- Ünite 8 : Tanrı tasavvurları

Adsense kodları


Ünite 8 : Tanrı tasavvurları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 5 July 2012, 07:23 pm GMT +0200
ÜNİTE 8


Tanrı Tasavvurları


"Tanrı'ya inanan insanlar, yalnızca O'na imanın gücünde değil, O'nun mahiyetinin nasıllığında da birbirlerinden çok farklıdırlar." Bu farklılığın Tanrı'dan değil insandan kaynaklandığı açıktır. Çünkü farklılık aslında insanın algılarına bağlı olarak var olmaktadır. İnsan Tanrı'yı, Tanrı'nın olduğu gibi değil, sadece insanî terimlerle düşünüldüğü veya tecrübe edildiği gibi tanımlayabilmektedir.


İnsanın bütün psikolojik özellikleri, ondaki tasavvur dünyasına imkân veren sembolik düşünme kapasitesinden doğar.
İnsanın Nihaî Hakikat tasavvurunu besleyen ve şekillendiren birincil kaynak, mensup olduğu dindir ve tasavvurları bu kaynak çerçevesinde bir anlam ifade eder. İnsanın toplumu, kültürü ve kullandığı dil de Nihaî Hakikat veya Tanrı tasavvurunun şekillenmesinde etkilidir.
Tanrı tasavvurunun daha çok benlik ile ilişkilendirilerek kavramlaştırılması, Tanrı-insan ilişkisindeki insanî beklenti ve ihtiyaçları yansıtmaktadır. Din Psikolojisi, yöntemi gereği "aşkın (müteâl) olanı araştırma dışında tutar". Yani Tanrı'nın varlığı, yokluğu, tanımı, tavsifi, tasviri gibi konularda yetkisiz veya tarafsızdır. Dolayısıyla Din Psikolojisi ancak ve sadece insanın Tanrı, Mutlak Varlık veya Nihaî Hakikat olduğuna inandığı şeyle ilişkisine yoğunlaşabilir. Din Psikolojisi'nin görevi, Tanrı'yı ispat etmek, tanımlamak, tavsif veya tasvir etmek ya da insanın bu konudaki yeterliliğini iddia etmek değil; Tanrı-insan ilişkisi çerçevesinde, insanın inanıp bağlandığı Tanrı tasavvurunu anlamaya çalışmaktan ibarettir.


TANRI KAVRAMI VE TANRI TASAVVURU


Düşünme, nesne ve olayları temsil eden imajların, sembollerin, kavramların belli bir amaca yönelik olarak işletilmesi, idare edilmesi veya kendiliğinden gelişmesiyle tanımlanan, açık ve sembolik veya örtülü her türlü bilişsel etkinlik olarak tanımlanmaktadır. Bu etkinlikler arasında kavram oluşturma, akıl yürütme, tasavvur etme, tahayyül etme, sorun çözme, öğrenme, hatırlama, tasarlama ve benzerleri sayılabilmektedir. Düşüncenin ortaya çıkmasında, en başta kavramlardan yararlanılır. Düşünce kavramların birbirine anlamlı bir şekilde bağlanmasıdır Ancak düşünme, kavrama ve öğrenmeyi aşan üst seviyede psikolojik bir faaliyettir.


Dinî kavramlar, bütün diğer kavramlar gibi doğrudan duyusal verilere dayanmazlar, tecrübe edilen diğer algı ve kavramlardan elde edilirler.
Çocuğun, dünyaya ilişkin ilk duyusal tecrübesinde nesne ve insanlar ayrımlaşmamıştır, ancak daha sonra algı süreci devreye girer ve ilgili kavramları edinir. Dinî düşünce de, çeşitli tecrübelerin, önceki algıların ve hâlihazırda kazanılmış olan kavramların kutsal alana aktarılmasıyla gerçekleşir.


Tanrı kavramı da diğer dini kavramlar gibi aynı süreci izlemektedir. İnsan, Tanrı'yı, bildiği kavramlar aracılığıyla kavramlaştırabilir. Ancak bu kavramlaştırma benzetme yoluyla yapılabilmektedir.


Tasavvur, "ruhsal güçler veya duyusal uyarılarla zihinde önceden oluşan herhangi bir nesnenin, olayın, fiilin ya da bir kavramın istekli olarak yeniden özel bir biçimde şekillenmesi, canlanması, anlam kazanması veya hatırlanmasıdır" (Yavuz, 1983, s. 159).


Bu haliyle tasavvur öznel bir süreçtir ve bireysel tecrübeye dayalı olarak toplumsal bir bağlamda şekillenir.


