- Takva nedir ?

Adsense kodları


Takva nedir ?

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafız_32
Tue 26 October 2010, 10:51 am GMT +0200
3- Takva Nedir
 

a- Takvanın Mahiyeti:

Kur'an gelmeden önce Arapça'da takva (veya fiil hâlin­de ittika) kelimesi, insan ve hayvan gibi bir canlı varlığın kendini, dışarıdan gelebilecek bir zarara karşı savunması anlamına gelmekte idi.[163] Çok ibadet etme anlamında 'zühd' olmadığı gibi pek dinî bir mana da taşımıyordu. An­cak Kur'an, bütün diğer kavramlar gibi 'takva' kavramını da sözlük anlamını temel alarak ve öz manasını koruyarak onu daha da zenginleştirdi, ona yepyeni bir anlam kazan­dırdı. Buna göre takva maddi bir tehlikeden değil, manevi azaptan, insanı bu azaba sürükleyecek kötü işlerden ko­runmak demektir. Kelime, zamanla daha manevi bir an­lam kazanarak temiz dindarlık manasını almıştır.[164]

Takva, kuvvetli bir korumaya girmek, gelebilecek bir zararı, görülebilecek bir tehlikeyi, duyulabilecek bir acıyı, güçlü bir korumaya girerek önlemek demektir. Bu anlam­da kul için en kuvvetli ve en emniyetli koruma Allah'ın korumasıdır. Bu konu hakkında Elmalılı şöyle diyor:

"En kapsamlı koruma elbette Allah'ın korumasıdır. O'nun korumasının her yönüyle tamamen tecellisi (ortaya çıkması), insanın -şimdiki zamandan daha çok, akibeti he­def edinen- Allah'tan gereğince korkma hissine bağlıdır. İşte bu, şeriatta mutlak sakınma veya takva, insanın ken­disini Allah'ın koruması altına koyarak ahirette zarar ve acı verecek şeylerden iyice koruması, diğer bir ifade ile gü­nahlardan sakınması ve iyiliklere devam etmesi diye tarif olunur ki, gerçek korku ve sevgi ile ilgili olarak biri var olana, diğeri olmayana ait iki itibara sahiptir."[165]

Kur'an'da takva bazen iman, tevbe, korku, itaat, gü­nah işlemeyi terk etmek, ihlâs gibi ibadetler olarak geç­mektedir.

Kur'an'ın 'takva'yı genel olarak şu manalarda kullan­dığını söyleyebiliriz:

"Şirkin her çeşidinden yüz çevirmek.”[166]

"İslâm'a girdikten sonra büyük ve küçük günahlardan kaçınmak.”[167]

“Kalbi Allah'ı zikretmekten alıkoyacak her türlü meş­guliyetten arındırmak.”[168]

"Hayatın tümünü Allah için yaşamak.”[169]Aşağıda geleceği gibi, Kur'an'ın anlattığı 'takva' olayı, basit bir savunma, sıradan bir korku, kolay bir nefis koru­ması değil, iman ve amelle desteklenen bir aksiyon şeklin­de, bizzat iman edip Allah'a teslim olmak, imanın gerek­lerini bilinçli bir korku ve titizlikle yapmak, Allah'a karşı mesuliyet bilinci taşımak anlamındadır.

İttika eden manasına gelen 'muttaki', bir anlamda Al­lah'ı birleyen mü'min veya Müslüman demektir.[170] Böy­le bir kimse Allah'a teslim olarak O'ndan çekinmekte, O'nun razı olmayacağı şeylerden sadece O'na teslim oldu­ğu için uzak durmakta; böylece gazabın tehlikesinden rı­zanın güvenine sığınmaktadır.

İslâm, öncelikli olarak tevazu ile Allah'a mutlak tesli­miyetin üzerinde durur. Müslüman kendini Allah'a teslim eden, aklını ve iradesini Allah'a bırakan demektir. Takva­nın temel niteliği ve birinci şartı, tam ve arzulu bir nefis teslimiyetidir. Alçakgönüllülük, sabır, korku ile titreme, gösterişten kaçma gibi Müslümanın belli başlı özellikleri, cahiliyye putperestlerinin de, cahiliyye dinlerine inanan­ların da yapacağı işlerden değildir.[171] Çünkü onlar Allah'a değil, kendi hevalarına, ya da atalarının yoluna itaat eder­ler.

