hafız_32
Tue 26 October 2010, 10:44 am GMT +0200
2. BÖLÜM
TAKVANIN ÖNEMİ
TAKVANIN ÖNEMİ
1- Takva İmanı Bir Görevdir:
Takva, insanın Allah'a karşı tavrını ortaya koyan, ona nasıl kulluk yapacağını öğreten, davranışlarını kontrol eden bir Kur'an ölçüsüdür. O, Allah'ın insandan istediği son derece önemli bir görevdir.
Allah (cc) merhametlilerin en merhametlisidir.[235] Dilediği varlığı dilediği şekilde yaratmış, her birine kendi yaratılışı doğrultusunda bir görev vermiştir. O, bütün yaratıklara rahmetiyle muamele eder, onları korur, gözetir ve bütün ihtiyaçlarını giderir.
Varlıklar içerisinde önemli bir yeri olan insana düşen görev, önce kendisine karşılıksız olarak nimet verenin âlemlerin Rabbi olduğunu kabul etmesi, sonra da O'nun ölçülerine uyarak şükrünü yerine getirmesidir. Kulluğun bir gereği olarak şükretmesi gerekirken nankörlük edenler, ya da inkarcı bir tavırla Allah'ı ve O'nun makamını tanımayanlar ile bütün bir ömrünü şükür yerine isyan ve boş oyalanmalarla geçirenler, Allah'ın gazap yüzüyle karşılaşırlar. Kur'an, Allah'ın 'intikam sahibi, çok yüce ve güçlü olduğunu, küfredenlere mutlaka ceza vereceğini' vurguluyor. [236]
O, aynı zamanda suçlulara ceza ve faydalı iş yapanlara da karşılık vermede adalet sahibidir. O'nun yanında hiç kimse hurma çekirdeğindeki iplik kadar bile haksızlığa uğratılmaz.[237] Herkes dünyada yaptığının karşılığını alır.[238]
Allah'ın Rabliği ve ilâhlığı karşısında kulun tavrı nasıl olmalıdır?
O Allah ki, O'nun Cennet'i ve Cehennem'i var. Din Gününün, yani insanların öldükten sonra hesaba çekilecekleri, yaptıkları iyi işlerin de, kötü işlerin de karşılığının verileceği günün tek sahibidir.
Kul, bu yüce makamın huzurunda ne yapacaktır, ne ile sorumlu olacaktır?
Bu noktada ahiret inancı önemli bir esastır. O gün tek hâkim ve güç sahibi Allah'tır. Bütün insanlar dirilmiş ve başları eğilmiş, sakin ve teslim olmuş bir şekilde O'nun huzurunda toplanacaklar. İşte o büküm günü inancı devamlı insanların dikkatlerine sunulmalı ki, onları gafletten, dikkatsizlikten ve hafiflikten kurtarıp, tam bir teslimiyetle güzel davranmaya götürsün. "İslâm zühdüne hâkim olan fikir budur. Kur'an'ı okuyan herkes, özellikle Mekke Devri âyetlerinde gelecek olan hüküm günü (yani ahiret) şuurunun kuvvetli olduğunu görür. Orjinal anlamıyla buna 'takva' denir."[239]
İnsanlardan bazıları, yeryüzünde bozgunculuk yaptıkları hâlde ıslah edici olduklarını iddia ederler.[240] Böyleleri büyük bir çaba ile dünyalıklar peşinde koşarlar ve Rablerine kulluğu unuturlar. "...Kendilerine sorarsanız iyi işler yapmışlardır." Onların yaptıkları ahirette savrulan bir küle benzer, ya da bir serap gibi olup hepsi de boşa gider.”[241]
İnsanın bu kendini kandırma huyunun kınanması ve amellerin boşa gittiğinin söylenmesi, ahirette 'amellerin tartılması' inancıyla ilgilidir. Amellerin kabul edilmemesinin, ya da boşa gitmesinin sebebi, onların imandan kaynaklanmamış olması ya da takva bilinciyle yapılmamış olmasıdır. Kur'an buna karşın, sonucun takva sahiplerine ait olacağını haber veriyor.[242]
Ahiret inancı olmaksızın insan, anlık yaşamaya başlar ve sadece 'dar görüşlü' olarak kalır. Dünyalıklara bağlanmanın diğer adı buraya/şimdiye dalıp gitmedir. İnsana geniş bir görüş veren ve takvayı harekete geçiren ahiret inancıdır.
