- Teşride Gaye ve Hedefler

Adsense kodları


Teşride Gaye ve Hedefler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
ecenur
Wed 24 February 2010, 05:50 pm GMT +0200
Teşride Gaye ve Hedefler




Sâri´in hüküm koymaktaki maksadı, insanlar için faydalı olanı celb, za­rarlı olanı defetmek suretiyle bu dünyada onların maslahatına olanı gerçekleş­tirmektir. Bu maslahatlar zarûriyyât, haciyyât ve tahsîniyyât arasında değişir. Şeriatin hükümlerinin dikkatle gözden geçirilmesi sonucunda tesbit edilmiştir ki hükmü koyan bunları koyarken insanların maslahatını gözetmiş, maslahatlar­dan hiç bir şeyi ihmal etmemiştir, her hükmü ancak insanların maslahatını te­min etmesi için koymuştur. "Peygamberler, müjdeciler ve azab habercileri (gönderdik). Ta ki peygamberlerden sonra insanların Allah´a karşı bir bahane­leri olmasın" (Nisa: 4/165); "Biz seni alemlere ancak rahmet için gönderdik" (Enbiya: 21/107) gibi ayet-i kerimeler bunu ifade etmektedir.

Makâsıd-ı şerîa: Bütün hükümlerde veya ekseriyetinde din için düşünülen hedef ve manalar demektir. Veya sâri´in şeriatın hükümlerinden her birine yer­leştirdiği gaye ve sırlar demektir. Bunların devamlı ve herkesçe bilinmesi zaruridir: Müctehid hüküm istinbat ederken, nasları anlarken; müctehid olmayan da ahkamın sırlarına muttali olması için bunların bilinmesi zaruridir. Müctehid her hangi bir hadisenin hükmünü verebilmek için nassları anlaması lazımdır ki onları o hadiseye tatbik edebilsin. Tearuz eden (çatışan) delillerin arasını tevfik etmek isterse hükümlerin konulmasındaki gaye ve hedeflerden istifade etmelidir. Yeni bir mesele hakkında kıyas, istislah veya istihsan gibi deliller yolu ile Allah´ın hükmünü beyan etmesi lazım gelirse dikkatle şeriatın hedef ve maksadlarını araştırmalıdır.

Hükümler ister teklîfî ister vaz´î olsun teşrî´in ona gayesinin beyanı hak­kındaki bu kaidenin bilinmesi zarurîdir.

Her hükümde şu üç şeyin bulunduğunu anladığımız zaman şeriat çerçe­vesi içinde bu kaidenin yeri kendiliğinden tesbit edilmiş olur:

a) Hükmün illeti: Bu, kıyasın esası olan zahir, munzabit vasıftır.

b) Hükmün hikmeti: Bu, sâri´i ahkam koymaya sevkeden meşakkat ve teysir gibi illetin esası olan amillerdir.

c) Hükmün gayesi: Şâri´in ahkam koymaktan maksadı insanlar için celb-i menfaat tayda sağlama veya def-i mazarrat yani zararı önlemedir.

İşte bunlar dinin bütün hükümlerinin ayrılmaz özellikleridir. Hiç bir hü­küm yoktur ki onda ya bir maslahat elde etme veya bir mefsedeti kaldırma, dünyayı serlerden ve günahlardan temizleme gayesi gözetilmiş olmasın. Bu da, şeriatın bir umumi gayeyi gerçekleştirme azminde olduğuna delâlet eden husus­lardandır ki bu ana gaye ferdi ve toplumu mesud etma, nizamı koruma, dün­yayı imar etme insanların maslahatını gözetmektir.



