- Ünite 12 Ders Özetleri

Adsense kodları


Ünite 12 Ders Özetleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Fri 29 March 2013, 01:40 pm GMT +0200
ÇAĞDAŞ FELSEFE

1.   19. y.y da ortaya çıkan yararcılık akımı fayda kavramına dayanarak en doğru eylemin en yüksek faydayı temin eden eylem olduğunu ileri süren bir anlayıştır. Bu anlayışın en çönemli temsilcisi kimdir ?
A.   AugusteComte
B.   Nietsche
C.   Jean Paul seartre
D.   Jeremy Bentham

2.   Sosyal bir evrimci bakışıyla tarihe yaklaşan Comte, insanlığı bazı evrelere ayırır. Aşağıda verilenlerden hangisi bu evrelerin dışında kalır ?
A.   Metafizik Dönem
B.   Teolojik Dönem
C.   Eylemsel Dönem
D.   Pozitivist Dönem

3.   ‘’ErnstMach’ın önderliğinde kurulan bu akımın belli başlı temsilcileriCARNAP, SCHİLİCK ve A.J. AYER dir. Bilimsel bilgi yöntemine vurgu yapmışlardır.’’ Yukarıda bahsedilen akımın adı nedir ?
A.   Yararcılık
B.   Mantıksal Pozitivizm
C.   Deneysel yararcılık
D.   Pragmatizm

4.   * doğrulanamayan bir önerme felsefe konusu olamaz.
•   Dinsel ve metafizik önermeler anlamsızdır. Gibi fikirleri savunan bir kimsenin hangi felsefi akımın etkisinde olduğunu söyleyebiliriz.?
A.   Mantıksal pozitivizm
B.   Ulitiratizm
C.   Varoluşçuluk
D.   Pragmatizm

5.   Gözlem ve deneye dayalı bilimsel bulguların, kendi başına herhangi bilgiye ayrıcalıklı bir kurumsal statü kazandıramadığı fikrini ortaya atan bilimci felsefeciler kimlerdir ?
A.   AugusteComte / neitsche
B.   Jeremmy Bentham / StuartMill
C.   Paul Feyerabend / Thomas Khun
D.   Thomas Khun / stuartMill

6.   Bu felsefe anlayışına göre yalnızca bilime dayanan bilgi, doğru bilgidir. Bir bilginin doğru olup olmadığını anlamak için ise bilginin analizinin yapılması gerekmektedir. Bunun için de bilimin kullandığı önermelerin kuruluşu veyapısının incelenmesi zorunludur ki bu ancak dil analiziylegerçekleştirilebilecek bir etkinliktir. Bahsi geçen akımın ismi nedir ?
A.   Pragmatizm
B.   Pozitivizm
C.   Mantıksal Pozitivizm
D.   Analitik Felsefe

7.   Pragmatizmle ilgili olarak verilenlerden hangisi yanlıştır ?
A.   20.yy’ın ilk çeyreğinden itibaren kendinden söz edilmeye başlanmıştır.
B.   Felsefe anlayışını ilk kez Peirce dile getirmiştir.
C.   Pragmatizmi yaygınlaştırıp geniş çevrelere tanıtan William James’dir.
D.   Bu akımla beraber gözlem ve deneyin sanıldığı kadar saf olamadığı hem kuramsal hem de tarihsel örnekleriyle ortaya çıkarılmıştır.

8.   Pragmatizmin ortaya çıkmasında etkili olan üç düşünür kimdir ?
A.   Peirce / johndewey / William James
B.   William James / augustecomte / Karl Jaspers
C.   Peirce / Karl Jaspers / augusteComte
D.   Peirce / John dewey / hegel

9.   Varoluşçuluk ile alakalı olarak aşağıdakilerin hangisi yanlıştır ?
A.   20.yy’ın ilk yarısının sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıkmıştır.
B.   Teist varoluşçuluğun en önemli temsilcileri; Soran Kierkegaard, GabrielMarcel, Karl Jaspers’dir.
C.   Felsefeyi tabiattan değil insanın kendisinden başlatan bir felsefi akımdır.
D.   Buna göre değer; amaçlarla araçlar arasındaki karmaşık ilişkilere dayanan bir değerleme ölçütüne dayalı olmalıdır.

10.   İçerisinde ARİSTO VE Platon’un öğretilerinin uzlaşımını taşıdığını iddia eden akım ve temsilcisi hangisidir?
A.   Fenomenolojik yöntem / Husserl
B.   Yararcılık / Mill
C.   Teist Varoluşçuluk / SorenKierkegaard
D.   Pozitivizm / AugusteComte

11.   Hermönötik ile ilgili verilenlerden hangisi yanlıştır ?
A.   Adını, diğer tanrıların mesajlarını insanlara ulaştıran başka bir yunan tanrısı olan hermes’ten almaktadır.
B.   Tamamıyla bir yorumlama felsefesine dayanmaktadır.
C.   Metin, Yorum ve Felsefe olmak üzere üç temel kavrama dayanır.
D.   Modern anlamda Hermenötiğin kurucusu kabul edilen kişi; Schleiermacher’dir.

12.   Aşağıdaki düşünürlerden hangisi eski bir yunan felsefesi olan hermenötiğin temsilcileri arasında yoktur ?
A.   Heidegger
B.   Gadamer
C.   Bultmann
D.   Husserl

13.   Hermenötiğin yorum kavramının temelinde bulunan düşünce nedir ?
A.   İnsanlar tarafından kutsal metinlerin ilk evvel yorumlanması.
B.   Her fikir evvelce yoruma açıktır. Hiçbir şekilde dikte edilemez.
C.   Kutsal metinlerin insanların anlayacağı şekilde yorumlanması.
D.   Yorum katılmayan fikirlerin başlangıçta kabul görmemesi.