Dinî tasavvur ise, dinî kavramların, dinî olayların ve nesnelerin zihinde canlandırılması, şekillendirilmesidir.
Tanrı tasavvuru da, bireylerin küçük yaşlarından itibaren zekâ gelişimlerine, edinmiş oldukları bilgi ve yaşantılarına, yetişme ve düşünüş tarzlarına ve bağlı oldukları dinin inanç esaslarına göre Tanrı'yı zihinlerinde canlandırmaları, biçimlendirmeleri ve anlamlandırmaları olarak tanımlanabilir.


Dinî kavramları anlama, yorumlama ve tasavvur etme din dili ile gerçekleşmektedir.


Bireyin Tanrı tasavvurunu şekillendiren beş faktör bulunduğu öne sürülmüştür. Bu faktörler şunlardır:
1) Ana-baba ile ilişkiler.
2) Diğer önemli kişi ve gruplarla ilişkiler.
3) Kendilik kavramı veya öz-saygıya ilişkin duygular.
4) Tanrı konusundaki öğrenim ve Tanrı'nın insanlıkla ilişkisi.
5) Dini uygulama, dua, ibadet, kutsal metin okuma, dini tartışmalar ve kişinin kendi düşünceleri. (Grom 1981).


Psikolojik düşüncede, Tanrı kavramı (god concept) ile Tanrı tasavvuru (god image: god representation) arasında ayırım yapma yönünde güçlü bir eğilim bulunduğu görülmektedir. Tanrı kavramı, bilişsel veya teolojik Tanrı anlayışına göndermede bulunurken; Tanrı tasavvuru, bireyin Tanrı'yı duygusal olarak tecrübe etmesidir.


Tanrı tasavvuru, büyük ölçüde dinî ilişkinin mahiyetini belirler. Bununla beraber, kendi dinlerinin Tanrı'sının tasvirini teşkil eden vasıfların bütünü içinde inanan kişiler; kendi psikolojilerinin, eğitimlerinin ve kültürel çevrelerinin onların hayatında bütünleştirme imkânı verdiği şeyi vurgularlar.( Vergote 1999).


Tanrı kavramının, Tanrı kelimesine dair entelektüel içeriği yansıttığını; Tanrı tasavvurunun ise, duygusal tepkilerle yakından ilişkili bireysel tecrübelere işaret ettiğini ifade edebiliriz.
Tanrı kavramı, Tanrı tasavvurunun oluşumunda çeşitli roller oynar. Bunlardan ilki, soyut mantıkî-matematiksel kavramlaştırma kapasitesi ortaya çıktığında, Tanrı hakkındaki yaygın dilin anlamını ayrıntılarıyla kavramak için bir yöntem sağlamasıdır. İkincisi ise, tasavvurlarımız bizi dehşete düşürdüğünde ya da mükellefiyetimizi aşan bir şey olduğunda düzenleyici olmasıdır (Lawrence, 1991).
Tanrı kavramının gelişimi doğrudandır. Tanrı kavramı büyük oranda kişinin Tanrı hakkında ne düşündüğü ve ne öğrendiği sayesinde gelişir, bilişseldir. Tanrı kavramı bilinçli düşüncede daha başat bir faktördür. Tanrı olduğuna inanılan varlığa ilişkin duygusal tecrübe anlamındaki Tanrı tasavvurunun içeriği ise, öncelikle duygusal temellidir.


İnsanlara Tanrı hakkında herhangi bir soru yöneltildiğinde, Tanrı tasavvurlarından ziyade Tanrı kavramı çerçevesinde konuşurlar.
Tanrı tasavvuru, Tanrı kelimesine dair duygusal tepkilerle yakından ilişkili bireysel tecrübelere işaret etmesi dolayısıyla psikolojide, düzenleyici ilke veya hayat-anlamı sistemi olarak da yorumlanmaktadır. Düzenleyici ilke, bilinçdışı dünya görüşlerini düzenleyen, dolayısıyla onların ilişkisel epistemolojilerini yapılandıran veya yorumlayan, insanın temel ilişki modelinin parçası olarak tanımlanmaktadır. Hayat-anlamı sistemi ise, hem biyolojimizi ve hem de değer ve tutumlarıyla birlikte psikolojimizi kapsayan bütün diğer ortak sistemlerin içsel uyumu demektir (Manock, 2003). Dolayısıyla Tanrı tasavvuru, sadece duygusal nitelikli bireysel bir tecrübe değil, kavramlar arasındaki ilişki bağını kuran, dünya görüşlerini yapılandıran, hayata dair anlamlar üreten ve bütün bunları tutarlı ve uyumlu bir halde düzenleyen daha üst bir yapılanmadır.


