- Talak 1.Bölüm

Adsense kodları


Talak 1.Bölüm

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Sun 30 May 2010, 11:00 am GMT +0200
Fetavay-i Hindiyye Talak 1.Bölüm

KİTABÜ´T- TALÂK
1- TALÂK´IN MANÂSI, RÜKNÜ, ŞARTI, HÜKMÜ, VASFI, KISIMLARI VE TALÂKI VÂKİ OLAN VE OLMAYAN KİMSELER..
Talâk´ın Manâsı:
Talâk´ın Rüknü :
Talâk´in Şartı:
Talâk´ın Hükmü :
Talâk´ın Vasfı:
Talâkın Kısımları:
Fetavayî Hindiyye Talâk-ı Sünnîde Kullanılan Bazı Lafızlar
Talâk-ı Bid´îde Kullanılan Bazı Lafızlar
Sarhoş Kimsenin Talâkı
2- TALÂK´IN ŞEKİLLERİ
1- Sarîh Talâk.
Talâkın Kadına İzafesi:
2- Talâkı, Zamana İzafe Etmek.
3- Talâk´ın Teşbihi Ve Sıfatı
4- Dühûlden Önceki Talâk.
5- Talâkta İkullanilan Kinaye Lafızlar
6- Kitabet (=Yazma) Yolu İue Talâk.
7- Farsça (Veya Diğer Dillerle) Yapılan Talâk
3- BAŞKALARINA TEFVİZ EDİLEN TALÂK..
1- Talâk Hususunda Kadını Muhayyer Bırakmak.
2- Talâkı Kadının Eline Bırakmak.
3- Talâkı Kadının İsteğine (= Dilemesine, Meşietine) Bırakmak.
4- TALÂKIN ŞARTA BAĞLANMASI
1- Şart Lafızarı
3- İn, İzâ Ve Başka Kelimelerle, Talâkı Şarta Bağlamak Talâkı, Nikâha İzafe Etmek :
Talâkı Sarih Şarta Bağlamak:
4- İstisna.
İstisnanın Şartı
İstisna’ Nın Sıhhatinin Şartı


KİTABÜ´T- TALÂK



1- TALÂK´IN MANÂSI, RÜKNÜ, ŞARTI, HÜKMÜ, VASFI, KISIMLARI VE TALÂKI VÂKİ OLAN VE OLMAYAN KİMSELER


Talâk´ın Manâsı:


Talâk[1] : Şer´an, nikâh akdini, lafo-ı rna´hsûs ile (— özel sözler­le) hâlen veya meâlen, ref ve izâle etmektir. (= ortadan kaldırmak­tır.) Bahru´r - Râik´ta da böyledir. [2]



Talâk´ın Rüknü :



Talâk´tn rüknü, erkeğin, karışma hitaben : «Sen, boşsun.» demesi veya buna benzer bir söz söylemesidir. Kâfî´ds de böyledir. [3]



Talâk´in Şartı:



Talâk´m, özellikle şu iki şartı vardır:

1- Kadında, nikâh veya iddet kaydının bulunması,

2- Mahall-i nikâhın helâl olması,


Meselâ : Cimâ´dan sonra, musâharet sebebiyle, kocasına haram olan ve iddet beklemesi îcafoeden bir kadını; kocası iddeti içinde bo-şasa; —nikâhının— helâlliği kalkmış olduğundan, bu talâk vâki ol­maz.

Bu kimse, önce fooşayıp; sonra bundan geri dönse bile, —helâllik ve bağ zail olup gitmezse —talâk baki kalır. Çünkü onlar, halde değii, istikbâlde zail olurlar. Bir taiâk´tan sonra; iki defa daha tatlik etmiş olsa bile, hüküm değişmez. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir. [4]



Talâk´ın Hükmü :


Talâk´ın hükmü : Karı - koca arasındaki ayrılığın; teiâk-i Hc´îde, kadının iddeti bitince; taiâk-ı bâin´de ise hemen, vuku bulmasıdır. Fet-hu´l - Kadîr´de de böyledir.

Nikâhın helâlliği; üç talâk vuku ´bulduğu zaman kaybolur. Se-robsî´nin Muhıyt´indc de böyledir. [5]



Talâk´ın Vasfı:



Talâk, aslında mahzurlu; ihtiyaç halinde ise, mftbâhtır. Kâfimde da böyledir. [6]


Talâkın Kısımları:



Talâk, iki kısımdır:

1- Taiâk-ı sünnî,

2- Talâk-ı bid´î.


Bunlardan her biri de, iki kısma ayrılır:

1- Adede rücû1 eden,

2- Vakte rücû´ eden.

Aded ve vakit bakımından, taiâk-ı sünnî iki kısımdır:

1- Talâk-i sunnî-i´has´en,

2- Ta!âk~ı sunnî-f ahsen.

Talâk-i sunnî-i ahsen : Kendisine cima´ edilmiş bulunulan zev­ceyi, içinde mukârenet bulunmayan, bir tuhûr (= temizlik) İçinde, ta-lâk-ı ric´î ile bir talâk boşamaktır ki, bu kadın, iddeti sona erinceye kadar, bîr da;ha atİik edilmiş (= boşanmış) olmaz. Bu kadın hamile ise, hamlini vaz1 etmesi (= doğurması) da beklenir.

Tnlâk-i sunnî-i hasen : Aslında cima´ edilmiş bulunan bir İcadım; içinde cima´ bulunmayan bir tuhr (= temizlik) hâlinde, bir ric´î talâk ile boşamak ve İddetin sonuna kadar, tuhr (— temizlik) hallerinde, ´birer daha boşamaktır. Serahsî´nin Muhıyt´lnde de ´böyledir.

Cima1 edilmiş olan kadın ile, cima´ edilmemiş olan kadın, adede rucû eden, sünnî talâk bakımından eşittirler.

Vakte rücö eden sünnî talâk ise, kendisine cima´ edilmiş bulunan, kadında sabit olur.

Cima´ edilmemiş olan kadın; temiz iken de, hsyızîı iken de, bo-şanabilir. (Çünkü, bu kadının, iddet beklemesi, gerekmez.) Hidâys´de de böyledir.

Kendisi ile, halvet-i sahîha da bulunulmuş olan kadın da, ta­lâk vakti hususunda; cima´ edilmiş olcn kadın gibidir. Muhıyt´te de böyledir.

