- Ünite 11 Ders Özetleri

Adsense kodları


Ünite 11 Ders Özetleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 8 November 2013, 03:19 pm GMT +0200
11.ÜNİTE / KÜLLİ KAİDELER

S: MECELLE NEDİR?
Osmanlılar zamanında hazırlanmış olan ilk medeni kanun adıdır. Asıl adı “Mecelle-i Ahkam-ı Adliye olan bu kanun, 1869-1876 yılları arasında Ahmed Cevdet Paşa
başkanlığında bir heyet tarafından bölüm bölüm hazırlanarak kabul edilmiş, 1926 yılına kadar toplam 57 yıl yürürlükte kalmıştır

S: KÜLLÎ KÂİDE NEDİR
Küllî Kâide: “Kâide” kelimesi sözlükte; “asıl”, “temel” ve “kanun” anlamındadır. Çoğulu “kavâid”dir. Bir hukuk terimi olarak; “cüz‟î konuların çoğunun hükmünü
içine alan kurallardır.”

S: DABITA NEDİR
Dâbıta : “Dâbıta” sözcüğü, fıkıh kâidesi terimi ile yakın ilişkisi bulunan bir ifadedir. Terim olarak kâide ile aynı anlamı ifade etmekle beraber, daha dar
kapsamlıdır. Dâbıta; sadece bir bölümle ilgili detaylara dair hüküm ifade eden dar kapsamlı prensiptir. Oysa kâide, o alanın bütün bölümlerinde geçerli olabilecek,
dolayısıyla dâbıtayı da içine alabilecek geniş kapsamlı genel prensiptir.

S: EŞBÂH VE‟N-NEZÂİR NEDİR
Eşbâh ve‟n-Nezâir: “Eşbah” sözcüğü, şebem veya şebîh kelimelerinin çoğulu olup “eş” ve “benzer” anlamındadır. Nazira‟nın çoğulu olan nezâir ise, “şekilde,
ahlâkta fiil ve sözde birbirine benzemek” anlamını ifade eder.

S:EŞBAH TERİMİ TARİHTE İLK KEZ NEREDE GEÇMİŞTİR
Hz. Ömer’in Ebû Musa‟l-Eşarî’ye yazdığı mektupta ifade edilmiştir

S: USUL VE KÜLLİ KAİDELERİN FARKLARI NELERDİR
1.Usûl kâideleri kelâm ilmi ve Arapça‟nın temel kurallarından yararlanılarak ortaya konmuştur. Küllî kâideler ise, şer‟î delillerden veya birbirine benzeyen
hükümler ve fer‟î meselelerden yararlanılarak elde edilmiştir.
2. Usûl kâideleri şer‟î delillerle ilgilidir. Küllî kâideler ise doğrudan mükelleflerin fiilleriyle ilgilidir.
3. Usûl kâidelerinden yalnızca hüküm çıkarabilme gücüne sahip müçtehidler yararlanır. Küllî kâidelerden ise, fakihlerin yanı sıra öğrenme merakı olan herkes
yararlanabilir.
4. Usûl kâidelerinde hüküm çıkarabilmek için küllî kaideleri bilmeye gerek yoktur. Ancak, küllî kâidelerden hüküm çıkarabilmek için usûl kurallarını bilme gereği
vardır.
5. Usûl kâideleri konuyla ilgili bütün detaylara şâmildir. Küllî kâidelerde ise istisnalar daima mevcuttur.

S: KÂİDELERİN ASIL VE FER‟ OLARAK TASNİF EDİLMESİNİN SEBEBİ NEDİR
Zerkâ, bu kâidelerin 40‟ını asıl kabul etmiş, 59‟unu bu asılların fer‟i olarak sıralamıştır. Bir diğer tenkit noktası ise, bazı kâidelerin başka açılardan neredeyse
diğerinin tekrarı niteliğinde olmasıdır.