Kur'an'ın takvayı telkin etmedeki bütün çabası, insanı bu gelip geçici hayatın üstüne çıkartmaya, böylece de onun davranışlarını uzun vadeli hedefleri ve 'amellerin sonunu' gözeten sağlam bir temele oturtmasına yöneliktir. Ya da Hesap Günü'nde insanın kendi kendisiyle yüzleşeceği gerçeğini bildirmek içindir. O gün insanın kalbinin gömüldüğü gaflet bitecek ve kişinin kendi 'ben'i ortaya çıkacaktır.[243]
Ancak Kur'an'ın çabası, bu şuur hâlinin takva vasıtasıyla şu anda/burada meydana getirilmesine yöneliktir. Her an Hüküm Anıdır ve insan kendi geleceğinin hazırlayıcısıdır.[244]
Allah (cc) kullarına şöyle sesleniyor:
"Ey Adem oğulları, içinizden size âyetlerimi haber veren peygamberler geldiği zaman, kim ittika ederse (korkup sakınırsa) ve (davranışlarını) düzeltirse işte onlar için korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de."[245]
Yani kim emredilenleri yapar, haramları terk ederse, ona korku yoktur ve o mahzun da olmayacaktır.
İslâm ümmetinden önce gelip geçen bütün ümmetlere 'takva' tavsiye edildiği "gibi, Muhammed (s.a.v) ümmetine de 'takva' emredilmektedir. Hatta, Allah (cc) son Peygamberine bile bazen; 'Allah'tan ittika et.' demektedir.[246] Mü'minler de 'Allah'tan ittika etmekten' sorumludurlar.
Takva, kul için önemli, önemli olduğu kadar da ona yarar getirecek faydalı bir tavırdır.
"Mallarınız ve canlarınız konusunda deneneceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden çok incitici (sözler) duyacaksınız ama sabreder ve korkup sakınırsanız; işte bunlar, yapmaya değer işlerdendir."[247] Yani takva, azmedilmesi lâzım gelen işlerdendir. Ya da Allah'ın azmettirdiği, O'nun emrettiği ve sonuç yönünden O'na yönelik önemli işlerdendir. Azim aslında bir işte gösterilen sebat (kararlılık) ve sabırdır.[248]
Hiçbir kimsenin, hatta babanın bile oğlu için hiçbir şey yapamayacağı, ona bir fayda vermeyeceği bir günde, insana fayda sağlayacak olan, onun dünyadaki takvasıdır. Kur'an bu gerçeğin altını şöyle çiziyor:
"Ey insanlar! Rabbinizden ittika edin ki, (o gün hiç) bir baba çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için birşey verici değildir. Şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı (lar) da sizi Allah ile aldatmasın."
Bütün iyiliklerin kaynağı takvadır. Takva, Allah'ın öncekilere ve sonrakilere olan öğüdü, insanın elde edebileceği en büyük nimettir.
Koruyuculuk işlevinden dolayı takva, hem hatalardan/günahlardan kaçınmak, hem de her konuda doğruyu aramak hususunda en önemli kavramdır, en İslâmî tavırdır. O, hem en sağlam ve koruyucu elbise[249], hem de en iyi azıktır.[250] O, tehlikelere ve insanı helak olmaya götürecek sebeplere karşı en iyi teminattır.
Takva bu dünyada lâzımdır. Öldükten sonra, hesap zamanı takvayı talep etmenin bir faydası yoktur.
"Veya, 'Gerçekten Allah bana hidayet verseydi, elbette muttakilerden olurdum.' diyeceği, ya da azabı gördüğü zaman, 'Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da, ihsan edenlerden olsaydım' (diyeceği günden sakının)."[251]
2- Allah'a Karşı Takvalı Olmak:
Şeytan insana vesvese vermekten, onu kendi yoluna davet etmekten geri durmaz. Onu Allah'ın emrettiği şeyin tersini yaptırmak için tahrik eder. Böyle bir durumda muttakiler, hemen Allah'ı hatırlarlar ve şeytanın şerrinden O'na sığınırlar. Allah'ın nimetini, büyüklüğünü ve cezasının şiddetini düşünüp yardım isteyerek O'na iltica ederler. Çünkü Allah (cc) her şeyi işitir ve bilir.[252]
Kur'an, şeytanın veya nefsin ma'siyete çağırmaları karşısında takva bilinci ile hareket edenlerin tavrının nasıl olması gerektiğini şöyle haber veriyor:
"Allah'tan ittika edenler, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman, (Allah'ın sevap ve cezasını) hatırlarlar, hemen (gerçeği) görürler."[253] Tehlikenin, vesvesenin, yanlış rehberliğin, hataya davetin nerden geldiğini anlarlar. Hemen Allah'a yönelirler; yanlışın, hatanın, günâhın peşine gitmezler.
