hafız_32
Thu 11 November 2010, 11:36 am GMT +0200
III- Türkiye'de Din Psikolojisi
Ülkemizde Din Psikolojisi çalışmalarının çok yakın bir geçmişi vardır. Ankara İlahiyat Fakültesi'nde görev yapmış olan Bedii Ziya EGEMEN tarafından yayınlanan, “Din Psikolojisi, Saha, Kaynak ve Metod Üzerine Bir Deneme, Ankara 1952” isimli küçük hacimli bir eser, bu alandaki yayınların öncülüğünü yapmıştır. Kitap iki ayrı bölümden oluşmaktadır. Birinci kısımda, Din Psikolojisi biliminin (Batı Almanya bilim geleneği temelinde) genel bir tanıtımı yapılmaktadır. İkinci kısımda ise, psikoanalitik ekolün temel görüşleri ele alınmakta, Freud ve Jung arasındaki görüş farklarına temas edilmekte ve özellikle Freud'un Din Psikolojisi tenkit edilmektedir. Egemen, bu eserinde, bağımsız bir İslâm Din Psikolojisi kurulması gereğine dikkat çekmektedir.
Daha sonra Neda ARMANER'in yayınlanan (İnanç ve Hareket Bütünlüğü Bakımından Din Terbiyesi, Ankara-1967; Psikopatolojide Dinî Belirtiler, Ankara-1973; Din Psikolojisine Giriş I, Ankara 1980) ülkemizde bu bilim dalının tanınma ve gelişmesinde katkıda bulunmuştur.
Belma ÖZBAYDAR'ın, “Din ve Tanrı İnancının Gelişmesi Üzerine Bir Araştırma”, İstanbul-1970” isimli araştırması bu alanda tecrübî metodla gerçekleştirilmiş ilk çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırma 12 yaşından yaşlılık devresine kadar uzanan gelişim dönemleri içerisinde, çeşitli yaş gruplarına göre Allah inancı ve bazı dinî inanç ve tutumlardaki gelişim özelliklerini konu edinmektedir. Yaş, sosyo-ekonomik durum ve cinsiyet değişkenlerine göre, bu inançlardaki rasyonel veya irrasyonel olma özellikleri incelenmektedir. Sonuçlara göre; erkek ve kadın, yüksek ve aşağı sosyo-ekonomik gruptan olan deneklerin, arada derece farklan olmakla birlikte, benzer bir gelişme çizgisi gösterdikleri ortaya çıkmıştır. Buna göre, 18, 21, yaşlarına kadar rasyonel inanç şekli fazlalaşmakta, sonra irrasyonel inanca dönülmekte, orta yaş civarında yeniden rasyonel inançta bir yükselme görüldükten sonra, tekrar irrasyonel inanç şekli hâkim olmaktadır. İnsan hayatında yüce bir Varlığa inanma son derece büyük bir önem ifade etmektedir; öyle ki bir kısım dinî inançların en fazla sarsıldığı çağlarda bile Tann inancı kuvvetini kaybetmemektedir.
Tecrübî metodla yapılan bir diğer çalışma da. Kerim YAVUZ'un, “Çocuklarda Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi, Ankara-1983” isimli araştırmasıdır. Erzurum yöresinde 7-12 yaşları arasındaki çocuklar üzerinde gerçekleştirilen bu araştırmada, anket tekniği kullanılmıştır. Araştırmacıya göre, çocuklarda dini inancın uyanma ve gelişme yaşı 7-9 yaş devresidir. Çocuğun dinî gelişmesinde başta aile olmak üzere, sosyal ortamın ve eğitimin etkisi vardır. Kızların erkeklere göre inanmaya daha yatkın, dinî duygu ve ilgilerinin daha canlı olduğu tesbit edilmiştir. Allah inancı ile çocuğun psikolojik eğilimleri arasında çok yönlü ilişkilerin varlığı görülmektedir. Çocuklarda gerçek bir dinî şüphenin varlığından söz edilemez, ancak öğrenme ve anlamaya dönük yoklayıcı ve araştırıcı soruların varlığı da bir gerçektir. Araştırmacının vardığı sonuçlann hemen hepsi, Batı'lı din psikologlarının tesbitleriyle önemli ölçüde paralellikler göstermektedir. Aynı araştırmacı, “Psikanalizde İlk Dinî Gelişmelerin Değeri, Erzurum 1987” isimli çalışmasında, Freud ve Jung'un Din Psikolojisiyle ilgili görüşlerini tenkit ve değerlendirmeye tâbi tutmakladır.