Maslahatın Çeşitleri



Masalih-i mürsele bahsinde de açıklandığı gibi kuvvet ve tesir bakımın­dan maslahatlar üç çeşittir[1]

1- Zarûriyyât




Zaruri maslahat: Bu, insanın dinî ve dünyevî hayatının kendisine bağlı olduğu şeydir. O olmadığı zaman dünyada hayatın düzeni bozulur, fesad yayılır, âhirette ebedî cennet kaybedilmiş, azaba duçar olunmuş olur. Maslahatların en kuvvetlisi budur, hiç bir şey bundan ileri olmaz. Bu sebeple zaruri bir şeyin ihlâlinin söz konusu olduğu yerde tahsînî veya hâcî olana artık riayet edilmez.

İslâm, bu zarûrıyyâtın muhafazası için iki koldan hükümler meşru kıl­mıştır: Birincisi, bu hükümlerin yapılması ve ortaya konması için, ikincisi de­vamı için.

Meselâ din, insanların Rabbi ile ve birbirleriyle olan alakalarını tanzim etmek için Allah´ın koyduğu akideler, ibadetler ve muameleler manzumesidir. Allah (c.c.) bu dinin var olması için İslâmın beş rüknünün yapılmasın farz kılmıştır. Bunlar kelime-i şehâdet, namaz kılmak, zekat vermek, ramazan orucunu tutmak, gücü yetenlerin haccetmesidir. Ayrıca hikmetli bir üslup ile ve mevıza-i hasene ile dine davet etmeyi de farz kılmıştır.

Dinin muhafazası, himayesi ve devamının garantisi içinde de cihad hü­kümleri, dini iptal etmek, dinden uzaklaştırmak, dinden dönmek veya ahkamını tahrif etmek isteyenlere, onu yıkmak ve helali haram haramı helal yapmak su­retiyle özünü bozmak için açıktan propaganda yapanlara cezalar koymuştur. Ayrıca zaruri yyâtı muhafaza etmek için zaruret halinde haramları mubah kıl­mıştır.

Beşerin varlığına gelince: İslâm insan türünün varlığı ve devamı için de zaruret miktarı yemeyi, içmeyi ve giyinmeyi, adam öldürene kısası, diyet ve keffaret cezasını farz kılmış, canı tehlikeye atmayı men etmiş ve onu korumayı ve gelecek zararları defetmeyi vacib kılmıştır.

Akıl, insanı diğer yaratıklardan ayıran büyük bir nimettir. Allah (c.c.) aklın selâmeti ve geliştirilmesi için ilim tahsilini ve tecrübeyi meşru kılmış, muhafazası için de sarhoşluk verici ve uyuşturucu maddeler gibi aklı zayıflatıcı ve onu ifsad edici her şeyi haram kılmış ve bunların kullanılmasına karşı caydırıcı cezalar koymuştur.

Neseb veya ırzın bekası için evliliği meşru kılmış, zinayı ve zina iftira­sını haram saymış ve bunların muhafazası, neseb karışmasının engellenmesi, insanlık haysiyet ve şerefinin korunması için zina ve zina iftirasına karşı had (ceza) koymuştur.

Mal ise hayatın temeli ve vasıtasıdır. Kazanılması için din rızık peşinde koşulmasını emretmiş, alış-veriş, kira, hibe, şirket, iare, rehin ve benzeri in­sanlar arasındaki muamelatı meşru kılmıştır. Malın muhafazası için de hırsız­lık yapmayı haram kılmış, hırsızlık cezasını koymuştur. Aldatma, hiyanet, gasb, faiz ve diğer haksız yere insanların malını yeme yollarını haram kılmış, telef edilen malın tazminini vacib kılmış, sû-i tasarrufa, kendisine ve başkala­rına zarar verilmesine mani olmak için sefih, gafil, müşflis ve borçluya mâlî ta­sarruflarında hacir konulmasına cevaz verilmiştir.

Zarûriyyâtın muhafaza edilmesi meselesi şer´î hükümlerle beraber zikredilen illet ve hikmetlerle de tekit edilmiştir. Meselâ abdest, namaz, kıble ve oruç hakkında gelen ayet-i kerimelerde şöyle denilmektedir:

"Allah size her hangi bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi tertemiz kılmak ve size nimetini tamamlamak istiyor." (Maide: 5/6).

"Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar." (Ankebût: 29/45).

" Yüzünüzü o yöne doğru çevirin ki insanların elinde aleyhinizde bir delil olmasın." (Bakara: 2/150).

"Sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz," (Bakara: 2/183).


Cihad, kısas ve malın zulmen alınmasına karşı korunması hakkında da şu ayetler vardır:

"Kendileriyle savaşılanlara, zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaşa) izin verildi" (Hac: 22/39).

"Fitne tamamen yok oluncaya ve din de Allah için tatbik edilinceye kadar onlarla savaşın." (Bakara: 2/193).

"Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır." (Bakara: 2/179)

".ve kendiniz bilip duruken insanların mallarından bir kısmını günahla yemeniz için onları hakimlere aktarma etmeyin" (Bakara: 2/188).

Tevhidi koruma sadedinde de: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Onlarda da: Evet, şahid olduk demişlerdi, (işte bu şahidlendirme) kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu" dememeniz içindi." (Araf: 7/172).

İhtimallere açık veya garar = aldanma bulunan satışların menedilmesi hu­susunda Rasûlullah (s.a.) salahı ortaya çıkmadan meyva satışını nehyetmesi-nin illetini beyan ederken "Peki Allah meyva vermezse ne yaparsın? O kişi din kardeşinin parasını neyin karşılığında alır." buyurmuştur. Birbirinin mahremi kadınları bir nikah altında toplamanın niçin menedildiğini beyan ederken de "Siz bunu yaparsanız akrabalık bağlarını kesmiş olursunuz" buyurmuşlardır.



2. Hâciyyât


İnsanların hayatlarını kolaylaştırmak ve sıkıntıları hafifletmek için muh­taç oldukları maslahatlara hâciyyât denir. Zarûriyyâtta olduğu gibi bulunmadığı zaman hayat düzeni bozulmaz, ancak insanlar bir takım sıkıntılara, meşakkat­lere düşerler. İslâm insanların sıkıntılarını gidermek ve hafifletmek maksadıyle ibadetler, muamelat ve ukûbât çerçevesinde çeşitli hükümler koymuştur:

İbadetlerde: Seferde namazları kısaltma, iki vakti birleştirme, hasta ve yolcunun ramazanda oruç tutmaması, namazı ayakta kılamayanın oturarak eda etmesi, hayızlı ve nifaslılardan namazın sakıt olması, hazerde ve seferde mest­ler üzerine mesh yapılması, hastalıktan veya su bulamamaktan dolayı teyem­mümün caiz olması, hayvan veya araba veya gemi gibi binekler üzerinde yönü kıbleye doğru olmasa da nafile namaz kılınabilmesi gibi şer´î ruhsatlar getiril­miştir.

Âdetlerde. Avlanma, yeme, içme, giyinme ve mesken konularında rızıkların güzel olanlarından istifade etme mubah kılınmıştır.

Muamelâtta: İnsanların ihtiyaçlarını giderecek alış-veriş, kira, şirket, mudarabe, tazmin ve teberru gibi bütün akid ve tasarrufların mubah kılınması, selem, istisna, muzâraa, müsâkât ve müğârase gibi akidlerin umumi kaidelerden istisna edilerek mubah kılınması, istisnaî hallerde icârede olduğu gibi akdin feshedilmesi, ihtiyaç veya zaruretten dolayı boşama yolu ile evliliğe son verme, küçük yaştakilerin maslahat için velileri tarafından evlendirilmeleri, haramların mubah olması konusunda hacetlerin zaruretler gibi sayılması... hep bu kabil­dir.

Ukûbâtta: Veliler için kısastan vazgeçme hakkı meşru kılınmış akraba arasındaki dayanışmanın gerçekleşmesi ve katile kolaylık olması için hata ile öldürmelerde diyet âkileye yüklenmiş, töhmet altındaki kişinin lehine olarak şüphelerden dolayı had (ceza) lar düşürülmüştür.