Psikolojide Tanrı tasavvurunun, genellikle çok sınırlı bir biçimde tanımlandığı görülmektedir. Bunun nedenlerinden biri Freud'un dine ve Tanrı'ya yönelik yaklaşımlarının olumsuz içeriklerle yüklü olması ve sonraki psikologların bu yaklaşımı aşma yönündeki çabalarının yetersizliğidir. Özellikle psikanalitik düşünürlerin çoğu bu konudaki düşüncelerini Freud'un yaklaşımıyla sınırlandırmış, Tanrı tasavvurunun farklı bakış açıları ve alternatif yaklaşımlar içerisinde ele alınmasından kaçınmıştır.


İnsanın Tanrı hakkındaki bilgisinin birincil kaynakları kutsal kitaplardır. İnsan kutsal kitaplardaki Tanrı bilgilerini, kendi donanımlarını ve toplumsal kalıpları kullanarak, bir Tanrı kavramına ulaşır. Bu bilişsel süreç, öznel yaşantılarla Tanrı tasavvurunu geliştirir. Böylece insanî ilgi, beklenti ve ihtiyaçlar Tanrı tasavvuruna aktarılır. Dolayısıyla bu, bizatihi Tanrı değil, insanın Tanrı'ya ilişkin olarak oluşturduğu bir tasavvurdur.


TANRI TASAVVURUNUN OLUŞUMU

    Tanrı tasavvurunun oluşumu konusundaki yaygın tezlerden biri, Piaget'nin kuramını temel alan bilişsel tezdir.

Doğumla başlayıp ergenlik dönemine kadar devam eden dört ardışık temel dönemde Piaget tarafından tanımlanan ve Din Psikolojisinde dini düşünce ve kavram gelişimi konusunda sık sık başvurulan dört ardışık temel dönem, duyusal-motor dönem (0-2 yaş), işlem-öncesi dönem (2-7 yaş), somut işlemler dönemi (7-12 yaş) ve soyut işlemler dönemi (12 yaş ve üzeri) olarak adlandırılmaktadır. Dini kavramlar, çoğunlukla soyut oldukları için bunlar ancak en son dönemde tam olarak kavranabilmektedir.
Bu dönemlerin ilkinde insanbiçimci (antropomorfik) ve somut özellikler gösteren Tanrı tasavvuru, sonraki iki dönemde somut ve soyut düzey arasında geçişli bir özellik arzetmekte, son dönemde ise somut özelliklerinden sıyrılan Tanrı kavramı ile birlikte artık soyut bir karaktere bürünmektedir. Bu son dönem çocuğun, nesne ve olayı görmeden kavram geliştirebildiği, kendi düşüncelerini eleştirebildiği, somut varlık ve olaylara ilişkin kavramlarını soyut davranışlara dönüştürebildiği evredir (Piaget, 1988).


2. Bu tezlerden diğeri, insanların temelde ilişkisel varlıklar oldukları düşüncesinden hareketle ortaya atılan ilişkisellik tezidir (Hall ve Brokaw, 1995). Bu teze göre Tanrı, gerçekte insanları kendisiyle ilişki kurmaya çağırır. Dolayısıyla Tanrı tasavvuru, tabiatı itibariyle temelde ilişkiseldir. Bu yüzden, ilişkisellik, Tanrı tasavvurunu ve onun oluşum ve gelişimini anlama girişimimizde temel bir anahtar varsayımdır.
Tanrı tasavvurunun, dikey sahanın yanısıra yatay sahada, yani sosyo-kültürel bağlamda da "ilişkisellik" üzerine temellendiği söylenebilir.


İslam düşünce ekollerinden Kelâm'ın, ALLAH ile ilgili olarak geliştirdiği en temel tasavvur, ALLAH ile diğer varlıklar arasındaki ilişkinin kişisellik taşıdığı şeklindedir. ALLAH tasavvurunun temellendirilmesinde, varlık ve aktiflik kavramlarının yanısıra karşılıklı bağlılık/bağımlılık kavramı da yer almaktadır (Düzgün, 2005).


Çocuk, Tanrı hakkındaki daha geniş anlatının bir alıcısı ve bir katılımcısıdır.
Kültürel ve dinî miras içerisinde yer alan bütün hikâye ve semboller, anlatı ve değerler insanın kendi kişisel hayat hikâyesini ve dinî gidişatını oluştururken faydalandığı kaynaklardır.


Tanrı tasavvuru da, bireyi çevreleyen ve şekillendiren toplumun kültürel ve dinî bağlamı içerisinde kurulur. Dolayısıyla insanın Tanrı tasavvurunu anlamak için, ona ilişkisel malzeme sağlayan sosyo-kültürel ve dinî bağlamının göz önünde bulundurulması zorunludur.


Aile ve toplum bireye sadece hammadde veya yaşanmış hayat deneyimleri sağlamaz; ona aynı zamanda bu deneyimleri değerlendirip bütünleştirmesi için yorumlama imkânları da sunar.


