- Tercümesi

Adsense kodları


Tercümesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 10 September 2011, 02:16 pm GMT +0200
 

Tercümesi :


7 - (6) HZ. Enes (R.A) den rivayet olunmuş, demiştirki: Resûlullah (S.A.V) buyurdu :

«Hiç biriniz : beni babasından, evlâdından ve insanların   hepsinden daha fazla sevmedikçe îman «tmiş olmaz.»[65]                             

(Bu hadisi şerifi, Ahmed bin hanbel, Nesâî ve İbni Möce de zikretmiş­lerdir.) [66]

 

İzahat
 


Ravî Hz. Enes kimdir?

Enes (R.A) Medînei münevveredeki hazrec kabilesinin Ne^câr soyundan Mâlik bin Nazrın oğludur. Ensârı kiromdandir. Resulü ekrem sallallâhü aleyhi veselleme medîne-i münevvere hayatında on sene hizmet etmiştir vo kendiside hizmete başladığında on yaşında idi.

Resulü Ekrem efendimiz medîne-i münevvereye teşrif ettiklerinde Hz. Enesin validesi oğlunu getiriyor ve diyorki :

«Ya Resûlallâh! bu çocuk sana hizmet etsin. Bunun için dua buyurun.»

Bunun üzerine Resulü Ekrem (S.A.V) efendimizde şöyle dua ediyor :

«Ey Allâhım! bunu mal ve evladında mübarek kıl. ömrünü uzun eyle ve günahını bağışla.»

Hz. Enes bizzat diyorki : «kendi sulbumdan doksan sekiz çocuğumu toprağa gömdüm. Benim ağaçlarımın mahsulü senede iki sefer olurdu. O ka'-dar yaşadımki, nerede ise hayatımdan usanmıştım. Bu sebebden de duanın dördüncüsünü yani günahımın bağışlanmasını umuyordum.»

Yüz sene veya yüz (100) seneden fazla yaşadığı yazılıyor, sahâbe-i ki­ramın en son vefat bdenlerindendir. Vefatı Basrada hicretin doksan üç (93) târihinde vuku bulmuştur.

Basraya insanlara îlmi fıkhî tâlim etmek için, Hz. Ömerin hilâfeti za­manında gitmişti. Allah ondan razî olsun.

Hadisi şerifde beyan edildiği üzere bir kimsenin îmânı kamil ile mü­min olabilmesi için, kendi nefsinden, baba ve annesinden, evlat ve ahfa-ttndan, aile efradı ve bütün insanlardan en çok sevdiği ve seveceği kimse, Muhammed aleyhisselam olacaktır. Aksi takdirde kemalli bir îmana sahip olamaz.

8u husus Kur'anı kerimde şöyle beyan edilmiştir :

«Peygamber, müminlere nefislerinden daha evladır.» Ahzab sûresi, 6

Diğer bir âyeti kerime meâii :

«Ey Habibim! (Allah ve Resulü yolunda hicreti terk edenlere) deki: baba larınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kanlarınız, soylarınız, kazandığınız mallar, geçersiz hale geleceğinden korktuğunuz bîr ticaret, hoşunuza giden mes­kenler, Size Allah ve resulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık ilahi emir (azabı ilahi) gelinceye kadar bekleyin. Allah (c.c.) fasıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.»    Tevbe sûresi, 24

Buradaki sevgi insanların yaratılış itibârı ite olan tabî-i sevgi değil bel­ki aklî ve îmânî sevgidir. Zira insanların tabiatında kendini sevme ve be­ğenme hali tab'an vardır. İnsanlar arasındada denirya «İnsan kendini be-

ğenmese çatlar ölür.» Yaratılış itibarı ile her insanda bu hai vardır. Yaratı­lış itibarı ile iç güdünün hali bir nevi zoraki olan haldirki, teklif dışı ve nefsin takati yetmiyeni teklif etmez.

Fakat bu tabii hai aklın kemâle ermesi ve îmanında kemal derecesine ulaşması ile, kişi kendisinin derece ve mertebesini bilir. Ondan sonrada kendisinden daha kemalfı ve faziletli kimseleri takdir eder. Yine halk ara­sında bir ata sözü vardır; «Altının kıymetini, sarraf biiir.»

Evet fazilet ve yüksek mertebe sahibi dünyanın efendisi ve sevgilisi olan Peygamberimiz Sallallahü aleyhi vesellem efendimizide her şeyinden fazla seven ve sevecek o!an ancak ve ancak îmanda kemale erişmiş olan kimsler olabilir. İmanı zaif olanlar ve kamil bir akla sahip olmaynlar, elbette nefislerinin arzularını, herşeyin üstünde tutacaklardır. Hatta nefislerinin arzu ve isteklerine taparcasına hareket edeceklerdir.

