- Tekrar Dirilme Ve Kıyamet Gününün Halleri

Adsense kodları


Tekrar Dirilme Ve Kıyamet Gününün Halleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sun 2 October 2011, 02:22 pm GMT +0200
TEKRAR DİRİLME[1] VE KIYAMET GÜNÜ’NÜN HALLERİ[2] İLE İLGİLİ BÖLÜM

كِتَابُ الْبَعْثِ وَأَحْوَالِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ


-296 ﴿ بَعْثُ الْعِبَادِ ومعاذهم الجسماني وَسَوْقُهُمْ إِلَى الْمَحْشَرِ لِفَصْلِ الْقَضَاءِ بَيْنَهُمْ

“İnsanların, ruh ile beden olarak tekrar dirilmeleri[3] ve birbirleri ile ilgili meseleleri hükme bağlamak için mahşer yerine sevk edilmeleri” ile ilgili hadisler

Lakkânî (ö. 1041/1631) “Şerhu Cevhere”de anlattığına göre; tekrar dirilme ve Kıyamet Günü’nün halleri ile ilgili olayların hepsi; manevi tevatür yolu ve Kur’an’ın delaletiyle sabittir. Dolayısıyla da bu olaylar, Zarûrât-ı Diniyye’den olmaktadır. Bunları inkar etmek ise, kesinlikle küfürdür.”

* * *

-297 ﴿ اَلصِّرَاطُ وَالْمِيزَانُ وَإِنْطَاقُ الْجَوَارِحِ وَتَطايُرُ الصُّحُفِ وَأَهْوَالُ الْمَوْقِفِ وَأَحْوَالُ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ ﴾

“Sırât, Mîzân, Vücut organlarının konuşturulması, Amel defterlerinin (insanların ellerinde) uçuşması, Mevkif’in korkulu halleri ve Cennet ile Cehennem’in durumları”[4] ile ilgili hadisler

Birzelî (ö. 844/1440) “Şerhul-İrşâd”da naklettiğine göre; Sırât, Mîzân, Vücut organlarının konuşturulması, Amel defterlerinin (insanların ellerinde) uçuşması, Mevkif’in korkulu halleri ve Cennet ile Cehennem’in durumları ile ilgili hadisler, mütevatirdir.

Ebu Ali b. Ruhâl’da “Şerhu Muhtasarı Halîl”de bu konu ile ilgili hadislerin mütevatir olduğunu Birzelî’den nakletmiştir.

Şihâb (ö. 1069/1659) “Şerhu’ş-Şifâ”da ‘Büyük Şefaat’ ile ilgili bahsin Hz. Peygamber (s.a.v)’in ﴿ وَتَأْتِي الأَمَانَةُ وَالرَّحِمُ فَتَقُومَانِ عَلَى جَنَبَتِي الصِّرَاطِ ﴾  “Emanet ve sıla-i rahm gelip Sırât’ın iki yanında dururlar”[5] buyruğuna dair yerde aynen şöyle der:

“Bu ve benzeri hadisler, manevi mütevatir derecesine ulaşmıştır. İnkarcı Mu’tezililer, Kelâm kitaplarında bahsedilen Sırât’ın varlığını kabul etmemişlerdir.”

Bu konuda daha geniş bilgi için (Suyûtî’nin) “Dürrü’l-Mensûr” adlı tefsirinde Yüce Allah’ın ﴿ وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ ﴾ “(Kıyamet) günü (amelleri tartacak) terazi, haktır” (A’râf: 7/8) açıklamasına bakabilirsiniz.

* * *

-298 ﴿ اَلْحَسَابُ ﴾

“(Kıyamet günü) hesâp vermek”[6] ile ilgili hadisler

(Şeyh Muhibbullah b. Abduşşekur’un) “Kitâbu Müsellemetü’s-Sübût” adlı kitab(ın)da geçtiğine göre; İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1200), (Kıyamet Günü dünyada işlenen amellerden dolayı) hesâp verme ile ilgili hadislerin mütevatir olduğunu belirtmiştir.

* * *

-299 ﴿ وَزْن الأَعْمَالِ ﴾

“(Kıyamet Günü) amellerin tartılması”[7] ile ilgili hadisler

Lakkânî (ö. 1041/1631) “Şerhu Cevhere”de anlattığına göre; (Kıyamet Günü amellerin tartılması ile ilgili) hadisler, mütevatir derecesine ulaşmış ve Kur’an ile (alimlerin) icmaı da bunu(n varlığını) göstermektedir.

* * *

-300 ﴿ إِنَّ الْجَنَّةَ وَالنَّارَ مَخْلُوقَتَانِ الآنَ ﴾

“Cennet ile Cehennem’in şu anda var olması”[8] ile ilgili hadisler

(Kastallânî) “İrşâdu’s-Sârî”de anlattığına göre; Cennet ile Cehennem’in şu anda var olduğu ile ilgili haberler, manevi mütevatirdir.

İbn Kesîr (ö. 774/1372)’de “Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azîm”de﴿أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ﴾ “(O Cehennem ateşi,) kafirler için hazırlanmıştır” (Bakara: 2/24) ayetini açıklama sırasında aynen şöyle der:

“Ehl-i Sünnet alimlerin çoğu; Cehennem’in şu anda var olduğunu, Yüce Allah’ın ( أُعِدَّتْ ) “hazırlanmıştır” buyruğuyla delil getirmişlerdir. Bu konuda pek çok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan birisi şudur:

﴿ تَحَاجَّتِ الْجَنَّةُ وَالنَّارُ ﴾

“Cennet ile Cehennem, birbirleriyle karşılıklı olarak tartıştılar”[9]

Diğer birisi de şu hadistir:

﴿ اِسْتَأْذَنَتِ النَّارُ رَبَّهَا. فَقَالَتْ: رَبِّ أَكَلَ بَعْضِي بَعْضاً. فَأَذِنَ لَهَا بِنَفْسَيْنِ نَفْسٍ فِي الشِّتَاءِ وَنَفْسٍ فِي الصَّيفِ ﴾

“Cehennem, kendi ateşini, Rabbine şikayet ederek: ‘Ya Rabbi! Ben kendi kendimi yiyip tüketmekteyim. (İzin ver de bundan kurtulayım’ dedi.