Din Psikolojisi alanında ülkemizde yapılan bazı araştırmalar henüz yayınlanmamış bulunmaktadır. Bunlardan Erdoğan FIRAT’ın araştırması (Üniversite Öğrencilerinde Allah İnancı ve Din Duygusu, Ank. Ü, İlahiyat Fakültesi, Ankara-1977) üniversite gençliğinin dinî gelişim özelliklerini konu edinmektedir. Ankete dayalı olan bu araştırma sonuçlarına göre, gençlerin büyük bir bölümü (%51.6) Allah'a inanmakla birlikte, inançsız ve inanç aleyhtarı olanların oranı da (%19) önemli bir seviyededir. Üniversite öğrenimi, inançların aklîleşmesi, inançsızlık, ilgisizlik ve inanç aleyhtarlığı tutumlarının artması yönünde bir etkide bulunmaktadır. Düzenli olarak namaz kılanların oranı çok azdır; ancak büyük çoğunluğun namaz tecrübesi vardır. Üniversite öğrencisi dinî pratiklerden çok dinin ahlâki prensiplerine ağırlık vermektedir. Allah'a karşı görev ve sorumluluk duygusundan çok, insanlığa karşı bir görev ve sorumluluk duygusu taşıdıkları görülmektedir. Bu bakımdan gençlerin dinî anlayışında, hümanist değerleri ön plânda tutan bir yorumculuk göze çarpmaktadır. İnsanların din bakımından değerlendirenlerin oranı düşüktür. Buna karşılık insanların yalnız Allah'a inanmayı ve buna iyilik etmek ve insanlığa yararlı olmayı katıp, herhangi bir din kaydına bağlanmaksızın cennete girmelerinin gerektiğini kabul edenler, hatta Allah'ın bütün insanları affedebileceğine inananlar önemli bir orana ulaşmaktadır.
Aynı araştırmacının teorik mahiyetteki bir incelemesi (Şahsiyet Gelişmesinde Tevbe'nin Fonksiyonu, Ank. Üniv. İlahiyat Fakültesi, Ankara-1982) daha bulunmaktadır.
Hüseyin PEKER tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada (Din Değiştirmede Psiko-Sosyolojik Etkenler, Ank. Üniv. İlahiyat Fakültesi, Ankara-1979) farklı din ya da inanç sahibi kişilerin İslâm'a geçiş yapmalarında etkili olan faktörler incelenmiştir. Mülakat metodu ile yürütülen bu araştırmanın sonuçlarına göre, kişinin önceki dininden tatmin olmaması, bazı şüphe ve çelişkilere düşmesi sonucu yaşadığı huzursuzluğun en etkili güdü olduğu anlaşılmaktadır. Cinsî aşk ve sosyal uyum ihtiyacı faktörlerinin de bu hususta önde gelen güdüler arasında olduğu görülmektedir. İslâm'a giriş yapan kişilerin büyük çoğunluğunun (%71.5) uzun süreli bir gelişim sonucu, az bir kısmının ise (%10.7) anî olarak din değiştirdikleri tesbit edilmiştir.
Peker'in bir diğer araştırması (Suçlularda Dinî Davranışlar, Samsun-1987) mahkûmlar üzerinde yürütülen bir anket uygulamasına dayanmaktadır. Araştırmacı, suçlularda Allah, Cennet-Cehennem gibi temel dinî inançlann yüksek bir oran gösterdiğini, fakat işlenen suçun niteliğine göre bu durumun değiştiğini tesbit etmiştir. Yüz kızartıcı suçlar işleyen kişilerde dinî inanç ve ibadet durumlarının, diğerlerine göre daha düşük seviyede olduğu bulunmuştur; bu kişilerde dinî ilgisizlik ve inançsızlık durumları daha yüksektir. Suçluların büyük çoğunluğu ( %73.7), işledikleri suçun günah olduğunu kabul etmekle birlikte, haksız olmadıkları için günah alacaklarını sanmadıklarını ( %21.8 ) belirtenler de önemli bir yekûn göstermektir.
