşitli eleştirilerde bulunur. Tüzük gereği, müzakerelerin tamamlanmasından sonra son konuşmayı Başbakan yapacaktır. Fakat partisine yönelik eleştirilere tahammül edemeyen dönemin CHP’li Başbakanı Recep Peker, müzakerelerin tamamlanmasını bile beklemeden 6. oturumda kürsüye çıkar ve Adnan Menderes’in sözlerini, ‘kötümser, psikopat, mariz (hastalıklı) bir ruhun’ ifadesi olarak tanımlar. Ve ne olduysa bu sözlerden sonra olur. Zira “psikopat” kelimesi o güne değin yaygın kullanılmayan, haliyle siyasetçilerimizin dahi yabancısı olduğu bir kelimedir. Ve bu kelime DP’li milletvekilleri tarafından “pis köpek” olarak anlaşılmış ve kıyamet de bu yüzden kopmuştur.

DP’li milletvekilleri, Başbakan Recep Peker’e yüklenerek, “Bu laflar bir Başbakan’a yakışır mı? Pis köpek ne demektir? Böyle hakaret olur mu? Bu ne seviyesizliktir!” diyerek durumu protesto ederler. Başbakan Recep Peker, “pis köpek” demediğini, “psikopat” dediğini belirtse de, vaziyeti kurtarmaya yetmez. Zira psikopat kelimesinin anlamı da pek iç açıcı değildir.

Protestolarını sürdüren Celal Bayar önderliğindeki DP’li milletvekilleri, grup halinde önce toplantı salonunu, sonra da TBMM’yi terk ederler. Protestolarını daha da ileri götüren milletvekilleri, halkın desteğini de alarak 18-28 Aralık günleri arasında Meclis toplantılarına da katılmazlar. Zaten olaylı geçen ‘1946 Genel Seçimleri’ sebebiyle kavgalı olan bu iki parti arasındaki anlaşmazlıklara, siyasi tarihimize “psikopat krizi” olarak geçen bu olay da eklenince, Meclis çalışmaz hale gelir ve ülke 7 ay sürecek uzun bir siyasi krizin içine girer.

Bu süreçte DP’li milletvekillerinin ve halkın CHP’ye yönelik tepkisi, bu partinin ileri gelenleri arasında büyük bir endişeye sebep olur. Durumu bir an önce toparlamak isteyen CHP yönetimi, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün partiler üstü konumundan medet umar. İsmet İnönü, 12 Temmuz 1948’de “iktidar ve muhalefete eşit mesafede duracağını ve aralarında uzlaşma sağlamayı hedeflediğini” belirten bir beyanname yayımlayarak, iki partinin önde gelenlerini Çankaya Köşkü’nde toplayıp, bu kriz durumuna son verir.

Türk siyasi hayatında seviyenin bu derece düşmesi açısından bir ilk olan “psikopat krizi”, 7 ay sonunda tatlıya bağlansa da, onca ay içerisinde iç ve dış politikaya sarf edilmesi gereken ülke enerjisi, üslupta seviye sorununa kurban gitmiştir. O günleri yaşayanlar, böyle bir seviyesizliğin ve krizin ülke için ilk ve son olmasını temenni etmişlerdir hiç şüphesiz.

Fakat o günden bu yana geçen 62 yıl gösterdi ki, bu seviyesizlik son bulmadığı gibi günden güne de arttı. Bu türden üslupsuzluk ve düzeysizlik halleri, maalesef özellikle geride bıraktığımız “29 Mart Yerel Seçimleri” öncesi tam anlamıyla alışkanlığa dönüştü. Rakip parti yetkililerinin ve belediye başkanı adaylarının birbirleri için sarf ettikleri kimi kelimeler, millet karşısında konuşmanın nezaketine uymadığı gibi toplumun ahlâkî değerleriyle de çelişti.

Oysa politikacılar, bulundukları makamlarda temsil ettikleri halk kitlelerinin sözcülüğünü yapmak, onların beklentilerine uygun politikalar üretip, halka hizmet götürmek için varlar. Fakat bazı politikacılarımız bu gerçeği unutmuş ya da toplumun kendilerinden daha farklı talepleri varmış gibi bayağılaşmayı normal görebiliyor. Toplum da bu rekabette bilgisine, irfanına, edebine güvendiği liderlere destek veriyor.

İnsan sormadan edemiyor: Yöneticilerinin birbirine karşı son derece sevgisiz, saygısız, seviyesiz davrandığı bir toplumda, işler nasıl düzgün gider? Politikacılarımız bu ülkeye hizmet etmek, güzel yarınlar inşa etmek istiyorlarsa, önce kendilerine çeki-düzen vermeliler. Unutulmamalı, balık her zaman baştan kokuyor!