S: BAZI KAVÂİD KİTAPLARI
Hanefî Mezhebi
1. Usûlü‟l-Kerhî
2. Te‟sîsu‟n-Nazar
3. el-Eşbâh ve‟n-Nezâir
4. el-Fevâidu‟z-Zeyniyye fî Mezhebi‟l-Hanefiyye
5. Kavâidu‟l-Fıkh
6. Ğamzu Uyûni‟l-Besâir alâ Mehâsini‟l-EĢbâh ve‟n-Nezâir
7. Mecâmiu‟l-Hakâik
8. el-Ferâidu‟l-Behiyye fi‟l-Kavâid ve‟l-Fevâidu‟l-Fıkhiyye
9. Şerhu Kavâidi‟l-Fıkhiyye
10. Kavâid-i Fıkhiyye:
Şâfiî Mezhebi
1. Kavâidu‟l-Ahkâm fî Mesâlihi‟l-Enam
2. Kitâbu‟l-Eşbâh ve‟n-Nezâir
3. el-Eşbâh ve‟n-Nezâir
4. el-Mensûr fi‟l-Kavâid
5. Kitabu‟l-Kavâid
6- el-Eşbâh ve‟n-Nezâir
7. el-Kavâidu‟l-Kulliyye fi‟l-Fıkhi‟l-İslâmî,
Mâlikî ve Hanbelî Mezhebi
1. Envâru‟l-Burûk fî Envâi‟l- Furûk
2. el-Kavâid
3. el-Kavâidu‟n-Nurâniyyetu‟l-Fıkhiyye
4. Takrîru‟l-Kavâid ve Tahrîru‟l-Fevâid

S: BAZI MECELLE ŞERHLERİ
1. Dureru‟l-Hukkâm ġerhu Mecelleti‟l-Ahkâm
2. Ruhu‟l-Mecelle,
3. Mir‟ât-ı Mecelle
4. Mir‟ât-ı Mecelle
5. Şerhu‟l-Mecelle
6. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Şerhi
7. Kavâid-i Külliyye Şerhi
8. İzahlı ve Mukayeseli Mecelle Küllî Kâideleri,
9. Telhîsu Kavâid-i Külliyye ve'stılâhât-u Fıkhıyye,
10. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye‟den Kavâid-i Külliyye‟nin İzahı

S: BİR İŞTEN MAKSAT NE İSE HÜKÜM ONA GÖREDİR NEDİR
Yani bir iş üzerine terettüb edecek hüküm, ol işten maksat ne ise ona göre olur.
Bu kâide; “ameller ancak niyetlere göre değerlendirilir" hadîsi esas alınarak ortaya konmuştur.

S: ŞEKK İLE YAKÎN ZÂİL OLMAZ NEDİR
Şekk” (şüphe), bir şeyin varlığına veya yokluğuna eşit derecede kâni olmaktır. “Yakîn” ise, bir şeyin varlık veya yokluğundan birine, bir delil sebebiyle aklın kesin
olarak veya zann-ı gâliple karar vermesidir. Yakîn asıl ve kuvvetli, şekk ise ârızî ve zayıftır. Aklın bir şeyin varlık veya yokluğundan birini tercih etmesine “zan”,
aksine yani tercih etmediği bilgiye de “vehim” denir. Akıl, tercih edilen tarafın karşıtı olan vehmi atarsa buna “zann-ı gâlib” denir ki, “yakîn” derecesindedir.

S: BİR ŞEYİN BULUNDUĞU HAL ÜZERE KALMASI ASILDIR NEDİR
Bu bir “istıshâb” kâidesidir. İstıshâb bir şeyin bulunduğu hal üzere bâkî kalmasıdır. Geçmişte sâbit olduğu kesin olarak bilinen bir şeyin, aksine bir delil
bulunmadıkça önceki haline itibar edilir.

S: BERÂET-İ ZİMMET ASILDIR NEDİR
“Zimmet”; insanları borçlanmaya ehil kılan “vücub ehliyeti”nin gerektirdiği bir şey olup, bu ehliyet sebebiyle hukukun insanlarda var saydığı manevî bir varlık,
âdeta içi boş bir kaptır. Usûlcülere göre; “kişinin leh ve aleyhine olan şeyler için kendisiyle ehil sayıldığı bir vasıftır.”

S: MEVRİD-İ NASSDA İÇTİHADA MESAJ YOKTUR NEDİR
“İçtihad”; dinin hükümlerini talep yolunda müçtehidin olanca gücünü harcamasıdır. Hakkında nass bulunan bir meselede içtihad yapılamaz

S: İÇTİHAD İÇTİHAD İLE NAKZ OLUNMAZ NEDİR
İçtihad içtihad ile bozulmaz. İçtihadlar, aynı derecede birer zannî delil olduklarından, kat‟î olan nasslara aykırı olmadıkları sürece, biri ile diğerini geçersiz kılmak
caiz değildir.

S: MEŞAKKAT TEYSİRİ CELB EDER NEDİR
Yani sıkıntı kolaylık yollarının açılma sebebidir ve darlık vaktinde genişlik yollarını açmak gerekir.

S: ZARAR VE MUKABELE Bİ'ZZARAR YOKTUR NEDİR
Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.