Böylelerine "Allah'tan ittika et (korkup çekin)" denil­diği zaman cahiliyye anlayışından kaynaklanan bir kibirle yüz çevirirler ve günah işlemeye koşarlar.[172]

Takva, sıradan bir korku olmamakla beraber başlangıç yönünden içerisinde korku hissini de bandırır.[173] Bunu, ve yukarıda açıklamaya çalıştığımız korkuyu ifade eden kelimeleri Kur'an'ın ayrıca kullanmasından anlamak mümkündür.

Takva kelimesi, ya da takvayı emreden âyetler, Kur'an'da pekçok yerde Allah'a nisbet ederek gelmiştir. Meselâ, "Ey temiz akıl sahipleri, benden ittika edin (kor­kup sakının)."[174]

Âlimler takvanın temelinde öncelikle şirkten korun­mak, sonra kötülüklerden uzaklaşmak ve daha sonra şüp­heli işlerden sakınmak olduğunu söylemişlerdir.

Menar Tefsiri'nde şu görüşlere yer veriliyor:

"Yüce Allah'tan sakınmanın anlamı O'nun azabından ve cezasından korunmaktır. Takvanın Allah'a nisbet edil­mesi, azabının çetin olmasından ileri gelir. Yoksa kişinin Allah'ın zatından korkup sakınması mümkün değildir. Muttaki, kendini azap ve elemden koruyan kişidir. Bunun için onun bir bakış açısı kazanması ve doğru yolda olma­sı- ki bunlarla azap ve elemlerden korunacaktır- şarttır.

İnsanların sakınıp korunması gereken semavî cezalar iki kısımdır: Dünyadaki ve ahiretteki ceza. Bunların her birinden korunmanın yolu bunlara neden olabilecek et­kenlerden uzak durmaktır. Bu etkenler iki çeşittir: Al­lah'ın dinine ve şeriatına karşı çıkmak ve yarattığı âlemde koymuş olduğu sünnetlere (kanunlara) uymamak. Ahiret­teki cezadan kurtulmanın yolu doğru bir iman, Allah'a has kılınan tevhid inancı ve salih ameldir. Kişi bunlara zıt olan şirk, küfür ve günah işlemekten uzak durmalıdır.

Dünyadaki cezadan kurtulmanın yolu, Allah'ın kâ­inatta koymuş olduğu sünnetini öğrenip bilgi edinmek ve özellikle sağlıklı bir beden ve güzel bir karaktere (mizaca) sahip olmaktan geçer."[175]

 
b- Takvanın Tanımları:
 

'Takva'nın birçok tanımı yapılmaktadır. Fakat bu çe­şitli tarifler arasında bir çelişki yoktur. Hepsi de aynı an­lamı değişik kelime ve ifadelerle anlatmaktadırlar.

Söz gelimi 'takva'yı, 'Allah'ın emrettiklerini tutmak, yasaklarından kaçmak' diye tarif edenler olduğu gibi, 'Yapılması günah olanı yapmaktan, terk edilmesi günah ola­nı terk etmekten çekinmektir', 'Allah'ın cezalandırmasın­dan korkarak, O'nun verdiği bir nûr ile O'na itaat etmek­tir', 'Allah'ın dışındakileri Allah'a tercih etmemektir' şek­linde tanımlayanlar da olmuştur.

Din dilinde 'takva', nefse günah kazandıracak şeyler­den onu korumak demektir ki, bu da dine göre sakıncalı şeyleri terk etmekle mümkündür.[176]

Ebu Hureyre (r.a)'nin şu tespiti ne kadar yerindedir. Kendisine birisi;

'Takva nedir?' diye sormuş, o da şu ceva­bı vermiş:

'Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü?' O da;

'Evet' demiş.

