meryem
Fri 10 December 2010, 03:44 pm GMT +0200
VII- TÂLÛT ÖYKÜSÜ
Kuranda Tâlût Öyküsü
"Musa'dan sonra Israiloğullarınm ileri gelenlerini görmedin mi? Peygamberlerinden birine, "Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. "Ya savaş size farz kılındığında gitmezseniz?" demişti. "Memleketimizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre niye Allah yolunda savaşmayalım?" demişlerdi. Ama savaş onlara farz kılınınca, az bir kısmı dışında, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri bilir.
Peygamberleri onlara "Şüphesiz Allah size Tâlût'u hükümdar olarak gönderdi" dedi. "Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmaya o nasıl layık olabilir?" dediler. "Şüphesiz Allah size onu seçti, bilgisini ve bedeni gücünü artırdı" dedi. Allah, hükümdarlığı dilediğine verir. Allah her şeyi kuşatır ve bilir.
Peygamberleri onlara "Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden gelen bir huzur ve Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalıntılar var, onu melekler taşır, eğer inanmışsanız bunda sizin için delil vardır" dedi.
Tâlût, ordu ile birlikte ayrıldıktan sonra "Şüphesiz Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, sadece bir avuç avuçlayan dışında, onu tatmayan şüphesiz bendendir" dedi. Onlardan pek azı dışında, sudan içtiler. Kendisi yanındaki müminlerle beraber ırmağı geçince, "Bugün Câiût ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok" dediler,
Kendilerinin'Allaha kavuşacağını bilenler ise: "Nice az bir topluluk çok olan topluluğu Allanın izniyle yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir" dediler.
Câlût ve ordusuna karşı çıktıklarında, "Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve sebatımızı artır, kafirlere karşı bize yardım et" dediler. Onları Allanın izniyle bozguna uğrattılar. Davud, Câlût'u öldürdü. Allah, Davud'a hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allanın insanları birbiriyle gidermesi olmasaydı, yer yüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lütufkardır. İşte bunlar, Allanın âyetleridir. Biz onları sana doğru olarak okuyoruz. Şüphesiz sen peygamberlerden birisin. "[356]
Öykünün Özeti:
Öykü, Kutsal yerde bir zamanlar Israiloğullarının başından geçen bir olaya işaret etmektedir. Düşmanları karşısında yenilmiş ve ezilmiş bir durumda idiler.
Düşmanları, Allanın gönderdiği ve hem gönül rahatlığı hem Harun ve Musa ailesinin bıraktıklarını içeren sandığı ellerinden almışlardı.
Halk zillet, aşağılık ve izdırap içine düşmüş, yöneticilerden halka kadar herkes bu duyguya kapılmıştı. Yaşadıkları zilletten kurtulmak ve galip gelerek izzete ulaşmak istemişlerdi. Bunun da tek yolunun çarpışmak ve cihad etmek olduğunu anlamışlardı.
Onun için yönetici kesim başlarındaki peygambere başvurmuşuna sığınmış ve işlerini idare edecek, izzet vee zafere götürecek ve Allah yolunda düşmanlarına karşı savaşmalarını sağlayacak kendilerine bir hükümdar seçmesini istemişlerdir.
Öyle görülüyor ki o peygamber bunların dönek karakterlerini ve ve gevşek iradelerini biliyor, savaşmaları emredildiği taktirde sözlerinden döneceklerini ve savaşa gitmeyeceklerini biliyordu. Onun için kendilerine "Ya savaş size farz kılındığında gitmeyecek olursanız? Savaşmanızı istediğimiz zaman savaşacak mısınız, yoksa yan mı çizeceksiniz? Sizin savaştan yan çizeceğinizi biliyorum" demişti.
Savaşacaklarını ve savaştan geri kalmayacaklarını, savaşmamalarının sebebinin kendilerine komutanlık yapacak bir hükümdarın bulunmaması, böyle bir hükümdarın bulunması halinde hemen savaşacaklarını söylediler. Yaşadıkları zilletten kurtulmak istedikleri, yurtlarından çıkarıldıkları ve yenilmiş oldukları için düşmanla savaşmaya çok istekli olduklarını belirttiler. Düşmanı yenmeye ve topraklarını kurtarmaya kararlı olduklarını söylediler. Niçin savaşmayalım? dediler.