Tarafımızdan gerçekleştirilen bir araştırmada (Hayati HÖKELEKLİ, Ergenlik Çağı Gençlerinin Dinî Gelişimi, Bursa- 1983) ortaöğretim öğrencilerindeki dinî gelişim özellikleri belirlenmeye çalışıldı. Bu araştırmada, gençlerde büyük bir dinî potansiyelin varlığı müşahede edildi. Ergenlik döneminin çalkantılı ve iniş-çıkışlı gelişim özelliğine paralel olarak, öğrencilerin dinî hayatlarında da bazı düzensizlikler vardır. Şuurlu dinî uyanış, geleneksel dinî değerleri tenkit ve sorgulama, dinî şüphe ve kararsızlıklar, geçici olarak dinden uzaklaşma, dönemin sonlarına doğru yeniden dine dönüş ve kararlı bir dinî bağlanma gibi eğilim ve tutumlar bu çağın dinî gelişim özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir başka araştırmamızda da [103], genel lise ve imam-hatip lisesi öğrencilerinin davranış özellikleri karşılaştırmalı olarak incelendi. Çeşitli psikolojik durumlar ve özellikler, dinî inanç ve tutumlar, sosyal ilişkiler ve ilgiler yönünden bu iki okul öğrencileri arasında bazı belirgin farklılıklar tesbit edildi.
Recep YAPAREL'in araştırmasında (Yirmi-Kırk Yaşlar Arası Kişilerde Dinî Hayat İle Psiko-Sosyal Uyum Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma, Ank. Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara-1987) din ve ruh sağlığı arasındaki ilişki ilk yetişkinlik dönemi içerisinde incelenmiştir. Anket metodu ile yürütülen araştırmada veriler, korelasyon tekniğini içeren istatistiksel analizlere tâbi tutularak değerlendirilmiştir. Sonuçlar, değişik yaş gruplarının dinî duygu ve dua boyutları açısından farklılıklar gösterdiğini ortaya koymuştur. Ayrıca, dinî hayatın bazı boyutları ile psiko-sosyal uyum arasında olumlu ilişkiler bulunurken, bazı boyutları ile ise olumsuz ilişkiler olduğu tesbit edilmiştir.
Bunların yanında, yayınlanmış bulunan bazı kitapların isimlerini de burada anmak gerekir. Osman PAZARLı’nın (Din Psikolojisi, İst. 1968) kitabı İlk yayınlar arasında yer alır. Hayrani ALTIN-TAŞ'ın, “Maarifetnâme'de Tasavvuf, İst. 1981” isimli eseri, tasavvuf psikolojisi dalında monoğrafık bir incelemedir. A. Murat DARYAL, “Kurban Kesmenin Psikolojik Temelleri, İst. 1980” ve “İslâm'ın Doğuş ve İlk Yayılışının Psiko-SosyalAçıdan Tahlili, İst. 1989” isimli çalışmalarıyla bu alana katkıda bulunmuştur. Hâbil ŞENTÜRK'ün, “Psikoloji Açısından Hz. Peygamber'in İbadet Hayati İst. Ts” ve Bedri KÂTÎPOĞLU'nun, “Din Psikolojisi Açısından Freud Psikanalizi ve Din, İzmir 1991” isimli kitapları bu alanda en son yayınlanan çalışmalardır.