İşte bu tavır takva bilinciyle hareket etmedir. Bu anlayış, Allah'tan korkup sakınmanın sonucudur. Allah (cc), şeytandan, başka güç odaklarından, ya da kuvvetli zannedilen insanlardan değil, kendisinden korkulmasını istiyor. Kul olarak yalnızca kendisine karşı sorumluluk bilinci duyulmasını emrediyor.[254]
Korkulmaya Lâyık ve Koruyucu Olan Yalnızca Allah'tır:
İnsanlara düşen, Allah'tan başka tanrılar edinmemek ve O'nun dışında hiçbir şey karşısında korkup sakınmamaktır. Bu korkup sakınmanın sonucu, yalnızca O'na kulluk etmek, yalnızca O'nun hükümlerine uymaktır.
"Allah dedi ki: İki ilâh edinmeyin; O, ancak tek bir ilâhtır. Öyleyse benden, yalnızca benden korkun.
Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat, kulluk da (dün de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup sakınıyorsunuz?"[255]
"Oysa savaş üzerlerine yazıldığında onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi -hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar..."[256] "Gerçekten iman eden kimseler için, kendisinden haşyet duymaya (korkmaya) Allah (cc) daha lâyıktır."[257]
"Allah (cc) insana bir zarar vermek istediği zaman O'na kimse engel olamaz. Bir hayır murad ettiği zaman da hiç kimse onu geriye çeviremez. O, kulları üzerinde hüküm ve güç sahibidir."[258]
Bu ilâhî gerçek ortada olduğu için Allah (cc) kullarına şöyle diyor:
"Öyleyse insanlardan kormayın, benden korkun..."[259]
"Ey iman eden kullarım, Rabbinize karşı sorumluluk bilinci duyun."[260]
Bu emre uyan muttaki mü'minler, şeytandan ve onun yeryüzündeki dostlarından da, onların hile, tuzak ve güçlerinden de korkmazlar. "İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan kormayın, benden korkun."[261], "Allah'tan hakkıyla ittika edenler bilirler ki eğer Allah (cc) mü'minlere yardım edecek olursa, şeytan da dahil hiçbir güç onlara karşı galip gelemez."[262]
İnsanlardan bazıları, O'nun dışında kendilerine fayda veya zarar vereceğine inandıkları tanrılara kulluk ederler. Onlardan korkup sakınırlar. Halbuki Allah'tan başka ilâh yoktur. Öyleyse korkup sakınılacak O'dur. Kendisine karşı ilâh olarak sorumluluk bilinci duyulması gereken de O'dur.
"Kullarından dilediklerine, kendi emrinden melekleri ruh ile indirir: Benden başka ilâh yoktur, şu hâlde benden ittika edin, diye uyarıp korkutun."[263]
Kur'an insanlara şöyle sesleniyor:
"Ey insanlar, sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Rabbinizden ittika edin."[264]
Aklı olanlar, aklını iyi kullananlar kimden nasıl ittika edeceklerini bilirler. Aklın varlık sebebi bir anlamda Allah'a karşı sorumluluk bilinci duymaktır. İnsan Allah'tan korkup sakınmıyorsa, o kişinin aklı görevini yapmıyor demektir. Bundan dolayı Kur'an zaman zaman; "...Ey temiz akıl sahipleri, Allah'tan ittika edin (korkup sakının)."[265], "Öyleyse ey iman eden iyi düşünen akıl sahipleri, Allah'tan ittika edin..."[266] buyuruyor. Aklını iyi kullananlar, kesinlikle manevî gözleri kör olan anlamaz kimseler gibi değillerdir. Onlar, Allah'tan gelen her şeyin hak olduğunun şuurunda ve öldükten sonra hesaplarını yüz akıyla verememenin derin endişesi içerisindedirler.[267]
Allah'ın dışındaki güç odaklarından korkup Allah'ın davetinden yüz çeviren, ya da O'nun dışında birtakım şeyleri ilâh edinen ve onlara kullukta bulunan kimseler, koruyucusuz kalacaklardır. Dünyada kendilerini koruduklarına inandıkları bütün hayâlı güç merkezleri kendilerini terk edecek ve bir yardımda bulunmayacaktır.
"Dünya hayatında onlar için bir azap vardır, ahiretin azabı ise daha zorludur. Onları Allah'tan (kurtaracak) bir koruyucu (vâk) da yoktur."[268]
3- Allah'a Takva Ulaşır:
Kişi, Rabbine yakın olmak için, O'nun emriyle onun nimetlerinden belli bir hayvanı kurban olarak adar. Bununla, bir taraftan Rabbine şükretmeyi, bir taraftan O'nun emrine uymayı, bir taraftan da bütün mülkün Allah'a ait olduğunu dile getirmeyi hedefler. Allah'ın verdiklerini yine O'nun için adayabilme şuurunu kazanmaya çalışır. Ancak o bilir ki, "Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz,- ancak O'na sizden takva ulaşır..."[269]
Bu, Allah'a ibadet için kesilen kurbanın önemli bir şartıdır. Bir kurban ancak samimiyet ve takva ile kesilmisse Allah (cc) tarafından kabul edilir. Âlemlerden müstağni olan (hiçbir şeye muhtaç olmayan) Allah'ın kurbanların etlerine ve kanlarına da ihtiyacı yoktur. O, noksanlıklardan, cismanî şeylere ihtiyacı olmaktan^ münezzeh tir. Önemli olan, kurban kesenlerin, onları Allah'a yaklaştıracak samimî niyetleri ve takvanın şartlarına uyarak kulluk yapmalarıdır.