Peygamber onların sözlerini dinleyip hamaset ve isteklerini görünce, onları zafer, kurtuluş ve izzete götürecek hükümdar göstermesini Allahtan istedi. O da Tâlût'un kendilerine hükümdar olduğunu bildirdi.
Bunlara bir sürpriz oldu. Çünkü hükümdarın saraydan ve kral ailesinden biri olmasını bekliyorlardı.Tâlût ise bu aileden biri değildi. Üstelik ölçülerine göre hükümdar olabilecek kadar zengin de değildi. Onun için peygambere itiraz ettiler ve "Biz hükümdarlığa daha layık olduğumuz ve kendisi zengin olmadığı halde o bize nasıl hükümdar olabilir?" dediler.
Peygamber, ne olursa olsun, bir hükümdar İsteyen bu insanların tavrına şaştı. Yüce Allah, kedilerine Tâlût'u hükümdar seçince, itiraz ettiler. Peygamber onlara hükümdar olmaya layık kılan niteliklerini anlattı ve Rabbani ölçülere göre halkın arasında hükümdarlığa en uygun kişi olduğunu belirtti. Allahın onu aranızdan seçtiğini, Onun sonsuz bilgi sahibi olup ne yaparsa yerinde yaptığını, ona çok bilgi ve güç verdiğini, komutanlık ve savaş işlerini yürütecek kadar kuvvet ve ehliyet sahibi olduğunu söyledi. Niçin ona itiraz ediyorusunz? Allah mülkünü dilediğine verir, o, her şeyi bilir, her şeyi kuşatır. Hükümdarlığı madem ki Allah Tâlût'a vermiştir, o halde buna layık odur, diye anlattı.
Peygamber, Tâlût'a karşı içlerinde duydukları sıkıntı ve yaptıkları itirazları gidermeye çalıştı.Allahın kendilerine bir alamet göndereceğini ve bu alametin Tâlût'u kendileri için Allahın seçtiğini göstereceğini söyledi. Hükümdarlığının alameti olarak size yitirdiğiniz sandığın gelmesidir, onu melekler taşıyacak, içinde Allahtan gönül rahatlığı, Musa ve Harum ailesinin bıraktıkları şeyler vardır, inanıyorsanız, bu sizin için bir delildir, dedi.
Ve daha Önce kendilerine ait olup düşmanın eline geçmiş bulunan sandık, düşmanlarıyla hiçbir çarpışma, savaş ve galibiyet olmaksızın kendiliğinden onlara gelir.Bu sandığı melekler taşıyacak ve kendilerine getirecektir. Meleklerin sandığı taşıması ve kendilerine getirmesi, Tâlût'u hükümdar olarak Allanın seçtiğini ve meleklerin kendilerine Tâlût'u beğendiklerini gösteren bir gösterge olacaktır.
Bu sandığın içinde Allahtan gönül rahatlığı (sekine) vardı. Sekine, rahatlık, hoşnutluk, güven ve kesin inanma anlamındadır.İçinde Musa ve Harun ailesinin bıraktık larından bir şey de vardı. Her halde bu şey, Musa ve Harun ailesinden kendilerine miras kalmış kutsal emanetler gibi maddi bir şeydi.
Peygamberin geleceğini söylediği alamet geldi. Melekler onlara sandığı taşıyıp getirdiler. Onlar da Tâlût'un kendilerine hükümdar olmasını ister istemez kabul ettiler.
Tâlût yönetimi ve iktidarı eline aldı.Seferberlik ilan etti.Kafir düşmanlarına karşı halkı savaşa hazırladı.
Ölüm kalım savaşına giderken askerlere kararlı, güçlü, bilgili ve deneyimli olarak davrandı. Peygamberin nitelediği gibi bilgi ve kuvvet sahibi olduğunu gösterdi.
Halkının savaş naraları attığını ve savaşmak istediklerini bilmekte, bunun gelip geçici bir heyecan ve hamaset duygusu olduğunu anlamaktadır. Arzu etmenin ve söz vermenin uygulama gibi olmadığını, uygulamalı sınav meydanında hamaset ve heyecan naralarının çoğunun uçup gittiğini, eyleme geçilmesi durumunda heves sahiplerinin verdikleri sözlere sahip çıkmadığını bilmektedir. Bundan dolayı durum tespti yapmak için askerlerini sınadı.