'Peki o zaman ne yaptın?' diye tekrar sormuş. So­ruyu soran;

'Dikenlerden sakındım, onlara karşı korun­dum, ya da zarar vermesinler diye onları kısalttım deyince Ebu Hureyre o zaman demiş: 'İşte takva bu­dur.’ [177]

İbni Recep diyor ki: "Takva, kulun kendisi ile korktu­ğu ve çekindiği şey arasına bir engel koyması ve onunla kendini korumaya almasıdır. Kulun Rabbinden ittika et­mesi, kendisi ile Rabbinin kızması, gazabı ve cezalandırması arasına korkmayı koyması, böylece kendini sakınmasıdır. Bu da ancak O'na itaat etmekle, O'nun yasakla­rından kaçınmakla olur."[178]

Celâleyn Tefsiri, takva ve ittikayı şöyle tanımlıyor: "Kendinle azap arasına ibadet kalkanını koyarak kendini ilâhî azaptan korumandır."[179]

"Hakikat ehline göre 'takva', Allah'a itaatle O'nun azabından sakınmadır. Nefsi, yapmakla veya terk etmekle azaba uğrayacağı şeylerden korumaktır.

Takvanın temeli, kişinin neden çekinmesi gerektiğini bilmesi ve ondan sakınmasıdır. Bu da marifetle olur. Ma­rifet kulun Allah'a ait olan ile, O'nun karşısında kendinin bulunduğu yeri bilmesi, bu gerçeği anlaması, bunun şu­urunda olmasıdır.

Takva, Allah'tan başka olan şeylerden sakınmadır. Takva, kendinde (nefsinde) Allah'tan başka birşey görmemedir.

Takva, Hz. Muhammed (s.a.v)'in sözlerine ve sünnetine samimiyetle uymadır."[180]

Takva, Allah'ın korumasına girmek, emrini tutup aza­bından korunmaktır .[181]

Tıbrizî 'ittika'yı şöyle tanımlıyor: "İttika, seninle korktuğun şey arasına seni ondan koruyacak bir engel koymandır." Kısaca, birşey vasıtasıyla kendini savunman­dır. Kişinin kendi üzerine doğru gelen tehlikeli ve zararlı birşeye karşı; onun zararından ve tehlikesinden korunmak için araya bir engel koymasıdır.[182]

İbni Kayyım el-Cevziyye diyor ki: "Takvanın hakika­ti Allah'a itaat ve O'nun emrine ve yasaklarına uyarak amel işlemektir. Muttaki, Allah'a iman ederek, O'nun vaadini (verdiği sözü) tasdik ederek emredileni yapar, ya­sakları da onları kabul ederek ve vâidine (korkutmasına) iman ederek terk eder.

Tıpkı Talha b. Habib'in dediği gibi:

"Fitne ateşi çıktı­ğı zaman onu takva ile söndürün." Sordular ki:

"Takva ne­dir?" Dedi ki:

"Allah'a, O'ndan bir nur ile itaat etmen, Al­lah'ın sevabını beklemendir. Allah'ın haramlarını O'ndan bir nur ile terk etmen, Allah'ın azabından korkmandır."

Takva hakkında söylenilen en güzel sözlerden biri iş­te budur.[183]

Takva, Allah'ın azabından korunma hususunda dik­kat ve titizlik göstermektir. Onun hakkında şöyle denmiştir: "Günahları bütünüyle terk et; işte bu takvadır. Diken­li bir arazide, gördüğü zararlılardan sakınarak yürüyen kimsenin yaptığı gibi yap. Küçük günahı önemsemezlik etme; çünkü dağlar da küçük taşlardan meydana gelmiştir."[184]

Takva, Allah'ın seni nehyettiği yerde görmemesi ve sana emrettiği şeyde de gafil olmamandır. Takva, kalbi Hak'tan alıkoyan, meşgul eden her şeyden uzak olmaktır. Başka bir deyişle takva, emredileni yapmak, nehyedileni terk etmektir.[185] (Seyyiattan tevakki, hasenatı iltizam et­mektir.)

Takva Kur'an'da pek çok âyette batıl inançları, kötü tutum ve davranışları terk edip onlardan uzaklaşma ma­nasında kullanılmaktadır. Bundan dolayı peygamberler, kendi kavimlerini öncelikli olarak içinde bulunulan duru­mu terk anlamına gelen takvaya davet etmişlerdir.