Bunun üzerine Allah’da, ona; biri yazın ve diğeri de kışın olmak üzere iki nefes almasına izin verdi.”[10]

Abdullah İbn Mes’ud’un rivayet ettiği hadis ise şu şekildedir:

﴿ سَمِعْنَا وَجْبَةً. فَقُلْنَا مَا هَذِهِ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: هَذَا حَجَرٌ أُلْقَي مِنْ شَفِيرِ جَهَنَّمَ مُنْذُ سَبْعِينَ سَنَةً الآنَ وَصَلَ إِلَى قَعْرِهَا ﴾

“(Bir defasında düşen bir şeyin) sesini işittik. Biz: ‘Bu da ne?’ dedik. Resulullah (s.a.v):

‘Bu, yetmiş yıldan beri Cehennem’in kenarından (dibine doğru) bir kılmış bir taştır. Daha şu an Cehennem’in dibine ulaştı’ buyurdu.”[11]

(Yine bu husus,) Küsûf (=Güneş Tutulması) namazı ve İsrâ’ gecesi ile ilgili hadisler de ve bu manada daha bir çok mütevatir hadisler de geçmektedir.

Mu’tezile, cehaletleri sebebiyle, bu konuda (Ehl-i Sünnete) muhalefet etmiştir. Endülüs kadısı Münzîr ibnu’l-Saîd el-Belûtî’de (bu konuda Mu’tezile’nin görüşüne) katılmıştır.”

Hadiste kast edilen husus bu olabilir.

-301 ﴿ لِكُلِّ نَبِيٍّ دَعْوَةٌ مُسْتَجَابَةٌ فَتَعَجَّلَ كُلُّ نَبِيٍّ دَعْوَتَهُ وَإِنِّي أَخْتَبَأْتُ دَعْوَتِي شَفَاعَةً لِأُمَّتِي ﴾

“Her peygamberin (Allah katında) kabul edilecek bir duası vardır. Her peygamber, o duayı yapmada acele etti. Ben ise, bu duamı (Kıyamet Günü’nde) ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım”[12]

Seffârînî “Şerhu Akîde”de der ki: “Hafız Suyûtî dedi ki: ﴿لِكُلِّ نَبِيٍّ دَعْوَةٌ﴾ “Her peygamberin… bir duası vardır” hadisi, mütevatir olup şu yoldan gelmiştir:

1.      Ebu Hureyre[13]

Bu hadis ile bir sonraki hadisi, Buhârî ile Müslim rivayet etmiştir.

2.      Enes[14]

3.      Câbir[15]

Bu hadisi de, Müslim (tek başına) rivayet etmiştir.

4.      Abdullah ibn Amr

5.      Ubâde ibnu’s-Sâmit

6.      Ebu Saîd el-Hudrî

Bunlardan ikisini de, İmam Ahmed rivayet etmiştir.

7.   Abdurrahman b. Ebi Ukayl

Bu hadisi; Bezzâr (ö. 292/904) ve Beyhakî (ö. 458/1066) rivayet etmiştir.’”

(Derim ki:) Suyûtî (ö. 911/1505) “Menâhil”de ve Münzirî (ö. 656/1258)’de “Terğîb”de der ki: “Buhârî ile Müslim, bu konuda Enes’ten gelen hadisi nakletmede görüş birliğine varmışlardır. (Bu konuda diğer hadis alimlerinden gelen hadislerin) hepsi de, sahihtir. Buhârî ile Müslim, bu hadisi, Ebu Hureyre yolu ile Enes yolundan rivayet etmişlerdir. Müslim ise, Câbir yolundan gelen hadisi de rivayet etmede tek başına kalmıştır.”

* * *

-302 ﴿ اَلشَّفَاعَةُ الطَّوِيلُ وَتَرَدُّدُهُمْ إِلَى الْأَنْبِيَاءِ ﴾

“(Kıyamet günü) her peygamber, şefaat etmesi için kendisine gelen insanları diğer peygamberlere göndermesi ve bu konuda uzunca bir şekilde gelen şefaat hadisi”[16]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Enes

2.     Ebu Hureyre

3.     Abdullah ibn Ömer

4.     Huzeyfe

5.     Câbir

6.     Ebu Bekr

7.     Abdullah ibn Abbâs

8.     Übey b. Ka’b

9.     Ebu Saîd el-Hudrî

10.     Selmân

11.     Ukbe b. Âmir

12.     Ubâde ibnu’s-Sâmit

Toplam, 12 kişi.

* * *

-303 ﴿ اَلتَّوَسُّل بِهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي حَالِ حَيَاتِهِ الدُّنْيَوِيَّةِ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’e, dünya hayatında iken tevessülde bulunma”[17] ile ilgili hadisler

Taki es-Sübkî (ö. 756/1355) “Şifâu’s-Sakîm”de konu ile ilgili olarak der ki: “Hz. Peygamber (s.a.v)’e, dünya hayatında iken tevessülde bulunma ile ilgili hadisler, mütevatirdir. Bununla ilgili haberler, çoktur. Bu konudaki haberleri kısaltmakta mümkün değildir… Müslümanlar, (söz ve tavırlarıyla, dünyada) Hz. Peygamber (s.a.v)’e sığınıyorlar ve bütün durumlarında Hz. Peygamber (s.a.v)’le (Allah’tan) yardım diliyorlar.”

Hadiste kast edilen husus, bu olabilir.

* * *

 

-304 ﴿ اَلتَّوَسُّل بِهِ فِي عَرَصَات الْقِيَامَة ﴾

“Peygamber (s.a.v)’e, Kıyamet günü Arasat meydanında tevessülde bulunma”[18] ile ilgili hadisler

Taki es-Sübkî (ö. 756/1355) “Şifâu’s-Sakîm”de anlattığına göre; (alimlerin) icma-ı, Kıyamet Günü Hz. Peygamber (s.a.v)’e insanların tevessülde bulunacağını temel almıştır. Bununla ilgili haberler de, tevatürdür.

(Kastallânî) “Mevâhibu’l-Ledûniyye”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kıyamet günü Arasat meydanında tevessülde bulunmaya gelince, (alimlerin) icma-ı, bunu temel almıştır. Bununla ilgili şefaat hadisinde gelen haberler, tevatürdür.”

Bu konuda daha geniş bilgi için Kastallânî (ö. 923/1517)’nin bu kitabında geçen ‘Hz. Peygamber (s.a.v)’in kabrini ziyaret etme’ ile ilgili yere bakabilirsiniz.