Teşrî´a ait naslar, ihtiva ettikleri şer´î hikmetleri ve illetleri de beyan etmek suretiyle -hükümler konulurken- hacetlerin göz önünde bulundurulduğunu teyid etmektedir. Meselâ teyemmümün meşruiyeti hakkındaki ayette "Allah sizin üzerinize bir güçlük yapmayı dilemez." (Maide: 5/6), dinin "meşakkati

defetme" esası üzerine kurulduğunu beyan etme sadedinde "Dinde üzerinize hiç bir güçlük de yüklenmedi" (Hac: 22/78); "Allah size kolaylık ister, zorluk istemez." (Bakara: 2/185); "Allah sizden hafifletmek ister, insan da zayıf olarak yaratılmıştır." (Nisa: 4/283). Rasûlullah (s.a.) de "Din kolaylıktır, kim kendisini takati üstünde ibadetlere zorlarsa muhakkak din ona galip gelir", "Ben müsamahakâr hanîf dini ile gönderildim" buyurmuştur.



3. Tahsîniyyât



Bunlar nezaket ve nezâhetin gerektirdiği maslahatlardır ki bununla âdet­lerin ve ahlakın güzelliklerini alma kastedilir, kaybedildiği zaman zarûriyyâtta olduğu gibi hayatın düzeni bozulmaz, hâciyattâ olduğu gibi güçlüklere düşül­mez, ancak aklî ölçülere göre hayat sevimsiz hale gelir.

Bu maslahatlar da diğer zarûriyyât ve hâciyyât gibi ibadetlerde, âdetlerde, muamelâtta ve ukûbatta mevcuttur. Tahsînât için meşru kılınanlar ya farz olur veya şart olur veya nafile ve tâat kabilinden olur.

Meselâ ibadetlerde taharetler (abdest ve gusül), necasetlerden temizlenme, namazda setr-i avret şart kılınmış, her mescide ve toplum içine gidişte güzel giyinme, güzel görünme için koku kullanma meşru kılınmış, namaz, oruç ve sadaka gibi çeşitli ibadetlerle Allah´a yakın olma teşvik edilmiştir.

Muamelâtta: Necasetlerin ve zararlı şeylerin satışı, suyun ve meranın fazlasının satışı, pazarlık üstüne pazarlık, dünür üstüne dünür menedilmiştir. Aldatma, hile, israf ve cimrilik haram kılınmış, insanların eşleri ile muaşere­tinde iyi ve nazik olmaları emredilmiş, kadın bizzat nikah akdi yapmaktan örfen haya edeceği için bunu velinin yapmasına musâde edilmiş, öneminden dolayı nikah akdinin şahitler huzurunda yapılması vacib kılınmıştır.

Adetlerde: Dinimiz yeme-içme âdabını öğretmiş, zararlı yiyecek ve içe­ceklerin alınmasını yeme, içme ve giyim gibi hususlarda israfı haram kılmıştır.

Ukûbatta: Din işkence ile yakarak öldürmeyi menetmiş, savaşta kadınla­rın, çocukların ve râhibler gibi sivil insanların öldürülmesini haram saymış, ahde vefayı vacib kılmış, zulmü ve anlaşmaları bozmayı haram etmiş ve mef-sedete götüren yollan kapatmıştır.

Çeşitli naslarda din, teşrî´î hikmetleri ve illetleri beyan ederken buna ri­ayet edildiğine işaret etmiştir. Meselâ taharetler hakkında: "Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi tertemiz kılmak ve size nimetini ta­mamlamak istiyor" (Maide: 5/6). Rasûlullah (s.a.) da "Ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim", "Allah nezihtir, ancak nezih olanı kabul eder". "Allah güzeldir, güzelliği sever" buyurmuştur.



