- Tefsir ve icaz

Adsense kodları


Tefsir ve icaz

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 28 April 2011, 01:44 pm GMT +0200
TEFSİR VE İ'CAZ


Tefsir Doğuşu Ve Gelişmesi

Hiç şüphesiz bugün elyazması ve'basma kitaplarda müşahede ettiği­miz tefsir birçok merhalelerden geçmiştir. Tefsir hareketi, çok erken sıra­larda; Allah Kitabının ilk şârihi Peygamber (s.a.v.) in döneminde ortaya çıkmıştır. Rasulullah (s.a.v,) kalbine indirileni insanlara açıklıyordu. Saha-: be-i Kiram, Rasuluilah (s.a.v.) aralarında bulunduğu halde Kur'an tefsirine cur'et edemiyorlardı. Çünkü büyük yükü o yükleniyor ve onu hakkıyla yeri­ne getiriyordu. Ama Rasuluilah vefat edince Allah'ın Kitabını bilen, sırlarına vakıf olan ve onun irşadı ile hidayeti bulan sahabenin, bildiklerini açıklama hususunda kendilerine düşen payı yerine getirmekten ve anladıklarını izah etmekten başka alternatifleri yoktu. Onlardan müfessir olanlar pek çoktur. Ancak meşhurları on kişi olup şunlardır: «Dört halife, İbnu Mesud, İbnu Abbas, Übeyy b. Ka'b, Zeyd b. Sabit, Ebu Musa el-Eş'arî ve Abdullah b. Ez-Zübeyr. Dört halife arasında en çok Hz. Ali (r.a.) dan rivayette bulunul­muştur. Diğer üç halifeden yapılan rivayetler ise, azdır. Bunun sebebi, ve­fatlarının daha önce olmasıdır.» [1]

Bu on kişi arasında «müfessir» lakabını almaya en layık olan, ilmine Rasulullah (s.a.v.) in şehadet ettiği ve onun için «Allah'ım onu dinde fakîh kıl ve ona te'vili öğret.» [2] sözüyle dua ettiği, onu «Tercümanu'l-Kur'-an» diye isimlendirdiği Abdullah b. Abbas'tır. Lâkin insanlar, İbnu Ab-bas'tan olduğundan fazla rivayette bulunmuşlar ve bazıları ona yalan is­nat etme ve sözlerinin arasına kendi sözlerini katma cüretinde bulunmuş­tur. Hatta İmam Şafiî: «İbnu Abbas'tan tefsirle ilgili olarak rivayet edilenler­den ancak yüz civarında rivayet sahihtir» demiştir. [3]

Bu on kişi dışında sahabeden tefsir konusunda kendisinden bir mik­tar rivayette bulunanlardan bir kısmı da şunlardır: Ebu Hüreyre, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer, Câbir b. Abdillah ve mü'minlerin anası Hz. Aişe'dir, Ancak ilk on kişiye nazaran bunlardan yapılan rivayetler azdır.

Sahabe kavillerini İslâm âleminin çeşitli şehirlerinde bulunan tabiîn­den değerli bir topluluk alıp nakletti. Böylece Mekke'de müfessirierden bir tabaka, Medine'de ikinci bir tabaka ve Irak'da bir tabaka doğdu. İbnu Teymiyye şöyle demektedir: «Tefsir konusunda insanların en bilgilileri, Mekke ehlidir. Çünkü aralarında İbnu Abbas'ın ashabından olan Atâ b. Ebi Rabah, İbnu Abbas'ın mevlâsı İkrime, Said b. Cübeyr, Tavus vs. gibi değerli zatlar vardır. Kûfe'de de İbnu Mesud'un ashabı vardı. Medine'deki tefsir ehli ise, oğlu Abdurrahman b. Zeyd'in kendisinden rivayette bulunduğu Zeyd b. Eslern ve Maiik b. Enfes gibi zatlar vardı.» [4]

