- Türkiye’de İslam’ın macerası

Adsense kodları


Türkiye’de İslam’ın macerası

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 9 July 2012, 03:32 pm GMT +0200
Türkiye’de İslam’ın macerası
Said YAVUZ • 71. Sayı / KİTAP


Birkaç yıl önce Diyanet İşleri Başkanlığı, cuma hutbelerinde okunmak üzere camilere Hz. Ali’yi metheden, onun yüksek şahsiyeti üzerinde duran güzel bir metin göndermişti. Bu, trafik haftası hutbelerinden sonra ciddi bir sıçramaydı Diyanet için. Bir gazetede bunun Alevi toplumdaki yankısı araştırılmış ve kimi Alevi federasyonlarının başkanlarına konu ile ilgili sorular yöneltilmişti. Bir Alevi derneği temsilcisinin Hz. Ali hutbesinin okunmasının kendileri için ne ifade ettiğine yönelik soruya verdiği cevap bu inançla ilgili kafa karışıklığının apaçık göstergesiydi: “Biz laikiz, böyle şeylere karşıyız.”

Ahmet Yaşar Ocak’ın İslam’ın Macerası isimli eserinin ilk makalesinde Alevi ve Bektaşileri; kabul edilmiş resmî din (ortodoksi) anlayışına karşıt, aykırı olan din anlayışı anlamına gelen heterodoksi kavramı içine dâhil ettiğini gördüğümde yukarıdaki o çarpıcı cevap zihnimde birdenbire uyanıverdi. Sonra sanki karşımda imiş gibi yazara şunu sordum: Hangi Alevilik? İslamiyet’le varbulunan bağını bir utanç vesilesi sayanlar mı, onun Hıristiyanlığa daha yakın bir inanç sistemi olduğuna inananlar mı, onu Marksist fikir dünyasının aynası olarak görenler mi? Dahası Alevilik ve Bektaşiliğin hangi dönemi heterodoksidir. Çünkü bilinen bir gerçektir ki tarihî süreç içinde bu eğilimler ciddi bir değişim geçirmiştir. Yazar da bu sorumu duymuş olmalı ki heterodoks İslam’ın mehdici ve mistik bir karakter taşıdığını, geçmiş dinlerin bakiyelerini saklayan şifahi bir kültür geleneği olduğunu, bir sosyal tepki taşıdığını, İslam öncesi Asya dinlerine ait kalıntıların İslamîleştirilmesi sonucu oluştuğunu kendine has, akademik bir dille cevapladı. Bu alana dair kalem yürütenler ideolojik önyargılardan kurtulmalı, İslam’ın onlara hangi araçlarla ulaştığını görmeden, temelsiz varsayımlarda bulunmamalıdır.

Türk İslam Tarihi üzerine çok ciddi araştırmalar yapmış olan Ahmet Yaşar Ocak’ın eseri, Türkiye sosyal tarihinde İslam’ın macerasını önyargılardan uzak izlemek isteyenlerin ilmî bir perspektif kazanmalarına yardımcı olacak bir muhteva taşıyor. Mesaisini Türk tarihinde heterodoks Müslümanlığın başka bir tabirle “dairenin dışındakiler”in tarihine hasreden hoca, Türkiye’de hiçbir kesimin tam anlamıyla memnuniyet duymadığı bir isim olmuştur. Kimileri onu şarkiyatçıların ekmeğine yağ sürmekle, Türkleri içeriden parçalamak isteyenlerin oyununa gelmekle kimileri de heterodoks tanımı nedeniyle Sünnilerin savunucusu olmakla suçluyor. Bütün bu eleştirilere rağmen uzun yıllardır Türk akademik tarihçiliğinin gelişmesi için çaba sarf etmiş olan hoca, İslam’ın bu topraklardaki serüvenine ışık tutmayı sürdürüyor. Türkiye, İslam’ın ve Doğu Roma’nın varisi olduğu halde bu iki alanda da akademik birikimin oldukça zayıf olduğuna işaret eden Ahmet Yaşar Ocak, ilk savaşılması gereken sorunu iyi görüyor: Yaftalama hastalığı. Kimi konulara eğilenleri gerici, kimilerine de vatan haini diyenlerin özellikle elit kesimdeki varlığını yadırgayan yazar, kafayı ideolojik bulaşıklardan temizlemek gerektiğini ifade ediyor.

İslam’a sonradan dâhil olan âlimler, şairler, sufiler birer mühtedi olarak acaba geldikleri iklimlerden, kültürlerden yeni dinlerine neleri taşımışlardı? Özellikle Hıristiyanlık ve Yahudilikten İslam’a dâhil olanların eski mitolojik inanç ve kültür unsurlarını yeni geldikleri mecraya taşımadıklarını düşünebilir miyiz? İnsan mazisinden ne kadar ayrı kalabilir? Bunların hangileri hurafedir? Bütün bu hayret verici soruları İslam Mitolojisi başlığı altında inceleyen Hoca, literatürde İsrailiyat adı verilen mefhumu mitoloji olarak değerlendiriyor. Bilimsel araştırmaların varlığını reddettiği Hızır’a neredeyse bütün tefsir ve tasavvuf kitaplarında işaret edilmesinin bir anlamı olduğunu ifade eden Ocak, İslam mitolojisi alanında yapılacak çalışmalarla bütün bunların aydınlanacağını ifade ediyor ve bu alanda bir çalışma disiplini ortaya koyuyor. Bu vesile ile İslamîleşmiş ama İslam’la ilgisi olmayan unsurlar ortaya çıkacak ve böylece Müslümanların inanç dünyaları aydınlanacaktır.