14.   Herhangi bir sanat eseri kopyalarından ayrılabildiği, yani otantik varoluşu ile tekrarlanamayacağı için Hermenötiğin hangi tür metnine girer ?
A.   Doğal metin
B.   Evrensel metin
C.   Konvansiyonel metin
D.   Bireysel-Tarihsel metin

15.   Hrmenötiği; bizzat zaman içerisinde yayılıveren ve asla kendini belli bir an içinde toparlayamayan insanın kendini anlama çabasıdır, şeklinde tarif eden düşünür kimdir ?
A.   Heidegger
B.   Gadamer
C.   Jaspers
D.   Sartre

Cevaplar : 1.d 2.c 3.b 4.a 5.c 6.d 7.d 8.a 9.d 10.a 11.c 12.d 13.c 14.d 15.a


hafiza aise
Sat 3 May 2014, 01:49 pm GMT +0200
S.1. Felsefi açıdan 19. ve 20. yüzyılların durumu nasıldır?
c.1.• Hegel’den sonra felsefede, sistemci yaklaşımlar ortadan kalkmaya başlamıştır.
• Her çağın felsefesinin kendi toplumsal, kültürel ve siyasal şartlarıa tarafından az ya da çok etkilenmesi genel ilkesinden yirminciyüzyıl felsefesi de payına düşeni almıştır.
• Bu çağ, tüm insani etkinliklerde baş döndürücü dönüşümlerin yaşandığı bir hız çağı olmuştur.
• Neredeyse sayılamayacak kadar önemde bilimsel gelişmelere insanlık bu çağda şahit olmuştur.
• Bu çağda imparatorluklar yıkılmış onların yerini bir yandan ulus devletler bir yandan da Birleşmiş Milletler gibi uluslar arası kuruluşlar almıştır.
• Bilimsel ve siyasal gelişmelerin, toplumsal ve kültürel etkilerinin olması da kaçınılmazdır.
• Bu çağın göze çarpar bir özelliği, her türlü insani etkinliğin alabildiğince dallanıp budaklanmış, alt uzmanlık alanlarına bölünmüş olmasıdır.
• Konuyu felsefe bağlamında ele aldığımızda; bir yandan bu çağda pek çok yeni düşünce akımının ortaya çıktığı bir yandan da - bireyselliğin yaygınlaşmasının bir sonucu olarak- filozofların anlayışlarında bireysel özgünlüğün ortaya çıktığı görülmektedir.

 s.2.Modern filozofların felsefi işleyişleri nasıl olmuştur?
c.2.• Modern dönem filozofların çoğu, geçmişten çok daha fazla bir şekilde insan varlığıyla ilgilenmişler; felsefede çözümleme yöntemini benimsemişlerdir.
• Maddeci ve idealist filozofların tersine onlar, bilginin kaynağını, olan her türlü değeri doğa bilimlerine değil insan bilimlerine dayandırmışlardır.
• Böylece çağımızın filozofları, soyut ve zengin bir sözcük dağarcığını içeren, karmaşık, ince kavramlarla düşüncelerini dile getirmişlerdir.
• Bu nedenle onların felsefi yazıları, Skolastik döneminin veya Aristoteles’in teknik çalışmalarında kullanılan dili hatırlatmaktadır.

s.3.19. yy felsefesi ile 20.yy felsefesi arasındaki fark nedir?
c.3.On dokuzuncu yüzyıldaki felsefe, çok büyük ölçüde, Comte, Mill,Kierkegaard, Nietzsche örneklerinde olduğu gibi üniversitedışındaki düşünürler tarafından kurulup geliştirilmiştir.Yirminci yüzyılda ise durum neredeyse bunun tam tersinedir.Bundan dolayı çağımızın düşünürlerinin, tarihin hiçbir dönemindekıyaslanamayacak büyük niceliklerde felsefe ürünleri verdiklerigörülmektedir.Söz konusu niceliğin oluşmasının nedenlerinden biri de felsefedeele alınan sorunların çoğalmış olmasıdır.

s.4.Yararcılık anlayışı nasıl ortaya çıkmıştır?
C.4.On dokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren başta İngiltere olmaküzere Avrupa ülkelerinde endüstri devrimi yaşanmaya başlanmıştır.Endüstri devrimi bir yandan üretim ve tüketim biçimlerini, biryandan da toplumsal doku ve ilişkileri büyük ölçüde değiştiren bir devrim olmuştur.Böylesi toplumsal dönüşümler, felsefede yararcılık anlayışının şekil kazanmasına olanak tanımıştır

S.5.Yararcılık nasıl bir anlayıştır?
c.5.On dokuzuncu yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkan yararcılık akımı,fayda kavramına dayanarak en doğru eylemin en yüksek faydayıtemin eden eylem olduğunu ileri süren bir anlayıştır. İnsanı, hazza yönelen bir canlı olarak gören yararcılık, ortaçağlarınhazcı mutluluk anlayışını dönüşüme uğratarak yararcı bir ahlak görüşü ortaya koymaktadır

s.6.Yararcılık anlayışını savunan filozoflar kimlerdir?
c.6.BENTHAM ve MILL 'dir.

s.7.Bentham'ın görüşleri nelerdir?
c.7.Yararcılığın ilk büyük filozofu Bentham’dır (1748-1832). Ahlakın niceliksel olarak ölçülebilir bir bilim olarak yeniden kurulması gerektiğini savunur. Bentham, doğa bilimlerinin yöntemini insan bilimlerinde uygulanmasını önermekle indirgemeci bir tavır benimsemiş olmaktadır. Bu indirgemeciliğin, pratik bir bilimsellik adına benimsendiği deileri sürülebilir.Çünkü düşünürümüze göre teorik problemlerin bir yana bırakılarak pratik problemlere ilgi gösterilmesiyle insan bilimlerinde, tıpkı doğa bilimlerinde olduğu gibi, ilerleme sağlanabilecektir.