Görüldüğü gibi, ülkemizde Din Psikolojisi henüz kuruluş safhasındadır, Araştırmalar daha çok dinî gelişim psikolojisi konusunda yoğunlaşmış bulunmaktadır. Yapılan araştırma ve çalışmaların sayısı oldukça sınırlı, bu alanda çalışan elemanlar da oldukça azdır. Dolayısıyla bu alanda henüz yeterli bir bilgi birikimine ulaşılabilmiş değildir. Araştırmacıların ortaya koydukları bilgilerin çoğu tasvirî-tanımlayıcı bir niteliktedir ve Batı’lı bilim adamlarının görüşlerini tekrarlamaktadır. Bu alanda, İslâm'ın kendi değerlerini esas alan kavram ve teorilerin geliştirilmesine ve araştırma konularının buna göre belirlenmesine ihtiyaç vardır. [104]
Ülkemizde Din Psikolojisi çalışmalarının çok yakın bir geçmişi vardır. Ankara İlahiyat Fakültesi'nde görev yapmış olan Bedii Ziya EGEMEN tarafından yayınlanan, “Din Psikolojisi, Saha, Kaynak ve Metod Üzerine Bir Deneme, Ankara 1952” isimli küçük hacimli bir eser, bu alandaki yayınların öncülüğünü yapmıştır. Kitap iki ayrı bölümden oluşmaktadır. Birinci kısımda, Din Psikolojisi biliminin (Batı Almanya bilim geleneği temelinde) genel bir tanıtımı yapılmaktadır. İkinci kısımda ise, psikoanalitik ekolün temel görüşleri ele alınmakta, Freud ve Jung arasındaki görüş farklarına temas edilmekte ve özellikle Freud'un Din Psikolojisi tenkit edilmektedir. Egemen, bu eserinde, bağımsız bir İslâm Din Psikolojisi kurulması gereğine dikkat çekmektedir.
Daha sonra Neda ARMANER'in yayınlanan (İnanç ve Hareket Bütünlüğü Bakımından Din Terbiyesi, Ankara-1967; Psikopatolojide Dinî Belirtiler, Ankara-1973; Din Psikolojisine Giriş I, Ankara 1980) ülkemizde bu bilim dalının tanınma ve gelişmesinde katkıda bulunmuştur.
Belma ÖZBAYDAR'ın, “Din ve Tanrı İnancının Gelişmesi Üzerine Bir Araştırma”, İstanbul-1970” isimli araştırması bu alanda tecrübî metodla gerçekleştirilmiş ilk çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırma 12 yaşından yaşlılık devresine kadar uzanan gelişim dönemleri içerisinde, çeşitli yaş gruplarına göre Allah inancı ve bazı dinî inanç ve tutumlardaki gelişim özelliklerini konu edinmektedir. Yaş, sosyo-ekonomik durum ve cinsiyet değişkenlerine göre, bu inançlardaki rasyonel veya irrasyonel olma özellikleri incelenmektedir. Sonuçlara göre; erkek ve kadın, yüksek ve aşağı sosyo-ekonomik gruptan olan deneklerin, arada derece farklan olmakla birlikte, benzer bir gelişme çizgisi gösterdikleri ortaya çıkmıştır. Buna göre, 18, 21, yaşlarına kadar rasyonel inanç şekli fazlalaşmakta, sonra irrasyonel inanca dönülmekte, orta yaş civarında yeniden rasyonel inançta bir yükselme görüldükten sonra, tekrar irrasyonel inanç şekli hâkim olmaktadır. İnsan hayatında yüce bir Varlığa inanma son derece büyük bir önem ifade etmektedir; öyle ki bir kısım dinî inançların en fazla sarsıldığı çağlarda bile Tann inancı kuvvetini kaybetmemektedir.
Tecrübî metodla yapılan bir diğer çalışma da. Kerim YAVUZ'un, “Çocuklarda Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi, Ankara-1983” isimli araştırmasıdır. Erzurum yöresinde 7-12 yaşları arasındaki çocuklar üzerinde gerçekleştirilen bu araştırmada, anket tekniği kullanılmıştır. Araştırmacıya göre, çocuklarda dini inancın uyanma ve gelişme yaşı 7-9 yaş devresidir. Çocuğun dinî gelişmesinde başta aile olmak üzere, sosyal ortamın ve eğitimin etkisi vardır. Kızların erkeklere göre inanmaya daha yatkın, dinî duygu ve ilgilerinin daha canlı olduğu tesbit edilmiştir. Allah inancı ile çocuğun psikolojik eğilimleri arasında çok yönlü ilişkilerin varlığı görülmektedir. Çocuklarda gerçek bir dinî şüphenin varlığından söz edilemez, ancak öğrenme ve anlamaya dönük yoklayıcı ve araştırıcı soruların varlığı da bir gerçektir. Araştırmacının vardığı sonuçlann hemen hepsi, Batı'lı din psikologlarının tesbitleriyle önemli ölçüde paralellikler göstermektedir. Aynı araştırmacı, “Psikanalizde İlk Dinî Gelişmelerin Değeri, Erzurum 1987” isimli çalışmasında, Freud ve Jung'un Din Psikolojisiyle ilgili görüşlerini tenkit ve değerlendirmeye tâbi tutmakladır.