Şüphesiz yeryüzünde bozgunculuk yapmak ile salih amel işlemek birbirinin zıddıdır ve karşılıkları farklı ola­caktır. İttika eden kimse, putçuluk ve hurafeden kaynak­lanan batıl inancı terk ettiği gibi, zina, hırsızlık, haksızlık, katillik gibi toplumsal suçları da terk eder. Burada mutta­ki ile müfsid' (bozgunculuk yapan) gibi iki ayrı tiple karşı karşıyayız. İman ettikten sonra takva sahibi olanlar, iman nimetinden mahrum olarak fesat peşinde koşanların kar­şısına konulmuştur.

Birbirinin karşıtı olan bu durumla, takvanın, inanç ve davranışta, eğriyi ve batılı bırakmak olduğu anlaşılır. Bundan dolayı başka âyetlerde batılı bırakma anlamına kulla­nılan takva, Allah rızasının şartı olan inanca uygun olum­lu davranışları imanla birlikte yürütme şeklinde kullanıl­maktadır.[186]

Ebu Hureyre (r.a)'nin naklettiğine göre Peygamberimiz (s.a.v) şöyle demiştir:

"Birbirinize haset etmeyiniz. Kendiniz almak isteme­diğiniz hâlde diğerini zarara sokmak için bir malı methe­dip fiyatını artırma yarışına kalkışmayın. Birbirinize buğzetmeyin. Birbirinize yüz çevirip arka dönmeyin. Sizden bazınız diğer bazınızın üzerine alış verişe girişmesin. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir, Müslüman Müslümana zulmetmez. Yardıma muhtaç olduğu zaman da onu yalnız ve yardımcısız bırakmaz. Onu hor ve hakir görmez. Takva işte budur." Rasûlüllah, 'Takva işte buradadır' sözünü üç defa tekrarlamış ve her seferinde eliyle göğsünü işaret etmiştir.[187]

Muhasibi, "Her zahidin (çok ibadet edenin) zühdü (kendini ibadete vermesi) marifeti (Allah'ı tanıması), ma­rifeti aklı, aklı da imanı ölçüsündedir" derken, zühd, bilgi, akıl ve imanın, olgun insanın şahsında toplanması gerek­tiğini vurgulamış olmaktadır.

Takvayı, zihnî ve amelî duyarlılık biçiminde ele alan, ya da bu anlamı yükleyen Muhasibi, hem amelsiz tefek­kürü, hem de tefekkürsüz ameli noksan bulmakta, marifet ehli olmanın yolunu bu ikisinin bütünlüğüne bağlamaktadır.[188]

Takva kelimesinin sözlükteki bir başka manası da az konuşmaktır. "Takva gemdir. Muttaki olan kimse, mü'min ve itaatkâr kulun (derece bakımından) üzerinde­dir." hadisi de bu anlamı doğrulamaktadır.

Takva, salih amel ve saf bir dua ile Yüce Allah'ın aza­bından korunmaktır. İstenilmeyen, hoş görülmeyen bir şeyden korunup sakınmak için kendinle onun arasına koyduğun engel demektir.[189]

 
c- Takva'nın İşleyişi:
 

'Takva', korku duygusunu da içerisine alan bir çekin­menin, bir korunmanın ve bir saygının ahlâk, davranıp ve ibadet olarak gösterilmesidir. İnsandaki korku ve ümit duygusunu işleterek, bu duyguların övülen bir sıfat hâline gelmesini ancak takva bilinci sağlayabilir. Kur'an, insan­daki sıradan korku ve sığınma hissini geliştirerek, kişinin manevî olarak yücelmesinin yolunu açıyor. Takva bilinci, yaratılıştaki korkunun düzene konularak, bir korunma ahlâkı, bir yücelme faaliyeti, bir sorumluluk bilinci hâline getirilmesidir.

En geniş ve kapsamlı koruma Allah'ın korumasıdır. Allah'ın 'rahmet' sıfatı bütün yaratılmışları korur. Ancak insan, kendi isteği ile, kendine zarar veren şeylerden Al­lah'ın korumasını ister, ya da işlediği fiillerin kötü karşılılığı hakkında Allah'tan korkar. Buradaki koruma istediği daha çok, yapılan amellerin sonuçlarından dolayı duyulan bir korkudur.