Sonuç olarak, İslam psikoloji geleneğinin, genelde dinî inanç ve terübenin, özelde Tanrı tasavvurunun kuruluş ve oluşumunu başlangıçta verili/aşkın bir ilkeye (fıtrat) dayandırdığını ve sonra insanın bu potansiyeli kullanarak yönelimini belirlediğini, ana baba sembolizmi içerisinde temsil edilen sosyo-kültürel çevrenin de bu yönelimi büyük ölçüde etkilediğini söyleyebiliriz.


ANA BABA İMAJLARI VE TANRI TASAVVURU


Anne figürü, sevgi, şefkat ve güveni temsil eder. Baba ise, Güç, otorite ve kontroldür. Baba taklit etilendir.
Çocuğun bakış açısından anne ve baba, sosyal rollerinden bağımsız olarak bir anlam kazanmaktadır (Vergote, 1999).
Her ihtiyacı olduğunda annesini yanında bulması, çocukta temel güven duygusu geliştirir Dinin ve Tanrı tasavvurunun kökleri bu duyguda gizlidir.


Din Psikolojisi alanında Tanrı tasavvuruyla alakalı olarak gerçekleştirilen Batılı araştırmaların pek çoğu, bu tasavvurun altyapısını ana baba imajlarının oluşturduğunu varsayan Freudyen kuramlarla bağlantılıdır. Dinle ilgili yorumunu baba fikri üzerine yoğunlaştırmış olan Freud (1997, 1999), bütün insanların erken çocukluk tasavvurlarını, hayatın belirsizlikleri karşısında var oluşsal çaresizlik duygusunun bir hafifletilmesi olarak evrensel Tanrı tasavvurları içerisinde yansıtmış olduklarına inanmış; Tanrı inancının bir "evrensel saplantısal nevroz", Tanrı'nın da basitçe "yüceltilmiş bir baba" yansıtması olduğunu varsaymıştır.


Yansıtma hipotezi, psikolojide, Tanrı tasavvurlarının araştırılması konusundaki temel fikirlerden biri haline gelmiş, Batı'da bu hipoteze dayalı olarak gerçekleştirilen araştırmaların sonuçları, çocukların Tanrı'yı genelde insani özellikler taşıyan bir erkek olarak tasavvur ettiklerini göstermiştir. (Beit-Hallahmi ve Argyle, 1975).


Müslüman çocukların ALLAH tasavvurları, insanbiçimci (antropomorfik) özelliklerden çok onun temel sıfatlarıyla ilişkilidir (Yavuz, 1983; Yıldız, 2007).
Çocukların üst-benliği, deneyim ve fantezilerine dayanarak kurdukları çeşitli kişilere karşılık gelir. Üst-benlik, ana babanın otoriter, yargılayıcı, eleştiren ve cezalandıran taraflarını deneyimlememizle oluşur. Dolayısıyla bu durum, ebeveynlerin içe yansıtıldığı dönemlerde oluşan üst-benlikte içselleştirilen anne baba imajlarının ALLAH' ın vasıflarına benzemesi anlamını içerebilir.


Freud'un din ve Tanrı ile ilgili görüşlerini inceleyen ve bunların savunulamaz olanlarını reddeden Rizzuto, Tanrı tasavvuru alanında önemli ve kabul edilebilir tezler ileri sürmüştür. Ona göre, Tanrı tasavvurunun oluşumunda ana baba imajları başat rol oynar, çünkü çocuğun ilişki kurduğu ilk insanlar annesi ve babasıdır, zira Tanrı görülmezdir.


Rizzuto'ya göre, Tanrı tasavvurunun izlenebilir ilk bileşeni anne yüzüdür. Tanrı tasavvuru, çocuklukta sürekli olarak gelişir.
Tanrı tasavvuru oluşturma ve biçimlendirme süreci, devam eden, sona ermeyen bir süreçtir. Rizzuto, çoğu insanın nihaî Tanrı tasavvuruna karar verme fırsatının, kendi ölümlerini geciktirmeyi tasarladıklarında geldiğini belirtir. İnsanların oluşturdukları Tanrı tasavvuru dinamiktir. Tanrı tasavvuru gerçekte "yaşayan bir Tanrı'nın" canlı bir tasavvurudur (Rizzuto, 1974, 1979, 1980).
Tanrı tasavvuru üzerinde en fazla etkili olduğu konusunda çelişkili sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bazıları anne imajının daha fazla etkili olduğunu savunmuş (Vergote, 1999); diğer bazıları ise daha fazla sevilen ebeveynin veya karşı cins ebeveynin Tanrı tasavvuru üzerinde daha güçlü etkisi bulunduğunu öne sürmüşlerdir. Bazen, tercih edilen bir ebeveyn bulunmadığında, ana baba imajı ile Tanrı tasavvuru arasında daha güçlü bir ilişki bulunmuş (Godin ve Hallez, 1965); bazen de anne ve babanın bileşik imajının, Tanrı tasavvuruna ana babadan birinin imajından daha çok benzediği ileri sürülmüştür (Birky ve Ball, 1988).
Anne ve baba imajlarının, ALLAH tasavvuru üzerindeki etkilerinin farklı olduğu; anne imajı nasıl olursa olsun genelde benzer etkilerde bulunduğu ve ALLAH tasavvurlarında farklılık oluşturmadığı; buna karşılık baba imajlarının farklı ALLAH tasavvurlarına yol açtıkları bulunmuştur (Mehmedoğlu, 2007).