* * *

-305 ﴿ شَفَاعَتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَقٌّ فَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِهَا لَمْ يَكُنْ مِنْ أَهْلِهَا ﴾

“Kıyamet Günü, şefaatım gerçekleşecektir. Kim (Kıyamet günü) şefaatımın gerçekleşeceğine inanmazsa, şefaat edilecek kimselerden olmayacaktır”[19]

Suyûtî (ö. 911/1505) “Câmiu’s-Sağîr”de[20] belirttiğine göre; bu hadisi, İbn Menî’ “Mu’cem”de Zeyd b. Erkam ile 10 kadar sahabeden rivayet etmiştir.

Münâvî (ö. 1031/1622) “Şerhu Câmi’s-Sağîr”de der ki: “(Hadisin, bu kadar kişiden rivayet edilmesinden) ötürüdür ki, hadisin, tevatür olduğu söylenilmiştir.”

(Derim ki:) Bu örnek, hadisin, tevatür olduğunu ispatlamada yeterli değildir. Fakat hadisin, (Münâvî tarafından) tevatür olduğunun belirtilmesi; şefaat hadislerinin, mutlak manada veya günah işleyenler hakkında olması, hadisin, manevi mütevatir olmasından dolayıdır.

Yine Suyûtî “Câmi’”de;

1.  ﴿ شَفَاعَتِي لِأَهْلِ الْكَبَائِرِ مِنْ أُمَّتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ ﴾ “Şefaatım, ümmetimin büyük günah işleyenleri için olacaktır”[21] hadisini,

2.  Bir lafızda ise; ﴿ شَفَاعَتِي لِأَهْلِ الذُّنُوبِ مِنْ أُمَّتِي ﴾ “Şefaatım, ümmetimin, günah işleyenleri için olacaktır”[22] hadisini,

3.  Bir başka lafızda ise; ﴿ خُيِّرْتُ بَيْنَ الشَّفَاعَةِ وَبَيْنَ أَنْ يَدْخُلَ شَطْرَ أُمَّتِي الْجَنَّةَ فَاخْتَرْتُ الشَّفَاعَةَ لِأَنِّهَا أَعَمُّ وَأَكْفَي أَتَرَوْنَهَا لِلْمُؤمِنِينَ الْمُتَّقِيَ؟ لاَ, وَلَكِنَّهَا لِلْمُذْنِبِينَ الْمُتَلَوِّثِينَ الْخَطَّاءِينَ ﴾ “Şefaat ile ümmetimin yarısının Cennete girmesi arasında seçim yapmak durumunda kaldım. Ben de, şefaatı tercih ettim. Çünkü şefaat, daha kapsamlı ve daha geneldir. Şefaat(im)in; günahkar, kirli, hata işleyen kimseler için olacaktır”[23] hadisini getirmiştir.

Suyûtî, ilk hadisi, şu yollardan getirmiştir:

1.      Enes

2.      Câbir

3.      Abdullah ibn Abbâs

4.      Abdullah ibn Amr

5.      Ka’b b. Ucre   

İkinci hadisi de, şu yoldan getirmiştir:

6.   Ebu’d-Derdâ’

Üçüncü hadisi de, şu yollardan getirmiştir:

7.Abdullah ibn Ömer

8.   Ebu Musa el-Eş’arî

Sa’d (ö. 792/1389) “Şerhu Akîdeti’n-Nesefî”de  ﴿ شَفَاعَتِي لِأَهْلِ الْكَبَائِرِ مِنْ أُمَّتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ ﴾ “Şefaatım, ümmetimin büyük günah işleyenleri için olacaktır” hadisini naklettikten sonra şöyle der:

“Bu hadis, meşhur bir hadistir. Hatta şefaat konusundaki hadisler, mana bakımından mütevatirdir.”

Şihâb (ö. 1069/1659) “Şifâ”ya yazdığı şerhte Hz. Peygamber (s.a.v)’in şefaatinin, Cehennem’e girmeyi hak eden bazı günahkar müminler hususunda olduğunu belirttikten sonra şöyle der:

“Bu şefaat türü, pek çok hadisle sabittir. Bu hadislerin geliş yollarının toplamı, tevatüre ulaşmaktadır. Bu konuda Hariciler ve Mu’tezile’den inkarcı kimselerin görüşlerine güvenilemez.”

Taki es-Subkî (ö. 756/1355) “Şifâu’s-Sikâm”da konu ile ilgili olarak şöyle der: “Hz. Peygamber (s.a.v)e özgü şefaatın; insanları, mahşerdeki uzun bekleyişten kurtarma ve hesabın acele görülmesi ile ilgili olduğunu ve bunun, ‘büyük şefaat’ olduğunu söylemiştir.”

Daha sonra da der ki: “Bu büyük şefaatın gerçekleşeceğini ve bu şefaatın Cehennem’e girecek olan günahkar kimseler hakkında olduğunu hiç kimse inkar edemez.”

Yine Sübkî (sözüne devamla) der ki: “Bu (tür) şefaat ve büyük şefaat ile ilgili hadisler, tevatürdür. Hz. Peygamber (s.a.v)’in yapacağı şefaat, büyük şefaata özgüdür. Daha önce de geçtiğine göre; bu (normal) şefaata gelince, bu şefaat; meleklere, peygamberlere ve müminlere özgüdür. Bundan sonra da Yüce Allah, ‘Lâ ilâhe illallah’ (=Allah’tan başka ilah yoktur) diyen kimseleri de, kendi rahmetiyle Cehennem’den çıkaracaktır.”

Kadı  İyâz (ö. 544/1149)’da der ki: “Şefaat ile ilgili hadisler, gelmiştir. Şefaatin, ahirette, günahkar müminler için olacağı hususundaki şefaatin sıhhati ile ilgili hadislerin toplamı, tevatüre ulaşmıştır.”

(İbn Hacer) “Fethu’l-Bârî”de der ki: “Hz. Muahmmed (s.a.v)e özgü şefaatın ispatı hususundaki hadisler, mütevatir olarak gelmiştir. Yüce Allah’ın; ﴿ عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً ﴾  “Umulur ki, Rabbin, seni ‘övülmüş bir makama’ ulaştırır” (İsrâ: 17/79) buyruğu da, bu şefaata delalet etmektedir. Cumhura göre; Yüce Allah’ın bu sözüyle kast edilen, (Hz. Peygambere özgü) şefaattır.

Vâhidî, bu konuda aşrıya kaçıp (ayeti değil de) icmayı nakletmiştir. Fakat Vâhidî, bu konuda Mücâhid ile Huzeyfe’den gelene işaret etmektedir.”