Nitekim bir âyeti kerimede şöyle buyurulmuştur :

«(Ey Habibim!) Şimo'ıi o kimseyi gördünya : (doğru yolu bırakıp keyfine taparcasına) zevkini kendisine ilah edinmiş.»   casiye sûresi, 23

Şu halde Alfanın Resulünü seven onun sevgisini her şeyin üstünde tu­tar. Onun sünnetlerini sever, yapar ve onun sünnetlerini işleyen kimseleri sever ve sünnetin yayılmasına yardım eder ve bütün hayatını, Resûlüllaha tâ­bi kılar veya tâbi kılmaya çalışır.

Peygamberimizin sevgisini taşımanın en bariz örneğini şu olayı okuya­rak anlamaya ve yaşamaya çalışalım :

Ashabı kiramdan Abdullah bin hişam (R.A) diyorki,

«Bir gün Resûlüllah (S.A.V) ile beraber bulunuyor idik, kendileri Ömer bin e! hattabın (R.A) elini tutmuşlardı. Hz. Ömer : «Ya Rasûlallah! zatı ne­bevinizi nefsimden başka her şeyden daha ziyade severim.» dedi.

— Bunun üzerine rasulu Ekrem efendimiz şöyle buyurdular :

«Nefsim yedi kudretinde olan zatı bariye yemin ederimki, benî nefsin­den de ziyade sevmedikçe, kemallt îmana mazhar olamazsın.»

Peygamberimizin bu hitabı üzerine Hz. Ömer (R.A) in kalbinde başka bir hal tecelli etti :

«Ya Resûlallah! AHâha yemin ederimki, ben şimdi zâtı nebevinizi nefsim-dende ziyâde severim.» dedi.

Resulü Ekrem (S.A.V) efendimizde buyurdu ki : .   «İşte ey Ömer! Şimdi îmanın kemal derecesine ulasdi.» [67]

 

Tercümesi :

 

8-(7) Yine Enes (R.A) den mervidir, diyorki;

Nebiyyi muhterem (S.A.V) buyurdu :

«Kimde, üç şey bulunursa îmanın tadını tatmış olur. (Onlarda)  :

a)  Allah (C.C.) ile Resûlullah (SAV) kendisine   başkalarından daha sevgili otmak,

b)  Bir kimseyi yalnız Allah için sevmek,[68]

c)  Allah  (C.C.)   onu küfürden  kurtardıktan sonra   (İmana   kavuştur-dukdan soma) yine küfre dönmekten ateşe atılacakmışcasına hoşlanma­maktır. (küıYe dönmeyi kerih görmektir).» [69]                         

 

İzahat
 

Râvi Hz. Enes. (R.A) hakkında malumat, yedinci (7). hadisi şerifde zik­redilmiştir.

Bu hadisi şerifde imanın tad ve zevkinin müminlerde olabilmesi için, Allah ve Resulünün sevgisi bütün sevgilerin üstünde olması, bir kişiyide Aüah için sevmenin gerektiği ve îmandan çıkıp küfre girmeyi, ateşe atılma­yı kerih gördüğü gibi kerih görmekle mümkün olabileceği beyan edilmiştir.

a)  Birinci maddede beyan edilen halin değişik şekli oian Allahı sevip onun Resulünü sevmeyen veya Allaha inanıp itaat eden kimselerin Peygam­ber efendimize inanmayan veya itaat etmeyenler, Allaha inanmış ve itaat et­miş olmazlar. Allaha inanıp sevmenin Alamet ve sıhhati, onun   Resulüne inanıp sevmekle ve ona tâbi olmakla mümkün ve muteberdir. Bu   husus kur'anı kerimde şöyle beyan edilmiştir :

«(Habibim!) deki, eğer siz Allahı seviyorsanız, hemen bana uyunki, Al-lahda sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın»  Ali imran, 31

Atlah ve Resulüne inanmanın tadına ulaşan kimseler ağızlarına balı alan kimselerin balın tadı ile mütelezziz oldukları gibi, îmanın lezzet ve zev­kini her şeyin üstünde görürler,

b)  Bir kimse, diğer bir kimseyi, dünyevi, şehvanî ve nefsâni hiç bir menfaat karşılığında veya düşüncesinde olmadan sâde ve sâde mümin kardeş olduğu ve İstikametti bir   imana sahip olmasından dolayı Allah rı­zası için sevmesi, en doğru ve en güze! sevgidir.

Bu sevginin belirti ve alâmetlerinden bazıları şunlardır; Bir kimsenin her hangi bir istek ve arzusu o sevdiği kardeşinde olur, onunda verme­mesi veya müsbet karşılamaması halinde ona darılıp gücenmemesi, onu makul karşılaması halidir.