TANRI TASAVVURU VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR

Vahiy kaynaklı dinlerde Tanrı, insanla ve evrenle ilişkili, bilinçli ve faal bir varlıktır. (Eliade, 2003).
Yahudilikte Tanrı, sadece Yahudilerin Tanrısı'dır ve bir metin'e "sıkışmıştır" (Bottero, Ouaknin ve Moingt, 2003);
Hıristiyanlıkta ise genellikle diğer din ve kültürlerde olmadığı şekilde, Tanrı'nın "baba"lık sembolüne, büyük bir ayrıcalık tanınmıştır. Bu yüzden, Hıristiyan Tanrı tasavvuru, daima Hz. İsa'nın sözleri ve hayatıyla belirlenmiştir. Vergote'ya (1999) göre, baba, ilahî ve ezelî terimleri gibi soyut bir terim değildir. Ailevi ilişkilerden alınmış bir terimdir. Baba fikri, Hıristiyan kültürünün Tanrı tasavvurlarıyla ilgili bütün gidişatını belirleyen temel fikir olmuştur.
İslam'da ise, bu iki anlayışın aksine, ALLAH bütün insanlığa hitabeder ve O'nun birliği (tevhid) ön plandadır.


Çeşitli dinlerde, Tanrı mefhumu konusunda tercih edilen yöntemler, zamanla çeşitli mezhep, ekol veya anlayışların ortaya çıkmasına yol açmış, buna bağlı olarak farklı Tanrı tasavvurları ortaya çıkmıştır. Mesela İslam düşünce ekollerinden Kelam ve Tasavvuf, aynı kaynaklara dayanmakla birlikte, yöntem bakımından farklı tercihlerde bulunmuşlar; Kelam, "aklî istidlal, zihnî tecrîd ve mantıkî kıyas"ı kullanırken; Tasavvuf daha çok "keşf ve marifet"i tercih etmiştir.


Batı'da yapılan ilk araştırmalarda Tanrı'nın babadan ziyade annenin özelliklerine benzer özellik*ler ile nitelendirildiği bulgulanmıştır. (Nelson ve Jones, 1957). Bu araştırmadan iki yıl sonra başka bir araştırmacı (Strunk, 1959), Tanrı'nın, anneden ziyade babanın özellikleriyle nitelendirildiğini gösteren tam aksi sonuçlar elde etmiştir. Vergote ve arkadaşları (1969), sistematik bir yak*laşımla araştırmaya girişmişler, Tanrı tasavvurunun anneye ait bazı özellikler sunsa da, araştırmaya katılanların büyük çoğunluğu için, anne imajından ziyade baba imajına daha çok benzediğini bulmuşlardır.

Tanrı tasavvurlarında yaş ta önemli bir etkendir. 7-16 yaş arasındaki çocuk ve gençlerin Tanrı tasavvurlarını da içeren bir araştırma sonuçlarına göre, 9-10 yaşındaki çocuklar Tanrı'yı nesnel sıfatları bağlamında tasavvur etmektedirler. 12-13 yaşlarındaki çocuklarda Tanrı'nın özellikleri iyilik ve adalet olarak düşünülmekte; Tanrı'nın hâkimiyeti, bağışlayıcılığı ve Baba oluşuna vurguda bulunulmaktadır. 15-16 yaşlarındaki çocuklarda ise, Tanrı'nın güç ve güzellik sıfatları baskın görünmektedir. Bu dönem Tanrı tasavvurlarında sevgi, dua, bağlılık, güven, diyalog, şüphe, terketme ve korku ön plana çıkmaktadır. (Deconchy 1964).

11-19 yaş aralığındaki çocuk ve gençlerle gerçekleştirilen bir başka araştırmada, iki farklı Tanrı tasavvuru ortaya çıkmıştır. İlk yaşlardakilerin tasavvuruna göre Tanrı daha dışarıda ve uzak iken, son yaşlardakiler Tanrı'yı kendileriyle daha ilişkili olarak tasavvur etmişlerdir.( Babin 1964).