Üstüne Oturulan Bir Nesne Olarak Kitap


Tarih kitaplarının dediğine göre, Sümerlerin M.Ö. 3000 yılında çivi yazısını icat edip kullanmalarıyla birlikte, ilk kitaplar da yine bu dönemde yazılmaya başlandı. Fakat o dönemde kitaplar bugünkü gibi kağıtlara yazılmıyordu, ciltlenemiyordu. Çünkü kağıt yerine, bildiğimiz kiremite benzer kil tabletler kullanılıyordu. Yaşken yazılan bu tabletler ateşte pişirilerek kalıcı hale getiriliyordu. Enden ve boydan bayağı büyük, son derece ağır olan bu tabletler, kağıdın icat edilip kullanılmaya başlanmasına kadar varlıklarını devam ettirerek, tüm insanlık için önemli bir kültür hizmetinde bulundular.

Kilden yapılmış bu tür kitapların bir tanesine bile sahip olmanın bir ayrıcalık olduğu dönemlerden birinde, bir adam hayli yüklü de bir bedel ödeyerek kilden yapılmış bir kitaba sahip olur. Akşam evine geldiğinde kitabı yerinde bulamayan adam, kitabının kırılmış ya da çalınmış olabileceği endişesine kapılır. Fakat çok geçmeden öğrenir ki; karısı ne işe yaradığını bilmediği tableti evdeki büyük küplerden birine kapak yapmıştır. Adam bu duruma sinirlense de, olan olmuş, o değerli tablet bir küp kapağı olmaktan kendini kurtaramamıştır.

Bu olayla ilgisi var mı bilinmez ama kitaplar için “küp kapağı” deyimi Osmanlı döneminde de kullanılmıştır. Sahaflar, hacimli kitapları anlatmak için bu yakıştırmayı kullanmışlardır. Halen birçok sahaf bu sözü kullanmaya devam
etmektedir. 

Geçtiğimiz ay Türk medyasında yaşanan bir olay, bu tarihi olayı bir kez daha anımsamamıza sebep oldu. Ülkemizin önde gelen mankenlerinden biri, bir yığın kitabın üzerine oturarak, gülücükler eşliğinde pozlar vermiş. Birçok kişi tarafından kitaba yapılmış bir terbiyesizlik olarak nitelenen ve oldukça tepki çeken bu olay, bize de bazı şeyler söyleme ihtiyacı hissettirdi.

Bizim tarihimiz boyunca kağıda ve kitaba saygı duyulmuştur. 16. yüzyılın meşhur seyyah ve diplomatlarından Ogier Ghislain de Busbecq de “Türk Mektupları” isimli kitabında bu hassasiyetimize değinmiş ve konu hakkında şu anlamlı sözleri sarf etmiştir:

“Türklerin kağıda çok saygılı olduğunu öğrendim. Çünkü üzerine Allah’ın ismi yazılabilirmiş. Bu yüzden yerde bir kağıt parçasının durmasına izin vermezler. Nerede görürlerse, ayaklar altında sürünmesine meydan vermemek için hemen alıp bir deliğe sokarlar.” *

O mankenin kitabın ne işe yaradığından ve bu tarihi hakikatlerden haberi olmasa gerek. Tepki alacağını da hiç düşünmeden kitapların üzerine oturup bir gazeteye kapak oldu. Ne diyelim, bu da bir kültür meselesi. Kimi insan amacına uygun davranır, ilim irfan sahibi olmak için kitap okur, kimisi küp kapağı yapar, kimi de ne işe yaradığını bilmez üstüne oturur!

* Ogier Ghislain de Busbecq, Türk Mektupları, Ark Yayınevi, İstanbul, 2002, s. 33.


mevlüde06
Thu 12 November 2015, 11:49 am GMT +0200
Türklerin kağıda çok saygılı olduğunu öğrendim. Çünkü üzerine Allah’ın ismi yazılabilirmiş. Bu yüzden yerde bir kağıt parçasının durmasına izin vermezler. Nerede görürlerse, ayaklar altında sürünmesine meydan vermemek için hemen alıp bir deliğe sokarlar.”

Bu edep uzere bulunmak gerek diye dusunuyorum.
llah razi olsun Reyyan abla degerli paylasimin icin.

HALACAHAN
Sun 14 February 2016, 06:22 pm GMT +0200
İlime irfana saygının önemını paylaşım sayesınde bır kere daha hatırlardık.. Allah razı olsun.. Kagıda değer veriyoruz evet; çünkü Rabbimizin adı , kuranı kerım, Efendimizin hadisi şerileri yazılıyor.. Gösterecegimiz saygıda tabiki en üst seviyede olmalı..

ceren
Sun 14 February 2016, 06:59 pm GMT +0200
Aleykumselam.Kagit parçasının uzerine yazilan seyler ilimdir,bilgidir.Bunun da degeri dinimizde de yer edinmistir.Rabbim razi olsun paylasimdan kardesim....

Kevšer
Sun 14 February 2016, 08:02 pm GMT +0200
  Aleyna Ve Aleykümüsselăm ecmain. Emeklerinize yüreğinize sağlık kardeşim.Güzel bir paylaşım olmuş..

damla6d
Sun 14 February 2016, 08:09 pm GMT +0200
Esselamu aleykum..Emeğinize sağlık..Rabbim razı olsun..

ikranur 7d
Sun 14 February 2016, 09:37 pm GMT +0200
selamun aleyküm.
çok güzel bir paylaşım olmuş. emeğinize sağlık.
Allah c.c. razı olsun.