- Tesettür üzerine bir özeleştiri

Adsense kodları


Tesettür üzerine bir özeleştiri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Mon 29 November 2010, 04:54 pm GMT +0200
Tesettür Üzerine Bir Özeleştiri



Biyografilere dair kitapların yeri hep ayrı olmuştur hayatımda. Heyecanlanarak, şaşırarak, hayran kalarak ve imrenerek çevirmişimdir sayfaları…

İşte öylesi kitaplardan biri oldu, Şule Yüksel Şenler’in hayatının anlatıldığı “bir çığır öyküsü” kitabı…

Demet Tezcan tarafından hazırlanan kitabı okurken altmışlı yıllardan günümüze doğru tahlillerde yapıyorsunuz aynı zamanda.

Din’le olan bağları, cılız ipliklerin eline bırakılmış ve hatta kopartılmış bir dönemde yaşanılanlara daha fazla seyirci kalmak istemeyen bir genç kız…

İman, bir kez kalbe yerleşti mi; ne de güzel değişiyor insan… Hele de ilimle şuurlandıkça kabına sığamıyor. Sığamıyor da düşüyor yollara… “Dinleyin Ey!” diye başlıyor cümlelerine… Yaşanılan olumsuzlukları ta içinde hissediyor, dertleniyor ve ateşin düştüğü yerleri, nasıl yakıp kavurduğuna şahit oldukça cehalet yangınını söndürmek için var gücüyle çabalıyor. Ve hiçbir gayretin karşılıksız kalmayacağının ve her sesin aksi sedasının muhakkak olacağının habercisi oluyor, Şule Yüksel Şenler…

Rabbine ellerini açıp cadde ve sokaklarda gruplar halinde tesettürlü genç kız ve hanımların vakarla dolaştıkları günü görme isteğine çok geçmeden eriyor Şule Yüksel. Hem de kendisi vesile oluyor buna.

Büyük kalabalıklara verilen konferanslarla bir zamanlar anneannesinin de çarşafını çıkartarak katkıda bulunduğu ‘modernleşme’ hareketine karşı torunu Şule Yüksel yeniden bir ‘örtünme’ harekâtı başlatıyor.

Ancak daha fazla kişinin üzerinde etkili olma ve kalıplaşmış şekillerden farklı bir model sunma çabası modern, şık, zarif bir tesettür anlayışını da beraberinde getiriyor. Aslında Şule Yüksel’in kendiside tasvip etmiyor bu örtünme şeklini. Ama o günün şartlarında farklı bir şey de yapılamıyor ve bu hususta danışılan merciler ve kişiler de kendisini destekliyor ve şu an için böyle devam etmesini tavsiye ediyor.

Fakat sonraki yıllarda gerek ‘dini’ kitaplara dair neşredilen kitap sayısının, gerek ilmi çalışmaların artmasıyla Şule Yüksel konuyu yeniden gündeme getiriyor. Çünkü çarşı ve sokaklarda dolaşan bayanlar ‘tesettür’ü yalnızca ‘başörtüsü’ olarak anlamaya ve bunu kılık-kıyafetlerine yansıtmaya başlamışlardır.

İşte bu hal Şule Yüksel’i daha fazla üzecek ve gazetedeki köşesinden şunları yazacaktır: “Giyim ve kıyafetleri ile görenler üzerinde, sanki Müslüman kadını için dış kıyafet sadece başörtüsünden ibaretmiş gibi bir intiba uyandırmaktalar.

Kimisi etek-bluz, kimisi etek-bluz-ceket, kimisi döpiyes veya tayyörle çıkmışlar sokağa… Âlemlerin yaratıcısı yüce Allah’ın Kur’an’da emir buyurduğu: “Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına ve mü’min hanımlara söyle (dışarıya çıkacakları zaman) üzerlerine cilbablarını (kendilerini baştan topuğa kadar örtecek olan bol-uzun örtülerini) alsınlar. (Ahzab–59) ayet-i kerimesindeki hükümden muaf tutulmuş, imtiyazlı bir sınıfmış gibi rahatlık içinde dolaşmaktalar cadde, çarşı ve meydanlarda…

Giydikleri çorapları ince mi ince… Değil tenlerini gizlemek, aksine bir vitrin camı gibi teşhir vazifesi görmekte…

Nur suresindeki “Gizli ziynetleriniz bilinsin diye, topuklarınızı vurarak yürümeyiniz!” emrine muhatap olmamışçasına giydikleri yüksek topuklu ayakkabılarla “tıkır tıkır” salınan bu genç kız ve hanımlarımız, dışarıda sürülmesi dinen yasak makyaj malzemeleri ile yüzleri boyalı, omuzlarına son model bir de çanta taktılar mı aksesuarlarını tamamlamış birer “modern Müslüman hanım(!)” veya “çağdaş Müslüman kız(!)” olarak sokaktaki sükselerini temin etmiş olmaktalar.”