Sehâvî (ö. 902/1496)’nin “Fethu’l-Muğîs” adlı kitabında geçtiğine göre; şefaat ve havz hadisi ile ilgili sahabeden olan ravilerin sayısı, 40’ı geçmektedir.

Devamla da der ki: “Şefaat ve Havz ile ilgili hadisi, tevatür olmakla nitelendiren kimseler vardır. Bunlardan birisi olan Kadı İyâz, “Şifâ”da bunu söylemiştir.

İbn Abdilberr ise “İstizkâr”da dedi ki: ‘Şefaatı ispat etme, Ehl-i Sünnet itikadının rükunlarından biridir. Çünkü Ehl-i Sünnet, Yüce Allah’ın; ﴿ عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً ﴾  “Umulur ki, Rabbin, seni ‘övülmüş bir makam’ (=makamı mahmûd)a’ ulaştırır” (İsrâ: 17/79) sözününyorumu üzerinde görüş birliğine varmıştır. Ayette geçen ‘‘övülmüş bir makam’ (=makam-ı mahmûd); Hz. Peygamber (s.a.v)in, ümmetinden günah işleyenlere yapacağı şefaattır. Bu konuya hiç kimsenin muhalefet etmediğini biliyorum.. Bu, Mücâhi’den de rivayet edilmiştir. Bu hususu, “Temhîd”de ‘Allah’ın, arşın üzerinde istiva etmesi’ ile ilgili yerde de anlattım. Yine bu konuda, Mücâhid’den, bir grubun üzerinde birleştiği şeklinde bunun aksi bir görüşte rivayet edilmiştir. Dolayısıyla da bu husus, onlara ait bir icma’ olmaktadır… Hamd, Allah içindir.

“Temhîd”de sahabe ile tabiun’un bu konudaki bir çok görüşünü belirttim. Yine bu kitapta yeteri kadar şefaat ile ilgili hadisleri de naklettim. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen hadisler; mütevatir, sıhhatli ve sabittir…

Yine “Temhîd”de Abdullah ibn Ömer hadisi ile Câbir’in Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen rivayet ettiği şu hadisi de naklettik:

﴿ شَفَاعَتِي لِأَهْلِ الْكَبَائِرِ مِنْ أُمَّتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ ﴾

“Kıyamet Günü (yapacağım) şefaatım, ümmetimin büyük günah işleyenleri için olacaktır”

Câbir der ki: “Büyük günah sahibi olmayanların şefaate ne ihtiyacı olacak ki?”   

Abdullah ibn Ömer’de der ki: “Büyük günah işleyen kimseler için istiğfar etmeye devam ediyorduk. Yüce Allah’ın ﴿ أَنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ ﴾ “Gerçekten Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Ama bunun dışında dilediği şeyi bağışlar” (Nisa: 4/48) ayeti inince bundan vazgeçtik. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştu:

﴿ أَنِّي أَخَّرْتُ شَفَاعَتِي لِأَهْلِ الْكَبَائِرِ مِنْ أُمَّتِي ﴾

“Şefaatımı, ümmetimden büyük günah işleyenler için (Kıyamet Günü’ne) erteledim” ”

Şefaat ile ilgili hadislerin senedlerini tamamen “Temhîd”de naklettik. Bu şefaat konusu, bidatçilerle tartıştığımız temel bir meseledir.”

Hadiste kasteilen husus bu olabilir.

Zürkânî (ö. 1122/1710)’de “Şerhu’l-Muvatta’”da bu konuyu kısa bir şekilde nakletmiştir

Şeyhulislam İbn Teymiyye (ö. 728/1327) “İstiğase bi Seyyidi’l-halk” adlı risalesinde konu ile ilgili olarak şöyle der:

“Müstefiz sünnetle değil de, mütevatir sünnet ve ümmetin ittifakıyla sabit olduğuna göre; Peygamberimiz (s.a.v), şefaat edici olup Kıyamet günü de (mümin) insanlara şefaat edecek ve insanlar O’nun sayesinde şefaate mazhar olacaklardır. Çünkü insanlar, o gün, Rablerine karşı kendilerine şefaat etmesini O’ndan isteyecekler, O da onlara şefaat edecektir. Ayrıca Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ın görüş birliğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v), büyük günah işleyen kimselere şefaat edecek ve Cehennem’de tevhid halkından hiç kimse kalmayacaktır.” 

* * *

-306 ﴿ اَلْحَوْضُ ﴾

“Havz”[24] ile ilgili hadisler

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Enes                                                 

2.     Cündub b. Abdullah el-Becelî 

3.     Useyd b. Hudayr                               

4.     Hârise b. Vehb                                 

5.     Sehl b. Sa’d                                       

6.     Abdullah ibn Zeyd                             

7.     Abdullah ibn Ömer                             

8.     Abdullah ibn Mes’ud                         

9.     Müstevrid b. Şeddâd                         

10.     Ebu Hureyre                                     

11.     Esmâ’ bint. Ebi Bekr                         

12.     Abdullah ibn Abbâs                           

13.     Sevbân                                             

14.     Câbir b. Semure                               

15.     Huzeyfe ibnu’l-Yemân                       

16.     Ukbe b. Âmir                                   

17.     Ebu Zerr                                           

18.     Ebu Saîd el-Hudrî                             

19. Hz. Aişe                                           

20. Ümmü Seleme                                   

21. Hz. Ebu Bekr es-Siddîk                     

22. Hz. Ömer                                         

23. Utbe b. Abdussülemî                         

24. Hz. Ali                                             

25. Semure b. Cündub

26. Üsâme b. Zeyd

27. Hz. hamza

28. Havle bint. Kays

29. Habbâb ibnu’l-Erett

30. Zeyd b. Erkam

31. Âiz b. Amr

32. Ka’b b. Ucre

33. Lakît b. Âmir

34. Ebu Berze el-Eslemî

35. Büreyde

36. Übey b. Ka’b

37. Berâ b.Âzib

38. Câbir b. Abdullah

39. Huzeyfe b. Useyd

40. Hasan b. Ali

41. Zeyd b. Sâbit

42. Selmân

43. Ebu Ümâme

44. Ebu Bekre

45. Ebu’d-Derdâ’

46. Ebu Mes’ud

47. Süveyd b. Cebele el-Fuzâî

48. İbrâz b. Sâriye

49. Nevvâs b. Sem’ân

Toplam, 49 kişi.