s.8.Bu konuda Mıll'ın görüşleri nelerdir?
c.8.Yararcılığın bir diğer düşünürü Mill’dir (1806-1873).Bireyin manevi, entelektüel ve toplum içindeki özgürlüğünü önemser.Bunun için de bireyin dogmacı, aklı dışlayıcı ve mutlakçı her türlü anlayıştan bağımsız kalmasını sağlayacak bir felsefenin geliştirilmesi gerektiğini ileri sürer.Bu yeni felsefe, bilimsel bilginin güvenilirliğine dayanan, bireyeözgürlüğünü kazandıran bir aydınlanma felsefesi olacaktır. Mill, deneyci bilgi anlayışını savunmuştur. Böylesi bir bilgi anlayışı ile düşünürümüz;
• A) Birey için en çok yararı dokunacak olan unsurları seçmekte  özgür kalmış,
• B) rasyonalist felsefenin apaçık doğrularını, din de içlerinde olmak üzere mutlakçı anlayışların dogmatizmlerini eleştirme imkânını bulabilmiştir.
Her tür bilginin deneyime dayanması ya da deneyim yoluyla doğrulanabilir olması gerektiğini savunan Mill’e göre tözsel olan bir varlık türü anlayışı saçmadır.O, varlığından emin olabileceğimiz biricik şeyin duyumlar veya deney olduğunu öne sürer. Mill, nedensel bir algı kuramı benimseyerek zihindeki izlenim veya duyumlara neden olan fiziki nesnelerin varoluşunu öne sürer.

s.9.Bentham'ın insan anlayışı nasıldır?
c.9.Ahlak konusunu bilimsel bir temele dayandırma anlayışına bağlı olarak Bentham, insanı evrendeki diğer varlıklar gibi görür. Ona göre tıpkı varlıkların yapılarının doğa yasalarınca açıklanabilmesi gibi, insan davranışları da iki temel güdü yani haz ve acıyla açıklanması mümkündür. Böylece Bentham insanı, kendi çıkarını gözeten rasyonel bir birey olarak görmektedir. Bu insan anlayışı, bencil-bireyci bir yaklaşım olarak görülebilir. Nitekim Bentham, bireyin gerçek biyolojik bir canlı olmasına karşın toplumun yapay bir kurgu olduğunu söyler. Bir başka deyişle insan bireyinden daha büyük ve daha önemli olan hiçbir şey yoktur. Bireyin başkalarıyla olan ilişkileri, ne kadar önemli olursa olsun,hiçbir şekilde özsel değildir; bu ilişkilerde tek belirleyici olan husus, kendini var kılmasına yarar sağlamasıdır.

s.10.Bentham'ın ahlak anlayışı nasıldır?
c10.Ahlak konusunu bilimsel bir temele dayandırma anlayışına bağlı olarak Bentham, insanı evrendeki diğer varlıklar gibi görür.Ona göre tıpkı varlıkların yapılarının doğa yasalarınca açıklanabilmesi gibi, insan davranışları da iki temel güdü yani haz ve acıyla açıklanması mümkündür. Böylece Bentham insanı, kendi çıkarını gözeten rasyonel bir birey olarak görmektedir. Bu insan anlayışı, bencil-bireyci bir yaklaşım olarak görülebilir.Nitekim Bentham, bireyin gerçek biyolojik bir canlı olmasına karşın toplumun yapay bir kurgu olduğunu söyler. Bir başka deyişle insan bireyinden daha büyük ve daha önemliolan hiçbir şey yoktur. Bireyin başkalarıyla olan ilişkileri, ne kadar önemli olursa olsun,hiçbir şekilde özsel değildir; bu ilişkilerde tek belirleyici olan husus, kendini var kılmasına yarar sağlamasıdır.Bentham’ın bireyci ahlak anlayışının temel ilkesi; en yüksek iyinin, haz olduğu anlayışıdır.İnsanı, haz ve acının güdülendirmesinden ayrılamayan biyolojik bir canlı olarak tasavvur etmiştir.Böylece Bentham, insanın ahlaksal olanları da içinde olmak üzere tüm davranışlarını anlamanın yolunun, bireye haz ya da acı veripvermemesiyle ölçülebileceğini ileri sürmüştür.Bu yaklaşımı, ahlak felsefesinde ‘psikolojik hazcılık’ olarak adlandırılmaktadır.Bu hazcılık anlayışı, insanın birtakım arzulara ya da acılara sahip olduğunu; arzularını tatmin etmek ve acılardan da kaçınmak için çaba harcadığını; bu temel ilkenin tüm davranışları belirlediğini savunmaktadır.

s.11.Bentham haz ve acıları nasıl değerlendirmektedir?
c.11.Bentham’a göre tat alma gibi duyumlardan kaynaklanan haz ve acılar olduğu kadar, zenginliğin getirdiği haz ile yoksulluğun getirdiği acı; dini görevleri yerine getirmenin verdiği manevi haz ile Tanrı korkusunun yol açtığı manevi acı aynı değerde değildir. Haz ve acılarla, daha çok maddi olanları kastetmiş olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.Bu bağlamda Bentham, haz ve acıları, derecelendirmektedir. Bu sınıflandırmanın temelinde her haz ve acının aynı niceliksel değerde olmadığı şeklindeki bir değerlendirme yatmaktadır. Böylece düşünürümüz, bir hazzın/ acının yoğunluğuna, süresine,keskinliğine ve yakınlığına bağlı olarak hazların değerinin matematiksel bir tarzda ölçmeye girişir. Buna göre bir öğrenci için kantinde çay içmek, kitap okumaktan daha fazla haz verdiğinden dolayı tercih edilmesi doğaldır. Bentham’ın yararcılığının, niceliksel bir hazcılık temeli üzerine yükselen hazcı ya da mutlulukçu bir yararcılık olduğu açıktır. Sonuç olarak Bentham, haz ve acının insanın davranışlarını belirlediğini söyleyen psikolojik hazcılıktan, önce ahlaki hazcılığa ve sonra da fayda ilkesi yoluyla hazcı yararcılığa geçmektedir.

s.12.Bentham'a göre bireysel bencillik nasıl çözümlenebilir?
c.12.Bentham, bireysel bencillikle toplumun iyiliği arasındaki uçurumun eğitim ve kurumsallaşmakla aşılabileceğine inanır.Ona göre bireyler eğitildikçe, kendi mutluluklarının aynı zamanda başkalarına gösterdikleri sevgi ve iyi davranışlarla gerçekleşebileceğini anlayabileceklerdir. Öte yandan Bentham, birey ile toplum arasında kurumsal bir yapılanma oluşturularak bireyin bencilliğinin, toplum için yararlı amaçlara yönlendirilebileceğini söyler.