Ülkesinden çıkıp düşman üzerine yürüdü. Şehrin sınırlarını ve meskun yerleri geçtikten sonra onlara şöyle dedi: Allah sizi bir ırmakla deneyecektir.Irmaktan geçerken ondan içmeyin. Emrimi tutmayıp ondan içen benim askerim olamaz ve benimle beraber gelmesin. Çünkü o, itaat eden ve kendini dizginleyebilen bir asker değildir. Fakat ırmaktan içmeyip emri tutan ve itaat eden kişiler benimle gelsinler.
Zeka ve deneyiminin bir göstergesi olarak her askerin ağzını ıslatıp susuzluğunu giderecek kadar ırmaktan sadece bir avuç avuçlamasına izin verdi. Kendine itaat edilmesini istiyorsan, yapılabilecek şeyleri iste, demişler.
Irmağa varınca, emri dinleyip itaat eden bir azınlık dışında, Tâlût'un emrini dinlemediler ve ırmaktan içtiler, Tâlût, muhalefet edip isyan eden kitleyi orada bıraktı ve itaat eden azınlıkla beraber ilerleyip gitti. Ölüm kalım savaşının olacağı yere vardı.Askerleri düşman askerlerini görünce onlarla savaşmaktan korktular. Düşman askerlerin başında komutan Câlût vardı ve askerleri Tâlût'un askerlerinden çoktu.
Yanında kalan azınlıktan çok kişi Tâlût'la görüşerek bugün Câlût'a ve askerlerine güç yetiremiyeceklerini, bu yüzden onlarla savaşamayacalarını söylediler.
Savaştan korkanlar ordudan ayrıldılar.Hükümdar Tâlût ve askerlerden küçük bir azınlık kaldı. Bunlar da Allaha kavuşacaklarına, cennet ve nimetlerine ulaşacaklarına kesin olarak inanan kimselerdi.
Bu küçük azınlık, korku İçinde yaşayan çoğunluğa zaferi ve ona götüren yollan öğreterek şöyle dediler: Nice az bir topluluk, Allanın izni İle büyük topluluğu yenmiştir. Allah şüphesiz sabredenlerle beraberdir.
Tâlût, inanan ve sabreden azınlıkla beraber savaşa başladı. Savaş başlayınca, her şeyi elinde tutan Allahtan zafer için dua ettiler. Yalvararak Ondan yardım istediler. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır, direnme gücü ver ve kafir millete karşı zafer ver" dediler.
Allah onlara sözünü gerçekleştirdi. Ona verdikleri sözü tuttukları için onlara yardım etti. Allanın izniyle düşmanı yendiler.
Hz.Davud da sabreden bu yiğitler arasında idi.Henüz peygamber veya hükümdar değildi. Herhalde peygamberlik ve hükümdarlık bundan sonra kendisine gelmiştir. Davud, Câlût'a saldırmış ve öldürmüştür.Ondan sonra Allah, Davud'a hükümdarlık ve peygamberlik vermiş ve istediğinden öğretmiştir.
Tâlût, topraklan kurtardıktan, sandığı geri aldıktan, düşmanı yendikten ve halkını üstün kıldıktan sonra muzaffer azınlıkla beraber ülkesine döndü. îsrailoğullannın içyüzünü ortaya çıkardıktan, karakterlerini ve gizli bir çok yönlerini gösterdikten sonra döndü.
Kitlelerin isteklerinde samimiyet derecesini anlamış, onlara nasıl davranılacağını öğrenmiş, sebat eden mücahitlerin kimler olduğunu ve bunların topluluklar içinde her zaman küçük azınlık olduklarını kavramış olarak döndü.
Tâlût'tan sonra îsrailoğullannın başına hükümdar ve peygamber olarak Hz.Davud geçti.[357]
[356] Bakara, 246-252 Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: I/306-307.
[357] Dr.Salah Abdulfettah Halidi, (Çeviren: Prof.Dr.İbrahim Sarmış), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: I/307-312.