(Derim ki:) (Zebîdî) “Şerhu’l-İhyâ’”da bu hadisi rivayet edenlere şunları da ilave etmiştir:

50. Ebu Lübâbe                                       

51. Cübeyr b. Mut’im                             

52. Evs ibnu’l-Erkam                               

53. Zeyd b. Evfâ

54. Süveyd ibn Amr

55. Sunâbihî ibnu’l-A’ser 

56. Abdullah es-Sunâbihî

57. Semure b. Cünâde el-Âmirî

Toplam, 8 kişi.

Daha bir çok alim, bunlara, başka ravileri de eklemiştir. Bu meseleyi, dikkatlice araştıran bir kimse, bunları bulur.

Kadı İyâz (ö. 544/1149) “Şifâ”da Havz hadisini rivayet edenlerden 24 kişinin ismini anmıştır. Üç kişinin ismini de daha önce anmıştı.

“Şifâ”ın bazı nüshalarında, üç kişinin daha ismi geçmektedir. Böylece (“eş-Şifâ”da) toplam sayı, 30’u bulmaktadır.

Kurtubî (ö. 671/1273) “Müfhim”de belirttiğine göre; Havz hadisini rivayet edenler, 30 kişiden fazladır.

İbn Hacer (ö. 852/1447)’de “Fethu’l-Bârî”de bu kimselere daha da ilave bulunup hadisin ravilerini, 56 kişiye ulaştırmıştır.

(Suyûtî’de) “Budûru’s-Safîre”de (hadisin ravilerini,) her hadisin lafzını diğerinden ayrı tutmak suretiyle 58 kişiye ulaştırmıştır.

(Zürkânî’de) “Şerhu’l-Mevâhib”de Hafız’ın şöyle söylediğini nakletmiştir: “Bana ulaştığına göre; bazı son devir alimleri, Havz hadisinin ravilerini, 80 kişiye ulaştırmıştır.”

(Suyûtî) “Menâhilu’s-Safâ”da ise der ki: “Havz ile ilgili hadisleri, 55 sahabi rivayet etmiştir. Bu ravilerin rivayet ettikleri hadisler, (Havz) hadisinin mütevatir olduğunu göstermektedir.”

Bu konuda daha geniş bilgi için (Suyûtî’nin) bu kitabına, Aliyyu’l-Kârî (ö. 1014/1605)’nin “Şifâ”ya yazdığı şerhe[25] ve (Zebîdî’nin) “Şerhu’l-İhyâ” adlı kitabına bakabilirsiniz.

(Zebîdî) bu kitabında Havz ile ilgili hadisleri rivayet edenlerden 45 kişinin ismini saymıştır. Ayrıca bu kişilerin rivayet ettikleri hadislerin lafızları ile yarım cüz kadar da bu hadislerin tahricini yapan kimseleri belirtmiştir. Bunların sonunda ise şöyle der:

“Bunlar, yazı yazma sırasında Havz ile ilgili hadisleri bir araya toplayan kimselerden kolayca elde ettiklerimdir… Eğer yanımda bulunan Fevâid,[26] Cüz,[27] Ta’lik,[28] Tahrîc[29] gibi kitapların hepsine bakma imkanım olsaydı, muhtemelen (bu kişilerin ile hadislerin sayısı,) naklettiklerimden daha çok bir duruma ulaşırdı.”

(İbn Abdilberr ise) “İstizkâr”da ﴿ وَمِنْبَرِي عَلَى حَوْضِي ﴾ “Minberim, (bana bahşedilen Kevser) havzın(ın üstünde bulunmak)tadır” hadisine dair yerde konu ile ilgili olarak aynen şöyle der:

““Temhîd” adlı kitabımda, Havz konusu ile ilgili mütevatir olan rivayetleri naklettik.”

(Münâvî’de) “Feyzu’l-Kadîr”de ise şöyle der: “Kadı Beyzavî dedi ki: ‘Ehl-i Sünnet alimnlerine göre; Havz ile ilgili hadislerin zahiri mütevatirdir. Dolayısıyla da Havzın varlığına inanmak gerekmektedir. Fakat bazı alimler, Havzı inkar eden kimseyi tekfir etmeyi reddetmiştir.’

Kurtubî’de dedi ki: ‘Havz ile ilgili hadisler, mütevatirdir.’”

İmam Hafız Ebu Bekr el-Beyhakî (ö. 458/1066)’de “Kitâbu’l-Ba’s ve’n-Nüşûr”da Havz ile ilgili hadisleri, senedleriyle ve geliş yollarıyla birlikte bir araya getirmiştir.

Bazı alimlere göre; Havz ile ilgili hadislerin, mütevatir olması gerekmektedir.

Bazı alimler de der ki: “Havz ile ilgili hadisler, lafzî değil de, manevî mütevatirdir.”

Bu konuda daha geniş bilgi için Şihâb (ö. 1069/1659)’ın “Şifâ”ya yazdığı şerhe[30] ve daha bir çok kitaba bakabilirsiniz.

* * *

-307 ﴿ اَلْكَوْثَرُ ﴾

“Kevser”[31] ile ilgili hadisler

Hafız İbn Kesîr (ö. 774/1372) konu ile ilgili olarak şöyle der: “Pek çok yollardan gelen Kevser ile ilgili hadisler, mütevatirdir. Bu nedenle de hadis imamlarının çoğuna göre; Kevser ile ilgili hadisler, kesinlik ifade etmektedir.”

 

-308 ﴿ أَنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ (يعني يَوْمَ الْقِيَامَةِ) كَمَا تَرَوْنَ الْقَمَرَ لَيْلَةَ الْبَدَرِ ﴾

“Siz, dolunay gecesinde, ayı gördüğünüz gibi, (ahirette) Rabbinizi göreceksiniz”[32]

Sa’d (ö. 792/1389) “Şerhu Akîdeti’n-Nesefî”de bu hadisi nakledip devamla şöyle der: “Bu, meşhur bir hadistir. Bu hadisi, sahabenin ileri gelenlerinden 21 kişi rivayet etmiştir.”

Şeyh Kâsım b. Kutlûboğâ el-Hanefî (ö. 879/1474), hocası İbnü’l-Hümâm (ö. 861/1456)’ın “Musâyere” adlı kitabına yazdığı haşiyede bu hadisi nakletmiştir. Daha sonra da şöyle der:

“Derim ki: Bu, “Kifâye”den alınmıştır. (Müellif) burada der ki: ‘Şeyh Ebu Abdullah Muhammed b. Ali el-Hakîm et-Tirmizî’nin bu konuda bir tasnifte bulunduğu belirtilmektedir.’