s.13.Mill'in ahlak anlayışı nasıldır?
c.13.Tıpkı Bentham gibi Mill de yararcı ahlak anlayışını benimser. Ona göre de mutluluk, hazla ve mutsuzluk da acıyla özdeştir ve mutluluğun ölçüsü, bireyin arzularının ahenkli tatminidir. Bununla birlikte Mill’e göre insan ve onun davranışları, yalnızca bedensel haz ve acılara indirgenemez. Yalnızca bedensel olan haz ve acıyla davranan bir canlı olarak tanımlamakla insan, hayvanlar derecesine düşürülmüş olur ve böyle bir insan anlayışı sonuçta, kültürün süzgecinden geçmemiş kaba bir hayat tarzını meşrulaştırmaya yarar. Bentham’ın ahlak teorisindeki birey ile toplum arasındaki uçurumun farkında olarak Mill, bu uçurumu kapatmak adına hazların yalnızca niceliksel değil, niteliksel açıdan da değerlendirilebileceğine dikkat çeker. Buna göre insanların yalnızca bedensel değil, entelektüel ve ahlaki nitelikteki manevi haz ve acıları da bulunmaktadır.Mill’in haz ve acı kategorisine getirdiği bu yaklaşım, bir adım sonra haz ve acıların değer bakımından sıralandırılmasına yansıyacaktır. Ona göre akla dayanan entelektüel haz ve acılar, salt hayvani içgüdülerin tatminine dayanan bedensel haz ve acılardan daha değerlidir ve bundan dolayı da insan davranışlarının yönlendiricisi olmaya daha layıktırlar. Böylece Mill,Bentham’ınkine oranla bireye daha zengin ve nitelikli bir hayata ulaşmanın yollarını göstermekle kalmamış, aynı zamanda bireyin haz arayışı ile toplumun iyiliği arasında olumlu bir köprü kurmanın bir yöntemini bulmuştur.

s.14.Bentham'ın siyaset anlayışı nasıldır?
c.14.Bentham, siyaset felsefesini de yarar ilkesine dayandırır.Ona göre bireylerin bir toplum oluşturmaları, bu toplumun yönetilmesi adına bir devlet ihdas etmeleri; bu devletin koyduğuyasalara itaat etmeleri ancak yarar ilkesi ile açıklanabilir. Yasanın, bireyin niceliksel haz elde etmesini sınırladığından dolayı Bentham’ın hazcılığı ile yasaya itaati önermesi arasında bir çelişki olduğu düşünülebilir.Bununla birlikte o, sınırlayıcı yasanın bireyin daha büyük acılarla karşılaşmasının önünü kestiğini söylemekle bu durumu da yarar ilkesi bağlamında açıklamaktadır.Böylece ona göre bencil bir birey olan yurttaşın, devlete ve onun yasalarına itaat etmesinin nedeni, itaat etmekle ulaşacağı haz ve mutluluğun, itaatsizlikten doğacak sözde mutluluktan kıyaslanamayacak kadar büyük olmasıdır.Bentham’a göre devlet, yurttaşların çeşitli istek ve arzularını hayata geçirme imkânı sağlayan yapay bir kurumdur. Bir başka deyişle devlet, yalnızca bireyin refahı ve mutluluğu için vardır

s.15.Mill'in siyaset anlayışı nasıldır?
c.15.Mill’in siyaset felsefesinin temelinde ise bireyin özgürlüğü yatmaktadır.Ancak onun özgürlükten anladığının, öncelikle negatif özgürlük olduğuna dikkat çekmek gerekmektedir. Negatif özgürlük, bireyin düşüncelerinin ve davranışlarının diğer insanlar veya birtakım kurumlarca sınırlandırılmaması anlamına gelmektedir. Mill’in özgürlüğe bu denli önem vermesinin, bireyin kendi gelişimini ancak özgürlükle gerçekleşeceğine duyduğu inanç olduğu söylenebilir.Nitekim bu bağlamda Mill, liberal veya temsili demokrasinin olabilecek en iyi yönetim biçimi olduğunu söyler. Ancak düşünürümüz özgürlük hususunda öylesine duyarlıdır ki farklılıkları bastırmak ve azınlığın görüşlerinin gelişmesine izin vermeme gibi bir eksikliği bulunduğu gerekçesiyle demokrasi yönetimini bile eleştirmekten kaçınmamaktadır.Bu eleştirisine karşın Mill, yönetimde yer vermek suretiyle bireyleri daha aktif hale getirmesi sebebiyle demokrasinin bireysel çıkar ile toplumun iyiliği arasındaki uyumu diğer yönetim birimlerinden daha iyi sağlayan yöntem olarak görür.
s.16.Auguste Comte kimdir ve göüşleri nelerdir? (monte kristo kontu'ndan aklınıza gelsin bana onu hatırlattı :) )

c.16.Auguste Comte (1798-1857), pozitivist akımının yanı sıra sosyolojinin kurucusu olarak görülen bir düşünürdür.Siyasal bakımdan kralcılığa, dini bakımdan Katolik Kilisesi’ne karşıdır.

s.17.Comte SOSYOLOJİ' yi nasıl ele almıştır?
c.17.Comte, sosyolojiyi; sosyal statik ve sosyal dinamik olmak üzere ikiye ayırarak ele almıştır. Sosyal statik; her toplumda görülen göreli istikrarlı ilişkiler ile sosyal yapı üzerinde odaklanır. Sosyal dinamik ise insanlığın bir aşamadan diğerine geçmesini,yani toplumdaki değişimi ifade eder.Sosyal evrimci bir bakış açısıyla tarihe yaklaşan

s.18.Comte göre insanlığın tarihi aşamaları nelerdir?
Comte, insanlığın teolojik, metafizik ve pozitivist olmak üzere üç aşamadan geçtiğini söyler.