Taiâk-ı Sünnî´nin vakti hususunda, müslüman kadın ile, ehl-i kitap olan veya câriye bulunan kadınlar da, müsâvîdir. Tatarhâniyys´-de de böyledir,

«İddetin uzamasından zarar görmemesi İçin, erkeğin, İlk ta­lâk-i, temizlik vaktinin sonuna bırakması, evlâdır.» denildi.

Keza, «işi, cimâ´ın sonucunu beklemeye bırakmamak için, sünnet olan vakit, temizliğin, hemen akabinde boşamaktır.» denildi. Tebyîn´de de böyledir.

Burada, temizlikten kasıt, içinde cima´ yapılmayan vakittir Talâk-ı Sünnî´nin vakti, ancak, bu vakittir. Hayız tıâlindeki cima´ ve hayız hâlindeki talâk; üzerinde nas oian sünnet talâk mahallinden çık­mış bulunur. Zıyâdât´ta da böyledir.

Bu hüküm, şahsın; hayız hâlinde vuku bulan talâkdan, rücû et­mesinin, daha güze! olduğu, Asıl´da zikredilmiştir.

Ttihâvî: «Bir kimsenin, karısını, hayzı takip eden temizlikte bo­şaması, sünn-et olan talâk mahalline, dönmesine işarettir.» demiştir.

Ebü´l - Hasen ise : «Ts´ıâvî´nin söylediği, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´-nin,.; Asıl´da zikredilen ise, İmâmeyn´in kavlidir.» demiştir.

Bîr kimse; karısını, hayız hâlinde iken, boşadıktan sonra, ye­niden nikahlayıp; hayzı takip eden temizlik hâli içinde, tekrar boşamayı İstese; bu boşama, bil - ittifak, talâk-t sünnî olur. Zehıyre´de da böyledir.

Bir kimse; karısını, içinde cima´ etmediği, temizlik halinde, bir talâkla boşadıktan sonra, tekrar nikâhlasa; bu şahsın, o temizlik müddetinde, isterse, bu kadını boşayabiîeceği hususunda, ittifak var­dır. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse; karısını, içinde cima´ yapmadığı tuhur {= temizlik) hâlinde, bir talâkla ´boşadıktan sonra; aynı tuhur günlerinde, karısına, sözle, tekrar rücû´ etse; bu şahıs, karısını, isterse, aynı temizlik gün­lerinde ikinci defa boşayabiiir. İmâm Ebû Hanîfe {R.A.J´ye göre, ise, talâk-ı sünnî olmaz. İmâm Muhammet! (R.A.)´den ise, bu rivayetlerin, her İkisi de gelmiştir. Zehıyre´de de böyledir,

Bu durumda, karısına; dokunmak, öpmek veya fercine şeh­vetle bakmak gibi, bir yolla müracaat eden kimsenin, talâkı hakkında da, yukarıdaki ihtilâflar, söz konusudur. Sirâcü´i - Vehhâc´da da böyle­dir.

Bîr kinime, karısının elini, şelrvetle tuttuğu sırada, ona : «Sen, sünnet üzere, üç talâk boşsun.» dese; o sırada üç talâk vâki olur. Bu talâklardan biri, diğerine tâbidir. Koca, karısına müracaat ettiği zaman. diğer talâk vâki oiur. Mebsût´ta da böyledir,

Şayet, bu şahıs; ´bîr talâkla boşamiş buîunduğu karısına, ci­ma´ ile müracaat ederse; bu hâli, bil - icmâ, taiâk-i sünnî olur. Sîrâ-cü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bu hüküm; adam, cima´ ite müracaat edince, kadının, bundan, hâmi[e kalmaması halindedir.

Şayet kadın; bu cimâ´dan hâmile kalmışsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A). île İmâm Muhammet! (R.A.)´e göre, kocası isterse, bu kadını, başka bir talâkla boşayabilir. Bedâi´de de böyledir.

Bid´î talâk da iki nevidir

1- Aded yönünden bid´î talâk,

2- Vakit yönünden bid´î talâk.


Aded yönünden bid´î talâk : Bir tuttur (~ temizlik) vakti içinde; kadını, bir kelime ile yahut, ayrı ayrı kelimelerle, üç talâk boşamaktır.

Veya, bir temizlik süresi içinde; bir kelime ile yahut iki kelime ile; iki talâkın arasını, cem etmektir. Bir kimse, böyle yaparsa; talâk vâki olur. Fakat, böyle yapan şahıs da, âsî (= günahkâr) olmuş bulu­nur

Vakit yönünden bid´î tal§´<: Bu, hayız gören bir kadını, hayız halinde iken boşamaktır. Ancak, bu kadının; —kocasının —cima´ et­tiği bir kadın olması gerekir. Bir kimsenin, içinde cima´ ettiği tuhur E= temizlik) zamanında, karısını boşaması da. vakit yönünden bid´î bir talâktır/

Bu hallerde de, talâk, vâki; fakat, kocanın, karısına müracaat et­mesi, müstehap olur.

Esahh olan kavil ise, bu durumda, kocanın, müracaat etmesi va­ciptir. Kâfî´de de böyledir.

Zâhir-i rivayette, talâk-ı bâin, talâk-ı sünnî değildir.

Bir kimsenin, cima´ etmemiş olduğu karısını; — hayızlı veya hayız-sız — boşaması, talâk-ı sünnîdir. (Çünkü, bu kadının, iddet beklemesi gerekmez.)

Müntekâ´da : «Bir kimsenin; karısını, hayızfcalinde iken, mu­hayyer bırakmasında, bir beis yoktur.

Hayız hâlinde, kadının, kendisini muhayyer kılmasında da, bir beis yoktur.

Hakimin, hayız halinde, bu kan - kocanın arasını ayırmasında da, bir beis yoktur.» denilmiştir. Muhıyt´te de böyledir.

Hayızlı bulunan bir cariyenin; azâd edilince, nefsini muhay­yer kılmasında da, bir beis yoktur.

Bu mes´elelerde, cima´ edilen kadınla, cima´ edilmeyen kadın, müsavidir. Sirâcü´i - Vehhâc´da da böyledir.