Alah, bu âyetle aynı zamanda cahiliyye devrindeki kurbanları ilâhlar için kesme, sonra da onların etlerini ve kanlarını onlara sunma veya Kabe'nin duvarına bulaştırma âdetini de yasaklamış olmaktadır.[270]
Allah (cc), kullarının gönül yönünden gelen emrini tutup kendisine karşı saygılı olmalarını ve ihlâs ile O'na yaklaşmaya davet eden takvalarını hesaba katar. Allah (cc) katında makbul olan takvadır ki, kul onunla Rabbinin hoşnutluğunu kazanır.[271]
Demek ki kurban kesmedeki asıl amaç takvadır. Allah'a karşı sorumluluk bilinci kazanmaktır. Bu bilinçle ibadet etmek, bu bilinçle hayatı düzene koymak, bu şuurla şükretmeyi öğrenmektir. Kurban kesen Müslüman bilir ki Allah (cc), insanlardan kurbanların etlerini ve kanlarını istemiyor. Ancak O, kullarının takva bilinci ile amel işlemelerini istiyor. Çünkü bu bilince sahip insanlar, O'nun Rabliği karşısında sorumluluk duyarlar, yaptıkları işlerin faydalı ve ibadet olmasına dikkat ederler.
Takva bilinci aynı zamanda Allah'a hakkıyla şükrede-bilmeyi de sağlar. Gerçek şükür amelle, yani Allah'ın
emirlerini tutmak, yasaklarından kaçmak veya ilâhî hükümlere uymakla yerine getirildiğine göre, bütün bunları insan ancak takva bilinci ile yapabilir. Bir başka deyişle gerçek anlamda şükredenler ancak muttakilerdir.
"Allah'tan hakkıyla ittika edin ki, O'na şükretmiş olasınız."[272]
4- Takva Allah'ın Emridir:
Takva, Allah (cc)'ın önceki ve sonraki, bütün topluluklara en önemli tavsiyesidir:
"Andolsun, biz sizden önce kitap verilenlere ve sizlere, 'Allah'tan ittika edin' diye tavsiye ettik..."[273]
Allah (cc) akıl sahibi olanları da kendisinden ittika etmeye davet ediyor.[274]
"Allah, onlara (nankörlere) şiddetli bir azap hazırlamıştır. O hâlde ey iman eden sağduyu sahipleri, Allah'tan ittika edin. O Allah size bir uyarı indirdi."[275]
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Öyleyse ibadetin O'na yapılması gerekir ve yalnızca O'ndan ittika edimelidir.[276]
Allah (cc), kendi Rabliğini, ilâhlığını, rızık verici olduğunu, her şeyi bildiğini, her şeye şahit ve gözetleyici olduğunu, hesabı çabuk gören ve şiddetli ceza veren olduğunu söylüyor ve bu nedenle kendisinden ittika edilmesini emrediyor.
"Bir de, 'Namazı kılın ve O'ndan ittika edin' (diye emrolunduk). Huzuruna (götürülüp) toplanacağımız da O’dur.”[277]
"Ey iman edenler! Allah'tan ittika edin ve kişi yarın için (ne) yapıp gönderdiğine baksın. Allah'tan korkup sakının. Çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır."[278]
Takva emri geneldir ve bütün insanları kapsar. Peygamberler görevli olarak geldikleri bütün kavimleri Allah'tan ittika etmeye çağırmışlar, bu takva bilinci ile O'na itaat edilmesini istemişlerdir. Takva emri bazen de Müslümanlara yönelik olarak gelir. Çünkü o imanın gereğidir. Din ancak takva bilinciyle yaşanır, İslâm ancak takva şuuru ile hayata hâkim kılınır. Aşağıdaki âyette Müslümanlar sahabelerin şahsında uyarılıyor, Allah'tan ittika edilerek peygamberin sözünün önüne geçilmemesi söyleniyor.