s.19.Comte teolojik dönemi nasıl anlatır?
Comte’a göre tarihin ilk aşaması olan teolojik dönemde insanoğlu bilmediği, bir türlü anlayamadığı olayları hep aşkın bir kaynağa dayandırmak suretiyle açıklama yoluna gitmiştir. Bunu yaparken de insanoğlu aklından çok duygu ve tahayyüllerinin etkisinde kalmış ve böylece akıl yürütmelerle temellendirilmiş açıklamalar yapmak yerine benzetmelere dayanan anlatıları tercih etmiştir.
Zamanın ilerlemesine paralel olarak insanoğlunun bilgi birikimi de ilerleyince, evrende olup bitenlerin salt inanca dayalı olarak açıklanması yetersiz olarak görülmeye başlanmış ve böylece tarihin yeni bir aşamasına, metafizik döneme geçmiştir.

s.20.Comte göre metafizik dönem nasıldır?
c.20.Metafizik dönem, tarihin akışının ikinci aşamasıdır. Bu dönemin insanı, evrende olup bitenleri metafizik bir bağlam içinde kavramaya çalışmış ve bu çerçevede insan zihni mutlak olana ilgisini yöneltmiştir.Bu dönem boyunca insanoğlu metafizik kavramlar, bu kavramların birbirleriyle ilişkilerin niteliğini konu edinen metafizik akıl yürütmelerle uğraşmıştır.Bu evrede insanoğlunun hem bilgi birikimi genişlemiş hem de düşünce niteliği gelişmiştir. Bununla birlikte, birbirleriyle uzlaşması mümkün olmayan çok sayıdaki metafiziksel açıklamalar zamanın ilerlemesiyle değersiz olarak algılanmaya başlanmıştır.Bu durum, tarihin yeni bir evreye yani üçüncü döneme geçmesine yol açacaktır.

s.21.Comte göre pozivist dönem nasıldır?
c.21.Tarihin üçüncü ve son evresi, pozitivist (olgucu) dönemdir.İnsanoğlu bu dönemde ilgisini, mutlak olandan bütünüyle koparmış; dikkatini göreli olanı anlamaya yöneltmiştir. Bu ilgi değişikliği, aynı zamanda bir yöntem değişikliğiyle de desteklenmiştir.Böylece insanoğlu, salt zihinsel kavramlarla ilgilenmek yerine deneye açık olgularla, bu olgular arasındaki ilişkilerle, bu olguların altında yattığı düşünülen yapı, düzen ve yasalarla ilgilenmeye başlamıştır. Comte’a göre kendisinin de içinde yaşadığı bu çağ, insanlığın teolojik ve metafizik dönemlerini tarihte bıraktığı, bilimsel araştırmalarla şekillendirilen son tarihsel dönem, olgucu çağdır.Comte tarafından tarihsel bir dönemin adı olan pozitivist dönem,diğer bazı düşünürlerce felsefi bir akım olarak çeşitli açılardan geliştirilmiştir.

s.22.Bir akım olarak pozitivizm nasıldır?
c.22.Bir felsefe akımı olarak pozitivizm (olguculuk), bilimsel bilgi anlayışından yola çıkarak felsefeyi yeniden değerlendirecektir. Bu akıma göre insanın peşinden koşması gerektiği bilgi ya olgularla ilgili verilere dayanmalı ya da en azından olgularla desteklenmelidir.Böylece olgucu düşünürler, felsefe tarihinde dile getirilen görüşleri, olumsuz bir anlam yüküyle, ‘metafizik’ olarak niteleyerek bunlara karşı çıkmaktadırlar.Olgucu düşünürler için de ‘metafizik’ nitelemesi, insanlığın geride bıraktığı bir aşamayla ilgili, gerçekliğini yitirmiş, yerini pozitif bilimlere bırakmış bir bilgi türü anlamına gelmektedir. Böylece olgucu düşünce, insan zihninin soyutlanmalarından doğmuş olan metafiziğin, deneyin sınırları dışında kaldığını ve bundan dolayı da bilgi olarak nitelendirilemeyeceğini ileri sürmektedirler. Bilgiyi, deney bilgisiyle sınırlamaktaki katı tutumları sebebiyle salt ve katı pozitivist zihniyete sahip kişilerin çoğu teoloji alanını saçma ve ahlakın da sadece duygu boyutuyla ilgili olduğunu iddia etmişlerdir.

S.23.Mantıksal pozitivizm nedir ve başka hangi isimler verilmiştir?
c.23.Viyana Çevresi olarak da bilinen mantıksal pozitivizm, klasik pozitivizmin yirminci yüzyıldaki görünümlerinden biridir. Bundan dolayı kendilerine yeni pozitivistler dendiği gibi, bilimsel bilgi yöntemine yaptıkları vurgu nedeniyle mantıkçı ampiristler olarak da adlandırılmaktadırlar.

s.24.Mantıksal pozitivizm görüşü nedir?
c.24.Mantıksal pozitivizm, deneyci bilgi anlayışını temel alan, deney ve gözleme dayalı olgulardan hareketle bilginin kaynağını ve geçerliliğini kabul etmektedir. Ancak bilgi yalnızca duyu verileriyle sınırlanmamakta; aynı zamanda duyu verilerinden kalkarak tümevarımsal bir yöntemle ulaşılan genellemeler yani bilimsel yasalar da bilginin alanı içine alınmaktadır. Bu bilgi anlayışını mantıksal pozitivistler, dil analizi ile mantıksal çıkarımlarla destekleyerek bilim/bilimsellik iddialı bir felsefe anlayışı kurmaya çalışmışlardır

s.25.Mantıksal pozitivizminin temelini ne oluşturur?
c.25.Mantıksal pozitivizminin temelini, anlamlılık ve doğrulanabilirlik kavramları bağlamında oluşturulan dilsel ve mantıksal inceleme oluşturmaktadır. Bir önermenin anlamlı olup olmadığı dilsel analizle belirlenebilmektedir. Sözgelimi ‘ruh, manevi bir cevherdir’önermesi, kuruluşu bakımından geçerliyse de anlamlı değildir.Çünkü mantıkçı pozitivistler, bir cümlenin ya da önermenin anlamlı olmasını, doğruluk ilkesine dayandırmışlardır.Doğrulama, filozoflarımızın bilgi anlayışlarının mantık ya da dilbilim kurallarına uygulanmasıyla meydana gelmektedir.Deney ve gözlemle elde edilen duyusal verilerin veya bunlardan meydana getirilen bilimsel yasaların denetiminden geçebilen önermenin, anlamlı olacağını ileri sürmektedir