Yaşça büyük veya küçük olduğundan dolayı, hayız görmiyen bir kadını, sünnet üzere boşamak isteyen koca; onu, bir taiâk boşar; bir ay geçince bir talâk daha ve bir ay daha geçince, bir talâk daha boşar.

Boşama, ayın başında vuku´ bulmuşsa, yeni ;aym, hilâlinin görül­düğü günün evveline İtibar .edilir. Ayrılıkta olsun, iddette olsun, zaman, kamerî ayla, tesbit edilecekse— bil - ittifak, mezkûr güne itibar ediiir.

Boşama, ey içinde vâkî olmuşsa; —zamanın tesbitinde — bil -it­tifak, gün sayssına itibar -edilir.

Bu durumda, ikinci boşama, otuz gün dolmadan yapılmaz; bilakis, otuz birinci gün gelince, ikinci boşama yapılır.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a ´göre; İddet, doksan gün geçmeden ta­mam olmaz.

Bir kimse, âdet görmeyen —yaşça küçük veya büyük— karısını, istediği zaman boşaya´bilir. Bu, caizdir. Üç imamımızın kavillerine göre, !bu kimsenin; cima´ ettikten sonra, talâk için, bir müddet zaman ge­çirmesi gerekmez. Fethu´I - Kadir´de de böyledir,

Şemsü´l - Eîmm© Halvânî: «´Bizim şeyhlerimiz: Bu hüküm; küçük kadının hayız olma ihtimali olmadığı ve ihâmile bulunmadığı zaman geçerlidir. Fakat, hayız olma ihtimali ´bulunan kadının talâkını, cimâ´ından ´bir ay sonraya bırakmak, efdatdir; buyurdular.» de­miştir. Zehıyre´de de böyledir.

Hamile bir kadını, cimâ´dan sonra tatlik etmek caiz olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, bu kim­se; her iki talâk arasında, bir ay müddetle bekiiyerek karısını, talâk-ı sünnî jle boşar. Hidâye´de de böyledir.

Bir kimse, cima´ etmiş bulunduğu ve âdet görmekte olan ka­rısına : «Sen, sünnet üzere boşsun.» derse; talâk vâki o!ur. Ancak^bu durumda kadının temiz ve bu tu´hûr hâlinde de, kocası tarafından cima´ edilmemiş olması gerekir.

Şayet kadın, hayızh ise veya, bu temizlik halinde, kocası tarafın­dan cima´ edilmişse; ´bu durumda, sünnet olan vakit gelene kadar, ta­lâk vâki olmaz.

Bir kimse, cima´ ettiği, hayız ehli karısına : «Sen, sünn-et üze­re, üç talâk boşsun.» demiş olsa; bu sözünün bir kaç yönü bulunur:

1- Bu şahıs, (bu sözü ile; iher temizlik zamanı bir talâk niyyet etmişse; sözü, bu niyyeti üzere geçerli olur.

2- Su kimsenin, ´bu sözü söylediği esnada, bir niyyeti bulun­mazsa; yine, her temizlik zamanı, bir talâk vâki olur.

3- Bu sözü ile, üç talâkın da, o anda vâki olmasına niyyet et­mişse; ´bu niyyeti de, sahih olur. Çünkü, üç talâkın birden vukuu, sün­net olarak bilinmektedir.

4- Bu şahıs; her ay başında, bir talâkın vuku bulmasını niyyet etmişse; bu durumdaki niyyeti de, sahih olur.

Şayet kadın, hayızdan kesilmiş yaşlı bir kadın veya hayız görme­yen küçük bir kız olduğu halde, kocası tarafından cima1 edilmiş ve kendisine : «Sen, sünnet üzere, üç taiâk boş ol.» denilmişse; bu du­rumda, bir talâk vâki olur.

Bu durumda, cima´ etse de, etmese de, bir ay sonra, bir talâk; ´bir ay sonra da, bir tsiâk daha vâki olur. Mıahıyt´te de böyledir.

Eğer ´bu durumda, adam; aynı anda, üç talâkın ´hepsinin do vuku bulmasına niyyet etmişse; niyyeti vuku ´bulur. Serahsî´nin Muhiyt´-inde de böyledir.

Keza, hâmile kadın hakkında da, —niyyeti böyle olsun veya olmasın— hüküm böyledir. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse, karısına; cimâ´dan önce : «Sen, sünnet üzre, üç talâk boşsun.» demiş olsa; o anda, bir talâk vâki olur.

Eğer, onu yeniden nikâhlasa; diğer talâk da, vâki olur. İmâm Ebû Hr.nîîe (R.A.)´ye göre, üçüncü talâk da böyledir. Sirâcü´l Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, ´hamile olan karısına : «Sen, sünnet üzre, üç talâk boşsun.» demiş olsa; ´bu sözü söylediği anda, bir talâk vâki olur. Bu kadın, ´bir gün sonra, doğum yapsa; kocası, onu, tekrar nikahlayabilir. Zehıyre´de de böyledir.

Bir koca, karısına: «Sen, sünnet üzere, boşsun.» demiş, fa­kat «üç talâk» lafzını zikretmemiş olsa; eğer kadın, hayız erbabı olur ve tm söz, içinde cima´ bulunmayan, temiz vaktine rastlarsa; talâk vâki oiur.

Kocanın sözü, böyle ´bîr vakte raslamamışsa; böyle bir vakit ge­linceye kadar, talâk vâki olmaz. Böyls bir vakit gelince, talâk geçerli olur.

Kadın, hayız görmeyen veya hâmile bir kadın olursa; koca, bu sözü söylediği anda, talâk vâki olur, Tahâvî Şerhî´nde de böyledir.

Koca, sözü İle, üç talâkı birlikte veya ayrı ayrı nîyyet etmiş­se; kadın da temiz ise, talâk sahih olur. Bu, Şemsü´l - Eimme Serah-sî´nin, Şeyhu´I- İslâm´ın ve Esrar isimli eserin Sahibinin kavlidir.

Fehru´l - İslâm, Scrfru´ş - Şehîd ve âlimlerden bir topluluk iie Hidâye Sahibi de : «Bu durumda, talâkın hepsine birden niyyet etmek, sahih olmaz.» demişlerdir. Tebyîn´de de böyledir.

Hatta, bu durumda, sadece, bir talâk vakî olur. Fetâvâyİ Kâ-dîhân´da da böyledir.