Etbauttabiîn de, tabiînden ilgili rivayetleri alarak, kendilerinden önceki kavilleri toplayıp tefsirle ilgili eserler tasnif ettiler: Süfyan b. Uyeyne, Vaki' b. el-Cerrah, Şu'be b. el-Haccâc, Yezîd b. Harun ve Abd b. Humeyd gibi.[5] Böylece bunlar, daha sonra hemen hemen bütün müfessirlere kaynak olan İbnu Cerîr et-Taberî'ye [6] zemin hazırladılar. Daha sonra âlimler tefsirlerinde değişik eğilimlere yöneldiler. Böylece rivayet ve dirayet diye iki gurupta toplanacak tefsirler ortaya çıktı. Rivayet tefsiri, Sahabe, Tabiîn ve Etbauttabiîne dayanan ve onları kaynak edinen tefsirdir. Dirayet tefsi­rinde ise çeşitli metodlar takip edilmiş ve farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu tefsir nev'i, Kur'an hidayetine yakınlık ve uzaklığına göre övülmüş veya Verilmiştir.

a- Rivayet tefsirlerinin en önemlisi, İbnu Cerîr et-Taberînin «Camiu'i-Beyân fî Tefsiri'l Kur'an» isimli eseridir. Bu tefsirin özellikleri: Senedlerini bir kritiğe tabi tutmakla birlikte sahabe ve tabiînin kavillerini alarak arala­rında tercihler yapması. Hükümlerin bir çoğunu istinbat etmesi. Manaya açıklık kazandıran i'rab vecihleri üzerinde durması. Ancak, -senedlerin du­rumu bilinir düşüncesiyle - bazen senedleri zikretmemekte, hatta bazen dikkatleri çekmeden sahih olmayan rivayetleri zikretmektedir.

et-Taberi'nin değerine yakın hatta bazı hususlarda ondan daha üs­tün olan diğer bir rivayet tefsiri, İbnu Kesîr (Imadu'd-Dîn Ebu'l-Fidâ İsmail b. Umar el-Kureşî ed-Dımeşkî1) in tefsiridir. İsnadda titizlik, ifade kolaylığı ve düşüncede açıklık bu tefsirin meziyetlerindendir.

es-Suyûtî (öl. H. 911), «ed-Durru'l-Mensûr fî Tefsîri'l-Me'sûr» isimli değerli tefsirini aynı metodla yazmıştır. Eserin isminden de anlaşılacağı gi­bi es-Suyûtî, İslâmî düşünceye beşerî açıklamalardan daha yakın olan me'sur sahih haberlere dayanarak bu eseri yazmıştır.

Lâkin rivayet tefsirleri genellikle şiddetli tenkidlere maruz kalmışlardır. Çünkü bu tefsirlerde sahih rivayetler sahih olmayan rivayetlere karıştığı gi­bi, İslâmı ve talimatını yozlaştırmak isteyen zındıklarla yahudi ve mecûsîle-rin gayretleri de karışmıştır. Ayrıca mezhep taraftarlarıyla çeşitli fırka ehli­nin Kur'an manalarını toplama ve onları kendi hevâları doğrultusunda sun-

ma düşkünlüklerini de unutmamalıyız. Onun için rivayet tefsirlerini seçen kişi ifadesinde ihtiyatlı olmalı, rivayetlerde hassas davranmalı ve çokça sened zikretmek hususunda itinalı olmalıdır.