s.26.Mantıkçı pozivistlerin metafzik görüşü nedir?
c.26.Mantıkçı pozitivistler, doğrulayamadıklarından dolayı ‘ruh,manevi bir cevherdir’ önermesinin felsefenin gerçek konusu olamayacağını söylerler. Onlara göre bütün dinsel ve metafizik önermeler anlamsızdır ve bunlar felsefenin olsa olsa sözde sorunlarıdırlar. Bazı mantıkçı pozitivistler, anlamsız önermeleri incelemekten kaçınmamaktadırlar. Sözgelimi ‘Tanrı vardır’ gibi metafizik içerikli bir önerme ile ne kastedilmiş olduğunu, bu önermenin başka türlü ifade edilip edilemeyeceğini de incelerler.Böylece felsefenin bir işlevinin de, anlamsız olsalar bile dinsel ve metafizik önermelerini çözümlemek olduğunu söylerler.Ancak mantıksal pozitivizme göre felsefenin gerçek ilgisi, bilimsel geçerliliği olan önermeleri belirlemek ve buna dayanarak dünyanın bilimsel kavranışını ortaya koymak olmalıdır.Bunun için de onlar felsefeyi, gözlem ve deneye dayalı olgulardan ve bunlardan elde edilen yasaların kesin bir mantıksal çözümlemesi ile sınırlamaktan taviz verilmemesi gerektiğini iddia etmektedir

s.27. Analitik filozoflar veya mantıkçı pozitivistlerin felsefeyi, bilimsel bilginin dilsel ve mantıksal çözümlenmesine indirgemeleri yaklaşımı başka düşünürler tarafından nasıl eleştirilmiştir.*
c.27. Bu eleştirilerden daha genel olanı, bilgi konusunda ampirik felsefeye yöneltilen eleştiridir.Bu eleştirilerin temelinde deney ile deneycilik arasında yapılan bir ayrım bulunmaktadır. Buna göre bir bilgi aracı olarak deneyi ve gözlemi kullanmak başka, bilginin biricik temelinin deney ve gözlem olduğunu iddia etmek başka bir şeydir.
Ampiristler, deney ve gözlemi her tür kavramın başlangıç noktası olarak kabul etmekle, deney dışı olan teorik bir dogma kurmuş olmakta ve böylece kuramlarının daha başlangıcında kendileriyle çelişmektedirler.Mantıkçı pozitivistlerin deney ve gözlemi biricik bilgi kaynağı görme noktasındaki görüşlerinin kendisi bizzat deney ve gözleme dayanmamakta sadece bir tür inanca dayanmaktadır.

s.28.Analıtık felsefe akımı nedır
c.28. Hegel olan idealist nitelikli felsefe sistemlerinin eleştirisine dayanarak kurulan analitik felsefe akımının kurucuları G.E. Moore ve Bertrand Russell gibi çağdaş filozoflardır.En genel anlamıyla idealist felsefe, gerçeklik ile görünüş arasında temelli bir ayrım yapmak suretiyle gerçekliğin, görünüşlerden büsbütün bağımsız olduğunu ve felsefenin de bu bağımsız alanla ilgilendiği ileri sürmektedir. Bu felsefe anlayışına bir reaksiyon olarak kendini inşa eden analitik felsefe, öncelikle idealist filozofların gerçeklik ile görünüş arasında yaptıklarımı ayrımın geçerli olmadığını iddia ederler.Böylece onlar, felsefenin işlevinin insanın duyularından bağımsız olduğu varsayılan bir gerçeklik alanıyla ilgili spekülasyon yapmak olmadığını söylerler.

s.29.Analıtık felsefenın icerığı nedır
c.29. Analitik felsefe akımının tarihsel kökeninde pozitivizm bulunur. Analitik felsefe akımı ise öncelikle bilimsel bilgi anlayışı bağlamında bilginin ne olduğunu belirlemeye çalışır.Bu felsefe anlayışına göre yalnızca bilime dayanan bilgi, doğru bilgidir. Bir bilginin doğru olup olmadığını anlamak için ise bilginin analizinin yapılması gerekmektedir.Bunun için de bilimin kullandığı önermelerin kuruluşu ve yapısının incelenmesi zorunludur ki bu ancak dil analiziyle gerçekleştirilebilecek bir etkinliktir.Böylece bu akıma göre felsefenin asıl uğraş alanı dil analizi olmakta ve bu felsefenin yapmaya çalıştığı asıl şey de dil,gerçeklik ve düşünce arasındaki bağlantıları bulup ortaya çıkarmak olmaktadır

s.30.Pragmatızm nedır
c.30. Pragmatizm, sadece bir şeylerin etkili bir biçimde hayata geçirilmesiyle ilgilenen pratik kişiyi yücelten bir felsefe anlayışı değildir.Bu akımın, her şeyden önce başarıyı öne çıkarttığı ve bundan dolayı da salt teorik düşünceye ilgi duymadığı bir gerçektir.Nitekim pragmatizm terimi, ‘iş’ ya da ‘eylem’ anlamına gelen Yunanca ‘pragma’ sözcüğünden türetilmiştir.Bununla birlikte pragmatizm, eyleme dayanmayan düşünceye ve düşünceye dayanmayan eyleme aynı anda karşı çıkarak düşünce eylem birlikteliğini önemseyen bir felsefe akımıdır.
Pragmatizm, kendi başlarına alındıklarında, çağdaş uygarlık açısından tehlikeli birtakım sonuçlara yol açmaları mümkün olan iki otoriter karşıt eğilimin bir sentezi olarak da görülebilir
Bu eğilimlerden ilki deneyciliğin, yararcılığın, evrimciliğin ve bilimciliğin karışımının oluşturduğu eğilimdi Bu eğilimin tam karşısında bulunan ikinci eğilim ise idealist felsefe geleneğidir.
Pragmatizme göre sözü edilen her iki eğilim, yalnızca kendilerinin doğru olduğunu ileri sürmekle otoriterdir ve biri, diğerini kesin bir dille dışlamaktadır.Bilimci bakış açısına göre idealist felsefe, nesnel delillerden yoksun bulunan bir metafizikten başka bir şey değildir. İdealist bakış açısına göre ise bilimin kabulleri, insanlara bir amaç duygusu sağlayan ahlaki ve dini inançları yönünden bir tehdit oluşturmaktadır.
Pragmatizm, bu iki zıt gelenek içinde bulunan değerli unsurları bir araya getirmeye çalışacaktır.Böylece pragmatizm, diğeri yerine bu teorinin benimsenmesinin uygulamada ne türden bir farklılık sağlayacağını sorgulamak biçiminde dile getirilen pragmatik ilke ortaya çıkmaktadır