"Ey iman edenler, Allah'ın Rasûlünün huzurunda öne geçmeyin ve Allah'tan ittika edin. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir."[279]
Allah'ın verdiği nimetlerin ve Müslümanlara uzanan elleri onlardan uzaklaştırmasının karşılığı da, onların Allah'tan ittika etmeleri ve yalnızca O'na tevekkül etmeleridir.[280]
Kur'an, Cehennem'in bir yönünü tasvir ettikten sonra, Allah'ın (cc) kullarını bununla korkuttuğunu ilâve ediyor. Arkasından da "...Ey kullarım, öyleyse benden ittika edin (korkup sakının)."[281]buyuruluyor.
"Allah onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır; öyleyse ey iman etmekte olan temiz akıl sahipleri, Allah'tan ittika edin. Doğrusu Allah, sizin için bir zikir (uyarıp hatırlatan ve öğüt veren Kur'an) indirmiştir."[282]
Kâinatın ve arşın sahibinin Allah (cc) olduğunu kabul edenlere düşen görev, O'na karşı sorumluluk bilinci ile davranmaktır. Buna Kur'an şöyle işaret ediyor:
"De ki: 'Yedi göğün Rabbi ve büyük arşın Rabbi kimdir?' 'Allah'ındır' diyecekler. De ki: 'Yine de ittika etmeyecek misiniz?"[283]
Allah (cc), insanlara yolların en doğrusu olan 'sırat-ı müstakîm'i gönderdi. Ona uymak insanların görevidir. Onlar, bu yolu izlemekle kurtuluşa ve mutluluğa kavuşurlar.
"Bu benim dosdoğru olan yolumdur; şu hâlde ona uyun. Siz O'nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki ittika edersiniz."[284]
Allah (cc) Hz. Muhammed'e bile kendisinden ittika etmesini emrediyor: "Ey Peygamber, Allah'tan ittika et (O'ndan korkup sakın), kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."[285]
Kur'an Peygamber'in insanlara şöyle demesini emrediyor:
"De ki: 'Hiç şüphesiz Allah'ın yolu asıl yoldur. Ve biz âlemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk.' Bir de, 'Namazı kılın ve O'ndan ittika edin (korkup sakının diye emrolunduk). Huzurunda (götürülüp) toplanacağımız da O'dur.”[286]
Burada büyük bir gerçeğe işaret ediliyor. Kâinat, bütünüyle, görülen ve görülmeyen varlıklarla birlikte Allah'ın koyduğu kanunlara itaat ediyor. Hiçbir varlık bu yasaların dışına çıkamaz. İnsan da organik yapısı bakımından bu kanunlara boyun eğer. O hâlde geriye, kendisine seçim hakkı tanınmış olan insanın iradesi ile Allah'a teslimiyeti konusu kalıyor. İnsan bu noktada serbesttir, dilerse hidayeti, dilerse îslâm'a göre sapıklığı seçebilir.
Burada esas mesele Âlemlerin Rabbi Allah'ın rubûbiyetine ve hakimiyetine tam anlamıyla teslim olmaktır. Ondan sonra ameller, ibadetler ve diğer dinî hükümler gelir. Bunu da ruhî terbiye (takva) takip eder. Bunların hepsi de âlemlerin Rabbine teslim olma temeli üzerine oturur. Çünkü bu temel olmazsa üzerine sağlam birşey bina edilemez.[287]
Kulun görevi, Allah'tan hakkıyla ittika etmesi, her an ve her şartta Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesi, bundan sonra da kendisini Allah'a yaklaştıracak vesileler (ibadet cinsinden sebepler) aramasıdır:
"Ey iman edenler, Allah'tan ittika edin ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz."[288]
İman eden kimse, Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Gaflete ve yanılgıya düşmemelidir. Kimin kulu olduğunun şuurunda, yaptıklarından dolayı kime hesap vereceğinin şuurunda olmalıdır.
"Ey iman edenler, Rabbinizden ittika edin ve öyle bir günün azabından haşyet duyun ki (o gün hiç) bir baba çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için birşey verici değildir. Hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcılar da sizi Allah ile aldatmasın."[289]
Allah'ın insanlara en büyük mükâfatı şüphesiz cennet ve oradaki nimetlerdir. Cennetin nimetlerinin çokluğunu ve güzelliğini diller anlatamaz, kalemler yazamaz. Allah (cc)'ın bu mutluluk yurduna sadece takva sahipleri mirasçı olabilirler.
"O cennet; biz, kullarımızdan takva sahibi olanları (ona) mirasçı kılacağız."[290]
Bu dünya hayatı geçicidir. Ölüm ise yokluk değil başka bir hayata doğuştur. Ölümden sonraki hayatın güzelliği kişinin burada yaptıklarına bağlıdır. Bundan dolayı herkes takva bilinci ile hareket ederek, hangi amelle ahirete gideceğini hesap etmelidir.