14-16 yaşları arasındaki Kanadalı ve Fransız öğrenciler üzerinde gerçekleştirilen bir araştırma (Godin 1975) sonucunda, Tanrı'nın üç farklı şekilde tasavvur edildiği ortaya konulmuştur. İlki otoriter; ikincisi yakınlık, ilişki ve duygu içerikli içsel; üçüncüsü ise, soyut, fikir, doktrin, düşünce ve sorun gibi içeriklerle ifade edilen dışsal bir Tanrı tasavvurudur.

Belçika'da yapılan bir araştırmada 17-18 yaşları arasındaki gençlerin Tanrı tasavvurları, her yerde hâzır ve nâzır olan, dünyaya hulûl etmiş, üstün, din, ahlak, yaratıcı, anlam, yardım, sığınak, olumsuz övgü ve gerçek dışı gibi farklı nitelemeler göstermiştir (Hutsebaut ve Verhoeven, 1991).

Finlandiya'daki okullarda öğrenci olan 7-20 yaş arasındaki çocuk ve gençlere yöneltilen "Benim Tanrım neye benzer?" sorusuna küçük yaşlardakiler tarafından güvenilir, bağışlayıcı ve yardımsever cevabı verilirken, yaş yükseldikçe Tanrı'nın, her yerde hâzır ve nâzır, güçlü ve yaratıcı olarak tasavvur edildiği anlaşılmıştır. Ayrıca erkekler, insana benzeyen, güçlü, yaratıcı ve kutsal Tanrı tasavvurlarında; kızlar ise seven, bağışlayan ve nazik Tanrı tasavvurlarında daha fazla yoğunlaşmışlardır. (Tamminen 1991).
Yine gençlerle (13-18 yaş arası) 1975 yılında Amerika'da yapılan bir başka araştırmada, gençlerin %31'inin Tanrı'nın varlığı ile ilgili şüpheleri bulunduğu veya inanmadıkları görülmüştür. Geriye kalanların %45'i seven ve cezalandıran; %19'u seven ama cezalandırmayan; %2'si sadece cezalandıran; %3'ü ise ne seven ne de cezalandıran bir Tanrı tasavvur ettiklerini ifade etmişlerdir. Bu araştırmada ayrıca, kızların erkeklere oranla seven bir Tanrı'ya erkeklerden daha fazla inandıkları ve bu farklılığın yaşla birlikte arttığı bulunmuştur (Potvin, 1977).

Dindarlık yönelimi ile Tanrı tasavvuru arasında da bir ilişki vardır. Çoğunluğu lise öğrencilerinden oluşan bir araştırmada (Spilka ve Mullin, 1977),
iç-güdümlü dindarlık ile geleneksel Hıristiyanlığın yaratıcı, merhametli, kutsayıcı, haşmetli, iyi yürekli ve hoşgörülü Tanrı tasavvuru arasında;
dış-güdümlü dindarlıkla da hiddetli ve öfkeli Tanrı tasavvuru arasında bir ilişki bulunduğu görülmüştür.

Ülkemizde Tanrı tasavvuru 7–12 yaş arasındaki ilköğretim çağı çocuklarının ALLAH'ı, ilahî bir varlık, her şeyin yaratıcısı, kişisel hayatın devam ettiricisi, fiilde bulunan, kişi ve toplum hayatını düzenleyen ve iyiliği emreden, kötülüğü yasaklayan olarak tasavvur ettikleri anlaşılmaktadır. Bu sonuçlar, çocukların, "ALLAH' ı, O'nun temel nitelikleriyle ilişki kurarak tasavvur ettiklerinin göstergesidir. Dolayısıyla çocukların tasavvurları Kur'an kaynaklıdır ve soyut ALLAH tasavvuruna yöneldiklerini göstermektedir.(Yavuz, 1983).


Okul öncesi ve ilköğretim çağı (4-10 yaş)
4 yaşlarında ALLAH' ı çok büyük olarak algıladıkları ve zaman zaman da ifade edemedikleri bulgulanmıştır.
ALLAH'ın 5 yaş çocukları tarafından büyük bir insan gibi, gökyüzünde oturan aksakallı bir dede gibi tasarlandığı ve ebeveyn ilişkilerine göre bazen nûranî ve güler yüzlü, bazen de öfkeli ve asık suratlı, kızgın bir varlık olarak anlaşıldığı gözlemlenmiştir.
6 yaş grubunda ise ALLAH'ı insana benzetme hali devam eder. Tasvirler ise saygı biçimine dönüşür;
7 yaşında kendisini ve yakınlarını yaratan olarak tanımladıkları ve daha ilişkisel ifadeler kullandıkları görülmektedir. Bu dönemde Tanrı hâlâ iyilik ve güzellik ifadeleri ile tanımlanmaktadır.
8 yaş çocuklarında ALLAH' ın görülemezliği tartışılır hale gelirken;
9 yaşındaki çocuklar ALLAH' ı maddî/somut biçimde tanımlamaktan en azından görünürde vazgeçmiş gözükmektedirler.
10 yaşında ise artık ALLAH'ın sıfatlarına atıflarda bulunma becerisinin geliştiği anlaşılmaktadır (Öcal, 2004).
İlköğretim çağı çocuklarının
7–11 yaş ALLAH tasavvurlarında çoğunlukla somut düşünme özelliklerinin baskın olduğu;
13–15 yaş arasındaki çocukların ALLAH tasavvurlarının ise, genellikle soyut düşünme özelliği gösterdiği ve antropomorfik düşünce biçiminin oldukça zayıfladığı bulgulanmıştır (Yıldız, 2007).