b- Re'y ile tefsire gelinoe bu konuda âlimler ihtilâfa düşmüş; kimi onu haram saymış, kimi de oaiz olduğunu söylemiştir. Lâkin ihtilafları haki­katte, şuna racidir: Kesin bir deli! olmaksızın, Allah'ın muradının o şekilde olduğuna katı karar vermek veya Allah'ın Kitabını tefsir etmeye çalışan ki­şinin, dil kurallarını ve şer'î üslûbu bilmemesi, yahut yalan ve iftiraya da­yanarak kendi nefsi arzularından bazısını Kur'an âyetleriyle desteklemesi-dir. Ama kişi, gerekli şartları taşıyorsa re'yi ile Kur'an'ı tefsir etmeye çalış­masında bir sakınea yoktur. Hatta Kur'an'ın kendisi âyetlerinin düşünül­mesi ve talimatının anlaşılması için böyle bir içtihada davet ettiğini söyler­sek hakikattan uzaklaşmış olmayız. Nitekim Yüee Allah şöyle buyurmakta­dır: « (Öyle olmasa) Kur'an'ı iyiden iyi an!a(yıp hakkı tanıjmazlar mı? Daha doğrusu onların kalbleri üzerinde (kat kat) kilitler vardır.» [7] « (Bu Kur'an) âyetlerini iyiden iyi düşünsünler, temiz akıl sahipleri ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz kaynağı bir Kitaptır.» [8] es-Suyutî, ez-Zerkeşı'nin re'y ile tefsirin oaiz olabilmesi için kaçınılmaz şartlarla ilgili olarak «el-Burhan» da anlattıklarını özetler ve bu şartların dört noktada toplanabileceğini söyler-.

Birincisi: Zayıf ve mevzu rivayetlerden sakınmakla birlikte Rasûlullah'tan nakilde bulunmak.

İkincisi: Sahabînin sözünü almak. Sahabe sözünün mutlak ola­rak merfu hükümde olduğunu söyleyenler olmuştur. Bazıları da bundan maksadın, nuzûl sebepleri gibi hakkında ictihad mümkün olmayan husus­lar olmalıdır, der.

Üçüncüsü: Dil kurallarına uymak ve âyetleri, Arap dilinin mü­sait olmadığı şekilde açıklamaktan sakınmak.

Dördüncüsü: Sözün gerekli kıldığını ve şer'î kanunun kendi­sine delâlet ettiğini almak.

Peygamber (s.a.v.) in İbnu Abbas için söylediği: «Allah'ım onu dinde fakih kıl ve ona te'vili öğret.» duası bu dördüncü nevidir.

Bu şartları haiz tefsirlerin en meşhurları, er-Râzî'nin [9] «Mefatîhu'l -Gayb», el-Beyzavî'nin «Envaru't-Tenzîi ve Esraru't-Te'vîl» Ebu's-Suûd'un[10] «İrşadu'l-Akli's-Selîm ilâ Mezâya'l-Kur'ani'l-Kerîm», en-Nesefî'nin[11]  «Medariku't-Te'nzîl ve Hakaiku't-Te'vîl» isimli tefsirleri iie el-Hâzin'in[12] «Lubabu't-Te'vîl fî Maâni't-Tenzîl» isimli tefsiridir.

er-Razî tefsirinde kelâma dair mantıkî deliller getirme hususunda ila­hiyatçı filozofların metodunu takibeder. Kevnî konularla özellikle ilgilenir. Tefsiri üzerinde durduğu âyet veya âyetler topluluğunu birkaç meseleye ayırır. Sonra Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâatin akidesini savunarak uzun uzadtya izahat verir.

el-Beyzâvî tefsirinde Ehl-i Sünnetin metodu üzere deliller zikretmeye önem verir. Di! kurallarına dikkat çekmeyi kaçırmaz. Ancak sûre sonların­da o sûrenin faziletiyle ilgili olarak rivayet ettiği hadislerde dikkatli olma­yıp bu husustaki rivayetlerinin çoğu sahih değildir. eİ-Beyzâvî'nin birçok haşiyesi vardır. Bu haşiyelerin en üstünü Şihab e!-Hafâcî'nin haşiyesidir.

Ebu's-Suûd'a gelince, Ehl-i Sünnet akaidine uygun olarak delilleri zik­retmekle birlikte Kur'an i'cazı ile ilgili konulan ortaya koymaya da önem ve­rir. Bu konuda usiûbu parlak ve Kur'an'tn belâğî yönünün zevkine varması sağlıklıdır.