Din Psikolojisi alanında ülkemizde yapılan bazı araştırmalar henüz yayınlanmamış bulunmaktadır. Bunlardan Erdoğan FIRAT’ın araştırması (Üniversite Öğrencilerinde Allah İnancı ve Din Duygusu, Ank. Ü, İlahiyat Fakültesi, Ankara-1977) üniversite gençliğinin dinî gelişim özelliklerini konu edinmektedir. Ankete dayalı olan bu araştırma sonuçlarına göre, gençlerin büyük bir bölümü (%51.6) Allah'a inanmakla birlikte, inançsız ve inanç aleyhtarı olanların oranı da (%19) önemli bir seviyededir. Üniversite öğrenimi, inançların aklîleşmesi, inançsızlık, ilgisizlik ve inanç aleyhtarlığı tutumlarının artması yönünde bir etkide bulunmaktadır. Düzenli olarak namaz kılanların oranı çok azdır; ancak büyük çoğunluğun namaz tecrübesi vardır. Üniversite öğrencisi dinî pratiklerden çok dinin ahlâki prensiplerine ağırlık vermektedir. Allah'a karşı görev ve sorumluluk duygusundan çok, insanlığa karşı bir görev ve sorumluluk duygusu taşıdıkları görülmektedir. Bu bakımdan gençlerin dinî anlayışında, hümanist değerleri ön plânda tutan bir yorumculuk göze çarpmaktadır. İnsanların din bakımından değerlendirenlerin oranı düşüktür. Buna karşılık insanların yalnız Allah'a inanmayı ve buna iyilik etmek ve insanlığa yararlı olmayı katıp, herhangi bir din kaydına bağlanmaksızın cennete girmelerinin gerektiğini kabul edenler, hatta Allah'ın bütün insanları affedebileceğine inananlar önemli bir orana ulaşmaktadır.
Aynı araştırmacının teorik mahiyetteki bir incelemesi (Şahsiyet Gelişmesinde Tevbe'nin Fonksiyonu, Ank. Üniv. İlahiyat Fakültesi, Ankara-1982) daha bulunmaktadır.
Hüseyin PEKER tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada (Din Değiştirmede Psiko-Sosyolojik Etkenler, Ank. Üniv. İlahiyat Fakültesi, Ankara-1979) farklı din ya da inanç sahibi kişilerin İslâm'a geçiş yapmalarında etkili olan faktörler incelenmiştir. Mülakat metodu ile yürütülen bu araştırmanın sonuçlarına göre, kişinin önceki dininden tatmin olmaması, bazı şüphe ve çelişkilere düşmesi sonucu yaşadığı huzursuzluğun en etkili güdü olduğu anlaşılmaktadır. Cinsî aşk ve sosyal uyum ihtiyacı faktörlerinin de bu hususta önde gelen güdüler arasında olduğu görülmektedir. İslâm'a giriş yapan kişilerin büyük çoğunluğunun (%71.5) uzun süreli bir gelişim sonucu, az bir kısmının ise (%10.7) anî olarak din değiştirdikleri tesbit edilmiştir.
Peker'in bir diğer araştırması (Suçlularda Dinî Davranışlar, Samsun-1987) mahkûmlar üzerinde yürütülen bir anket uygulamasına dayanmaktadır. Araştırmacı, suçlularda Allah, Cennet-Cehennem gibi temel dinî inançlann yüksek bir oran gösterdiğini, fakat işlenen suçun niteliğine göre bu durumun değiştiğini tesbit etmiştir. Yüz kızartıcı suçlar işleyen kişilerde dinî inanç ve ibadet durumlarının, diğerlerine göre daha düşük seviyede olduğu bulunmuştur; bu kişilerde dinî ilgisizlik ve inançsızlık durumları daha yüksektir. Suçluların büyük çoğunluğu ( %73.7), işledikleri suçun günah olduğunu kabul etmekle birlikte, haksız olmadıkları için günah alacaklarını sanmadıklarını ( %21.8 ) belirtenler de önemli bir yekûn göstermektir.