14-18 yaş arasındaki ergenlerin ALLAH' ın "yaratıcı, bağışlayıcı ve yerin göğün sahibi oluşu" sıfatlarını en baskın vasıflar olarak öne çıkardıkları; buna karşılık "öç alıcı, istediğini yapan istemediğini yapmayan, her şeyden sorumlu" sıfatlarının ise en az tercih edilen sıfatlar olduğu bulgulanmıştır.

Cinsiyet açısından bakıldığında kızların daha çok ALLAH'ın "yakınlığını, koruyuculuğunu, sevgisini"; buna karşılık erkeklerin "gücünü ve cezalandırıcı" özelliğini vurguladıkları görülmüştür (Kuşat, 2006).


Üniversiteli gençlerin Tanrı kavramı "affedici-merhametli" sıfatının gençlerin bütünü tarafından; "yaratıcı, güvenilir, güçlü, cömert, hoşgörülü, doğru sözlü, ferasetli, mütehakkim, bel bağlanabilir, şefkatli ve ileriyi gören" sıfatlarının yarısından fazlası tarafından tercih edildiği bulgulanmıştır. Genel olarak Tanrıyı "korkulası" değil "sevilesi" olarak gördüklerine işaret etmektedir (Bacanlı, 2002).


Hıristiyan kültür çevrelerinde insanbiçimli (antropomorfik) Tanrı tasavvuru vardır. İslam kültüründe az rastlanır. Diğer çevrelerde olumsuz tanrı anlayışı hâkimken, Müslümanlarda olumsuz tanrı anlayışına pek rastlanmaz.


TANRI TASAVVURUNUN PSİKOLOJİK YANSIMALARI
Olumlu veya yardımsever bir Tanrı tasavvuru, derûni gerçekliği desteklemek suretiyle dış gerçeklikle daha fazla ilişki kurabilmeyi sağlayan benlik duygusunu güçlendirir. Yardımsever Tanrı tasavvuru, endişeyi dindirerek, yalnız başına var olmaya katlanma yeteneğini geliştirip, daha büyük ve daha güçlü bir varlığa bağlanma duygusu temin eder ve temel güveni destekler.

Olumsuz bir Tanrı tasavvuru ise güvensizliğe ve endişeye sebep olur. Mesela, eleştirel veya talep edici bir Tanrı, yetersizlik hissi uyandırabilir. Olumsuz Tanrı tasavvurları, olumsuz yansıtmada bulunmaya neden olur ve genellikle olumsuz sonuçlara yol açar.


Olumlu bir Tanrı tasavvuru Sağlıklı ve normal bir ruhsal gelişim için, önemli işlevlere sahiptir.

Olumsuz Tanrı tasavvurları, ruh sağlığı ile doğrudan ilişki içerisindedir. Yani, Tanrı tasavvurları ne kadar olumsuzsa, ruh sağlığı da o kadar bozuktur. (Murken, 1998) Ülkemizde de böyledir..

Tanrı tasavvurlarının, düşünce ve duyguların oluşmasında, başkalarının ve sosyal çevredeki olayların yorumlanmasında temel ve vazgeçilmez bir etkisi olduğu yaygın şekilde kabul edilen ve öz-tutum, öz-değer, öz-güven, öz-saygı (izzet-i nefs) gibi isimlendirmelerle ifade edilen öz-kavramı ile yakın bir ilişkisi vardır. Öz-kavramına yüklenen anlam ve değer, Tanrı tasavvurları üzerinde de etkili olmaktadır. Hıristiyan kültüründe yetişmiş gençler arasında yapılan araştırmaların birçoğunda, yüksek öz-saygı ile olumlu (koruyan, kollayan) Tanrı tasavvuru arasında; düşük öz-saygı ile de olumsuz (cezalandıran, öç alan) Tanrı tasavvuru arasında doğru orantılı bir ilişki olduğu belirtilmektedir. Ülkemizde de böyledir.