Nesefî ise, ilk planda Ehl-i Sünnetin bakış açısını savunma ve bid'atla hevâ ehline cevap verme yolunu takibeder. Tefsiri, i'rab ve kıraat vecihleri-ni muhtevidir. Kısa, hatta çok veciz bir şekilde Kur'ahî belagatın parlaklığı­na daima işaret eder.

el.-Hâzin'e gelince, me'sûre önem vermekle birlikte senedierini zikret­mez. Eseri, ihtiva ettiği kıssa ve israiliyat sebebiyle avam tabakasının pek çok hayran olduğu bir kitaptır.

Re'y ile tefsir, bütün iyi şartları haiz olsa bile kat'î nasla sabit me'sû­re ters düştüğü takdirde eaiz değildir. Çünkü re'y ictihaddır ve nasstn bu­lunduğu yerde içtihada yer yoktur. Ama re'y ile tefsir ve rne'sûr ile tefsir arasında bir çelişki yoksa onlardan her biri diğerini destekler mahiyette­dir. Bu, tefsir kitaplarında müşahade ettiğimizin çoğunluğunu teşkil eder. Buna misal olarak hakkında birçok kavi! bulunan «... İşte onlardan kimi nefsine zulmedendir, onların bazısı mutedildir, onlardan bir kısmı da. Allah'­ın izniyle hayrat (ve hasenat yarışlarında öncü ol(up kazan)andır,» [13] âyetinin tefsirini vermek mümkündür. Öncü olup kazanan, iyilikleri daha fazla olandır. Mutedil olan, iyilikleri ve kötülükleri eşit olandır. Zalim ise, bazı haramları işleyendir. Bu bir görüşe göredir. İkinci bir görüşe göre, Öncü olup kazanan, ihlâs sahibi olan kimsedir. Mutedil, riyakar olandır. Zalim ise, nimeti inkâr etmeyip ona hakkını da vermeyendir. Üçüncü bir görüşe göre ise. Öncü olup kazanan, sırf hayır İşleyendir. Mutedil, iyi ameli kötü­süne karıştırandır. Zalim ise, Allah'ın emirlerini zamanında yapmayıp dur­madan erteleyendir, vs. [14] Görüfdüğü gibi bu kaviller arasında herhangi bir çelişki yoktur.

c- Çeşitli İslâmî fırkaların tefsirleri - hakikatte -re'y tefsiri içerisinde mütalaa edilirler. Ancak kınanmış olan kısma girerler. Çünkü bu tefsirlerin müellifleri onları sırf nevalarını desteklemek veya özel zevklerine yardımcı olmak gayesiyle telif etmişlerdir. Mutezile ile tasavvuf ehlinin ve batınî-lerin tefsirleri bu tefsir çeşidine girer.

Mutezilî tefsirlere hakim olan karakter akılcılık ve kelam mezhebidir. Tefsirlerinde de «iyi, aklın iyi gördüğü ve kötü de, akim kötü kabul ettiği­dir.»[15] meşhur kaidesi hakimdir. Bu tefsirlerde hadisler ikinci plandadır. Âyetlerin manaların! açıklamak için onlara pek nâdir müracaat ederler. Bu aksla eğilimin tefsir alanında en mükemmel mümessili ez-Zamahşerî'dir. (öl. H. 538). Belagat yönleri üzerinde duran, i'caz vecihlerini tahkik eden, ve bunları yaparken «şöyle dîye sorarsan, ben de böyle cevap veririmi) metodunu kullanan ez-Zamahşerî, «el-Keşşâf» isimli kitabıyla bu eğilimin temsilcisi sayılır. Bununla birlikte rivayet tefsirlerinde sıkça rastlanan isra-İliyat bu eserde yoktur. İbaresi de beliğ ve veciz olup lüzumsuz uzatmalara dolmamıştır.