Bîr kimse, ´bâin bir talâka niyyet ederek, karısına : «Sen, sün­net üzere, boşsun.» dese; bu durumda, kadın boşanmış olmaz. 5e-rahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bu durumda, bir kimsenin, iki talâk niyyet etmesi, fakat sözü ile bir talâk kasdetmesi ve «sünnet üzere...» demesi hâlinde; kadın, iki talâk üzere boş olmaz ve bir talâktan fazlası, vâki olmaz. Tata?hâ-niyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Sen, sünnet üzere, her ay, boşsun.»

dese; bu durumda, hayızdan kesilmiş olan kadın, her ay, üç talâk boş olur.

Kadın, hayız gören biri ise, bir talâk ´boş olur. Ancak, her ayr üç talâk boşamaya niyyet etmişse, bu durumda kadın, üç talâk boş olur.

Bir kimse, şayet, hayız görmeyen karısına : «Sen, her ay için, boşsun.» demiş olsa; bu kadın, her ayın taşında, bir talâk boş olur.

Koca, hayız gören karısına : «Sen, her hayızda boşsun.» demiş oisa; kadın, her hayız oluşunda, bir talâk boş olur.

Koca, bu sözü, hayız olmayan karısına, söylemiş olsa; bu durum­da, bir şey lâzım geimez. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bu şahıs, bu sözüne, «sünnet üzere» lafzını da, eklese; bu durumda kadın, temiz halde ise, bir talâk vâki olur. Sonra da, hayız görmeyen kadın için her ay; hayız gören kadın İçin her hayızda, bir talâk vâki olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, sünn-et üzere, iki talâk boşsun." demiş olsa; bu durumda, içinde cima´ edilmemiş olan, her tuhûrda (= temizlikte) birtaîâk, vâki olur. Bedâi´de de böyledir.

Muc.Üâ, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´ın şöyle buyurduğunu zikret­miştir : «Bir kimse, karısına: «Sen, sünnet üzere, iki talâk boşsun.» demiş olsa; -eğer, kadın temiz ise ve bu temizliği sırasında cima´ edilmemişse; bu durumda, önce, sünnet üzere, bir talâk vâki olur. Sonra da, ikinci talâk, bu birinciye tâbi olur.

Eğer kadın, hayızlı ise; bu talâkların ikisi de, temizlenene kadar, geriye kalır. Temizlendikten sonra da, bu iki talâkdan, sünnet üzere, önce biri, müteakiben de, diğeri vâki olur.»

Bir kimse, karısına : «Birisi sünnet olmak üzere, sen, iki ta­lâk boşsun.» veya : «Sen, biri sünnet, diğeri de bid´at olmak üzere, iki talâk boşsun.» dese; bu durumda, sünnet vakti ise, bu talâklardan — önce, talâk-ı sünnî, sonra da, ta!âk-ı bld´î oimak üzere— ikisi de vâki olur.

Eğer, vakit, sünnet vakti değilse; talâk-ı bid´î vâki olur; talâk-ı sünnî ise, geriye kalır. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Sen, sünnet üzere, iki talâk boşsun. Bu talâklardan birisi, talâk-ı bâindir.[7] ; dese; bu şahıs, hangisini is­terse, o talâk-i bâin olur. Şayet kadın, hayız olur ve temizlenene ka­dar, bâin olmazsa; bu talâklardan ikisi de, bâin olur. Zehîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, sünnet´ten sonra, boşsun.» deso; fcu kadın; hayız olup, temizlendikten sonra, talâk vâki olur.

Şayet koca, karısına : «Sen, her çocuk doğurdukça sünnet üzere boşsun.» demiş ve kadın da, bir batında, üç çocuk doğurmuş olsa; İmâm Ebû Harûfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, bu durum­da, talâk vâki olmaz. Çünkü, bunlara göre, kadinın nifâa hâli, İlk ço­cuktandır. Kadın, bu nifâstan temizlenince, bir talâk vâki olur. Sonra da, her tuhûr [= temizlenme) vaktinde, bir talâk vâki olur.

Koca, karısına : «Sen, her çocukla beraber, sünnet üzere, boş­sun.» demiş olsaydı; bu durumda üç talâk vâki olurdu. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, yarın sünnet üzere boşsun.» de­yince; kadın, bir gün sonra, kendisinde, sünnet üzere talâk vâki ol­mayacak bir durumda ise; telâk vâki olmaz. Ancak, sünnet üzere, ta­lâk vâki olmaya müsait bir durumda ise, taiâk vâki olur. Muhıyt´te de böyledir.

Koca, karısına : «Sen, sünnet üzere, boşsun.» dese; kadın da, temiz ye bu temizlik süresi içinde, kocası i!e cima´ etmemiş ol­masına rağmen, ona, başkası zina etmiş olsa; ´bu kadın, —İçinde bu­lunduğu— temizlik vaktinde ´boş olur. Kadına, şüphe ile cima yapıl­mış olsa; bu durumda, içinde bulunduğu, temizlik süresinde, boş ol­maz. Zahîrîyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına, zihârda[8] bulunduktan sonra; bu zıhârın keffâretini yerine getirmeden; karısrnfı, sünnet üzere boşasa; talâk vakî olur. Zihar haramlığı, talâk-ı sünnîye manî olamaz.

Keza, bir kimse; karısının kız kardeşini nikahlayıp, ona cima´ et­se; bu sebeple, karı - kocanın aralan tefrik edilse; bu adam, kız kar­deşinin iddett içinde, karısını boşasa; taiâk vâki olur.

Bir kimsenin, fücurdan hâmile olan karısını, sünnet üzere, boşayjp, boşayamıyacaği ´hususunda ihtilâf vardır. Şöyle ki:

Kocasının ölüm haberi gelen, bir kadın; başka bir koca Jle evlen-se; bu yeni kocası, o kadına cima´ ettikten sonra, önceki kocası gel­se; bu durumda, kadının ikinci kocası ile aralan tefrik edilince, kadı­nın, ondan iddet beklemesi lâzım geı´ir. Kadını, bir jddet içinde, önceki koc3sı boşamış olsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, bu durumda kadın, boş olmaz. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre ise, kadın boş olur.