Meselâ :Ûdjünç para, mal ve saire veya kız istendiğinde bu istekler verilmeyince veya red edilince gücenip dartlmamak gerekir. Darılıp gücenme olursa Allah için sevmenin olmadığı ortaya çıkar. Ancak böyle münâ­sebetlerde karşılıklı saygı ve sevgi hudutları muhafaza edilmek kaydida şürttır.

Şayet biri arz ve ihtiyacda bulununca diğer birisi ona bed muamele yaparsa, bu takdirde o kimseye hakaret ve eziyette bulunmuş olur. Öyle oluncada karşılıklı sevgi va saygı bağlan ortadan kalkmış, olur.

Ama böyle bir hal yok iken sâde arzu ve istekler müsbet karşılanmadı diye gücenilirse veya sevişme anında yapılan ikram ve yardımlar sayılarak başa kalkılırsa, işte bu sevişme Allah rızası için olmayan sevişmedir.

Allah için sevişme nimetine erişen mümin kardeşler, bir birlerinin ku­sur ve ayıblarını karşılıklı bağışlarlar, doğru yolu tavsiye ederler, kötülük­ten men ederler, selamlaşırlar, birbirlerine ziyarete ve yardıma koşarak şifa dileklerinde bulunurlar. Akşam sabah bir birlerinin sevinci ile sevinir­ler ve üzüntüleri ile hüzün ve kederlenirler. Bir birlerinin ırz ve namusla­rını korumaktada âzami gayreti sarf ederler.

Cenazeleri olduğunda her işlerini terk edip o cenazenin teçhiz, tekfin ve defnine ait işleri canı gönülden yaparlar.

Hulesâ-i kelam Allah için sevişen mümin kardeşler, belki öz soy sop kardeşliğinden daha tatlı ve daha neşeli bir hayat yaşantısında olurlar.

c) Tman nuruna kavuşan bir müminde, bu îmanın zevk ve tadını Al­lah muhafaza bir gün gaybeder din ve îmandan çıkarak küfre giderim korkusu ve ızdırabı ona ateşe atılmak kadar ve hatta ateşe atilmakdan daha kötü gelirse, işte o kimsede îmanın tadına erişmiş olur

Öyle ya fani dünyanın kazançlarının en kıymetlisi olan ve ebedî alem için yegane sermaye kalbin huzur, sükûnu, ruhun kıdası îmanı kaybetmek elbette en korkunç ve tehlikeli zararlardandır. Beikide kişiye, ateşe atıl­ması, imanı gaybetmekten daha ehven gelir. Zira dünya ateşine atılmak ve yanmak, imanı gaybedipde ahirette ebedî ateşe atılmaktan daha güç de­ğildir. Dünya ateşi hem geçici ve hemde âhiret ateşinden yetmiş (70) de­rece  aşağıdır.

Bu sebeblerden dolayı akıllı müslüman, imanına iyi sahip olur. Küfür icab eden her kelime, fiil ve inançlardan kaçınır. Kazanılmış sermaye ve mal bile her hangi bir sebeble tamamı yok olup gitse, sahibini perişan edip jzdırab ve dertlere sürükleyebilir, Halbuki bu fani dünyanın fani varlığın­dan bir gaibdir.

Ebedi alem olan âhiretin yegâne sermayesi oian imanın yok olup git­mesi ise, elbette en büyük gayıb ve en ızdırablı dertlerdendir. Zira ce­hennemden kurtulup cennet ve cemali Nahiyeye nail olmanın tek serma­yesi kâmil ve muhkem îmandır.

Nitekim cenâbu hak Kur'anı  kerimde şöyle buyurmuştur :

«O (Kıyamet) gününde ne mal fayda verir. Nede oğulları!

— Ancak Allah a halis ve pak bir kalb ile (imanla) varan kimse müs­tesnadır.  (Onlara îmanları fayda verir).»                       Şuara sûresi, 88-89

İmanın tehlikesi olan küfür ve çeşitlerini en geniş şekilde «Müfteka tercümesi» adlı eserimizin ikinci cildinin «Mürted babı» altında izah edip naklettiâimizi hntırintın? naklettiğimizi hatırlatırız. [70]

 

Tercümesi 

 

9 - (8) Abdulmuttalibin oğlu Abbas (R.A) den mervîdir, demiştir; Resûlüllah (S.A.V) buyurdu ki :

«Allâhı (C.C.) Rab, islâmı din ve Muhammedi (A.S) Resul (kabul ede­rek) râzî olan kıimse, îmanın tadına erişmiştir.»[71]           



[65] Buhâri, Müslim

[66] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/89-90.

[67] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/90-91.

[68]  Buhâri, müsiim(Ayracı Ahmet bin hanbel, Tirmizî ve Nesaînin süneninde zikredilmiş­tir.)

[69] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/92.

[70] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/92-94.

[71] Müslim (Keza Ahmed bin hanbel, tirmizî ve deylemîde tahriç etmişlerdir.)

Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/94.