- Türk edebiyatının Kürt karakterleri

Adsense kodları


Türk edebiyatının Kürt karakterleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 27 July 2012, 11:06 am GMT +0200
Türk edebiyatının Kürt karakterleri
Yakup ÖZTÜRK • 80. Sayı / EDEBİYAT


Türkiye, son otuz yılını terör mücadelesine ayırdı. 1980’lerden itibaren Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları coğrafya kesintisiz biçimde terörle anıldı. Kürt denildiğinde, bu bölge dışarısında yaşayan insanların algısında menfi bir insan tipi ortaya çıkıyordu. Bunda, resmî ideolojinin, devletçi zihniyetin egemen bir güç olarak kendisini göstermesinin payı oldukça yüksekti. Belli siyasi sebeplerden dolayı Kürt halkının değerlerinin bu ülkenin tamamına nüfuz etmesi engellendi. Bu sebeple ne Kürt edebiyatı ne de Kürt müziği hakkında zengin bir literatüre sahip değiliz.

Devletin görmezden gelmesine rağmen Kürt halkı edebiyat eserlerinde her zaman kendisini gösterdi. Müslüm Yücel’in Osmanlı-Kürt Romanında Kürt İmgesi adını verdiği hacimli ve emek mahsulü eserine bakanlar göreceklerdir ki, Türk edebiyatı, Kürt halkına asla bigâne kalmamıştır. Evliya Çelebi, Osmanlı’da Kürtlerden yazılı olarak ilk söz eden isimdir. Onların dillerinden, yaşadıkları coğrafyadan, kültürlerinden uzun uzadıya söz eder. Biz de burada, Tanzimat’tan yola çıkarak günümüze kadar Kürt halkını ve meselesini ele alan isimlerin durdukları yeri tayin etmeye çalışacağız.

Cumhuriyet öncesi Türk edebiyatında Kürtler
İlk Türk romancısı olarak geçen Şemsettin Sami, Kamus’ül Alam adlı eserinde bir madde olarak Kürtler ve Kürdistan’dan söz eder. Kürdistan maddesinde, Kürtlerin yaşadığı yer Batı Asya’dan başlar, büyük bir kısmı Osmanlı Devleti’ne ve bir kısmı da İran’a ait bir bölgedir.

Tanzimat romanında azınlıklar öteki olarak algılanmaz. Dinleri ve dilleri ayrı olsa da bu toprakların bir ferdi olarak bilinir, dost olarak görülürler. Rum, Ermeni ve Kürtlerden olumsuz bir bakış açısıyla söz edilmez. Fakat bu durum Cumhuriyet dönemi romanına geldiğimizde değişecektir.

Tanzimat neslinin ve Türk edebiyatının önemli romancılarından Ahmed Mithat Efendi’de insanı sınıflandırma yoktur. Müslümanlık onun için öncelik değildir. Ayrı din ve dillerden olan insanlar onun romanlarında bir araya gelebilir, hatta evlenebilirler. Kürtlerden de muhabbetle söz açan bir yazardır o. Kara Fatma buna bir örnektir. Kaynaklarda Amazon, Kürt aşiret reisi, Kürdistan kahramanı gibi sıfatlarla anılan Kara Fatma, Kırım Savaşı’nı sonuçlandıran Sivastopol’a katılır. Ahmed Mithat Efendi, Kara Fatma hakkında yetersiz bilgi olmasından yakınır ve onun kahramanlıklarından söz açar. Bunun dışında yazarın, Süleyman Musuli adlı bir romanında Kürtlerden söz açtığını görürüz. Roman, Bitlis’e Mısır’dan bir memurun gelmesiyle başlar. Memur, kahramanlıklar yazmış olanların peşindedir.

Namık Kemal ise Müslüman olmayı önemser. Dinleri aynı, dilleri farklı olan Kürt ve Çerkezlerden sevgiyle bahseder. Cezmi romanında Gürcüler, Çerkezler, Kürtler vardır ve hepsi Müslümanlardır. Osmanlı’yı destekleyen müspet kahramanlardır. Osmanlı ve İran arasındaki çatışmayı konu alan Cezmi romanında, her iki tarafın savaşa hazırlık yaptığı bölge Kürtlerin yaşadığı coğrafya olduğu için Kürtlerden yoğun bir biçimde bahsedilir. Ayrıca, cirit oyunu söz konusu olduğunda Kürt atı ifadesinin geçtiği de vakidir.