Önceki kocası, ´bu kadını; — ikinci kocaya varmadan önce— sün­net üzere, üç talâk boşasa; kadın, hayız görüp, temizlense: onun bo­şanması lâzım gelir.

Bu kadın, sonra; ikinci kocayla evlenip, o, kadına cima´ yaptıktan sonra, aralan tefrik edilse; İmâm Ebö Yûsuf (R.A.)´a göre, ikinci ko­cadan olan iddeti devam ettiği müddetçe, talâk-ı sünnîden geride ka­lan, iki talâk vâkî olmaz. İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe [R.AJ´ye göre İse, talâk lâzım olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer dilersen, bin dirheme sünnet üze­re, üç talâk ´boşsun.» dese; şayet bu söz, kadın hayız görmekte iken söylenmişse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, kıyasda, meşiyyet (= kadının istemesi), hayızdan temizlenene kadar, —söz konusu — olamaz.

Bu söz, içerisinde cima´ yapılmış bulunan, bir temizlik süresinde söylenmiş olursa; kadın, hayız olup, tekrar temizlenene kadar, yine meşiyyet, (= kadının dilemesi, istemesi) mu´teber değildir. Mumyî´ts de böyledir.

Bîr kimse, yaşça küçük olan karısını boşasa da, bir ay geç­meden, bu kadın, hayız görüp temizlense; bil - icmâ´, bu koca, bu ka­dını, bir da´haboşar. :

Keza, .bir kimse, hayız gören karısını, boşadıktan sonra; ´bu kadın hayızdan kesilse, kadın hayızdan kesildiği zaman,, koca, onu tekrar boşar. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Ebû Süleyman´ın Nevâdfri´nde, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un şöy­le buyurduğu nakledilmiştir: Bir kimse, hayızdan kesilmiş karısına : «Sen, sünnet üzere, üç talâk boşsun.» dese; adam, bu sözü söylediği zaman talâk´m biri vuku´ bulur.

Şayet, bundan sonra, kadın hayız görse ve temiziense vâki olmuş !bulunan, ilk talâk, bâtıl (= geçersiz) olur. Adam isterse, kadın, hayız­dan temizlendiği zaman, onu tekrar boşar. Bu durumda, adamın, bu sö­zü söylemeden önce, fakat, kadın hayızdan kesildikten sonra, ona cima´ etmiş olması gerekir.

Kadın, —sonradan gördüğü— bu hayızdan sonra;, hayız görmek­ten kesilirse; geride kalan, iki talâk aylara göre vâki olur.

Müntekâ´da : Bir kimse, karısına : «Sen, sünnet üzere, boş­sun.» deyince; kadın: «Ben temizim.» cevabını verse; kocası:´«Talâk sana, hayız hâlinde veya ondan sonra, vâki oldu.» dese; bu durum­da, kadının sözüne itibar edilir.

Kadın: «Ben, hamileyim»; kocası ise: «...değilsin.» dese; ksdı-nm, hamilelik iddiası kabul edilmez.

Hişâm´ın Nevâdfri´nde İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un şöyle buyur­duğu nakledilmiştir: Bir kimse, cima1 ettiği karısına : «Sen, sünnet üzere, bir taiâk boşsun.» deyince; kadın : «Sen, bu sözü söylemeden öncs, ben hayızli idim; temizlendim; sen de, bana yaklaşmadın.» diye mukabele etse; kocası : «Ben, bu sözü söylemeden önce, sen temiz­lendikten sonra; sana yaklaştım.» dese; bu durumda, kocanın sözüne itibar edilir.

Koca, karısına hitaben : «Ben, sana, hayızlı halinde cîmâ´ ettim.» dese; kadınsa, bunu yaienlasa; bu durumda kadının sözüne itibar edi­lir. Keza, kadın : «S^en bana, asiâ yanaşmadın.» dese yine, kadının sö­züne inanılır.

«Bir kimse, câriye olan karısına: «Sen, sünnet üzere boşsun.» dediği sırada; karısı sünnet üz-ere, talâk vâki olacak durum­da bulunmasa; koca, bundan sonra da, bu cariyeyi satın alsa ve cari­yenin sünnet üzere boşanabîlme vakti gelse; kadına talâk vâki olmaz.

Adam, bu cariyeyi azâd ettikten sonra, sünnet üzere boşayabite-ceği durum gelse, yîne îaiâk vâki olmaz.» buyurmuştur. Muhıyt´te de ´böyledir.

Karısı hür, kendisi ise köle olan bîr koca, karısına: «Sen, sünnet üzere boşsun.» dedikten sonra; kadm, kocasını, satın ,alsa; sünnet vakit gelince, kadın, boş olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): «Bu talâk vâki olmaz.» buyurmuştur. Fetva da, buna göredir. Tatarhânİyye´de de böy­ledir.

Bir kimse, câriye olan ve kendisinde cima´ edilmiş bir temiz­lik içinde bulunan karısına : «Sen, sünnet üz-ere, üç talâk boşsun.» de­dikten sonra, onu, satın alıp, azad etse; bu durumda kadın, iki hayız sayar. Birinci tıayızdan temizlendiği zaman, talâkın, birisi vâki olur. Diğer hayız meydana çıkınca, diğer talâk vâki olmaz.

Şayet, kadın, bu söz söylendiği zaman hayızlı olmuş; sonra da ko­cası, onu satın alıp, hayızlı halinde, azâd etmiş bulunsa; bilâhare kadin, bu hayızdan temizlense; bundan önceki talâk, vâki olmaz. Nikâ­hın fesadı sebebiyle, bu kart - kocanın, arası tefrik edilir. Bu ayrılık­tan sonra da, talâk-i sünnî vâki olmaz; ´bu durumda talâk, anc3k bir ay veya bir haytz sonra vâki olabilir.

Keza, azâd olunan bu kadın, hayızlı halde iken; — azâd olunmasın­dan dolayı— nefsini muhayyer kılsa ve kocası ona : «Sen, sünnet üze­re, boşsun.» dese; bu hayızdan temizlenince, kadın için, talâk vâkî ol­maz. Muhıyt´te de böyledir.