S: ZARURETLER MEMNU' OLAN ŞEYLERİ MUBAH KILAR NEDİR
“Zaruret”; yasak olan şeyin işlenmesini caiz kılan özürdür. “Mubah” ise; kanun koyucunun katında yapılıp yapılmamasının eşit olduğu şeydir. Ancak bu maddede
sözü edilen mubahlık, sorumlu olmama konusunda mubah muamelesinin geçerli olacağı anlamında kullanılmıştır.

S: EHVEN-İ ĢERREYN İHTİYAR OLUNUR NEDİR
Bu kâide, zararla ilgili kâidelerin neredeyse tamamını özlü bir şekilde ifade etmektedir. Parmakta çıkan bir yara, kangren olup kolun elden gitmesine sebep
olacaksa parmak kesilir.

S: DEF'İ MEFASİD CELB-İ MENÂFİ'DEN EVLÂDIR NEDİR
Kötü ve zararlı şeylerin giderilmesi, yararlı şeylerin elde edilmesinden daha önemlidir.

S: IZTIRAR GAYRIN HAKKINI İPTAL ETMEZ NEDİR
Iztırar, yasaklanmış olan şeyi işleme zorunda kalmaktır.

S: ÂDET MUHAKKEMDİR NEDİR
Hüküm vermede örf ve âdet belirleyicidir.

S: EZMANIN TEĞAYYÜRÜ İLE AHKÂMIN TEĞAYYÜRÜ İNKAR EDİLEMEZ NEDİR.
Zamanın değişmesiyle hükümler de değişir.

S: RAİYYE YANİ TEB'A ÜZERİNDE TASARRUF MASLAHATA MENUTTUR NEDİR
“Raiyye”, devlet başkanı ve vâli gibi bir idarecinin yönetimi altında bulunan bütün insanlardır. İnsanları idare etmekle görevli olan yetkili kişiler, görevlerini
yaparlarken halkın genel yararını gözetmek zorundadırlar.

S: VELÂYET-İ HÂSSA VELÂYET-İ ÂMMEDEN EVLÂDIR NEDİR
Yönetim ve temsille ilgili özel yetki bu konulardaki genel yetkiden daha güçlüdür.

S: TEVEHHÜME İTİBAR YOKTUR NEDİR
Tevehhüm, herhangi bir delile dayanmayan mücerred/soyut ihtimâldir. Böyle ihtimaller dikkate alınarak hüküm verilemez.

S: BEYYİNE MÜDDE'Î İÇİN VE YEMİN MÜNKİR ÜZERİNEDİR NEDİR
Usûl hukukunun çok önemli ve evrensel bir prensibini oluşturan bu kâide, yaklaşık olarak aynı lafızlarla ifade edilen bir hadisten alınmıştır. Muhâkeme sırasında
dâvacı delil getirmekle yükümlü olup, delil getirmediği takdirde dâvalıdan yani, dâvacının iddiasını inkâr eden kişiden yemin etmesi istenir.

S: KİŞİ İKRARI İLE MUAHEZE OLUNUR NEDİR
Hukuken sahih ve muteber olan, hâkim tarafından tekzib edilmemiş bir ikrar, ikrar eden kişinin aleyhine delil teşkil eder ve bu kişi, ikrarının gereğini yapmakla
sorumlu tutulur.

S: KÜLFET NİMETE, NİMET KÜLFETE GÖREDİR NEDİR
Bir şeyin zararının karşılanması, ondan elde edilen menfaat sebebiyledir. Diğer bir deyişle, külfet nimete göredir. Bir alacak için düzenlenecek senedin masrafları
alacaklıya aittir. Çünkü o senedin borcu tahsil etme konusundaki faydası alacaklıya aittir.

S: CEVAZ-I ŞER'Î ZAMANA MÜNAFIDİR NEDİR
Hukuka uygunluk tazminatı önler. Yani, bir şey hukuken meşrû olursa, o şey sebebiyle kasıtsız olarak meydana gelen zararların tazmini gerekmez.

S: KİM BİR ŞEYİ VAKTİNDEN EVVEL İSTİ'CAL EYLER İSE MAHRUMİYETLE MUATEB OLUR NEDİR
Bir kimse, elde edilmesi için genel ve standart bir sebebin vaz‟ edildiği bir menfaate kavuşmak için, onun vaktini beklemez ve acele davranırsa, o menfaatten
mahrum edilerek cezalandırılır. Meselâ, kişinin miras malından yararlanabilmesi için, miras bırakacak kimsenin ölmesi genel ve standart bir kuraldır. Dolayısıyla,
miras malını vaktinden önce elde etmek amacıyla mûrisini öldüren kişi, alacağı mirasın tamamından mahrum edilerek cezalandırılmış olur.