rabia
Wed 10 March 2010, 09:56 pm GMT +0200
Umra Rukba ve Lukata
Umra: Mal sahibinin birine, ´Bu malı sana umra etlim´. Veya ´Ömrün boyunca bu malı sana hibe eltim´ ya da ´Ömrüm boyunca bu malı sana hibe ettim´ gibi sözlerdir. Bu hibe, hibe edenin ömrüne bağlı olduğu için ´Umra´ ismini almıştır.
Rukba: Mal sahibinin birine, ´Sen benden önce ölürsen mal bana dönecek, eğer ben senden önce ölürsem sana ait olacaktır´ gibi sözlerdir. Bu hibe çeşidinde her biri diğerinin ölümünü beklediği için beklemek anlamına gelen ´Rukba´ ismini almıştır.
Peygamberimiz (s.a.v.) bu iki hibe çeşidi ile ilgili şöyle buyurmuştur:
" Umra, verilen kimseye caiz ve rukba da verilen kimseye caizdir" [1] Alış-verişte olduğu gibi hibenin sınırlı bir zamana bağlanması caiz değildir. Ama yukarıdaki iki hibe çeşidi her ne kadar bir zamana bağlanmış ise de onlar bu kaideden istisna edilmiştir. Resulullah (s.a.v.) bunların hibe olarak cevazını belirtmişlerdir. Bu nedenle koşulan zaman şartı geçersiz ve hibe geçerli kılınmıştır. İmam Malik ve tabiileri ´Umra´ hibesinde ´Umrayı alanın ölümü ile mal, onu verene ve onun varislerine, diğer mezheplerde ise ´Hibe olduğu için hibe olanın varislerine geçer, demişler.
Hibe geçen muamelelerden tamamıyla ayrı olan bir işlem olup, kişinin karşılıksız olarak malını zimmetinden çıkarıp başka birine veya bir yere vermektir ki bunun da bazı rükünleri vardır.
Hibenin rükünleri şunlardır:
1) Akid yapan iki taraf (Hibe eden ve kendisine hibe edilen):
Hibe edenin, hibe ettiği şeye hükmen sahip olması gerekir. Mesela, kumanın gecesini kumasına hibe etmesi, hükmen sahip olduğu bir haktır. Kendisine hibe edilenin ise, mülk edinmeye ehil olması gerekir. Şayet mükellef değilse, velisi onun yerine hibeyi kabul eder.
2) Siga: Bundan kasıt icab ve kabuldür.Hibe eden, "Sana şunu hibe ettim", kendisine hibe edilen de, "Kabul ettim" anlamında sözler sarfet-mesi veya bu anlamda olacak davranışlarda bulunması yeterlidir.
3) Hibe edilen şey: Satışı caiz olan herşey hibe edilebilir. Kendisine hibe yapılan kimsenin hibe edilen şeye malik olması, ve hibe alanın da teslim almasıyla olur. [2]
[1] Tirmizi, 1351: Ebu Davud, 3558.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 366.
LUKATA (BULUNAN EŞYA)
Sahipsiz bir yerde veya bir yolda kayıp eşya bulan kişi yerden almasında veya terketmesinde serbesttir. Ancak gereğini yerine getireceğine dair kendine güveni varsa alması terketmesinden daha evladır.
Örfen değer taşıyan bir lukatayı yerinden alan kişinin bununla ilgili altı şeyi öğrenmesi gerekir:
1- Kılıfını
2- Kapağını
3- Bağlama ipini
4- Cinsini
5- Sayısını
6- Tartısını.
Lukatayı alan kişi onu benzerinin muhafaza edildiği bir yerde koruması gerekir. Sonra onu sahiplenmek isterse bir sene boyunca cami kapılarında ve bulduğu yerlerde ilan etmesi gerekir. Buna rağmen sahibini bulamazsa sorumlu olmak şartıyla kendi mülkiyetine geçirir.