Tanrı tasavvuru, işbirliği ve uyum ile de irtibatlıdır.
Olumlu bir Tanrı tasavvuruna sahip bireylerin, problemlerini çözme konusunda Tanrıyla işbirliği içerisinde ve psikolojik olarak daha uyumlu oldukları bulunmuştur.
Olumsuz bir Tanrı tasavvuruna sahip olan ve problemlerini çözme konusunda başına buyruk davranan bireylerin katı, asabi, endişeli oldukları ve psikolojik olarak uyum bozuklukları sergiledikleri tespit edilmiştir. (Schaefer ve Gorsuch, 1991).


Tanrı tasavvurları, Tanrı ile ilişkimize aracılık eden geçiş nesneleri olarak da işlev görür.
Yetkin veya Kadir-i Mutlak bir Tanrı tasavvuru, her şeyin nedenini açık*lamak için güçlü bir referans kaynağı sağlar. Sebeplilik zinciri, O'nun sonsuz kudretinin tasarrufunda bir anlam ifade eder (Zümer 39/62-63). Her şey onunla izah edilir (Necm 53/42). Tanrı'yı her şeyi yaratan, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, her şeyi gören gibi yetkin vasıflarla tasavvur eden insan, böylece varlığın bütününü açıklayıp anlamlandırabilir. Çünkü "insan, kendi güvenliği için, reelin bütüncül açıklamasının mümkün olduğuna inanmaya muhtaçtır." (Gusdorf, 2000) Bu tasavvur, ahlakî değelerin de kaynağıdır. İnsanın, böyle bir tasavvur sahibi olmadan kendi içindeki, insanlararası ilişkilerdeki ve dünyadaki düzeni sağlaması güç gözükmektedir.

Kadir-i Mutlak Tanrı tasavvurunun hedefi, insana ve dünyaya ne müstakil bir güç, ne de mutlak bir acziyet atfetmemektir (Draz, 2000). Gaye, insanı, modernitenin iki aşırı ucunu teşkil eden bu tavırlara düşmekten korumak; ona ne tabiat karşısında sınırsız bir güç atfetmek, ne de varoluşçuluk gibi insanın zayıflığını ve seçme hürriyetini bir zorunluluk olarak görüp bundan nihilist sonuçlar çıkarmasına yol açmaktır.

Varoluşunu Tanrı'ya teslim etmeyi, O'na kesin olarak bağlanmayı içeren ve normal çerçevede seyreden bir teslimiyet anlayışı olumlu bir Tanrı tasavvuruna, buna karşılık aşırı teslimiyetçi bir Tanrı tasavvuru, kaderciliğe veya olumsuz anlamda bir tevekkül anlayışına yol açabilmektedir. Bu durum insanı pasifleştirip; onu, iradesi ve benliği bulunmayan bir varlık haline getirebilir (Güler, 1998).

İslam kültüründe, insanın tasavvurlarına belirli bir çerçeve sağlayan ALLAH'ın isimleri (el-esmâü'l-hüsnâ) ve vasıfları, insanın ALLAH'ı tanıması ve onunla bağlantı kurması bakımından önemli işlevler üstlenir. İnsanın ulûhiyet anlayışını aydınlatma amacını taşıması açısından bütün bu isim ve sıfatların insanla münasebet halinde olduğu söylenir. İslam toplumlarındaki ALLAH tasavvurlarını yüzyıllardır besleyen ve özetleyen "korku ile umut arasında" olmak tabiri, gerçekte psikolojik bir dengeye işaret etmektedir. Korku ile umut arasındaki gerilim, insanı uyanık tutar, bütün düşünce ve eylemlerinde ona bir ölçü ve denge sağlar.

Özet

Kavram, bilişsel içeriğe; tasavvur ise daha çok duygusal içeriğe işaret ettiği için, Tanrı kavramı ile Tanrı tasavvuru farklı anlamlar taşır.

Tanrı tasavvurunun oluşumu konusunda birtakım tezler ileri sürülmüştür. Bunlar, bilişsel tez, ilişkisellik tezi ve fıtrat kavramıdır.

Her toplumda anneye ve babaya atfedilen birtakım nitelikler vardır. Bu niteliklerin, Tanrı tasavvurunun şekillenmesinde etkili olduğu varsayılır. Buradan hareketle, ebeyn imajlarıyla Tanrı tasavvurları arasındaki ilişki belirlenmeye çalışılır.

Tanrı tasavvurları dinî gelenekler bakımından farklılaşabileceği gibi, kültürler açısından da farklılık gösterebilir. Tanrı tasavvurlarındaki kültürel farklılıklar, yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur.

Psikolojik bir inşa olarak Tanrı tasavvurunun, insan hayatının çeşitli alanlarında önemli etkileri vardır. Bu tasavvurun, ruh ve beden sağlığından, öz-saygıya, duygusal yaşantılardan, psiko-sosyal uyuma ve başa çıkmaya kadar çok çeşitli yansımaları mevcuttur.