'Takva', insanın kendisini Allah'ın koruması altına koyarak ahirette zarar ve acı verecek şeylerden sakınması, ya da günahlardan uzak durması ve iyiliklere sarılmasıdır, demiştik.

Kur'an, ısrarlı bir şekilde 'Allah' fikrini, yani O'na ait ulûhiyyeti (ilâhlığı) gündeme getirir. Zaten insan için en önemli olay, yaratılışın sebebi, Yaratıcı'nın varlığı ve ya­ratılan insanın bu Yaratıcı karşısındaki durumudur. İnsan, öncelikli olarak kendini var edeni tanımak ve O'nun razı olacağı bir hayatı yaşamaktan sorumludur. Hayatın ve nimetlerin sahibi olan Allah (cc), en sonunda bütün insan­ları ölümle beraber kendisine döndürüyor. Bu bakımdan insan başıboş değildir ve hayatının hesabını vermek üzere ölecektir. Kur'an, âlemlerin Rabbi Allah'ı bütün sıfatlarıy­la, O'na ait en üstün yücelik ve makamlar ile tanıtıyor. Sonra da insanın bu yücelik karşısında kendine çeki düzen vermesini, kendini iyi amellerle korumaya almasını tavsi­ye ediyor.

İnsan, her hâlde kendinden yüce gördüğü ve bir ma­kam sahibi olan kimselerin gözü önünde kötü ve çirkin iş yapmaktan çekinir. Bu çirkin işleri daha çok gizli yapma­yı tercih eder. Allah'a kuvvetli bir imanla bağlanan ve O'nun her yerde kendisini gördüğünü bilen, yaptığı her şe­yin kayıt altına alındığının şuurunda olan bir kişi, şüphesiz kendine çeki düzen verir. Allah'ın yüce makamı karşı­sında çekinir ve kendini rezil edecek, ya da Allah'tan bek­lediği rahmete engel olacak amelleri yapmaktan sakınır.

İşte 'takva'nın özünde yatan incelik bu iman, denetim ve mesuliyet duygusudur. Allah'ın karşısında kul olduğu­nun farkına varıp onun gereğini yapma, O'nun Rabliğine yaraşır bir şekilde O'na itaat etme, yalnızca O'na ibadet etme anlayışıdır.

Şüphesiz ibadet takvanın kendisi değil, fakat takvaya götüren davranış, ya da takva bilinci ile gerçekleşen bir faaliyettir. İbadet, ilâhî emir ve yasakları yerine getirmek, takva ise onları yerine getirme titizliğidir. Müslüman, ön­celikli olarak Allah'a ve O'nun indirdiklerine iman ede­rek, yalnızca O'na ibadet ettiğini, yani yalnızca O'nun önünde kul olduğunu, kulluğun bütün görüntülerini yal­nızca O'na has kılacağını ortaya koyar. Sonra da bu ima­nın ilkelerini amel olarak pratikte uygular. O, bunu takva bilinciyle yapar. İbadete devam ettikçe de takvası artar ve güç kazanır. Takvası arttıkça da ilâhî ölçüler karşısındaki tavrı güzelleşir, ibadetini daha da bilinçli yapar..

"Kul, vicdanı rahatsız eden şeyi terk etmedikçe tak­vanın hakikatine eremez."[190]

Bundan dolayı Hz. Muhammed, takvanın yerinin kalp olduğunu söylüyor.[191]

Takva, kalpte yer alan ciddî bir bilinç, kişiyi düzgün haraketlere sevkeden bir uyanıklık, insanı görevlerini yapmaya yönelten bir sorumluluk şuurudur.

Aşağıdaki hadiste Peygamberimiz (s.a.v) takvanın bu rolüne işaret etmektedir:

"Helâl bellidir, haram da bellidir. Bu ikisi arasında (he­lâl mi, haram mı diye) şüpheli bazı şeyler vardır ki pek çokları onları bilmezler. Bu şüpheli şeylerden kim ittika ederse, dinini ve ırzını (şerefini) korur. Kim de şüpheli şey­lere dalarsa, hayvan otlatılması yasak koru etrafında hay­van otlatan çoban gibi, çok sürmez yasak bölgeye (harama) dalar. Haberiniz olsun, her padişahın bir koruluğu vardır. Dikkat edin, Allah'ın koruluğu ise O'nun haramlarıdır. Dikkat edin, vücutta bir et parçası vardır; o iyi olursa bü­tün vücut iyi olur, o bozuk olursa bütün vücut bozuk olur. İşte o et parçası kalptir."[192]

Takva, olumsuz anlamda pasif bir perhizkârlık, ya da münzevî bir hayatı tercih etme değildir. O aktif bir şuur, diri bir uyanıklılık ve insanı ayakta tutan bir canlılıktır.