"Ey iman edenler, Allah'tan korkup sakının. Herkes yarın için neyi takdim edip gönderdiğine baksın. Allah'tan ittika edin. Hiç şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır."[291] (‘En Büyük Mükâfat: Cennet' başlığına bakınız.)[292]
5- Allah'ın Hükümleri ve Takva Bilinci:
Takva, emredilen (vacip) amelleri yerine getirmeye bağlıdır. Kur'an ilâhî hükümleri, ölçüleri veya prensipleri bildirdikten sonra çoğu zaman, 'Allah'tan ittika edin' diye bu amellerin takva bilinci ile yapılmasını tavsiye ediyor. Kur'an'da bu tür örnekler dikkat çekecek kadar çoktur.
İnsan ya gafletinden, ya nefsinin engellemesinden, ya da başka sebeplerden dolayı ilâhî ahkâmı yerine getirmede gevşeklik gösterebilir, ya da ihmal edebilir. Bundan dolayı Kur'an Müslümanları bir kez daha uyarıyor ve onları Rablerinin emirlerini yerine getirmede takvaya davet ediyor.
Çünkü takva sahipleri, Allah'ın ahkâmına uymada ve günah işlemekten sakınmada dikkatlidirler. Kur'an bu gerçeğe şöyle işaret ediyor:
"Cennet de muttakiler için, uzakta olmaksızın (o gün) yakınlaştırılmıştır. Bu size va'dolunandır; (gönülden Allah'a) yönelip dönen, (İslâm'ın hükümlerini) koruyan, görmediği hâlde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan' ve 'içten Allah'a yönelmiş' bir kalp ile gelen içindir."[293]
Kur'an, Müslümanlara çeşitli konulardaki hükmünü (ahkâmını) söylüyor ve bütün bunların yerine getirilmesi konusunda Allah'tan ittika edilmesini belirtiyor. Diğer bir deyişle, dinin ahkâmına uyulması, mü'minlere gerçek takvayı kazandıracaktır. Dinî hükümlerin takva bilinciyle ilgisini, ya da onları yerine getirmede takva ile hareket edilmesi gerektiğini ortaya koyan âyetlerden örnekler vermek istiyoruz:
1- Meselâ, savaşta alınan ganimetlerin nasıl taksim edileceği Müslümanlara söylendikten sonra; "Allah'tan korkup sakının ve aranızdaki anlaşmazlıkları düzeltin; Allah'a ve Rasûlüne itaat edin." diye ilâve ediliyor.[294]
2- Hacla ilgili pekçok ahkâm anlatıldıktan sonra, "...Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ve bilin ki Allah, cezası pek çetin olandır."[295]
Hac zamanı sayılı günlerde, yani Arefe Günü veya Kurban Bayramı'nda Allah'ı zikretmek bir ibadettir. Bu ibadet de takva sahibi olanlar içindir. Ya da takva sahibi kimseler, öyle günlerde Allah'ı zikretmekten gafil olmazlar. Onlar, hac zamanı mahşer gününün manzarasını hatırlarlar. Bu dehşet verici, heybetli manzara karşısında takvaları bir kat daha artar.[296]
3- Oruç ibadeti de kişiye takva bilincini kazandırır. Ya da oruç ibadeti ancak takva bilinci ile yerine getirilebilir.
"Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki ittika edersiniz.[297]
4- Takva sahipleri Allah (cc) yolunda İslâm'ın düşmanlarıyla mücadele ederler, gerekirse seve seve savaşırlar. Bilirler ki Allah (cc), kendi yolunda mücadele eden muttakilerle beraberdir.[298]
"Öyleyse kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona karşı koyun. Allah'tan ittika edin ve bilin ki Allah muhakkak muttakilerle beraberdir."[299]
"Ey iman edenler, Allah'tan ittika edin ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz."[300]
5- Dünya hayatı ebedî değildir. Belki insanlar için bir oyalanma, bir oyuncak, az bir zevklenme ve çoğu zaman meşakkat ve çile zamanıdır. Üzerinde yaşanılan yeryüzü anlamındaki dünya kınanmıyor ama hayatın geçiciliği ve aldatıcılığı vurgulanıyor.