Allah’ın görülmesi ile ilgili hadisin sıhhatli oluşu, Resulullah (s.a.v)’in bir çok sahabesinden gelmiştir. Bunların içerisinde sahabenin ileri gelenleri de bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1.     Abdullah ibn Mes’ud                         

2.     Abdullah ibn Ömer                             

3.     Abdullah ibn Abbâs                           

4.     Süheyb                                             

5.     Enes                                                 

6.     Ebu Musa el-Eş’arî                           

7.     Ebu Hureyre                                     

8.     Ebu Saîd el-Hudrî                             

9.     Ammâr b. Yâsir                               

10.     Câbir b. Abdullah                               

11.     Muâz b. Cebel

12. Sevbân

13. Umâre b. Ruveyde es-Sakafî

14. Huzeyfe

15. Hz. Ebu Bekr

16. Zeyd b. Sâbit

17. Cerîr b. Abdullah el-Yemenî

18. Ebu Ümâme el-Bâhilî

19. Büreyde el-Eslemî

20. Ebu Berze

21. Abdullah ibnu’l-Hâris ez-Zebîdî

Görüldüğü üzere bunlar, sahabenin meşhur olanları ile ileri gelenlerinden 21 kişidir. Bunlar, Allah’ın (ahirette) görülmesi ile ilgili hadisi, rivayet etmişler ve ahirette Allah’ın görülmesinin gerçekleşmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır. Bunların dışındaki diğer sahabilerden bunun aksi bir şey de bilinmektedir. Dolayısıyla da Allah’ın (ahirette) görülmesi hususu, icmâ’ olmaktadır.”

Daha sonra Şeyh Kâsım b. Kutlûboğâ, bu sahabilerin rivayet ettikleri hadislerin tahricini yapan hadis imamlarının isimlerini de belirtmiştir.

Ayrıca Allah’ın (ahirette) görülmesi ile ilgili hadisi rivayet eden şu sahabileri de anmıştır:

22. Ebu Rezîn el-Ukaylî                           

23. Ubâde ibnu’s-Sâmit                             

24. Ka’b b. Ucre                                     

25. Fudâle b. Ubeyd

26. Ubey b. Ka’b

27. Abdullah ibn Amr

28. Hz. Aişe

Daha geniş bilgi için Şeyh Kâsım b. Kutlûboğâ’nın bu kitabına bakabilirsiniz.

İbn Ebi Şerîf (ö. 906/1500)olarak şöyle der: Allah’ın (ahirette) görülmesi ile ilgili hadisler, mana bakımından mütevatirdir. Bu hadisler, çeşitli yollarla sahabenin bir çoğundan gelmiştir. Bu hadislerin bir çoğunu, “Şerhu’l-Akâid”e yazdığım haşiyede belirttim.”

“Tuhfetu’l-Culesâ”da ise konu ile ilgili olarak şöyle denilmektedir: “(Ahiretteki) Mevkifte, Cennetlik herkesin Yüce Allah’ı görme meselesi, tartışmasız bir şekilde meydana gelecektir.”

Lakkânî (ö. 1041/1631)’de “Şerhu Cevhere”de der ki: “Yüce Allah’ın ahirette görülmesi ile ilgili hadislerin toplamı, tevatür derecesine ulaşmıştır. Bu hadislerin teferruatı haberi ahad olsa bile.”

Demîrî (ö. 808/1405) “Hayâtu’l-Hayevân”ın ‘Mebhâsu’l-Atak’da Yüce Allah’ın, dünyada ve ahirette görülmesini aklî delillerle caiz olduğunu belirttikten sonra şöyle der:

“Naklî  delil ise; Yüce Allah’ın (Kur’an’da) buyurduğu söz ile Resulullah (s.a.v)’in, Yüce Allah’ın ahirette görülmesiyle ilgili haber verdiği mütevatir hadislerdir. Yüce Allah’ın ahirette görülmesinin meydana gelmesi, (Cennetlik) müminler için bir yüceliktir.”

(Kastallânî’de) “Mevâhib”de ‘İsrâ’ ile ilgili yerde der ki: “Müminlerin, Yüce Allah’ı, ahiretteki Arasât ile Cennet bahçelerinde görmeleri ile ilgili Ebu Saîd el-Hudrî, Ebu Hureyre, Enes, Cerîr, Süheyb, Bilâl ve daha bir çok sahabenin Hz. Peygamber (s.a.v)’den rivayet ettikleri haberler, tevatürdür. Allah, bizi de, ahirette kendisini gören bu kullarından eylesin.”

* * *

-309 ﴿ عَدَم تَخْلِيد الْمُؤْمِن الْعَاصِي فِي النَّارِ وَعَدَم خُرُوج مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ مِثْقَال ذَرَّةٍ مِنْ إِيمَانٍ مِنْهَا ﴾

“Günahkar müminin Cehennemde[33] ebedi kalmaması ve kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimsenin (Cehennem’den) çıkması” ile ilgili hadisler

Suyûtî (ö. 911/1505) ile ve daha bir çok alimin anlattığına göre; günahkar müminin, Cehennem’de ebedi kalmayacağı ve kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimsenin, Cehennem’den çıkacağı ile ilgili hadisler, mütevatirdir.

Suyûtî (ö. 911/1505) “Metâliu’l-Musirrât”da konu ile ilgili olarak aynen şöyle der: “Müminlerin günahkar olanlarına gelince; günahkar müminin, Cehennem’de ebedi kalmaması ile ilgili hadisler, tevatür miktarının kat kat üstündedir.”

Hafız Celâl es-Suyûtî “Budûru’s-Safîre”de ise der ki: “Bu konudaki hadisleri, 40’dan fazla sahabiden rivayet ettik. Bu hadisleri(n tahricini), “Ezhâru’l-Mutenâsira fi’l-Ahbâri’l-Mutevâtira” adlı kitabımızda belirttik.”

Suyûtî’nin, bu kitapla kastettiği kitabı, asıl olanıdır. Çünkü nakilde bulunduğumuz muhtasar’da bu hadisi görememekteyiz.

İbn Teymiyye (ö. 728/1327) “Risâletu’l-Furkân”da konu ile ilgili olarak aynen şöyle der: “Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimsenin, Cehennem’den çıkması ile ilgili Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen hadisler, mütevatirdir.”

(Aynî’de) “Umdetu’l-Kârî”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ın yanındaki kesin deliller göstermektedir ki; muvahhid günahkarlardan oluşan  bir topluluk, (işlemiş oldukları günahlardan dolayı Cehennem’de) azap görecekler, daha sonra da Cehennem’den şefaatla çıkacaklardır.”