Ali Şeriati şöyle dua ediyor:

"Allah'ım bana imanda 'mutlak itaati' bağışla ki, dün­yada (yanlışa karşı) 'mutlak isyan' içinde olayım.

Rabb'im bana 'kavgacı ve inatçı' bir takvayı öğret ki sorumluluğun çokluğu arasında kaybolmayayım. Beni 'perhizkâr, münzevî takva'dan koru ki, tenhalık ve uzlet köşelerinde gizlenmeyeyim."[193]

 
d- Sorumluluk Bilinci Olarak Takva:
 

Allah korkusu olarak anlaşılan takva, elbette bundan daha fazla, daha geniş kapsamlıdır. Korku ifadesi takvayı anlatmaya yetmemektedir. Onda daha çok Allah'ın maka­mı karşısında kulluk bilinciyle davranma anlayışı söz ko­nusudur. Allah'ın azameti ve Rabliği önünde, kulluk so­rumluluğu ile hareket etmektir.

Nitekim Muhammed Esed, Kur'an mealinde takvayı 'Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle hareket etme', muttakiyi de 'Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyan' şeklinde ifade etmeye çalışmıştır. O şöyle diyor:

"Muttakinin 'Allah'tan korkan' şeklinde alışılagelen çevirisi, bu ibarenin olumlu içeriğini yeterli bir biçimde yansıtmaz (yani O'nun her zaman ve her yerde hazır oldu­ğunun farkında olmayı ve kişinin bu farkında oluşun ışığı altında kendi varlığını biçimlendirme arzusunu...). Öte yandan, bazı çevirmenlerce benimsenen 'kötülükten 'sakınan' veya 'sorumluluğu konusunda dikkatli olan' şeklin­deki çeviri ise, ilâhî sorumluluk bilinci kavramının sade­ce belirli bir yönünü yansıtır.''[194]

Takva, kul-ilâh ilişkileri bağlamında İslâmî emirleri yerine getirmek, yasaklardan kaçınma konusunda titiz davranmak, yanlış yapmaktan korkmak demektir. Buna, Allah'a karşı 'sorumluluk bilinci' duymak diyebiliriz. Öy­le ki takva, bazı âyetlerde inkârın zıddı olarak imanla eşitlenir.[195]

'Korku' unsurunu takvanın ana öğesi olarak kabul eden T. İzutsu şu teoriyi geliştirmiştir: İslâm öncesi Arap­ları kibirli ve mağrur insanlar olduklarından, Kur'an bu kibri kırmak ve onların gururunu yontmak için takva (Al­lah korkusu) kavramını ortaya koymuştur. Bu terimin ima ettiği korku unsuru çok girift bir niteliğe sahiptir ve teri­me hakkını verecek tek tercüme belki de 'sorumluluk en­dişesi/korkusu'dur ki, bu bir insanın kurttan veya suçlu bir insanın polisten korkmasından çok farklıdır. Şems Sû­resi 8. âyette, büyük bir ihtimalle 'doğruluk/salihlik' anla­mına gelir. "O (Allah) insana neyin günahkârlık, neyin de doğruluk (veya neyin yanlış neyin doğru) olduğunu ilham etmiştir." Bu anlam Kur'an boyunca da korunmuştur.[196]