4. Tamamlayıcı Hükümler



Yukarda geçen üç gayenin iyi muhafaza edilmesi ve gerçekleştirilmesi için Allah (c.c.) bu zaruri, hâcî ve tahsînî maslahatları muhafaza edecek hükümlerin tamamlayıcısı olmak üzere başka hükümler de vazetmiştir ki bunlar bulunma­dığı takdirde hükümlerin asıl hikmetlerine bir halel gelmez.

Zarûriyyâtın tamamlayıcısı hükümlere misal olarak şunlar zikredilebilir: Şâir-i diniyyenin ilanı, tamamlanması ve ikmali için cemaatle namaz, ezan ve kamet. Yeni düşmanlıkların alevlenip daha başka kan dökülmesine mani olmak için kısas tatbikinde mümâselet (işlenen cinayetle kısasın aynı miktarda ol­ması). İşte bu "canı muhafaza" için konulan kısas hükmünü tamamlayan bir hükümdür.

Alkolün azının da haram olması -çünkü bu çoğunun içilmesine sebep olur- Bu da aklı muhafaza için konulan hükmün tamamlayıcısı bir hükümdür. Zinaya giden yolları kapatmak için yabancı kadına bakmanın ve onunla baş-başa kalmanın haram olması. Bu da ırzı ve nesebi korumak için zinanın haram kılınması hükmünü ikmal eden bir hükümdür. Bir vacibin ancak kendisiyle ta­mam olabileceği şeyin de vacip kılınması ve bütün hükümlerde harama giden yollan kapatmak için harama götürecek mubahların menedilmesi de tamamla­yıcı hükümlerdendir.

Hâciyyâtı tamamlayıcı hükümlere misal olarak şunlar zikredilebilir: Eşler arasında uyum ve ülfetin sağlanması için denkliğin şart olması, nikah akdi es­nasında mehir konuşulmamış ise evliğin devamı için mehr-i mislin meşru oluşu, ahş-veriş, kira, şirket gibi muamelâta ait hükümlerin konulmasında garann, belirsizliğin ve olmayan şeyin satışının nehyedilmesi, hıyârâtın (alıp-almama serbestliği) meşru kılınması, rızanın tam olması; kin, niza ve husûmetlere sebep olmaması için akidlerde bazı şartların yerine getirilmesinin şart olması. Akidleri sağlama almak için şahid huzurunda olmanın, rehin ve kefaletin meşru kılınması, seferde namazın kısa kılınması hükmünün tekmili olarak iki vaktin birleştirilmesinin caiz olması... ikmal edici hükümlerdendir.

Bunlar meşru kılınmamış olsaydı dahi tahfif ve teysir esasına bir halel gelmezdi. Tahsînâtı tamamlayıcı hükümlere misal olarak da şunlar zikredilebi­lir: Def-i hacet âdabı, abdest ve güslün mendupları, usûlüne uygun şekilde başladığı ibadetleri iptal etmemek, "Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadı­ğınız pek âdı, bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın" (Bakara: 2/267) ayet-i kerimesi gereğince zekat ve diğer sadakalarda malın iyisinden vermek, kurbanda ve akîka kurbanında en iyisini seçmek.

Hâciyyât, zarûriyyâtın tamamlayıcısı, tahsîniyyât da hâciyyâtın bir tekmilesidir, çünkü zarûriyyât maslahatların aslıdır.

Emirhan7c
Thu 9 April 2015, 12:37 am GMT +0200
Adetlerde: Dinimiz yeme-içme âdabını öğretmiş, zararlı yiyecek ve içe­ceklerin alınmasını yeme, içme ve giyim gibi hususlarda israfı haram kılmıştır.

sultan aktay
Sat 11 April 2015, 11:35 am GMT +0200
bizim adetlerimizde israf çok büyük bir gtünahtır boş yere kıyafet elbise alınması gereksizdir varsas iycen kıyafet om-nu giy israf etme yiyeceğin kadar yemek yap çöpe itmesin bizde yani biz müslümanlarda israf haram kılınmıştır