Tirmizî (ö. 279/892) ise, Ubâde ibnu’s-Sâmit’in[34] rivayet ettiği ﴿ مَنْ شَهِدَ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللّهُ وَأَنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللّهِ حَرَّمَ اللّهُ عَلَيْهِ النَّارَ ﴾ “Kim Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna tanıklık ederse, Allah, ona Cehennem ateşini haram kılar” hadisini naklettikten sonra aynen şöyle der:

“Ebu İsa der ki: Bu hadisin bir başka şekli de, bazı ilim adamlarını yanında bulunmaktadır. Tevhid ehline göre; (günahkar müminler,) işlemiş oldukları günahları sebebiyle Cehennem’de azap görseler bile, (sonradan) Cennet’e gireceklerdir. Çünkü onlar, Cehennem’de ebedi kalmazlar.

Abdullah ibn Mes’ud, Ebu Zerr, İmrân b. Husayn, Câbir b. Abdullah, Abdullah ibn Abbâs, Ebu Saîd el-Hudrî ile Enes b. Mâlik yoluyla Hz. Peygamber (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

﴿ سَيَخْرُجُ قَوْمٌ مِنَ النَّارِ مِنْ أَهْلِ التَّوْحِيدِ وَيَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ ﴾

“Tevhid ehlinden bir topluluk, kaldığı Cehennem’den çıkacak ve Cennet’e girecektir.”

Saîd b. Cübeyr, İbrahim en-Nehaî ile bir çok tabiunun; ﴿ رُبَّمَا يَوَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ ﴾ “Kafirler, vaktiyle kendilerinin Müslüman olmalarını nice kez arzu edecekler” (Hicr: 15/2) ayetini açıklama mahiyetinde şöyle söyledikleri rivayet edilmektdir:

“Tevhid ehli, Cehennem’den çıkarılacak ve Cennet’e girdirilecektir. Kafirler de, kendilerinin, müslüman olmalarını nice kez arzu edeceklerdir.” (Tirmizî’nin sözü burada bitmektedir.) 

* * *

-310 ﴿ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ سَبْعُونَ أَلْفاً بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴾

“(Muhammed ümmetinden) yetmiş bin kişinin, hesaba çekilmeden Cennet’e girmesi”[35]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Abdullah ibn Abbâs                                       

2.     Ebu Hureyre                                                 

3.     İmrân b. Husayn                                           

4.     Ebu Ümâme                                                 

5.     Hz. Ebu Bekr                                               

6.     Abdurrahman b. Ebi Bekr es-Siddîk               

7.     Abdullah ibn Mes’ud                                     

8.     Câbir b. Abdullah                                         

9.     Ebu Eyyûb el-Ensârî   

10.  Sevbân                                 

11. Huzeyfe ibnu’l-Yemân

12. Enes

13. Ebu Saîd el-Hudrî

14. Rifâa el-Cühenî

15. Feletân b. Âsım

16. Semure b. Cündub

17. Amr ibn Hazm

18. Ebu Sa’d el-Ensârî

19. Esmâ’ bint. Ebi Bekr                           

Toplam, 19 kişi.

* * *

-311 ﴿ اَلْحُسْنَى الْجَنَّة وَالزِّيَادَة اَلنَّظّر إِلَى وَجْهِ الرَّحْمَانِ ﴾

“İyi iş yapanlara, (bundan) daha güzeli olan Cennet’in verilmesi ve (Kıyamet günü Cennetliklerin) Yüce Allah’a bakmasının (onlara) daha ‘bir fazlalık’ olması”[36] ile ilgili hadisler

(Zürkânî) “Şerhu’l-Mevâhib”de konu ile ilgili olarak der ki: “Bu hadis, merfu olarak şu yollardan gelmiştir:

1.      Ebu Musa el-Eş’arî

2.      Ka’b b. Ucre

3.      Abdullah ibn Ömer

4.      Ubey b. Ka’b

5.      Enes

6.      Ebu Hureyre

Ayrıca bu hadis; Hz. Ebu Bekr, Huzeyfe, Abdullah ibn Abbâs ile Abdullah ibn Mes’ud’dan mevkuf olarak ve bir (grup) tabiun’dan da (maktu’ olarak) gelmiştir. Nitekim Suyûti’de “Budûru’s-Safîre”de bu konuya geniş yer vermiştir.

Suyûtî dedi ki: Beyhakî dedi ki: ‘Bu (hadis, konuyla ilgili ayeti[37]) açıklama mahiyetinde (söylenmiş)tir. Çünkü bu konuda sahabe ile tabiun’dan gelen (sözler), müstefiz ve meşhurdur. Fakat hadisin ancak mevkuf olduğu söylenebilir.’

Yahya b. Maîn’de dedi ki: ‘(Bu konu ile ilgili) yanımda 17 hadis bulunmaktadır. Bu hadislerin hepsi de, sahihtir.’

Suyûtî’de “Budûru’s-Safîre”de (bu 17 hadise) iki hadis daha ilavede bulunmuş ve bir dayanak olması mahiyetinde hadisi nakleden kimseleri de göstermek için konuyla ilgili hadisin bütün lafızlarını belirtmiştir.

(Suyûtî devamla) dedi ki: ‘Yanımızdaki hadis otoriterleri topluluğuna göre; bu hadisler, mütevatir derecesine ulaşmıştır.’”

Yine Suyûtî “Nevâhidu’l-Ebkâr ve Şevâhidu’l-Efkâr”da konu ile ilgili olarak şöyle der:

“Bu (hadis, konuyla ilgili ayeti) açıklama mahiyetinde (söylenmiş)tir. Çünkü bu hadis; Müslim’in, “Sahîh”inde[38] rivayet ettiği bir ayetin açıklanmasına delil olarak Resulullah (s.a.v)’den gelmiştir. Yine bu hadis; Hz. Peygamber (s.a.v)’in sahabilerinden Hz. Ebu Bekr, Huzeyfe, Ebu Musa, Ubâde ibnu’s-Sâmit ve daha bir çok sahabiden gelmiştir. (Konu ile ilgili ayetin) açıklanmasına dair hadisler ve rivayetler, çoktur. Bunları, “Dürrü’l-Mensûr fi tefsîri’l-Me’sûr”da getirdim.”