Namık Kemal’in hususi hayatına baktığımızda Kürtleri yakından tanıdığını görürüz. Dedesi Abdüllatif Paşa’nın görevi gereği farklı coğrafyalarda bulunması ona Kürt halkını tanıma imkânı vermiştir. Birçok önemli eserinde Kürtlerin izleri görülür bu sebepten. Örneğin; şimdiye kadar edebiyat tarihlerinde ve araştırmacıların konuşmalarında pek yer verilmeyen Vatan Yahut Silistre oyununun kadın kahramanı Zekiye’nin Kürt olması gibi. (Bu tespite Müslüm Yücel’in konu hakkında hazırladığı eserinde tesadüf ettim.) Namık Kemal, Abdülhak Hâmid Tarhan’a yazdığı mektubunda Zekiye karakterinin nasıl vücuda getirildiğinin ipucunu verir: “Kırım muharebesinde Kara Fatma’yı falan bir tarafa bırakalım. Bir Kürt kızı, nişanlısının arkasına düşerek gönüllü nefer yazılmış, Kars’a kadar gelmiş. Bir taburun trampetçiliğinde bulunduğu halde şehit olmuştu. Cenazesini gözümle gördüm, çünkü o zaman Kars’taydım.” Fevziye Abdullah Tansel de, ki Tansel, Namık Kemal’in kitaplarını ve mektuplarını yayımlamıştır, Vatan piyesinin kaynaklarından biri olarak bu Kürt kızının yaşadıklarına işaret eder.

Edebiyat ve fikir dünyamızda üç Kürt
Servet-i Fünûn dönemi, edebiyatımızda kısa süren ama tesiri büyük olmuş bir dönemdir. Her şeyden önce, ilk nitelikli romanımız bu dönemde Halid Ziya Uşaklıgil tarafından kaleme alınmıştır. Türk şiirinin köşe taşı şairlerinden biri olan Tevfik Fikret’i yetiştirmiştir. Bu dönem romanının ismi Uşaklıgil’de azınlıklardan muhabbetle söz açılır. Rumlar, Ermeniler birlikte yaşar, Rumca bilen Türkler bile vardır. Yahudi, Hıristiyan ya da Müslüman ayrımına gitmez. Nesl-i Ahir romanında İstanbul’un dışına, Doğu’ya, Malatya ve Genç’e sürgüne gidenler anlatılır. Halid Ziya’nın, Kürtlerin yaşadığı şehirlere karşı bir önyargısı yoktur. Dönemin bir diğer önemli romancısı, Eylül yazarı Mehmed Rauf’tur. Onun Halas romanında, kahramanı Daster’in ağzından Kürtleri duyarız. Daster, savaş sonrasında Osmanlı himayesinde yaşayan halkların savaş sonrasında kendi devletlerini kuracaklarını söyler.

Cumhuriyet öncesi Türk edebiyatında, 20. asrın ilk çeyreğinde edebiyat ve fikir dünyamızda önemli olan üç Kürt vardır: Abdullah Cevdet, Ziya Gökalp ve Bediüzzaman Said Nursî. Ziya Gökalp, Diyarbakırlıdır. Onun Kürt olduğunu söyleyenler olduğu gibi, Türk olduğunu iddia edenler de vardır. Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik İncelemeler adıyla yayımlanan bir kitabı vardır. Bu asrı önemli kılan birtakım tarihler vardır: İlk Kürt gazetesi Kürdistan (1898) Mithad Bedirhan tarafından Kahire’de çıkarılır. Meşrutiyet’in ilanıyla Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti kurulur. Aynı isimle bu cemiyet bir de haftalık yayın çıkarır. Süleyman Nazif’in bu gazetede Kürtler ve Kürdistan başlıklı bir yazısı vardır. Bediüzzaman da burada Kürt Lisanımız adıyla bir makale yayımlar. Bediüzzaman, kahvelerde Kürtlere öğütler verir. Onlara “Türkler, Kürtlerin aklı, Kürtler de Türklerin kuvvetidir.” der. Kürtler için El-ezher ayarında okulların açılmasını ister. Yazdığı nutuklar Bediüzzaman Kurdî adıyla yayımlanır. Bu üç isim yıllar içerisinde farklı yollarda yürümeye devam ederler. 1914’te Ziya Gökalp’in Kızıl Elma kitabı basılır. Bediüzzaman, Gökalp’i İstanbul’a geldiğinde ziyaret eder ancak Gökalp ilgi göstermez. Bediüzzaman bu durum karşısında şu şiiri okur: “Kürdüm diye tan etme beni, ben de kibarım / Bir kelle soğanı bin kızıl elmaya değişmem.” Bunun üzerine Gökalp, “Ey cinnet-i muvakkata gel gir şuuruma / Narındaki harareti nefheyle nuruma.” mısralarıyla cevap verir.