S.31.Peirce kımdır ve t eorisi nedır
c.31. Pragmatizmin kurucusu olan Peirce (1839-1914), ‘bir teorinin işe yaradığı veya toplumsal olarak faydalı olduğu takdirde doğru kabul edilmesi gerektiği’ şeklinde dile getirilen pragmatizmin doğruluk ilkesini ortaya koymuştur. Peirce, yanlışlanma imkânı bulunmadığından dolayı matematikseldoğrular ile metafiziksel teorilerin hiçbir zaman kesin sonuçlu olarak değil ihtimalli olarak bilineceği sonucuna ulaşır.

s.32.James e gre paragmatızm nedır
c.32. William James’e (1842-1910) göre pragmatizm, ilk nesnelerden, ilkelerden öteye, ürünlere ve sonuçlara yönelmektir böylece James, hayatı doğrudan ilgilendiren somut olgulara,insanın yaşamını şimdi ve yakın gelecekte doğrudan etkileyen eylemlere önem vermiştir.

s.33.Dewey in pragmatızm goruşu nedır
c.33. John Dewey (1859-1952)’e göre klasik metafiziksel felsefe, varlık veya töz kavramını merkeze alıp değişimi, maddeyi küçümsemekle temelinden yanlış olan bir felsefe anlayışını temsil etmektedir.Böylece düşünürümüz, çağının genel anlayışını uygun olarak tözlerin değil, olayların, süreçlerin ve ilişkilerin varlığını öne sürer.Dewey’in pragmatizmine göre insan, tarihin belli bir döneminden kopup gelen davranış biçimlerine uymakla değil, değişen hayatın şartlarına uyum gösteren davranışları sergilemekle hayatının anlamını bulabilecektir. Bu noktada Dewey’in Darwin’in evrim teorisinin etkisinde kaldığı son derece açıktır.
Değerlerin belirlenmesinde zekâya yer vermekle Dewey;
A) Değerin birey-toplum ilişkisinde kendini gösteren gerçek bir
deneyimle bağlantılı olduğunu,
B) Değerin tamamıyla öznel ve göreli olmayıp eleştirel incelemeye tabi tutulması gerekliliğini göstermesine imkân sağlamıştır.Dewey’in değer teorisi, deneyimin kişiye veya topluma hayatın ve davranışın kendisine yönelmek durumunda olduğu hedefleri bir şekilde verdiği kabulüne dayanmaktadır. Ayrıca, bireysel arzular ile toplumsal isteklerin uzlaşısının ancak demokratik bir ortamda gelişebileceğini dile getirmekle Dewey,değerler çokluğunun yaşanmasının imkânını demokrasiyle yönetilen toplumların var olmasına dayandırmaktadır.

s.34.varoluşculuk akımının ozellılerı nelerdır
c.34Varoluşçuluk, felsefi bir akım olarak Fransa’da ortaya çıkmıştır.
• Varoluşçuluk kendi içinde ateist ve teist varoluşçu kanat olmaküzere ikiye ayrılmıştır.
• Varoluşçuluk (egzistansiyalizm) akımı, birey olarak insanın deneyiminin biricikliğini öne çıkararak insan doğasının anlaşılabileceğini ileri süren, felsefeyi tabiattan değil de insanın kendisinden başlatan bir felsefe akımıdır.
• Bu bağlamda varoluşçuluk öncelikle, diğer canlı ve doğal nesnelerden varlık türü bakımından insanın farklı olduğuna dikkat çeker. Bu farklılığı oluşturan unsurlar, irade ve bilinçtir.
• Bu bakış açısından hareketle varoluşçu düşünürler, irade ve bilinç sahibi olarak insanın, irade ve bilinçten yoksun bir dünyaya fırlatılmış olduğunu öne sürerler.
• Böylece bu akım, insan özgürlüğüne büyük bir önem atfeder ve insanların davranışlarından sorumlu olduklarını özellikle belirtir.

s.35. Jean Paul Sartre kımdır
c.35. Sartre’ın (1905-1980) varoluşçuluğu, insan ile öteki nesnelerin varlığı arasındaki farklılığın incelenmesinden oluşur.Sartre, daha önce Kant’ın ilgilendiği bir felsefe problemine yani şeylerin ya da nesnelerin nedensel olarak belirlenmiş dünyasında,insanın özgürlük ve sorumluluğunun nasıl açıklanabileceği problemine bir çözüm getirmeye çalışmıştır. Sartre, özgürlük problemini çözmek üzere öncelikle insanın doğasının ne olduğu sorununun çözümlenmesi gerektiğini düşünmektedir.Ona göre insan, her şeyden önce üretilmiş olan bir ürün gibi açıklanamaz. Herhangi bir alet yapılacak olunduğunda öncelikle bu aletin nasıl olacağının tasarlanacağı açıktır.Sözgelimi bir marangoz nerde ve nasıl kullanacağına ilişkin bir tasarısı olmaksızın bir masa yapmaya kalkışmaz. Bu örnekte Sartre, masanın durumu üzerine yoğunlaşarak, masanın özünün,varoluşundan önce geldiğine dikkat çeker.