Tefsirinden bir örnek: «Allah onların kalblerine de, kulaklarına da mü­hür basmıştır, Gözlerinin üzerinde bir de perde var.» âyetini açıklarken şöyle der: «Mühür basma» neden Allah'a isnad edilmiştir? Halbuki bunun O'na isnad edilmesi, çirkin bir fiile delâlet etmektedir... Bu konuda delilimiz şu âyetlerdir: [16] «Kullara zulmedecek değilim» «Biz onlara zulmetmedik. Lâkin zalim olanlar onlardı.» «Allah kötülüğü emretmez»... Daha sonra, mühürlemenin Allah'a isnad edilmesini, istiare veya mecaz olarak izah eder. Yani Mühürleyen, şeytan veya kâfir kişidir ve Allah, ona bu gücü ver­diği ve ona imkân tanıdığı için mühür vurma işi Allah'a isnad edilmiş­tir. [17]

Tasavvuf? tefsirlere, onları Kur'an anlatımından uzaklaştıran şatahat hakimdir. Ayrıca tefsirlerine hakim olan bu şatahat onları anlaşılmaz hale sokmuştur. Ancak ruhî işlerle meşgul olan ve tasavvuf! üslubu öğrenip bu üslûba yatkınlık kazananlar onları anlayabilir.

Bu tür tefsirlerin en meşhuru, birçok âlim ona nisbetini sahih görmekle birlikte H. 638 yılında vefat eden Şeyh Muhyiddin İbnu Arabîye nisbet edi-îen tefsirdir.

Bu tefsirden bir örnek: «Âyetlerimizi inkâr ile kâfir olanlar (var ya) on­ları muhakkak ki ateşe atacağız. Derileri piştikçe, azabı tadıp durmaları için, onları başka derilerle (yenileyip) değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.» [18] âyetinin te'vilini yaparken şöyle diyor: «Âyetlerimizi inkâr etmekle kâfir olanlar» Yani sıfat ve fiillerimizin tecellilerinden habersiz bırakılanlar. Çünkü âyetin roatlam-da ilim, hikmet ve mülk ile İbrahim âline tecelli etmiştir. «Onları muhakkak ateşe atacağız» Erdemliliğe tutkunluk ateşine. Çünkü onları Allah'ın sıfat ve fiillerinin tecellilerinden alıkoyan örtü derinliğine ve gerekliliğiyle birlik­te istidatları bulunduğu için duygu ve fıtratları bu erdemliliği arzu etmekte­dir. Yahut Allanın kahır sıfatlarının tecellilerinden durumlarına uygun şekil­de onları mağlubiyet ateşine atacağız. «Derileri piştikçe» çismânî örtüleri soyulup kaldırılır, «Başka yeni derilerle değiştiririz.» Onların dışında yeni örtülerle değiştiririz. «Azabı tatsınlar diye» mahrumiyet ateşini «Şüphesiz ki Allah mutlak gaübtir.» Güçlüdür, onları mağlup eder ve ruhlarındaki sıfat­ların zelii olmasıyla onları zelil kılar. Ruhlarında mevcud olan, erdemliliklere ulaşma çırpınışlarına rağmen asla ona ulaşmamaları sebebiyle onları bu tutkularının ateşiyle yakar. «Yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.» Gazab ve cismânl lezzetlere meyilleri ve benzeri duygularla kendi kendileri için seçtikleri azaptan onlara münasip olanı ile onları cezalandırır. İşte bu se­beple durmadan karanlık perdeleri değiştirilerek yerlerine başkaları getiri­lir. [19]   

Bir nevi ruhi sezgi üzerinde kaim olan duygusal zevk bu açıklamalara hakimdir. Bundan dolayı bu açıklamalarda sebepsiz yere birçok kapalı ifa­deler bulunmaktadır. Din ise, zevk sahiblerînin zevklerine ve coşkun kim­selerin coşkularına dayandırılamaz.