Takva Allah'a karşı sorumluluk bilincidir. Bunun te­melinde de insanın Allah'ı, verdiği nimetler, ettiği iyilik­ler ve sevilmeye lâyık olduğu için sevmek anlayışı vardır. O'nu seven O'na karşı mesuliyet duygusu taşımak zorun­dadır. Çünkü sevgi sorumluluk ister; zaten sevmek başlı başına bir sorumluluk değil midir? Sorumsuz insanlar tutulabilir, vurulabilir, lâkin sevemezler. Çünkü sevgi kazanılması zor, muhafazası ise daha zor bir olaydır. Onu korumak ve kollamak, insana birtakım ek yükümlülükler getirir. Yani engin bir sabır işidir sevgi. Sorumluluğun zıd­dı yetersizliktir. Kişi, sırf kendi kendine yetmediği için bağlıysa, o sevgi birgün bir yerlerinden dökülüverir.[197] Sevginin sorumluluk ile güçlendiririlmesi gerekir.[198]

 
4- Korku Hissi ve Takva İlişkisi:
 
a- Korku Duygusu ve Takva:
 

İnsan psikolojisinde korku ve ümit duyguları beraber vardır. İnsan, bazı şeyler karşısında kendisinin âciz (yeter­siz) kaldığını bilir, ondan korkar ve sığınılacak bir kucak arar. Bu korku ve ümit çizgisi, onun çalışmalarına ve ha­yatına yön verir. Hedeflerini, düşüncelerini, beklentilerini sınırlar ve bir denge meydana getirir. Böylesine duygular onu hayata bağlar.

İnsan nefsinin iki zıt çizgisi vardır: Korku ve ümit. Nefis, yaratılış gereği korkar veya ümit eder. Çocuk bu iki duyguya sahip olarak yaratılır ve büyüdükçe bu duygular da büyür, gelişir.

Kur'an, insandaki bu yaratılışı göz önünde bulundu­rur. Ondaki bütün lüzumsuz korkuları ayıklar, korkulma­sı gereken yerden korkmayı, ümit edilmesi gereken şeyi ümit etmeyi ona öğretir.

Kur'an şöyle diyor: "O şeytan sizi kendi dostlarından korkutuyor (ya da yalnızca kendi dostlarını korkutur). Eğer mü'min iseniz ondan değil, benden korkun."[199]

"Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve yalnızca benden korkun."[200]

"İnsanlardan korkmayın, sadece benden korkun."[201]

İnsandaki korku hissi iyi yönlendirilmezse veya asıl korkulması gereken makam olan Allah'tan hakkıyla korkulmazsa, insanın hayatındaki denge bozulduğu gibi insan, bir sürü sahte otoritenin önünde boyun eğmek zorunda kalır. Birçok gereksiz korkunun esiri olur. İnsan, ta­rih boyunca böylesine lüzumsuz korkular yüzünden sayı­sız tanrı bulmuştur. Doğa güçlerinden korkmuş, ateşi, gök­leri, karanlıkları; firavunlardan ve diktatörlerden korkmuş, onları; açlıktan korkmuş, ekmek ve maaş verenleri; yalnız­lık ve sahipsizlikten korkmuş, putları veya başka şeyleri ilâh edinmiştir. Bu lüzumsuz korkular yüzünden insanoğ­lu, sığınılacak kucaklar aramış, ancak çoğu zaman sığındı­ğı kucaklar kendisi için tehlikeli ve zararlı olmuştur.

Korku, insandaki haddi aşma, haksızlık etme ve taş­kınlıkta bulunma gibi eğilimleri frenleyen çok özel bir duygudur. İslâm'ın getirdiği korku hissi, arzu ve şehvetle­ri (her türlü isteği) helâl ve haram sınırında tutar. Bu yüzden Kur'an'da korkudan bahseden âyetler çoktur. Bu âyet­lerin gelmesinin sebebi de, insanın yapısında bulunan tuğ­yanı (azıp sapmayı) zararsız bir seviyede tutmak içindir.

Kur'an, insan yaratılışındaki korku ve ümit duyguları­nı yine fıtrata (yaratılışa) en uygun bir biçimde değerlendiriyor. Bu duyguları kulluk faaliyeti çerçevesinde, insana en faydalı bir şekilde yönlendiriyor. Asıl korkulması gereken makamı gösteriyor.