s.36. Karl Jaspers:ın goruşu nedır
c.36. Diğer varoluşçu düşünürler için olduğu gib iKarl Jaspers’in,(1883-1969) felsefesinin de temel ilgisi, ‘insan’sorunudur.Sartre gibi kimi varoluşçular, insanın özgürlüğünü tanrısızlığa dayandırmışlarken, Jaspers örneğinde kimi varoluşçular da insan gerçeğini Tanrı’ya bağlı olarak açıklamışlardır. Jaspers’in felsefenin temelinde evren, ben ve Tanrı olmak üzere üç varlık alanı; bunlara –sırasıyla- karşılık gelen bilim, felsefe ve metafizik olmak üzere de üç ilgi alanı bulunmaktadır. Düşünürümüze göre fizik/biyolojik bir canlı olarak insan ve onun içinde yaşadığı evren, deney alanın sınırları içindedir.Bu dünyanın araştırmasını yapan bilim, deneysel ve pozitivist bakış açısını izlemek durumundadır.Bilim, incelediği konuyu tanımlamakla, tasvir etmekle sınırlandırılmıştır. Deneysel bilimlerde tam bir doğruluk ve kesinlik beklemek mümkün değildir.

s.37.Hermenotik nedır
c.37. Hermenötik düşünce, adını eski Yunan tanrısı Hermes’ten almaktadır. Yunan mitolojisine göre Hermes, diğer tanrıların mesajlarını insanlara aktaran mesajcı-tanrıdır.

s.38. Hermenötiğin İki Temel Kavramı nedır
c.38. METIN KAVRAMI
Hermenötik düşüncede, metin kavramı ile pek çok şey kastedilmiştir.Sözgelimi ‘konvansiyonel metin’ ile insan eliyle oluşan, ‘doğal metin’ ile tabiatta bulunduğu şekliyle metin anlaşılmaktadır.Yaprakların düşmesinin sonbahara işaret etmesi ya da bütünüyle evrenin Tanrı’nın bir işareti veya kanıtı olarak ele alınması, doğal metin örnekleridir.Evrensel metin’, örnekleri çoğaltılabilir ve tekrarlanabilir metin demektir. Sözgelimi, matematiksel bir formül her zaman aynen tekrarlanabilir oluşuyla evrensel metnin bir örneği olmaktadır.Buna karşın ‘bireysel-tarihsel metin’, tekrarlanamaz biçimde tezahür eden metindir. Sözgelimi bir sanat eseri, kopyalarından bir şekilde ayrılabildiği yani otantik varoluşuyla tekrarlanamadığı için bireysel-tarihsel metindir
YORUM KAVRAMI
Anlama ve yorumlama kavramları arasında kurulan ilişkiye bağlı olarak hermenötiğin tarihinde farklı yorum anlayışları bulunmaktadır. Bu anlayışlar klasik hermenötik ile modern hermenötiğin bakışaçısı olmak üzere iki grupta ele alınabilir.Klasik hermenötik, anlama ve yorumlama kavramlarına farklı anlamlar yüklemektedir. Bu hermenötik, anlamayı daha çok kendi başına duran bir anlamın yeniden inşası şeklinde algılarken, yorumlamayı da yeniden inşa edilen anlamın yorumcunun dünyası ile irtibatlandırılması şeklinde görmektedir. Bir başka deyişle klasik hermenötik, anlama kavramını her zaman için aynı kalan bir tümel; yorumlama kavramını ise yorumcudan yorumcuya değişebilir tikel bir faaliyet olarak değerlendirmiştir

S.39.Fenomenoloji nedır
c.39. Kant Doğabilimin Metafiziksel Temelleri başlıklı eserinde fenomen terimini kullanmıştır.Filozofumuza göre ‘yalnızca akıl ile ve idrak edilen şeyler’ anlamına gelen nomenin tam zıt anlamlısı olarak fenomen,‘bilimsel ve objektif olarak hareket eden eşyanın tecrübeyle oluşturulan verileri’ anlamında kullanmıştır.Hegel, fenomen kelimesini ‘daha önce gizli kalan bir şeyin açık kılınması’ şeklinde kök anlamında ele almıştır.Hegel’in diyalektik anlayışı bağlamında fenomen, kendi içinde bilinçten benlik bilincine, buradan akla, akıldan ruha ve ruhtan dine/mutlak olana ulaşan bilginin aşamalarıdır. Bir başka değişle fenomenler, zihnimizin bize gözüktüğü yolları incelemekle mutlak bilgiye ulaştığımız, Tinin gelişim safhalarınısunan tezahürlerdir.Husserl, fenomenoloji terimini bir felsefe akımı/yöntemi olarak yeniden şekillendirmiştir. Husserl’in en önemli katkısı fenomenolojiyi, insanın bilgi evrenini yalnızca deneysel alanın bilgileriyle sınırlandırmak isteyen anlayışlara karşı çıkan bir felsefe yöntemi olarak ortaya koyması olmuştur.

s.40. Edmund Husserl in grşleri nedır
c.40. Edmund Husserl (1859-1938), analitik felsefenin temsil ettiği gibi bilimci ön yargılardan uzak kalabilen ve kesin olmayı başarabilen bir felsefe anlayışı kurmak istemiş; bu amaçla fenomenoloji yöntemine dayanan bir felsefe geliştirmiştir.Husserl’ın amacı, felsefeyi önyargılarından kurtarıp ayakları yere sağlam basan bir araştırma yapısına kavuşturmak olmuştur. Bu yaklaşıma uygun olarak düşünürümüz, öncelikle felsefenin bağımsız bir varlık alanına sahip olduğunu göstermek istemiştir. Felsefenin alanı, yalnızca ne dış dünyada bulunan nesneler ne de bunların zihindeki karşılıklarıdır; düşünürümüze göre felsefenin alanı fenomenlerdir. Felsefenin görevi, fenomenler dünyasına girmek ve şeylerin özsel yapısını görüp anlamaktır.Bu bağlamda Husserl, var olanların ya bilimci-nesnel ya da idealist-öznel bakış açısından yalnızca biriyle değerlendirilmesi gibi tek-yanlı bakış açısından uzaklaşmak ister.