Zîyâdâî´da zikredildiğine göre: Bir kimse, cima´ etmiş bulunduğu karısını ´boşama hususunda, bir şahsı vekil tayin etse; vekil olan bu adam, müvekkilinin karısına : «Sen, sünnet üzere boşsun.» veya : «Ha­yız görüp, temizlendiğin zaman boşsun.» dediğinde; kadın da, hayız görüp temizlenmiş olsa; tekrar hayız görüp, temizlenene kadar, talâk vâki olmaz.

Vekil, kadına : «Sen, boşsun.» demiş olsa; kadın, boş olur.

Bir kimse, vekiline : «Karımı, sünnet üzere, üç talâk boşa.» dedi­ğinde, vekil, bu kadını, sünnet üzere, üç talâk boşssa; bu durumda, kadın, bir talâk boş olur. Vekilin, ikinci ve üçüncü temizlikte, birer datıa boşaması gerekir. Sershsî´nin fvluhıyt´inde de böyledir.

Gâib olan {= karısmdsn uzakta bulunan) bir koca, karısını, sünnet üzere, bir talâk boşamak isterse; karısına mektup yazıp : «Bu mektubum sana vardığında; sen, hayız görüp, temizlenince, bir talâk boşsun.» der.

Eğer, bu şahıs; kansını, sünnet üzere, üç talâk boşamak isterse; karısına mektup yazıp, şöyle der: «Bu mektubum, sana ulaşınca; hayız görüp, temizlendiğinde, bir talâk boşsun. Tekrar, hayız görüp, temiz­lendiğinde de, bir talâk boşsun. Keza, tekrar, hayız görüp, temizlendi­ğinde de, bir talâk daha boşsun.» Tdtâvî Şerhi´nde de böyledir.

Mebsût´ta : Bu koca, dilerse, yazdığı mektupta: «Bu mek­tubum, sana ulaşınca, sünnet üzere, üç talâk boşsun.» der. Bu durum­da, talâk, yukarıda anlatıldığı gibi olur.

Kadın, hayız görmüyorsa; koca, mektubunda : «Bu mektubum sana geldikten sonra; ayın başı olunca, sünnet üzere üç talâk boşsun.» der. Behru´r - Râık´ta da böyledir. [9]



Fetavayî Hindiyye Talâk-ı Sünnîde Kullanılan Bazı Lafızlar


Bişr´in, İmâm Ebü Yûsuf (R.A.)´dan rivayet ettiğine göre: «Sünnete mahsus...»; «Sünnette...»; «Sünnet üzere...»; «Sünnet talâ­kı...»; «Sünnet iddeti...»; «İddet talâkı...»; «Adi talâkı...»; «Adalet ta­lâkı yönünden...»; «Din talâkı...»; «İslâm talâkı...»; «En güzel talâk-..»; «En iyi talâk...»; «Hak olan talâk...»; Kur´an talâkı-..»; «Kitap talâkı...», gibi sözlerin tamamf, niyyet olmaksızın, talâk-ı Sünnî´nin vakitlerine hamledilir.

Bîr kimse, karısına: «Sen, Allanın kitabında olduğu gibi...» veya «Allanın kitabiyle...» yahut da «Kitapla beraber...»; «...boşsun.» ds-miş ve bunu söylerken de, talâk-ı sünnfye niyyet etmiş olursa; vakit­leri gelince, sünnî talâk vâki oîur. Böyle bir niyyeti yoksa, sözü söyle­diği anda, talâk vâki olur. Çünkü kitap;talâk-ı sünnîye de, taiâk-ı bid´iye de, delâlet eder. Bundan dolayıdır ki, niyyete ihtiyaç vardır.

Bu kimse, eğer: «Kitap üzere...»; «Kitapla..-»; «Hâkimlerin hük­mü üzere...»; «Âlimlerin kavillerine göre...», «Hakimlerin ve âlimlerin talâkıyja...», «...boşsun.» demiş ve talâk-ı sünnîye niyyet etmişse, di­nen bu geçerlidir. Hüküm bakımından ise talâk, o anda vâki olur.

Koca, eğer: «Adlî olarak...» veya «Sünnî olarak...», «boşsun.» derse; İmâm Ebü Yûsuf (R.AJ´a göre, karısını, talâk-ı sünnî ile boşa-m*ş olur.

Koca, karısına : «İyi ve gözel talâkla, ´boşsun.» derse; sözü söyle­diği anda, talâk vâki olur.

İmâm Muhammed (R.A.) Câmiu´l - Kebîr isimli eserinde: «Her ikisinde de, talâk, o anda vâki olur.» buyurmuştur.

Bir koca, karısına : «Bid´ate mahsus talâkla veya talâk-ı bid´î ile, boşsun.» dese ve o anda, üç talâka niyyet etmiş bulunsa; karısı, sözü söylediği anda boş olur.

Şayet, bu kimse, üç talâka niyyet etmemişse ve karısı da, içinde cima´ etmiş bulunduğu bîr temizlik zamanında veya hayizlı yahut da nifasli ise, o andan itibaren, bir talâk vâki olır.

Şayet kadın, içinde cima1 bulunmayan temizlik günlerinde ise; bu durumda hayız gördüğü veya kadına — kocası tarafından — cima´ edil­diği vakte kadar talâk vâki olmaz. Fethu´I - Kadîr´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, hakîki bir talâkla boşsun.» demiş olsa; kadın, o anda boş olur.

Şayet, bu koca: «Sünnetle...», «Sünnetle beraber...», «Sünnetten sonra...» «...´boşsun.» demiş olsaydı, bu talâk, talâk-i sünnî olurdu. Serahsî´nin Muhiyt´inde de böyledir. [10]



Talâk-ı Bid´îde Kullanılan Bazı Lafızlar


Bir kimse, karısına : «Bid´ate mahsus, boşsun...», «Bid´at ola­rak boşamakla, boşsun.»; «Zulüm talâkı ile boşsun.»; «Mâsiyet [= gü­nâh) talâkı ile, boşsun.»; «Şeytan talâkı ile, boşsun.» der ve bu esna­da üç talâka niyyet ederse; bu durumda kadın, üç talâkla boş olur. Bo-dfil´de de böyledir.

Akıllı ve bulûğa ermiş, hür veya köle, her kocanın, isteyerek veya zor karşısında yaptığı talâk vâki olur. Cevheretü´n - Neyyire´de de böyledir.

Bir kimseı oyun veya şaka ile karısını boşamış olsa, yine, talâkı vâki olur.