Lukata dört çeşittir:
1- Aslı baki kalmakla dayanıklı olan mal. Yukarıda belirtilen bunun hükmüdür.
2- Yiyecek gibi dayanıklı olmayanlar.
Bu gibi maddeleri bulan kişi ya kendisi tüketir bedeliyle yükümlü olur veya sarfederek misliyle borçlu olur, ya da satarak bedelini muhafaza eder.
3- Yaş yiyecekler gibi devamı sağlanmayan maddeler.
Bunları gördüğü zaman maslahatı için ya satarak değerini ya da kurutarak onu muhafaza eder.
4- Hayvanlar gibi nafakaya ihtiyacı olanlar. Bunlar da iki çeşittir:
a) Kendini koruyamayacak cinste olan hayvanlar (koyun ve buzağı gibi): Bunları bulan kişi ya alıp tüketir, kıymetiyle zamin (sorumlu) olur ya da yerinde bırakır ve sevap olsun diye o hayvana nafaka verir veyahut satar ve parasını muhafaza eder.
b) Kendini koruyabilecek cinste olan hayvanlar (at, katır gibi): Bunlar çölde bulunursa yerinde bırakılırlar. Yerleşim merkezinde bulunursa, bulan kişi yukarıda saydığımız üç işlem arasında dilediğini yapar.
Lukata, dalgınlıkla yere düşürmek ve benzeri şekillerde sahibinden kaybolan maldır. Lukata´nın delili Allah-u Teala´nnın şu kavli şerifidir:
"İyilik ve takva üzerine birbirinizle yardımlaşın" (Maide: 5/2)
Lukatanın meşru olmasında insanlara kolaylık vardır. Çünkü kayıp malı bulan bir kimse sahibine verdiği zaman ona yardımcı olur. Bu sayede insan kayıp malını bulunca gönlü ferahlar ve sıkıntısı gider. Bu nedenle kayıp malı bulup sahibine verenin Allah katında sevabı çok olur. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim dünyada müslüman kardeşinin sıkıntılarından bir sıkıntı giderirse , Allah ondan kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntı giderir" [1]
Hükmü: Lukatayı bulan kimse kendi nefsine güveriip, hıyanet etmiyeceğini bilirse, onu muhafaza edip sahibine ulaştırmak gayesiyle alması sünnettir. Eğer kendine güvenmeyip hıyanet edeceğini bilirse o zaman alması haramdır.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kayıp malı ilan edip bildirmeden kaldıran kimse dalalettedir.´´ [2]
Kendisinden başka o malı alacak güvenilir biri yoksa o zaman buluntu malı (lukatayı) alıp koruması vaciptir. Kaybolmuş olan şeyi alıp korumak ve sahibine iade etmek için almak iyiliktir. Zeyd bin Halit (r.a.)´den şöyle bir rivayet vardır.
Resulullah (s.a.v.)´e altın ve gümüşün yitiğinden soruldu. Buyurdu ki:
"Cüzdan ve kesesini bir seneye kadar muhafaza et ve tanıt. Sahibi bilinmezse o senin yanında emanet olarak kalsın. Bir gün sahibi gelirse kendisine ver, sahibi çıkmazsa senindir."
Suali soran kimse bu defa deve yitiğinden sordu:
Resulullah (s.a.v.) yine buyurdu ki;
- "Ondan ne istiyorsun, onu bırak, onun ayakkabısı ve su tulumu onunla birliktedir, suya gider ve ağaç yer, sahibi onu buluncaya kadar.
O zat "Koyunun yitiği nedir?" diye sorduğunda, Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Onu al, o ya senin ya kardeşinin ya da kurdundur" [3]
Lukatanın Rükünleri
Lukatanın 3 rüknü vardır.
a) Almak
b) Alan
c) Alınan.
a) Almak:
Kaybolan malı almaktan ibarettir. Emanetine güvenilen birinin kaybolmuş malı (lukatayı) alması müstehaptır, fasıkın alması mekruhtur. Kayıp mal alındığında şahit tutmak ve malın sıfatlarından bir kısmını onlara anlatmak müstehap olup, sıfatların tamamını söylemek ise mekruhtur.
