- Türkiye ve AB’nin birbirlerine ihtiyaçları var

Adsense kodları


Türkiye ve AB’nin birbirlerine ihtiyaçları var

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 9 August 2012, 03:17 pm GMT +0200
Türkiye ve AB’nin birbirlerine ihtiyaçları var
Mohammed M. AMAN • 86. Sayı / GÜNDEM


Türkiye uzun süredir kendisine mesafeli davranan Avrupa Birliği’ne (AB) şimdi ayniyle mukabelede bulunuyor. Türkiye’nin AB üyeliği başvurusu bazı AB üyelerinin talepleri nedeniyle bekletiliyor. Bu durum, 11 Eylül 2001’deki trajik olayların ve nefreti körükleyen aşırı sağ politikaların sonucu olarak Avrupa’da yaygınlaşan İslamofobi’nin artmasıyla daha da kötüye gitti. Türkiye AB’ye önyargıları ve İslam karşıtı duyguları telâfi edebilmesi için birçok kez fırsat verdi. Şimdi yoluna başarıyla devam eden Türk ekonomisi yüzde yediden fazla büyüme kaydederken Avrupa ekonomisi ve para birimi inişe geçti. Elbette bazı Türkler, özellikle daha genç nesil ülkenin AB üyeliği arayışını sorguluyor ve AB’den uzaklaşmasını istiyor. German Marshall Fon’unun son araştırmasına göre, Türk vatandaşlarının yüzde 75’i AB üyeliğini 2004’te iyi bir şey olarak algılarken, 2010’da bu rakam yüzde 38’e geriledi.

Türklerin hayal kırıklığı
Araştırmaya katılan Türkler kaydedilen ekonomik büyümenin yanı sıra, Ortadoğu’da yaşanan sivil haklar ve özgürlükler mücadelesine destek veren Türk hükümetinin, Arap Baharı’nı, NATO’yu ve Arap Ligi’ni desteklemesinin sonucu olarak ortaya çıkan uluslararası diplomatik duruşunun tadını çıkardığı sonucuna varıyorlar. Katılımcılar ayrıca doğrudan yabancı yatırımların, tahvillerin giderek artan değerinin Asya ve Arap pazarlarına yapılan ihracattaki artışın ortaya koyduğu üzere Türkiye’deki ekonomik büyümenin farkındalar. Keza Asya ve Arap hükümetleri nezdinde AB üyeleri Filistinlilere karşı İsrail’in insanlıktan uzak politikalarına kayıtsız şartsız destek vermeye devam ederken, Avrupa’nın Arap dünyasındaki etkisi azaldı. Bununla birlikte Türkiye’nin itibarı ve nüfuzu artış gösterdi. Ve tabii ki Türklerin çoğu kendilerine “Böyle bir Avrupalı karmaşanın neden parçası olmak zorundayız ki?” sorusunu soruyorlar.

Bu iddianın en net göstergelerinden biri Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan’ın “Geçmişte bize ‘hasta’ diyenler şimdi kendileri ‘hasta’. Allah şifa versin!” şeklindeki açıklaması. Bakan Çağlayan’ın dikkatle seçtiği bu sözlerde dokundurma varsa, bunun nedeni AB’nin 2006’dan bu yana Türkiye’nin üyelik başvurusuyla ilgili olarak çok az ilerleme kaydetmesine karşı gelişen hayal kırıklığı ve içerleme. Beklentiler, Temmuz 2012’de Güney Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını devralmasına kadar herhangi bir ilerleme görülmemesi durumunda Türk hükümetinin AB Başkanlık makamını boykot edeceği ve müzakereleri donduracağı yönünde. Hükümet yetkilileri özel konuşmalarda 2014 yılında da görüşmelerdeki kördüğüm devam ederse müzakerelerden vazgeçilebileceğini kaydediyorlar.