(Suyûtî) “Metâliu’l-Musirrât”da ise konu ile ilgili olarak aynen şöyle der: “(Cennetliklerin) Cennette Cenab-ı Allah’a bakması; alken caiz ve Kur’an, Sünnet, İcmâ ile de sabittir.

A. Kur’an’daki delil, Yüce Allah’ın sözleridir:

1. ﴿ وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌ إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ ﴾       

“O gün, yüzler, ışıl ışıl parıldar”[39]

2.  ﴿ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ ﴾

“Güzel iş yapan kimselere, (işlediklerinin yanı sıra) daha güzeli ve (bir de) ‘fazlası’ vardır”[40]

3.  ﴿ وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ ﴾

“(Cennetliklere) katımızdan ‘daha fazlası’ da verilir”[41]

4. ﴿ كَلاَّ إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ ﴾

“Evet! O Cehennemlikler, şüphesiz o gün Rablerini görmekten mahrumdurlar”[42]

Allah’ın Cennette görülmesi ile ilgili b uayetlerin açıklanması mahiyetinde Hz. Peygamber (s.a.v), sahabe ve tabiun’dan bir dayanak olarak gelen rivayetler, mütevatir derecesine ulaşmıştır.

B. Cennette Allah’a bakma ile ilgili Sünnet’teki delil ise; 20 kadar sahabiden gelmiştir. Bu hadislerin –mürsel, mu’dal, mevkuf ve maktu’ olanları da dahil- hepsi, sahih ve senedlidir. 

C. İcmâ’ ise, şöyle gerçekleşmiştir: İşlemiş oldukları amelleri sapıklık olan bid’at ve dine aykırı düşünce sahibi kimseler ortaya çıkmadan önceki Ehl-i Sünnet alimleri, (Cennetliklerin) Cennette Allah’a bakacağı hususunda icmâ etmişlerdir.”   

Bu konuda daha geniş bilgi için Suyûtî (ö. 911/1505)’nin “Dürrü’l-Mensûr” adlı tefsirinde (Yûnus: 10/26) ayetini açıklaması ile ilgili yere bakabilirsiniz.


[1]      “Ba’s” kelimesi, sözlükte; göndermek, dirilmek gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise; öldükten sonra dirilmek ve Allah’ın ölüleri tekrar diriltmesi anlamına gelmektedir.

        İman esasları içerisinde yer alan ba’s (=öldükten sonra dirilme) inancı, bütün semavi dinlerde inanılması istenen esaslardan biridir. Çünkü ölümden sonra diriliş, ahiret inancının temelini oluşturur.

[2]      “Kıyamet” kelimesi, sözlükte; kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve dirilmek gibi anlamlara gelir.  Terim olarak ise; Kıyametin iki anlamı vardır:

1. Kainattaki nizamın bozulması ve her şeyin altüst edilerek mahvolması. Buna, “es-Sâ’a” (=Bilinen zaman) denir.

1.   Helak olan ve ölen şeylerin yeniden diriltilerek ayağa kalkması ve mahşere doğru yönelmesi. Burada söz konusu  edilen Kıyamet, budur.

        Yüce Allah, Kıyamet günü, yeryüzünü dilediği şekle sokacak ve mahşer yeri, Peygamberimizin tasvirine göre: “Üzerinde hiçbir alamet bulunmayan, halis buğday unundan yapılmış yufka gibi beyaz ve parlak bir düzlüktür” (Buhârî, Rikâk 44) şeklinde olacak. her şeyin ölümünden sonra gerçekleşecek olan dirilişi takiben mahlukat, bu düzlükte toplanacaktır.

        Mahşerde melekler, cinler ve insanlar dirildikten sonra insanoğlunun küçüğü, büyüğü, akıllı, delisi, hepsi burada toplanacaktır. Hesaba çekilsin yada çekilmesin, bütün canlılar mahşer yerinde toplanacaktır. Hatta bu canlıların içerisinde ev hayvanları, vahşi hayvanlar ve diğerleri de mahşer meydanında toplanacaktır.

        Fakat hayvanlar, Allah’ın sorularına cevap verdikten sonra toprak olacaktır. Çünkü onlara dünyada teklif yoktur. Mükafat ve ceza, dünya hayatında kendilerine teklif yapılanlaradır. Mükellef varlıkların toplanma sebebi, hesap ve hayvanların toplanma sebebi ise, kısastır. Daha sonra hayvanlar, insanlardan ve birbirlerinden haklarını aldıktan sonra toprak olurken, inkarcı kafirlerde, “keşke ben de hayvanlar gibi toprak olaydım da ceza görmeyeyimdi” tarzında bir istekde bulunacaktır. (Nebe’: 78/40) 

        Kıyamet günü ise; haşr (=canlıların toplanması) vakti ile başlayarak Cennet ehlinin Cennete, Cehennem ehlinin ise Cehenneme girmesine kadar sürer.

[3]      Mahşer yerinde toplanacak olan insanlar, ruh ve beden ile yeniden diriltileceklerdir. Bununla ilgili Kur’an’dan deliller şunlardır:

        1. Kıyamet günü kabirlerinden kalkarak mahşer yerinde toplanacak olanların gözlerinden, yüzlerinden bahsedilmekte ve dünyada Allah’tan yüz çevirenlerin kör olarak haşrolunacağı belirtilmektedir. (Tâhâ: 20/124-126)

        2. O gün kafirlerinin yüzlerinin siyah ve kederli, müminlerinkinin ise parlak ve sevinçli olacağı haber verilmektedir. (Âl-i İmrân: 3/106-107, Abese: 80/38-43)

        Sünnetten deliller ise şunlardır:

        1. İnsanların o gün yaya, binitli ve yüzünün üstüne sürünenler olmak üzere üç grup olarak haşrolunacakları, (Nesâî, Cenâiz 118; Müsned: 5/165)

        2. Bazılarının o gün develere binecekleri ve bazılarını da ateşin kovalayacağı bildirilmektedir. (Buhârî,Rikâk 45; Müslim, Cennet 59; Nesâî, Cenâiz 118)

        3. İnsanların yalınayak, ilk yaratılışları gibi sünnetsiz, çıplak ve kusursuz olarak haşrolunacakları (Buhârî,Rikâk 45; Müslim, Cennet 41)

        4. Mahşer yerindeki bekleyişte güneşin yaklaştırılacağını ve dünyadaki durumlarına göre farklı derecede terleyeceklerini, (Buhârî, Zekât 52; Müslim, Cennet 62)

        5. Allah’ın, bu dehşetli günde yedi sınıf