Türk hikâyeciliğinin mimarlarından olan Ömer Seyfeddin, bu meselede daha farklı bir yerde durur. Sözgelimi Kürtlerin sahip çıktıkları Nevruz Bayramı’nın Türklere ait olduğunu söyler. Bu günün, Türklerin Ergenekon’dan çıktıkları gün olduğunu ifade eder. Azınlıklara karşı ırkçı bir tutum sergiler. Onların Türklere karşı samimi olmadığını vurgular. Bir Ermeni Gencinin Hatıraları adlı hikâyesinde Müslüman olsalar bile Kürtlerin Türklerle dost olmadıklarına yer vererek, “Biz Kürtlerin bile Ermeni olduklarını iddia ederiz.” der.

Cumhuriyet edebiyatında Kürt tasviri
Tanzimat’tan Servet-i Fünûn’a kadar edebiyat ortamı Kürtleri tanır ve yaşadıkları bölgeye hiçbir sakınca görmeden Kürdistan der. Tanzimat’taki bu tanıma acımadan öteye gitmez. Cumhuriyet edebiyatı ise Kürtleri hiç iyi tasvir etmez. Cumhuriyet’in kuşkusuz en temel isimlerinden biri Halide Edip Adıvar’dır. Onun, Kürtlerle olan ilişkisi doğrudan soyuyla ilgili olmasına rağmen edebiyat kanonu bunu pek konuşmamıştır. Annesi Bedrifem Hanım, Kürt’tür. Bedirhani ailesine gelin gelir. Bu aile günümüzde de Kürtler arasında önemini korur. Babası ve ailesiyle ilgili hatıraları Mor Salkımlı Ev’de uzun uzadıya anlatılır. Pek çok Türk romancısında olduğu gibi Halide Edip’te de azınlıklar geniş yer tutar. Onun romanlarında Kürtler, sembolik olarak belli karakterler üzerinde toplanır.

Cumhuriyet yazarları arasında Kürtleri yakından tanıyanların başında Halide Edip gelir. Kürtler, onun romanlarında kimsesizlik, sürgün, yetimlik, üvey anne, üvey baba, üvey kardeş gibi kavramlarla birlikte yaşarlar. İlk dönem romanlarından olan Yeni Turan’da, Yeni Turan adlı bir partinin iktidarından bahsedilir. Bu iktidarda Kürtler, Araplar, Ermeniler, Rumlar birlikte yaşayacaklardır. Ayrıca bu romanda Kürt meselesinin varlığını ve çözüm çabalarını okuruz. Kalp Ağrısı romanındaysa, Türk ve Kürt olan iki karakterin hikâyesi anlatılır. Zeynep, Kürt’tür. Kürtlükle bir ilgisi kalmamasına rağmen büyük babasının ırkçı tavırları aklını çeler. Romanda, Kürtler köy hayatı içerisinde bekleyiş hâlindedirler. İsyan yakındır... Romanın iskeletini oluşturan aşkın yanında ağırlığı olan mesele Şeyh Sait İsyanı’dır. Romandaki Şeyh M., Şeyh Sait’tir. Halide Edip, Şeyh Sait İsyanı’na sıcak bakmaz.

Halide Edip’in Kürtlerle olan yolculuğu Tatarcık romanında da sürer. Haso, tıp öğrencisidir. Hasan, memleket meselelerini tartışan diğer öğrencilerin aksine, doktor olacak ve hasta bakacaktır. Bu arzu, Kürt yoksunluğunu anlatır gibi.

Türk romanının bir başka önemli ismi Yakup Kadri Karaosmanoğlu. Yazar, Kürtleri doğrudan romanlarında anmaz ancak açıkça bir Kürt karşıtlığı da sergiler. Müslüm Yücel’in tespitiyle, Kürtleri Ortaçağ kalıntıları olarak görür. Kürtler, yaşadıkları yerle birlikte olumsuzdurlar. Kürtleri, coğrafya merkezinde Türk görme eğilimindedir, Yakup Kadri.

Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri’den burada ayrılır. Hiçbir halka olumsuz bir pâye biçmeyen Güntekin, bir halka ait olmanın erdemlerine yer vermez. Kürtler, romanlarında yer almasa da coğrafya olarak söz konusu edilirler. Acımak romanında doğu, zorunlu gidilen yer olarak anlatılır.

Modern Türk hikâyesinin köşe taşlarından Sait Faik’te de Kürtler, bir kahramandan öteye gitmezler. Diğer halklar neyse, Kürtler de odur. Ne iyi, ne kötüdürler. Kürtlerin doğrudan anlatıldığı iki hikâyesi Şahmerdan kitabındadır.

Kürt isyanlarının yazıldığı yıllar
Köy romanı kavramının ortaya çıktığı 1940’lı yıllardan sonraki yıllar, Kürtlerin romanımızdaki yerini de değiştiren bir zaman olur. 1950’lerden önce köy edebiyatçılarının hâkim olduğu edebiyat dünyamızda nitelikli roman sayısı pek azdır. İdeolojinin edebiyatı hapsettiği bir dönemdir bu. 1950’den, 12 Mart Muhtırası’na kadar geçen dönemde Kürtler, devlet baskısının taşıyıcısı olarak görünürler romanımızda. Bu tarihler, Kürt isyanlarının yazıldığı yıllardır. Şeyh Sait ve Dersim isyanları bilhassa. Devletin resmî politikası hüküm sürer. Kemal Tahir, Attila İlhan, Nihal Atsız gibi isimler, kente gelen Kürtlerin yoksulluklarını ve acılarını yazarlar.

Türk toplumunu en iyi tanıyan romancılarımızın başında kuşkusuz Orhan Kemal gelir. Onun, üç döneme ayrılan romancılığının biri de İstanbul merkezli romanlarıdır. Hayatını ve Çukurova’yı konu edinen romanlarının dışında İstanbul’u söz konusu eden romanlarında Kürtler daha yoğun karşımıza çıkar. Kürt isimlerini bilinçle seçen Orhan Kemal, isim sembolizasyonuna dikkat eder. Hanımın Çiftliği’ndeki Cemşir, açıkgöz biridir. Kürt Resul ise, hak gözeten, arkadaşına sadık biri olarak tasvir edilir. Karakterler ismiyle müsemmadır.

Kemal Tahir de hemen hemen bütün romanlarında Kürtlere yer verir. En fazla Karılar Koğuşu’nda Kürtler baskındır. Namuscular ve Kurt Kanunu romanında Şeyh Sait İsyanı’nı; Yol Ayrımı’nda Ağrı İsyanı’nı, Göl İnsanları ve Damağası’nda Dersim İsyanı’nı, Rahmet Yolları Kesti, Köyün Kamburu romanlarında İç Anadolu Bölgesi’nin Kürtlerini anlatır.

Yaşar Kemal’in beş asrı kapsayan edebiyat dünyasında Kürtler her zaman yer almıştır. Yusufçuk Yusuf, Akçasazın Ağaları, Yılanı Öldürseler, İnce Memed, Teneke isimli eserlerinde Kürtlerin varlığı büyük oranda hissedilir. Sözgelimi Teneke’de Kürtlerle ilgili söylenecekler, romanın kahramanı Mehmet Ali üzerinden yapılır. Köye yerleşmeden önce adı Kürt Memo olan namlı bir eşkıyadır.

Edebiyatımızda, Hakkari’de Bir Mevsim adıyla yayımladığı romanıyla büyük ses getiren Ferit Edgü, romanımızdaki Kürt algısı söz konusu olduğunda akla gelen ilk yazarlardandır. Sadece bu eser değil, başka birtakım eserlerinde de Kürt meselesi hakkında görüşlerine yer vermiştir. Günümüze yaklaştıkça edebiyatımızda Kürt meselesi daha ayrıntılı bir biçimde ele alınır oldu. Genç edebiyatçılar, çoğu zaman kendi hayatlarından yola çıkarak Kürtlerin sıkıntılarını kaleme aldılar. Kürt folkloru, kültürü, gelenekleri yazıldı. Orhan Pamuk, Ahmet Altan, Latife Tekin, Oya Baydar, Murat Uyurkulak gibi isimler siyasetle iç içe ve bir halkın var olma kavgası üzerine yazdılar.