Keza, bir kimse, başka bir şey söylemek istemesine rağmen, ağ­zından talâk lafzı çıksa; yine, talâkı vâki olur. Muhıyt´te de böyledir.

Câmiu´l - Asğâr´da zikredildiğine göre,, Râşid´den sorulmuş:

Bir kimse, «Zeynep boştur» demek istediği halde; «Umre boş­tur.» sözü çıksa, durum ne ojur?

O, şu cevabı vermiş :

Hüküm bakımından, ismini söylediği kadın boş olur.

F^kat, kocanın yanılma iddiası, gerçekse, —ki bu durum Allahu Teâlâle kendi arasındadır— bu durumda, bu iki kadından, hiç biri, boşanmış olmaz.

Karısına : «Sen, boşsun.» dediği halde, bu sözün mânasını bil­meyen "bir kocanın da, talâkı vâki olur.

Keza, karısına : «Sen, boşsun.» dediği halde, bu sözün, boşama olduğunu bilmese, bu kimsenin ele, hüküm itibariyle, karısı boş olur.

Durum gerçekten böyle ise, —ki bu, Allaht Teâlâ île kendisi arasın­dadır— diyâneten, karısı boş olmaz. Zehıyre´de de böyledir.

Aklı erse bile, çocuğun; mecmunun, uyuyan kimsenin, cin­net getirenin, ´baygının, kendinden geçmiş kimsenin, talâkı vâki ol­maz. Fethu´I - Kadîr´de de böyledir.

Keza, bunağın da, talâkı vâki olmaz. Bu hüküm, bunağın, bu­naklık hâlinin devam ettiği süre içindir. Bunak iyileşince, ´baygın ayı-lınca, karısını boşarsa; bu durumda, taiâk vâki olur. Sahih olan da bu­dur. Cevheretü´n - Neyyire´de de !böy!edir.

Uykuda karısını boşamiş olan kimse, uyanınca, karısına : «Seni, uykumda ´boşadım.» dese, talâk vâki olmaz.

Keza, ´bu kimse: «... Sana, izin verdim.» dese; yine talâk vâki olmaz.

Bu ´kimse, karısına: «Uykuda söylediğimi, sana bıraktım.» deso de, talâk vâki olmaz.

Cinnet getirmiş olan, bir kimse; sıhhate kavuşunca : «Ben, ka­rımı boşadım.» dedikten sonra: «Ben o sözü, cinnethalimde söyle­diğimi vehmederek, söyledim.» demiş olsa bile, talâk vâki olur. Ker-derî´nin Vecîzİ´nde de böyledir.

Sabî iken, karısını boşayan ´bir çocuk, bulûğa erişse ve : «O talâka, İzin verdim.» dese, yine talâk vâki olmaz.

Fakat, bulûğa erişince, karısına : «Onu, sana, îkâ eyledim.» dese; bu durumda, talâk vâki olur. Çünkü ´bu, îkânın başlangıcıdır. Bshru´r-Râık´ta da ´böyledir.

Bir kimse, sa´bînin karısını boşamış olsa; sabî buiûğa eri­şince de: «Filân adamın îkâ ettiğini (—yaptığını), ben de, îkâ et­tim. (= yaptım.)» dese, karısı boş olur.

Fakat, böyle demese de : «Adamın öyle-yapmasına izin verdim.» dese, talâk vâki olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısını boşama hususunda, bir sabîyl [= bulûğa ermemiş erkek çocuğu) vekil tayin etse ve bu çocuk, müvekkilinin karısını boşasa, bu taîâk sahih olur. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, bir başka kimsenin yeminini anlatırken, onun, karısını boşama ´hâlini söylerken; kalbine, kendi karısı gelse ve bu talâkın hikâye olmadığına niyyet etse; bu adam da, karısını boşa­mış olur. Fakat, bu hadiseyi anlatırken, ihiç bir şeye niyyet etmezse, talâk, vâki olmaz. Çünkü, bu durumda lafız, hikâye edilen olayla il­gilidir. Fetâvâyi Kübs-â´da da böyledir. [11]



Sarhoş Kimsenin Talâkı


Mezhebimize gere, herhangi bir içki veya nebiz (*) ile safhoş olmuş bulunan kimsenin, talâkı vâki olur. [Yani, sarhoş iken, talâkta bulunan kimse, karısını boşamış olur.) Muhıyt´te de böyledir.

Zorla veya zaruretten dolayı içki içip sarhoş olan ve karısını boşamış bulunan kimsenin talâkı ´hususunda, ihtilâf edilmiştir.

Sahih olan kavle göre; bu şahsa, sarhoşluk ´haddi tatbik edilmi-yeceği gibi; talâkı da vâki olmaz. Bu durumdaki tasarrufu, geçerli de­ğildir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Ot yemekten veya sütleğen otunun sütünü içmekten veya benzeri bir şeyden dolayı sarhoş olan kimsenin, talâkının da ıtakının da (= karısını boşamasının da, kölesini azâd etmesinin de) vâki olmaya­cağı hususunda, icmâ´ vardır. Tehzîb´de de böyledir.

Beng otu (**) yiyerek sarhoş olan kimsenin talâkı, vâki olur ve kendisine, hadd-i sekr tatbik edilir. Bu iş, halk arasında çok yayıl­mıştır. Zamanımızda, fetva da ´bunun üzerinedir. Cevâhiru´l - Ahlâtî´de de böyledir.

Hububat, meyveler ve baldan yapılan, içkileri içen bir kim­senin, karısını boşaması veya köle azâd etmesi hâlinde, ihtilâf edil­miştir : Fekıyh Ebû Ca´fer : «Sahih olan, bu kimseye ´had tatbik edil­memesi ve tasarruflarının geçerli olmamasıdır.» demiştir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Nebiz : Hurma veya arpaaan yapılan bir çeşit içki.

Benk otu -. Ban otu. Bene otu. Uyku verici ve insanların göz bebeğini açan bir ot.

İmâm Ebü Hanîfa (R.A.) île İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, hububat, bal, şeker gibi şeylerden yapılan içkiyi içen kimse, sarhoş olup, karısını boşıasa; talâk vâki olmaz.