Şafii alimi İmam Rameli´ye göre bulunan bir şey bırakıldığı takdirde kaybolma ihtimali kuvvetli ise kendine güvenen kimsenin o malı alıp bir seneye kadar tarif etmesi vaciptir.
b) Alan:
Lukatayı alıp yanında muhafaza edip ve daha sonra tanıtabilmek için ilan eden kişinin müslüman, hür, akıllı, mükellef ve sefehtan dolayı malına hacredilmemiş olması gerekir.
İlanda:
´Cinsi; yani altın mı, para mı, döviz mi ? Sıfatları; yani Türk malı mı, yabancı mal mı?´ şeklinde özelliklerini beyan eder. Fakat miktarı beyan edilmez.
Onu mal edinmek gayesiyle almış ise ilan ücreti kendisine aittir. Mal edinmek niyetiyle değil de,
´Alayım bir gün sahibi çıkar veririm´ niyetiyle iyilik olsun diye almışsa ilan ücreti mal sahibine aittir.
Onu mülküne geçirdikten sonra veya mülk edinip harcadıktan sonra sahibi çıkarsa o malı veya o malın bedelini sahibine vermeye mecburdur.
Mekke´de (Harem Bölgesi´nde) görünen herhangi bir şey sadece muhafaza edilmesi için alınır. Çünkü orası kutsal bir beldedir. Dinimiz lukata hükmünde bu kutsal yerler için, böyle bir hüküm getirmiştir.
c) Alınan:
Bunun şartı ise, düşme yahut unutulma ile kaybolan maldır. [4]
[1] Müslim, 2699.
[2] Müsned-İmam Ahmed, 7360.
[3] Buhari 2295, Müslim, 1722.
Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 397-369.
[4] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 370.
Umra: Mal sahibinin birine, ´Bu malı sana umra etlim´. Veya ´Ömrün boyunca bu malı sana hibe eltim´ ya da ´Ömrüm boyunca bu malı sana hibe ettim´ gibi sözlerdir. Bu hibe, hibe edenin ömrüne bağlı olduğu için ´Umra´ ismini almıştır.
Rukba: Mal sahibinin birine, ´Sen benden önce ölürsen mal bana dönecek, eğer ben senden önce ölürsem sana ait olacaktır´ gibi sözlerdir. Bu hibe çeşidinde her biri diğerinin ölümünü beklediği için beklemek anlamına gelen ´Rukba´ ismini almıştır.
Peygamberimiz (s.a.v.) bu iki hibe çeşidi ile ilgili şöyle buyurmuştur:
" Umra, verilen kimseye caiz ve rukba da verilen kimseye caizdir" [1] Alış-verişte olduğu gibi hibenin sınırlı bir zamana bağlanması caiz değildir. Ama yukarıdaki iki hibe çeşidi her ne kadar bir zamana bağlanmış ise de onlar bu kaideden istisna edilmiştir. Resulullah (s.a.v.) bunların hibe olarak cevazını belirtmişlerdir. Bu nedenle koşulan zaman şartı geçersiz ve hibe geçerli kılınmıştır. İmam Malik ve tabiileri ´Umra´ hibesinde ´Umrayı alanın ölümü ile mal, onu verene ve onun varislerine, diğer mezheplerde ise ´Hibe olduğu için hibe olanın varislerine geçer, demişler.
Hibe geçen muamelelerden tamamıyla ayrı olan bir işlem olup, kişinin karşılıksız olarak malını zimmetinden çıkarıp başka birine veya bir yere vermektir ki bunun da bazı rükünleri vardır.
