- Tevhîdin Amel Boyutu

Adsense kodları


Tevhîdin Amel Boyutu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
neslinur
Thu 15 July 2010, 03:58 pm GMT +0200
b. Tevhîd'in Amel Boyutu:
 

Tevhîd'in amel boyutu da, kulluğun ve ona dair eylemle­rin Allah'a yöneltilmesi ve davranışlarda yalnızca O'nun

rızasının gözetİlmesidir. Kulluk davranışlarının O'ndan baş­kasına yöneltilmesi veya O'nun dışında bir varlığın rızasının gözetilmesi Tevhidi bozar. Tevhidin amel boyutu kişinin kul­luk görevlerini, işlerini ve özellikle ibadetini yalnızca Allah için yapmasını gerektirir. Bu husus, Kur'ân'da da yedi ayrı âyet metni içinde yer alan "Dîn'i yalnız Allah'a hâlis kıl­ma" [193] şeklindeki ortak ifade ile vurgulanmaktadır. Böylece bir taraftan amelî anlamdaki Tevhîdin kişinin dininde ne denli önemli olduğu ortaya konurken bir taraftan da, yapılacak iba­detlerde İhlasın bulunması gerekli görülmektedir. Çünkü ihlâs, kulluk görevlerini tam bir samimiyetle yerine getirmeyi ifade eder. Bu da, amelî tasarruflar için söz konusu edilecek olan gizli şirkten yani riya (gösteriş), süm'a (duyuruş) ve kalbe arız olan manevî hastalıklardan uzak durmakla mümkündür. "Din­de zorlama olmayacağını" bildiren âyetlerin yanında Hz. Pey­gamberin de "Din ancak nasihattir" sözü de dinde samimiyetin önemini ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi nasihatin, "insa­nın muhatabına bilgi ve tecrübelerini aktarıp yol gösterme" anlamının yanında lügat olarak samimiyet anlamı da var­dır.[194] Bundan dolayı dini davranış ancak samimiyeti ölçüsünde değer kazanır. Bu bakımdan dince günah olarak görülen ve ya­pılmaması istenen davranışların ortadan kaldırılması yasak­lama gibi dayatmacı yöntemlerle değil, akıl ve kalbin önünü açacak özgürlükçü yöntemlerle olması dinin hem isteği, hem yöntemidir. Çünkü Yüce Allah insanın iradesini kendisine ortak koşma hususunda bile iptal etmemiştir. Şüphesiz "Allah dileseydi herkese hidâyet eder böylece hiç kimse Allah'a or­tak koşamazdı." [195] Halbuki İlâhî irade böyle yapmamış, im­kânlarla donattığı insanı irade sahibi kılmış ve davranışları­nın değer kazanmasını o irade ile yapmasına bağlamıştır. Za­ten her ibadette niyetin şart olması da bu gerçeği ortaya koy­maktadır.

Yüce Allah'ı yaratma, yönetme ve kendisine kulluk ya­pılma hususunda tek varlık olarak görme ilkesi bir çok âyette bildirilmiştir. [196] Bu durumun pratiği ise en özlü ve çarpıcı şe­kilde Fatiha sûresinde vurgulanmıştır.

"Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım di-leriz." [197]

Tevhîd'in pratiği, kulluğu sadece O'na yapmayı, yardı­mı sadece O'ndan dilemeyi gerektirir. Bir başka deyişle, Yüce Allah dışında insanların tümünün durumu ve konumu aynıdır. Hiçbiri ibadete, kendisine kul olunmaya lâyık değildir. İnsan­lar arasında bu konuda eşitlik vardır. Kulluk yapılmaya lâyık olmayanlardan yardım da istenmez.

Bu âyet bir yandan insanlar arasında eşitliği vurgular­ken diğer yandan da insan karşısında insana sınırsız bir özgür­lük alanı açmaktadır. Tevhîd'in pratikteki asıl önemi bura­dadır. Dünyanın hiçbir imkânı insanı, insan karşısında kulluk

yapmaya itmemeli, insan da bu sınırsız özgürlüğe sahip çık­malı ve ona lâyık olmalıdır.

İnsanlar arasında bu mutlak eşitliği bozan her inanış ve davranış, sonuç itibariyle yeryüzündeki dengeyi bozar, hak ihlâlleri ve dayatmacı (musaytir) eğilimler ortaya çıkartı»*. Yaşama ortamı kalmaz. Yaşama zevki ve heyecanı hissedil-mez.-Bu durumda var olmanın da bir anlamı yoktur.

Özgürlüğü yaşayabilme en çok düşünce ve irade alanında kendisini gösterir. Yüce Yaratan'ın insana en büyük lütfü, dü­şünebilme ve kararlarını iradesiyle verebilmesidir. Var olma ve yaşama heyecanı Özellikle bu alanda kendisini kuvvetle hissettirir. Bu bakımdan Tevhîd, bir anlamda da düşünce ve İrade özgürlüğünü gerektirir. Bu özgürlük de Tevhîd'i besler, geliştirir, yaygmlaştırır. Tevhîd, düşünceye özgürlük getirdiği oranda, insanın dünya üstündeki gücüne güç katar. Düşüncenin sınırlandığı yerde Tevhidin gelişmesi de durur.

Allah-insan ilişkisinin gelişmiş şeklini İfade eden tak­va hali, kulun, Yaratan'ı ile olan ilişkilerini güçlendirip has-saslaştırması, bu hali zedeleyebilecek en küçük sebeplerden bile kaçınması ve bu ilişkinin devam etmemesinden korkması-dır. Onun için kulun Allah'ı en üst düzeyde tanımasının psiko­lojik ortamı, takva sahibi olmaktır.

Takvâ'nm psikolojik korku ile ince bir alâkası vardır. Takva sahibi Allah'tan korkmak yerine ona yakın olmanın şevk ve heyecanı ile doludur. Çünkü takva O'na karşı derin bir saygı duyma halidir. Bu saygı sebebi ile kulun özgür iradesini kendi isteği ile İlâhî iradenin denetim ve kontrolüne ta­mamen terketmesidir. İlâhî iradeyi her davranışın merkezin­de hissedebilmenin takva halinin psikolojik göstergesi olduğu söylenebili

Tamamen içe dönük olan ve insanın ancak kendi iç dün­yasında oluşan ve sadece insanın kendisi tarafından tesbiti yapılabilen bu gösterge, bir anlamda İlâhî terbiyenin de hedefi olmaktadır. Zaten tevhîdin eğitimsel hedefi, insanı diğer İnsanlar karşısında özgür ve bağımsız bir yaşama bilincine ulaştırmaktır. [198]