Kur'an, insanın algılaması açısından dünya hayatını şöyle anlatıyor:
"Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanma', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekincilerin (veya kâfirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir. Sonra da çer çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap, Allah'tan bir mağfiret ve bir rıza vardır. Dünya hayatı aldanış olan bir metadan başka birşey değildir.”[301]
Kur'an, dünya hayatının süslerinin bir deneme aracı olduğunu söyledikten sonra, bazı insanların ellerindeki dünyalıklara imrenilmemesini emrediyor. Şüphesiz Allah'ın rızası ve O'nun vereceği mükâfat gibi rızıklar hem daha hayırlı, hem daha kalıcıdır. Sonuçta kazanacak olanlar da takva sahipleridir.[302]
"Gerçekten dünya hayatı, ancak bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır. Eğer iman ederseniz ve sakınıp korkarsanız, O, size ecirlerinizi verir ve mallarınızı da istemez."[303]
"Dünyanın metaı (faydalanılan şeyleri) pek azdır. Ahiret ise ittika edenler için daha hayırlıdır."[304]
"Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Allah'a karşı sorumluluk duyanlar için âhiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?"[305]
6-Kur'an, kadınlarla ilgili meselelerde Allah'ın koyduğu sınırlara dikkat edilmesi konusunda, mü'minlere takvayı tavsiye ediyor.[306]
"Boşanmış (kadın)ların maruf (meşru) bir tarzda yararlanma (ve geçim pay)ları vardır. Bu muttakiler (korkup sakınanlar) üzerine bir haktır."[307]
Kur'an, geçimsizliğe düşen karı kocanın aralarını bulmanın, onları barıştırmanın hayırlı olduğunu söyledikten sonra şunu ekliyor: "...Eğer iyilik yapar ve ittika ederseniz, şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.”[308]
7- Müslümanlar, helâl rızık yeme konusunda da takva bilinci ile hareket etmek zorundadırlar. Onlar Allah'ın yenmesini haram kıldığı hayvanların etlerini ve O'nun adı anılmadan kesilenleri yiyemezler. Bu konuda Allah'tan korkup sakınırlar.[309]
Kur'an, yiyecek veya davranışlar konusunda, murdar ile temiz bir olmaz, dedikten sonra şöyle ekliyor: "...Allah'tan ittika edin ey temiz akıl sahipleri! Umulur ki kurtuluşa erersiniz."[310]
8- Birinin yanında bir emanet varsa, o kimse Allah'tan ittika etmeli ve emaneti olduğu gibi yerine vermelidir. Bu anlamda şahitliği gizlemek de doğru değildir.[311]
9- Doğru sözlü olmak da takvanın gereklerindendir. Kur'an Müslümanlara şöyle sesleniyor:
"Ey iman edenler, Allah'tan ittika edin ve sözü doğru olarak söyleyin."[312]
10- Fesat çıkarmamak, kibirli olmamak takvanın gereğidir. "İşte âhiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuk çıkarmayı istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) sonuç da takva sahiplerinindir."[313]
11- Müslümanlardan bir topluluğun, diğer Müslümanlara karşı haksızlıkta bulunanlarla, onlar Allah'ın emrine dönünceye kadar mücadele etmeleri gerekir. Bu ıslah faaliyeti yapılırken bile takva ile hareket etmeli, yanlış yapmaktan sankınılmalıdır.[314]
12- Riba (tefecilik) ile uğraşanlar, Allah'a ve Rasûlüne karşı savaş açmış olurlar. İslâm'a göre zulmetmek haram olduğu gibi, zulme uğramak da iyi değildir. Kur'an faiz konusunda Müslümanlara şöyle sesleniyor:
"Ey iman edenler, Allah'tan ittika edin ve eğer iman etmiş iseniz, faizden arta kalanı bırakın."[315]
"Ey iman edenler, faizi kat kat yemeyin ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun; umulur ki kurtuluşa erersiniz."[316]
13- Başkaları hakkında kötü zan beslemek, başkalarının gizli hâllerini araştırmak, gıybet etmek İslâm'ın helâl görmediği davranışlardır. Kur'an bunları saydıktan sonra; "...Allah'tan korkup sakının. Hiç şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok merhametlidir."[317] buyuruyor.
14- Allah'a ve Peygamberine iman eden Müslümanları veli (dost ve sırdaş) kabul edenler, Allah taraftarı (hizbullah) olurlar ve onlar eninde sonunda batıla galip gelirler. Kur'an, Müslümanlara düşmanlık besleyenleri veli edinmeyi şu şekilde yasaklıyor:
"Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kâfirleri veliler edinmeyin. Ve eğer inanıyorsanız, Allah'tan ittika edin (korkup sakının)."[318]
15- Rabbimiz (cc) Peygamberimizin hanımlarına; "...Eğer ittika ediyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda (kuşkuya ve tamaha yol açmayacak bir şekilde) söyleyin."[319] diyor.
Kadınların Kur'an'ın gösterdiği gibi örtünmeleri, Allah'ın emridir. Onlar bu emri yerine getirme konusunda Allah'tan ittika ederler. Bir başka deyişle tesettür emrini yerine getiren kadınlar şüphesiz takva bilincine sahiptirler.[320]
[235] A'raf: 7/l51. Yusuf: 12/64, 92. Enbiya: 21/83.