Bu şekilde devam eden yazıda Şule Yüksel sıkıntılarını dile getiriyor.

Ancak işin üzücü yanı ve bu kitaptan bahsetmemin ve bu yazıyı alıntılamamın nedeni, yazının yazıldığı tarih değiştirildiği takdirde dile getirilenler, kaleme dökülenler ne yazık ki şu günde geçerliliğini korumakta.

Ama bu defa yapılanların cehaletten kaynaklandığını söyleyemeyiz. Çünkü ‘tesettür’ kavramına dair yazılmış onlarca kitap ve çalışma söz konusudur. Bilgisayardaki bir tek tuşun tıklanmasıyla bile ayetler, tefsirler ekrana gelmektedir. Televizyon kanallarında, radyolarda konuyla ilgili programlar yapılmaktadır. Yani şu iletişim çağında doğru bilgiye ulaşmak oldukça kolaylaşmış durumdadır.

Lakin bilgiyi amele dönüştürebilmek… İşte buradan başlıyor kırılma noktası. Ve sonra bu halleri gördükçe soruyorsunuz kendinize: “Bile bile bu yanılgıya düşmenin sebebi nedir?” kavramlardaki bu yozlaştırma, bu yanlış anlayış nereden kaynaklanmaktadır? Elbette ki kimseyi üzmek ya da incitmek değildir maksat. Fakat Müslüman, sabitelerinden bu kadar kolay mı vazgeçecek? Modanın ve çağın dayatmalarına karşı bu kadar çabuk mu çözülecek? Birileri iltifat ediyor, beğeniyor belki ama ya Rabbi? Ya O’nun emirleri? Bu hiç hesaba katılmayacak mı?

Haliyle Şule Yüksel’in ızdırap duyduğu dert, şu gün bizim de canımızı yakmakta. Ve neylersiniz ki artık açık sözlülükle ‘bak böyle sokağa çıkman doğru değil’ de diyemiyoruz. Çünkü öylesine alıngan, kırılgan ve dinden soğumaya müsaitiz ki… Ağzımızı açtığımız an müdahale ediliyor hemen oradan. Nasılsa başörtüsünü takıyor ya…

Ah şu kendimizi yeterli görme halimiz… Hâlbuki Müslüman, Müslümanın aynası değil miydi? Şayet o aynada hoş olmayan görüntüler varsa onu düzeltmek için çabalamayacak mıydı? Gaflete düştüğü veya zaaflarına yenildiği zaman kardeşi elini uzatmayacak mıydı?

Uzatacaktı elbet, kaldıracaktı. Ama biz, zaten bunları biliyoruz değil mi? Biz zaten çok şey bildiğimizi zannediyoruz cancağızım.

Fakat öğrenemiyoruz işte ‘takva örtüsü’nün ne demek olduğunu… Ve o olmayınca diğer örtülerinde bilincinden yoksun kalıyoruz. Ama bu yoksun kalışımız nelere mal oluyor, ah, bunu da inceden inceye bir hesap etsek…   

Kitabı okuduğumuz da görüyoruz ki Şule Yüksel, kendi döneminde bunu hesap etmiş, elinden gelen gayreti sarfetmiş, insanlara ‘Huzur Sokağı’nın adresini göstermiş ve ‘davam için’ deyip yeri geldiğinde bedel ödemekten sakınmamıştır.

Rabbim kendisinden razı olsun ve amellerini katında makbul eylesin. Ve bizlere de imanlarımızı, bütün prangalardan kurtarıp hür bir şekilde ‘çağın icaplarına’ göre değil, Allah’ın emirlerine göre yaşamayı nasip etsin. (Âmin)



Besime Özgür

 

ceren
Tue 14 July 2015, 03:30 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan Sümeyye abla.Tesettüre olan eleştiri,bir çoğumuzun giydiklerimize dikkat etmemesinden kaynaklanıyor.Rabbimin farzlarına uygun,sünnetlere tabi yaşamak bütün eleştiriyi de,sıkıntılarıda ortadan kaldırır.

saniye
Tue 14 July 2015, 03:58 pm GMT +0200
Ve aleykumusselam. Başörtüsü konusunda oturup hepimizin özeleştiri yapması gerekiyor. Gerçek tesettürün ne olduğunu bilmediğimiz için modernleşme önünde savruluyoruz.