İmâm Muhammed fR.AJ´den gelen bir rivayete göre ise; bu gibi şeyleri içip, sarhoş olan kimsenin de, talâkı vâki olur. Fetva da, bu kavle göre verilir. Fethu´l - Kadîr´de de ;böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)´den gelen bir rivayete göre : Bir kimse, ´hurma hoşafı içer, bu, onda, ´baş ağrısı yapar ve bu sebeple aklı zail olursa, ıbu (aklının gitmesinin, içki sebebi ile olmaması hâlinde, ta­lâk Vâki olmaz.

Dövülmek veya başına vurulmak gibi ´bir sebeple, aklı zail olan kimse; bu durumda, karısını boşasa, talâk vâki olmaz. (= karısı boş olmaz.) Fetâvâyi Ksdîhân´da da böyledir.

«Ben, karımı boşadım.» tarzında, ikrarda bulunması için, zor­lanan bir kimsenin, bu şekildeki ikrarı, geçerli olmaz. Tahâvî Şerhi´nde de böyledir.

Bir hükümdar, bir kimseyi; karısını; —hükümdarın— kendi­sinin boşaması için, vekil yapması hususunda zorlasa; bu şahıs da, dövülme veya hapsedilme korkusundan; ´hükümdara, —sadece — : «Sen, benim vekilimsin.» dese, başka bir şey söylemese; vekil olan hükümdar da, onun karısını boşasa, talâk vâki olur. Âlimler : «Bu şahıs, sonradan, ben onu, karımı boşaması için vekil tâyin etmedim; dese bile, sözü dinlenmez. Talâk vâkîdir.» demiştendir. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Bir kimse, diğer bir kimseyi; karısını boşarfia hususunda ve­kil tayin etse; vekil de içki içip, müvekkilinin karısını boşasa; bazı âlîmler : «!Bu durumda, kadın, boş olmaz.»; ekserî âlimler ise : «... boş olur.» demişlerdir. ÎBtarhâniyye´de de böyledir.

Ahras (= dilsiz) olan kimsenin, —bu ´husgstakl — belli işa­reti İle talâkı vâki olur.

Burada, ahras {= dilsiz) den kasıt, anadan doğma dilsiz olan veya sonradan ahras olmasına rağmen, bu hâli —ölünceye kadar— devam eden kimsedir,

Ahrasın işaretinin, anlaşılması da şarttır. Muzmarât´ta da böyle-ledir.

Yukarıdaki hükümde, dilsizin, —mektup— yazmaya, gücü­nün yetip yetmemesi de müsâvîdir, Fethu´l - Kadîr´de de böyledir.

Bilinen bir işareti olmayan veya yaptığı işaretin manası hak­kında, şüpheye düşülen ahrasın, talâk hususundaki —bu— işareti, bâtıldır. (= geçersizdir.) Mebsût´ta da böyledir.

Ahraslığı sonradan olan ve devamlı bulunmayan kimsenin, — talâk hususundaki— işaretine itibar edilmez,

Ahras, işaretle, üçden ıaz talâkda bulunmuşsa, bu talâk, talâk-ı ric´îdir. Muzmarat´ta da böyledir.

Nihâye´nin sonunda Timurtâşî´den naklen: «Ahrashğm devamı­nın takdiri, bîr senedir.» denilmiştir. İmâm´dan gelen rivayette İse : «Sonradan ahras olanın, ahraslığı ölene kadar devam ederse, işareti ile, talâkı vâki olur.» denilmiştir. Âlimlerimiz : «Fetva, bu — sön — ka­vil üzeredir.» demişlerdir. Nehru!l - Fâık´ta da böyledir.

Ahras, —boşadığma daîr, bir mektup veya yazı — yazarsa, bu yazısı ile talâkı vâki olur. Hkîâye´de de böyledir.

Sarhoş bir kimse, karısına : «Ey kırmızı dudaklı; ey yüzü aya benziyen; ey hanım efendim!´Kocan, seni boşadı.» dese, durum ne olur? diye sorulmuş.

Bu sorunun cevabı şudur: Vaziyete bakılır; şayet bu kadın, daha önce birisi ile evlenmiş ve o adam tarafından boşanmış ve sonra da, bu sarhoşla evlenmiş bir kadınsa ve bu kocasının da.´onu boşamak niyyetî yoksa; bu durumda, talâk vâki olmaz.

Fakat, bu kadın, daha önce, başkası ile evlenmemişse; adamın, boşamaya niyyeti olsun veya olmasın, talâk vâki, kadın boş olur. Ta-tarhâniyye´de de böyledir.

Irtidâd edip, dâr-ı harbe iltihâk eden bir kimsenin talâkı, ka­dına vâki olmaz. Bu kimse, tekrar dâr-ı Islama döndüğünde, karısı id-det içinde ise, bu durumda kadın boş olur.

Kadın irtidâd edip, dâr-ı harbe giderse; kocasının talâkı, ona vâki olmaz. İmâm Ebü Hanîfe (R.A.)´ye göre, bu kadın; hayız görmeden geri dönerse, boş olmaz. İmâm Ebü Yûsuf (R.A.)´a göre ise, bu kadjn boş olur. Zehıyre´de de böyledir.

Câriye olan karısını, satın alıp, boşayan kimsenin, bu karısı boş olmaz.

Köle olan kocasını, satın alıp, azâd eden bir kadının; bu kocası, azâd olunduktan sonra, karısını boşamış olsa; bu talâk vâki olur.

Koca, câriye olan karısını satın alıp, azâd ettikten sonra, karısı iddet içinde iken, onu öoşasa, bu durumda, talâk vâki olur. Çünkü, bu durumda, mâni ortadan kalkmış olmaktadır. TebyînTde de böyledir.

Bir kadını nikahlamış bulunan, -kölenin; talâkı vâki olur.

Fakat, bu kölenin efendisi, kölenin karısını, boşamış olsa; >bu du­rumda talâk vâki olmaz. Hidâye´de de böyledir.

Bize göre, talâk´ın adedi, kadınların durumuna göredir. Bu hususta, erkeğin durumu nazar-ı itibare alınmaz. Şöyle ki:

Bir cariyenin, —kocası hür olsun, köle olsun— talâkı, ikidir.

Bir´hür kadının talâkı da, —kocası hür olsun veya köle olsun — üçtür. Kâfî´de de böyledir. [12]