Hibenin rükünleri şunlardır:
1) Akid yapan iki taraf (Hibe eden ve kendisine hibe edilen):
Hibe edenin, hibe ettiği şeye hükmen sahip olması gerekir. Mesela, kumanın gecesini kumasına hibe etmesi, hükmen sahip olduğu bir haktır. Kendisine hibe edilenin ise, mülk edinmeye ehil olması gerekir. Şayet mükellef değilse, velisi onun yerine hibeyi kabul eder.
2) Siga: Bundan kasıt icab ve kabuldür.Hibe eden, "Sana şunu hibe ettim", kendisine hibe edilen de, "Kabul ettim" anlamında sözler sarfet-mesi veya bu anlamda olacak davranışlarda bulunması yeterlidir.
3) Hibe edilen şey: Satışı caiz olan herşey hibe edilebilir. Kendisine hibe yapılan kimsenin hibe edilen şeye malik olması, ve hibe alanın da teslim almasıyla olur. [2]
[1] Tirmizi, 1351: Ebu Davud, 3558.
[2] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 366.
LUKATA (BULUNAN EŞYA)
Sahipsiz bir yerde veya bir yolda kayıp eşya bulan kişi yerden almasında veya terketmesinde serbesttir. Ancak gereğini yerine getireceğine dair kendine güveni varsa alması terketmesinden daha evladır.
Örfen değer taşıyan bir lukatayı yerinden alan kişinin bununla ilgili altı şeyi öğrenmesi gerekir:
1- Kılıfını
2- Kapağını
3- Bağlama ipini
4- Cinsini
5- Sayısını
6- Tartısını.
Lukatayı alan kişi onu benzerinin muhafaza edildiği bir yerde koruması gerekir. Sonra onu sahiplenmek isterse bir sene boyunca cami kapılarında ve bulduğu yerlerde ilan etmesi gerekir. Buna rağmen sahibini bulamazsa sorumlu olmak şartıyla kendi mülkiyetine geçirir.
Lukata dört çeşittir:
1- Aslı baki kalmakla dayanıklı olan mal. Yukarıda belirtilen bunun hükmüdür.
2- Yiyecek gibi dayanıklı olmayanlar.
Bu gibi maddeleri bulan kişi ya kendisi tüketir bedeliyle yükümlü olur veya sarfederek misliyle borçlu olur, ya da satarak bedelini muhafaza eder.
3- Yaş yiyecekler gibi devamı sağlanmayan maddeler.
Bunları gördüğü zaman maslahatı için ya satarak değerini ya da kurutarak onu muhafaza eder.
4- Hayvanlar gibi nafakaya ihtiyacı olanlar. Bunlar da iki çeşittir:
a) Kendini koruyamayacak cinste olan hayvanlar (koyun ve buzağı gibi): Bunları bulan kişi ya alıp tüketir, kıymetiyle zamin (sorumlu) olur ya da yerinde bırakır ve sevap olsun diye o hayvana nafaka verir veyahut satar ve parasını muhafaza eder.
b) Kendini koruyabilecek cinste olan hayvanlar (at, katır gibi): Bunlar çölde bulunursa yerinde bırakılırlar. Yerleşim merkezinde bulunursa, bulan kişi yukarıda saydığımız üç işlem arasında dilediğini yapar.