Tarafımızdan gerçekleştirilen bir araştırmada (Hayati HÖKELEKLİ, Ergenlik Çağı Gençlerinin Dinî Gelişimi, Bursa- 1983) ortaöğretim öğrencilerindeki dinî gelişim özellikleri belirlenmeye çalışıldı. Bu araştırmada, gençlerde büyük bir dinî potansiyelin varlığı müşahede edildi. Ergenlik döneminin çalkantılı ve iniş-çıkışlı gelişim özelliğine paralel olarak, öğrencilerin dinî hayatlarında da bazı düzensizlikler vardır. Şuurlu dinî uyanış, geleneksel dinî değerleri tenkit ve sorgulama, dinî şüphe ve kararsızlıklar, geçici olarak dinden uzaklaşma, dönemin sonlarına doğru yeniden dine dönüş ve kararlı bir dinî bağlanma gibi eğilim ve tutumlar bu çağın dinî gelişim özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir başka araştırmamızda da [103], genel lise ve imam-hatip lisesi öğrencilerinin davranış özellikleri karşılaştırmalı olarak incelendi. Çeşitli psikolojik durumlar ve özellikler, dinî inanç ve tutumlar, sosyal ilişkiler ve ilgiler yönünden bu iki okul öğrencileri arasında bazı belirgin farklılıklar tesbit edildi.
Recep YAPAREL'in araştırmasında (Yirmi-Kırk Yaşlar Arası Kişilerde Dinî Hayat İle Psiko-Sosyal Uyum Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma, Ank. Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara-1987) din ve ruh sağlığı arasındaki ilişki ilk yetişkinlik dönemi içerisinde incelenmiştir. Anket metodu ile yürütülen araştırmada veriler, korelasyon tekniğini içeren istatistiksel analizlere tâbi tutularak değerlendirilmiştir. Sonuçlar, değişik yaş gruplarının dinî duygu ve dua boyutları açısından farklılıklar gösterdiğini ortaya koymuştur. Ayrıca, dinî hayatın bazı boyutları ile psiko-sosyal uyum arasında olumlu ilişkiler bulunurken, bazı boyutları ile ise olumsuz ilişkiler olduğu tesbit edilmiştir.
Bunların yanında, yayınlanmış bulunan bazı kitapların isimlerini de burada anmak gerekir. Osman PAZARLı’nın (Din Psikolojisi, İst. 1968) kitabı İlk yayınlar arasında yer alır. Hayrani ALTIN-TAŞ'ın, “Maarifetnâme'de Tasavvuf, İst. 1981” isimli eseri, tasavvuf psikolojisi dalında monoğrafık bir incelemedir. A. Murat DARYAL, “Kurban Kesmenin Psikolojik Temelleri, İst. 1980” ve “İslâm'ın Doğuş ve İlk Yayılışının Psiko-SosyalAçıdan Tahlili, İst. 1989” isimli çalışmalarıyla bu alana katkıda bulunmuştur. Hâbil ŞENTÜRK'ün, “Psikoloji Açısından Hz. Peygamber'in İbadet Hayati İst. Ts” ve Bedri KÂTÎPOĞLU'nun, “Din Psikolojisi Açısından Freud Psikanalizi ve Din, İzmir 1991” isimli kitapları bu alanda en son yayınlanan çalışmalardır.
Görüldüğü gibi, ülkemizde Din Psikolojisi henüz kuruluş safhasındadır, Araştırmalar daha çok dinî gelişim psikolojisi konusunda yoğunlaşmış bulunmaktadır. Yapılan araştırma ve çalışmaların sayısı oldukça sınırlı, bu alanda çalışan elemanlar da oldukça azdır. Dolayısıyla bu alanda henüz yeterli bir bilgi birikimine ulaşılabilmiş değildir. Araştırmacıların ortaya koydukları bilgilerin çoğu tasvirî-tanımlayıcı bir niteliktedir ve Batı’lı bilim adamlarının görüşlerini tekrarlamaktadır. Bu alanda, İslâm'ın kendi değerlerini esas alan kavram ve teorilerin geliştirilmesine ve araştırma konularının buna göre belirlenmesine ihtiyaç vardır. [104]