İşârî tefsir de tasavvufî tefsire yakındır. İşârî tefsir, âyetin zahir ve ba­tın arasını uzlaştırma gayretiyle birlikte âyetleri zahirlerinin dışında te'vil et­mektir. el-Âlûsî'nin (öl. H. 1270) «Rûhu'l-Meânı» isimli tefsiri bu tefsir çeşi­dine girer. el-Âlûsî, âyetleri zahir manalarına göre tefsir ettikten sonra ru­muz ve işaretler yoluyla çıkarılan gizli bazı manalara işaret eder. Şu âyetin tefsirinde olduğu gibi: «Hani sizden (Tevrat ile âmil olacağınıza dair) sapa­sağlam söz almıştık, «Tur» u da (tepenize iniverecek bir durumda) üstünü­ze kaldırmıştık (ve demiştik ki:) Size verdiğimiz (Kitab)ı (n hükümlerini) kuvvetle tutun onda onlar (la amel etmek luzumunju hatırlayın. Tâ ki sa-

kınmış olasınız.»[20] Hani fiil ve sıfatların tevhidi ile ilgili olarak aklî de­lillerle sizden sapasağlam söz almıştık. Üzerinize de akıl «Tur»unu dikmiş­tik. Tâ ki manaları ve sözlerini anlayasmız. Yahut Allah Teâlâ «Tur» ile kalb durumunda olan Musa'ya ve irşad ortamında onu, gerekli olan üst makam ve hakimiyetine işaret etmiştir. Ve dedik ki: «Alın» kabul edin, İyiyi kötüden ayıran akıl kitabından «size verdiğimizi.» Ondaki hikmet, bilgi, ilim ve kuralları anlayın ki şirk cehalet ve fasıklıktan konmasınız. Ama son­ra siz bundan yüz çevirip süfli yöne yöneldiniz. Şayet Allah, bir müddet sî­ze mühlet verme hikmeti olmasaydı hemen cezalandırılacaktınız, büyük musibete uğrayacaktınız.)) [21]

Kur'an'ın zahirini ihmal edip batını ile yetinen ve «...nihayet araları­na, bir kapısı bulunan bir sûr çekilmiştir; (Mü'minler içerde, kâfirler ise dı-şarda kalmıştır.} Sûrun içi rahmet doludur, dış yanında azab...» [22] âye­tini kendilerine deli! olarak ileri süren bâtını tefsirlere gelince, onlar şeria­tın temeline ve dil kurallarına ters düşen bozuk te'villerden başka birşey ihtiva etmezler. Bâtınî tefsirler, tasavvuf? tefsirlerle işârî tefsirlerden daha çok Kur'an anlatımından uzaktır. Her ne kadar hepsi Kur'an'ın zahirine ters ise de...

d- Bununla birlikte bazen tefsirlerden belli bir çeşidine müracaat et­mek mecburiyetinde kalırız. Şayet belagat meseleleri üzerinde duruyorsak Ez-Zemahşerİ'ye başvururuz. Kelâmla ilgili bîr konuyu inceliyorsak, er-Râzî'ye müracaat ederiz. Ama Kur'an'm irabını öğrenmek istiyorsak, Ebu Hayyan'ın «el-Bahru'l ~Muhit»ine bakarız. Onda nahivle ilgili bir çok mesele ve kıraatla ilgili meseleler vardır. Onu, re'y ile tefsir arasında mutatla etmek için birşey bulamadığımız gibi hadislere pek az yer verdiğinden dolayı da rivayet tefsirleri arasına da sokamıyoruz.