[236] Âl-i İmran: 3/4, 56. Ayrıca bak. Bakara: 2/7. Nisa: 4/18. Maide: 5/115. Tevbe: 9/101. Fetih: 48/6, v.d.
[237] İsra: 17/71.
[238] Yâsin: 36/45. Ankebût: 29/55. Secde: 32/14. Nahl: 16/32. Neml: 27/90, v.d.
[239] T. İzutsu, K. Allah ve İnsan, s. 298.
[240] Bakara: 2/16.
[241] bak. Kehf: 18/103-104. İbrahim: 14/18. Nûr: 24/39.
[242] A'raf: 7/128.
[243] Kâf: 50/22.
[244] Fazlu’r-Rahman, A. E. ve Mesajı, s. 15-16.
[245] A'raf: 7/35.
[246] Ahzab: 33/l.
[247] Âl-i İmran: 3/186.
[248] Kadı Beydâvî, Tefsir, tst. trh. 1/194.
[249] A'raf: 7/26.
[250] Bakara: 2/197.
[251] Zümer: 39/57-58. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 77-83.
[252] Elmalılı, Tefsir, 4/195.
[253] A'raf: 7/200-201.
[254] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 84-87.
[255] Nahl: 16/51-52. Bir benzeri, Mü'minûn: 23/24-27.
[256] Nisa: 4/77.
[257] Tevbe: 9/13.
[258] En'am: 6/17-18. Ayrıca bak. Yunus: 10/107.
[259] Maide: 5/44. Benzeri için bak. Bakara: 2/150, Maide: 5/3.
[260] Zümer: 39/16. Ayrıca bak. Bakara: 2/197. Maide: 5/11,35. Tevbe: 9/119. v.d.
[261] Al-i İmran: 3/175.
[262] Âl-i İmran: 3/160.
[263] Nahl: 16/2.
[264] Şuarâ: 26/184. Bir benzeri, Nisa: 4/l.
[265] Bakara: 2/197. Maide: 5/100.
[266] Talâk: 65/10.
[267] Ra'd: 13/19-21.
[268] Ra'd: 13/34. Ayrıca bak. Ra'd: 13/37 ve 40 Ğafir: /21. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 84-87.
[269] Hacc: 22/37.
[270] İbni Kesir, Muh. Tefsir, 2/546. Nesefi, Tefsir, 2/442. Mevdudî, Tefhim, 3/368.
[271] Elmalılı, Tefsir, 5/490.
[272] Al-i İmran: 3/123. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 87-89.
[273] Nisa: 4/131.
[274] Bakara: 2/197.
[275] Talâk: 65/10.
[276] Nahl: 16/52.
[277] En'am: 6/72. Bir benzeri için bak. Maide: 5/96.
[278] Haşr: 59/18. Bir benzeri, Maide: 5/7.
[279] Hucurât: 49/1.
[280] Maide: 5/11.
[281] Zümer: 39/16.
[282] Talâk: 65/10.
[283] Mü'minûn: 23/86-87. Bir benzeri, Yunus: 10/31.
[284] En'am: 6/153.
[285] Ahzab: 33/l.
[286] En'am: 6/71-72.
[287] S. Kutub, fi-Z. Kur'an, 2/1133.
[288] Maide: 5/35.
[289] Lokman: 31/33. Bir benzeri, Bakara: 2/48, 123 ve 281.
[290] Meryem: 19/63.
[291] Haşr: 59/18.
[292] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 89-93.
[293] Kâf: 50/31-33.
[294] Enfal: 8/1.
[295] Bakara: 2/196. Ayrıca bak. Bakara: 2/197. Maide: 5/96.
[296] Bakara: 2/203.
[297] Bakara: 2/183.
[298] Tevbe: 9/36, 123.
[299] Bakara: 2/194.
[300] Maide: 5/35. Ayrıca bak. Tevbe: 9/44. Maide: 5/11. Âl-i İmran: 3/200.
[301] Hadid: 57/20.
[302] Tâ-hâ: 20/131-132.
[303] Muhammed: 47/36.
[304] Nisa: 4/77.
[305] En'am: 6/32.
[306] Talâk: 65/l.
[307] Bakara: 2/241.
[308] Nisa: 4/128. Ayrıca bak. Bakara: 2/233, Nisa: 4/129.
[309] Maide: 5/4, 88.
[310] Maide: 5/100.
[311] Bakara: 2/283. Ayrıca bak. Maide: 5/106-108.
[312] Ahzab: 33/70.
[313] Kasas: 28/83.
[314] Hucurât: 49/10.
[315] Bakara: 2/278-279.
[316] Âl-i İmran: 3/130-132.
[317] Hucurât: 49/12.
[318] Maide: 5/56-57.
[319] Ahzâb: 33/32.
[320] Ahzâb: 33/55. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 94-100.