Lukata, dalgınlıkla yere düşürmek ve benzeri şekillerde sahibinden kaybolan maldır. Lukata´nın delili Allah-u Teala´nnın şu kavli şerifidir:
"İyilik ve takva üzerine birbirinizle yardımlaşın" (Maide: 5/2)
Lukatanın meşru olmasında insanlara kolaylık vardır. Çünkü kayıp malı bulan bir kimse sahibine verdiği zaman ona yardımcı olur. Bu sayede insan kayıp malını bulunca gönlü ferahlar ve sıkıntısı gider. Bu nedenle kayıp malı bulup sahibine verenin Allah katında sevabı çok olur. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim dünyada müslüman kardeşinin sıkıntılarından bir sıkıntı giderirse , Allah ondan kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntı giderir" [1]
Hükmü: Lukatayı bulan kimse kendi nefsine güveriip, hıyanet etmiyeceğini bilirse, onu muhafaza edip sahibine ulaştırmak gayesiyle alması sünnettir. Eğer kendine güvenmeyip hıyanet edeceğini bilirse o zaman alması haramdır.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kayıp malı ilan edip bildirmeden kaldıran kimse dalalettedir.´´ [2]
Kendisinden başka o malı alacak güvenilir biri yoksa o zaman buluntu malı (lukatayı) alıp koruması vaciptir. Kaybolmuş olan şeyi alıp korumak ve sahibine iade etmek için almak iyiliktir. Zeyd bin Halit (r.a.)´den şöyle bir rivayet vardır.
Resulullah (s.a.v.)´e altın ve gümüşün yitiğinden soruldu. Buyurdu ki:
"Cüzdan ve kesesini bir seneye kadar muhafaza et ve tanıt. Sahibi bilinmezse o senin yanında emanet olarak kalsın. Bir gün sahibi gelirse kendisine ver, sahibi çıkmazsa senindir."
Suali soran kimse bu defa deve yitiğinden sordu:
Resulullah (s.a.v.) yine buyurdu ki;
- "Ondan ne istiyorsun, onu bırak, onun ayakkabısı ve su tulumu onunla birliktedir, suya gider ve ağaç yer, sahibi onu buluncaya kadar.
O zat "Koyunun yitiği nedir?" diye sorduğunda, Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Onu al, o ya senin ya kardeşinin ya da kurdundur" [3]
Lukatanın Rükünleri
Lukatanın 3 rüknü vardır.
a) Almak
b) Alan
c) Alınan.
a) Almak:
Kaybolan malı almaktan ibarettir. Emanetine güvenilen birinin kaybolmuş malı (lukatayı) alması müstehaptır, fasıkın alması mekruhtur. Kayıp mal alındığında şahit tutmak ve malın sıfatlarından bir kısmını onlara anlatmak müstehap olup, sıfatların tamamını söylemek ise mekruhtur.
Şafii alimi İmam Rameli´ye göre bulunan bir şey bırakıldığı takdirde kaybolma ihtimali kuvvetli ise kendine güvenen kimsenin o malı alıp bir seneye kadar tarif etmesi vaciptir.
b) Alan:
Lukatayı alıp yanında muhafaza edip ve daha sonra tanıtabilmek için ilan eden kişinin müslüman, hür, akıllı, mükellef ve sefehtan dolayı malına hacredilmemiş olması gerekir.
İlanda:
´Cinsi; yani altın mı, para mı, döviz mi ? Sıfatları; yani Türk malı mı, yabancı mal mı?´ şeklinde özelliklerini beyan eder. Fakat miktarı beyan edilmez.
Onu mal edinmek gayesiyle almış ise ilan ücreti kendisine aittir. Mal edinmek niyetiyle değil de,
´Alayım bir gün sahibi çıkar veririm´ niyetiyle iyilik olsun diye almışsa ilan ücreti mal sahibine aittir.
Onu mülküne geçirdikten sonra veya mülk edinip harcadıktan sonra sahibi çıkarsa o malı veya o malın bedelini sahibine vermeye mecburdur.
Mekke´de (Harem Bölgesi´nde) görünen herhangi bir şey sadece muhafaza edilmesi için alınır. Çünkü orası kutsal bir beldedir. Dinimiz lukata hükmünde bu kutsal yerler için, böyle bir hüküm getirmiştir.
c) Alınan:
Bunun şartı ise, düşme yahut unutulma ile kaybolan maldır. [4]
[1] Müslim, 2699.
[2] Müsned-İmam Ahmed, 7360.
[3] Buhari 2295, Müslim, 1722.
Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 397-369.
[4] Kadı Ebu Şuca, Ğayetül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 370.