e- Son asırda çağdaş bazs âlimlerin yeni çabalarının mahsûlü olan tefsirler yazılmıştır. - Hîc şüphesiz - bunlar arasında en az başarıya ulaşan; Tantâvî Cevherî'nin «el-Cevâhîr fî tefsıri'I-Kur'an» isimli eseridir. Onun ese­rinde tefsir hariç hersey vardır. Muharnmed Reşid Rızâ'nın «Tefsîru'l-Menâr» ına gelince, müellif daha çok seleften gelen rivayetlere başvurarak onlar­la çağın gerektirdikleri arasında bir uzlaşma sağlamaya çalışır. Çoğu za­man bu gayretlerinde başarıya da ulaşır. Ama bazen bazı zayıf rivayetlere tutunarak inatla onları savunur. Ancak hareket noktası olan metodu - genel olarak - Kur'an üslûbunu anlamadaki derinliğine ve Kur'an't, hidayet ve icaz kitabı olarak incelediğine delâlet eder. Seyyid Kutub'un tefsiri «Fî Zi-lâli'l-Kur'an» da İse, ifade ve tasvir konusunda Kur'an'ın üslûbunu anlama hususunda başarılı bakışîar mevcuttur. Ancak bu tefsirin hedefi    Kur'ani

prensipleri yeni nesle kolay bîr diüe anlatmaktır. O, öğretici olmaktan çok yön verici bir tefsirdir.

Rivayet tefsin şayet istinbat güzelliği, kültür genişliği ve tercih husu­sunda yeterliliği haiz ise, kabul görme yönüyle tefsirlerin ilkidir. Bununla birlikte onunia yetinmeyi öğütîüyor değiliz. Bir âyet veya âyetlerin te'vil için çeşitli tefsirlere müracaat kaçınılmazdır. Ancak çeşitli tefsirlere müra­caat ettikten sonra kendimize görüşlerin en doğrusunu seçeriz. Ama ko­nuyla ilgili sahih bir haber bulursak, onu alır ve başkasını atarız. Çünkü nassın bulunduğu yerde içtihada yer yoktur. [23]





[1] el-Itkan, 2/316.

[2] el-Burhan, 2/161.

[3] el-Itkan, 2/319.

[4] Bu metni es-Suyutî, nakletmektedr. Bk. el-ltkan, 2/323.

[5] Bk. e!-Burhan, 2/159.

[6] Bk. es-Suyutî Tabakatu'l-Müfessirîn, s. 30-31; Şezeratu'z-Zeheb, 2/260-261;    Tarihu Bağdad, 2/162.

[7] Muhammed sûresi: 54.

[8] Sâd sûresi: 29.

[9] Fahru'd-Din Muhammed b. Umar er-Râzî: H. 606 yılında vefat etmiştir. (Bk. Vefeya-tu'1-A'yan, 1/474).

[10] Muhammed b. Muhamrned b. Mustafa b. Ahmed b. et-Tahavî: H. 982 yılında    vefat etmiştir.

[11] Ebu'l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Mahmud en-Nesefî: H. 710 yılında vefat etmiştir.

[12] el-Hazin, Alâu'd-Din Aiî b.' Muhammed b. İbrahim el-Ekrğdâdi: H. 741 yılında vefat et­miştir.

[13] Fâtır sûresi: 32.

[14] Geri kaviller için bk. el-ltkan, 306. İbnu Kesîr, 3/254-256.

[15] İslâm Ansiklopedisi'nde mutezile ile ilgiü sakıncası olmayan bir inceleme vardır, Bk. Ertcyclop. de l'islam, art. Muîazila 111/841-7.

[16] Tefsiru'l-Keşşaf, 1/26-27.

[17] el-Keşşâf, 1/28. Muhammed b. Bahr el-lsfahânî'nin [Öl. H. 322) «Camiu't-Te'vtl li Muhkemi'-Tenzîl» isimli eseri de Mutezile tefsirlerinin meşhuriormdandır. -Ibnu'n- Ne­dim'in de belirttiği gibi - ondört cilttir. Ancak matbu olanı, er-Râzî'de nakledildiği miktar olup Said el-Ensörî tarafından seçilip derlenmiş ve ayrıca basılmıştır.

[18] en-Nisâ sûresi: 55.

[19] Tefsîru'ş-Şeyhn-Ekber, 1/152.

[20] et-Bakara sûresi: 63.

[21] Rûhu'l-Moânî, 1/282.

[22] e!-Hadîd Sûresi: 13.

[23] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 231-238.