Türkiye’nin Doğu ile Batı arasındaki önemi

Avrupa’nın soğuk tavrıyla ilgili olarak eski Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates’in Türkiye’deki kaymayı sorumlu tutmasına rağmen, ülkenin küresel siyaset sahnesinde giderek güçlenen duruşu ve ülkedeki refah AB’ye sırtını dönmesine sebep olmamalı. Türkler için AB’nin soğuk duruşuna karşı öç alma vakti olabilir ve Türkiye’nin AB’ye artık ihtiyacı olmadığını ileri sürebilirler. Ancak küçük küresel köyümüzde, uluslararası ekonomik ve stratejik ilişkiler birbiriyle karışmış vaziyette. Türkiye’nin Doğu’da ne kadar etkili olduğu açıkça görülüyor. Ki; Hindistan, Çin ve Rusya gibi diğer büyük güçler de İran’a yaptırım uygulanması gibi kritik uluslararası mevzularda Amerika-Avrupa tutumundan bağımsız davranıyorlar. AB gibi demokratik bir organizasyona üyelik, üye ülkelerin dünya ilişkileriyle ilgili konularda kendi görüşlerinden feragat etmeleri anlamına gelmemeli. İyi dostlar ve müttefikler görüş ayrılığına düşebilir ama yine de dost kalmaya, birbirlerine saygı duymaya devam edebilirler. Çin, Rusya, Hindistan ve diğerleri İran’a ek yaptırım uygulanmasını öngören Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını desteklememelerine ve Amerika’nın Filistinlilere arka çıkılması, İsrail politikalarına ve Filistin topraklarının bir kısmında süregiden işgale itiraz edilmesi yönünde alınan BM Güvenlik Konseyi kararlarını sürekli veto etmesine rağmen bu ülkeler birbirleriyle dost kalmaya, karşılıklı saygı ve işbirliği çerçevesinde diyalog inşa etmeye devam ediyorlar. Neden Türkiye’ye farklı davranılmalı? İsrail’in tekrar eden tehditleri, onun Washington ve İsrail’deki lobicileriyle yeni-muhafazakâr (Neo-Con) savaş çığırtkanları yerine; İran, İsrail-Filistin sorunları gibi Batı, Doğu ve Müslüman bloklar arasındaki ilişkileri etkileyen meselelere barışçıl çözümlerin müzakere edilmesi ve iletişimi için güçlü bir Müslüman ülke olarak Türkiye mükemmel bir kanal olabilir. Avrupa’da Müslüman nüfusa ve göçmenlere beslenen düşmanlık İslam dünyasında ve bölgede Avrupa’nın etkisini azaltırken bir demokrasi modeli olarak Türkiye aynı zamanda demokrasi ve İslam’ın bağdaşabileceğinin güçlü bir sembolü ve örneği olabilir.

Bölgesel ses Türkiye
Türkiye’nin AB üyeliğinin en önemli avantajı şu: Türkiye İsrail’in Filistin politikalarına karşı güçlü bölgesel bir öfkenin sesi olabilecek. AB Türkiye’nin yerlerinden edilmiş Filistin’lilerin haklarını destekleyen ahlâkî duruşuna müteşekkir olmalı. Türkiye’nin mevcut insanî tutumu Avrupa Topluluğu üyelerinin Avrupalı Yahudi mezalimine karşı atıl duruşunun tersi. Bir zamanlar, Avrupalı Yahudiler Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetindeki topraklarda Müslüman ve Hıristiyan kardeşleriyle uyum içinde yaşıyorlardı. Mazisinde onlarca leke bulunan AB ülkeleri, Türkiye’ye bu ahlâkî ve insanî duruşuna mesafeli davranmak yerine itibar etmeli. AB’de yaşanan son ekonomik kriz, yüksek işsizlik, artan yoksulluk, orta sınıf ve zenginler arasındaki uçurumun giderek artması ekonomik ve sosyal refah açısından iyi geçen yılları ters yüz etti. Bu kriz birliğe üye ülkeler iyi bir ders olmalı. AB’nin mümkün olduğunca çok yardıma ihtiyacı var. Türkiye AB’ye bir yük değil, bir değer olarak görülmeli. Türkiye de, her zamankinden daha çok kendisine ihtiyacı olan AB’ye sırtını dönmemeli. Herhangi bir devletin AB’deki farklılıklara saygı duymadan ve güçlü bir işbirliği oluşturmadan uzun vadede refaha sahip olması söz konusu olamaz.

* Mohammed M. Aman, Ortadoğu Etüdleri Dergisi (DOMES) Genel Yayın Yönetmeni http://wileyonlinelibrary.com/journal/dome