sumeyye
Fri 2 November 2012, 03:13 pm GMT +0200
1- TEMEL KAVRAMLAR VE İLKELER
1. BÖLÜM İBADET KAVRAMI
1. İbadetlerin İslâm Hukuk Sistemindeki Yeri[1]
İslâm, sadece vicdanda gizlenmesi lazım gelen bir şey değildir. Fikir ve kalb sahasında kalarak, amelî bir surette yaşanmamış olan herhangi bîr hakikatin ne kadar yüksek olursa olsun, önemli bir kıymeti yoktur. İnsan, inandığı bir hakikate dili ile tercüman olmaz ve onu fiilen yaşamağa çalışmaz, onu hayatta gerçekleştiremezse, hem ona olan iman ve sevgisi yavaş yavaş kuvvetini kaybeder, hem de kalp ve vicdanının emrine tâbi faal bir unsur olmaktan çıkar. Bunun içindir ki, İslâm Dini, yalnız nazari ve itikadı esasları değil, amelî hükümleri de talim ve teşrî etmiştir. Bİr müslüman, yalnız iman ile mükellef olmayıp inandıklarım diliyle söylemek ve onların icaplarını iş ve tatbik sahasında göstermek ve hayatta onları yaşamakla da mükelleftir. Allah'a olan imanımız, öncelikle dilimizde, sonra da işlerimizde ve hareketlerimizde tecelli edecektir. Çünkü İslâm tam manâsıyla bir hayat dinidir. Kalbin en derinliklerinden başlayarak onu tamamen saracak olan iman, dilden taşacak, sonra bütün vücuda ve muhitine yayılacaktır. Bu sebeple İslâm'ın esası iman ve hedefi ahlak ve iç güzelliğidir.
İbadetlerin de içinde ele alınacağı "fıkıh" kavramı başlangıçtan itibaren birkaç defa mefhum değiştirmiştir: Hz. Peygamber ve sahabe devrinde fıkıh, tedvin edilmemiş ayrı bir ilmin adı değildir. İtikad, amel ve ahlâk konularında, kitap (Kur'ân) ve sünnetten anlaşılan, elde edilen bilgiler fıkıhtır. "İlim" kelimesi de bu devrede aynı mânâya gelmektedir.
Daha sonra Ebu Hanife, fıkhı, "Kişinin leh ve aleyhindeki hükümleri bilmesidir" şeklinde tarif etmiş, ilimlerin konuları zenginleşip hususileşince fıkıh kelimesi, itikad ve ahlak bilgileri dışında kalan amel ve muamele ile alâkalı bilgilere, kaidelere tahsis edilmiş ve tarife "amel yö nünden" ifadesi eklenmiştir. eş-Şafiî ise fıkhı, "Dinin amelî hükümlerini, muayyen delil ve kaynaklarından alarak elde edilen bilgidir" diye tarif etmiştir.
Bu gelişme çizgisi içinde hususî mânâ kazandığı devirde "fıkıh", kendisine amelî, yani kulların, fiil ve münasebetlerinde Allah'a ve O'nun kullarına karşı davranışlarında uymak zorunda olduğu kaide ve düzenlemeleri konu edinmiş ve artık sadece bu mânâyı ifade eder olmuştur. Bu manâsıyla fıkıh, müslümanın hayatını -maddî ve manevî- bütün yönleriyle düzenleyen Allah'ın emir ve yasaklarının tümünü içine alır. İbadet, amel ve tamamıyla dinî olan diğer vecibeler kadar, anayasa ve idare hukuku ile milletlerarası hukuk da burada ele alınmıştır.
Fıkıh
Geniş mânâda fıkıh Dar mânâda fıkıh
İ'tikadî hükümler Allah-Kularasındakiilişkiler(İbâdât)
(Akaid-Kelâm) Kulla arasındailişkiler (Muamelât)
Amelî hükümler (Fıkıh)
Vicdanî hükümler (Tasav-vuf-Ahlâk)
ŞEMA 1 : Fıkhın kapsamı.
Fıkıh kitapları, daima ibadetle ilgili vecibelerle başlar. Çünkü sadece dünyevî hükümleri ihtiva eden bugünkü hukuk anlayışından farklı olarak fıkıh "ibadetler" kısmını da ihtiva eder ki, meselâ Tevrat'ı kaynak edinen Talmud Hukuku da aynı durumdadır. Zaten eski hukukların ortak niteliği gerek ibadet ve gerekse ahlak normlarını da diğer müeyyideli hukuk normlarıyla birlikte içine almasıdır. İbadet dışındaki öteki konular bugünkü hukuka göre çok karmaşık, sistematik ayrımdan oldukça uzak, ama kendi sistematiği -demek doğru olursa yaşadığı tarihî şartlara göre düzenlenmiş sistematiği- açısından bir bütünlük içinde, klasik bir sistemle, çeşitli ve dağınık bölümler içinde ele alınmıştır.
Hukukî konular dinî ve ahlâkî kaideler bütününün bir parçasını oluşturur. Demek doğru olursa cemiyeti nizamlayan bu kaideler İslâm Hukukunda içiçedir, birbirinden kesinlikle bir an bile ayrılmazlar.
Kulların ilişkisi
- Allak-Kul
ibadet
- Kul-Kul
Muamelat (Hukuk)
Şema
2 : Kulların
ilişkisi.
İslâm ülkelerindeki siyasî ve idarî tasarruflar sonucunda hukukî düzenlemelerin batı tesiriyle yapılması üzerine eskiden fıkıh içinde ele alınan edeb (ç. âdap), ahlâk ve ibadetler ise daha çok bu konu için yazılmış kitaplarda, özellikle ilmihallerde ele alınmaya başlanmıştır.
İbadet ve muamelâttan her biri, bütün olarak ayrı bir konu sayılamazlar. Gerçekte ibadetlere uhrevî, muamelâta da dünyevî hükümlerin taalluk etmesi asıldır. Bununla birlikte ibadetlerin sıhhat ve fesad gibi dünyevî hükümleri bulunduğu gibi, muamelâtın da vacip, hürmet ve ibâha gibi uhrevî hükümleri bulunur. Amelî hükümler, bir yandan Allah'a ibadeti, diğer yandan fert ve cemiyetle ilgili işlerde selamet ve istikamet adalet ve emniyet, haklara ve vazifelere karşılık riayeti emredip ferdin işlerini ıslah etmiştir. Böylelikle insanın ilişkileri bir bütün olarak "Allah'a ibadet, kullara adalet" veya "Allah'a kulluk, kullara insanlık" şeklinde formülleştirilebilir.
[1] Karaman, Fıkıh Usûlü, s. 14-15; Karaman, İdam Hukuk Tarihi, s. 9-10; Mevlevi, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, s. VIII.