Kur'an'ın üzerinde durduğu korku, insanı dehşete dü­şüren, kalbini yerinden hoplatan, ya da onu ümitsizlik içinde çaresizliğe sevkeden bir korku değildir. Tam tersine Kur'an, 'övülecek' bir korkudan bahsediyor ve bunun derecelerini farklı kelimelerle ortaya koyuyor. Bu bağlamda övülen korku, kişi ile Allah'ın yasakları arasına perde ola­bilecek, kişiyi kötülüklerden alıkoyabilecek korkudur. Korku duygusu bu çizgiyi aşarsa kişiyi ümitsizliğe götürür.

Kişide korku duygusundan önce, korktuğu şey hak­kında bir bilgi ve bilinç olması gerekir. İnsan bilmediği şeyden kolay kolay korkmaz. Meselâ, birşeyin kendisini şu harama götürdüğünü bilmeyen veya onun haram oldu­ğuna inanmayan ne o haramdan korkar, ne de sonucundan çekinir. Yine kişi birşeyin haram olduğuna inandığı halde, o haramın yasak olarak önemine dikkat etmezse onu işle­mekten korkmaz.

Demek ki Kur'an'ın övdüğü veya tavsiye ettiği korku duygusu, suça takdir edilen cezayı tasdik etmek, suçun suç olduğunu kabullenmek ve suç işlemenin sonucunu iyice düşünmekten doğar.

Peygamberliğin ilk döneminde gelen Kur'an âyetlerin­de ahiretle ilgili son derece etkileyici tasvirler yer almak­tadır. Takva kavramı da bu genel atmosfer ile yakından il­gilidir. Bu özel konumda 'takva', bir açıdan kıyamet saati­nin dehşetinden korkmaktır. Kur'an bunu şöyle anlatıyor:

"Ey insanlar! Rabbinizden ittika edin (korkup sakının). Çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük birşeydir."[202]

Hüküm günü olan kıyametten ve o günün (Din Günü­nün) sahibi olan Allah'tan korkup sakınmak, bu dinin bü­tün unsurlarının altında yatan temel temadır. Allah'a iman, aynı zamanda, inatçı kâfirleri cehennemde cezalan­dıracak olan ve Din Günü'nün (kıyametin) tek hâkimi olan Allah'tan korkmak anlamına gelir.[203]

Kur'an, haşyeti ve takvayı bazen aynı anlamda, bazen de haşyeti takva sahiplerinin bir özelliği olarak kullanıyor. Takva sahibi müttakiler, Allah'ın makamından ürpe­rirler, korkarlar, içleri titrer.

"Onlar (muttakiler), Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri hâlde) bir haşyet içindedirler ve onlar kıya­met saatinden içleri titremekte olanlardır."[204]

Şu âyette ise 'haşyet' ile 'takva' hemen hemen aynı anlamdadır:

"Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder ve Allah'tan haş­yet eder (korkar), O'ndan korkup sakınırsa (ittika ederse), işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır."[205]

Allah (cc), mü'minleri, kendi uydurdukları ilâhlardan değil, kendisinden korkmaya davet ediyor. Kur'an'daki bu çağrı bazen 'bavf (korku), bazen de 'ittika' kelimesiyle an­latılıyor. Bu gibi yerlerde 'havf ile 'takva'nın aynı anlam­da kullanıldığı görülmektedir. [206]

 
b- Korku ve Ümit Arasında:
 

Kur'an'da her ne kadar korku duygusunu ifade eden kelimeler ve bunlarla beraber yoğun bir korku atmosferi yer alsa da, bu durum ilâhî davetin asıl hedefi değildir. İs­lâm, daveti eksenine korku duygusunu esas olarak almaz.

Kişiyi 'muttaki' yapabilecek 'korkup sakınmayı' tavsiye ettiği gibi, Allah'ın makamından ve O'nun suçlulara verebileceği cezalardan korkma hissinin yanında 'umut' duygusu, O'nun affını, bağışını ve yardımını umma unsu­ru da İslâm'da yer almaktadır,

Allah'ı sevme, O'nun makamından korkma ve O'nun bitmez tükenmez rahmetinden ve hazinelerinden birşeyler umma duygusu imanın gereğidir. Bunlar iç içedir ve birbirlerini tamamlarlar. Allah'ın azameti, rubûbiyyeti, ilâhlığı karşısında ürpermeyen, korkmayan ve çekinme­yen şüphesiz ya inkarcıdır, ya da imanında gaflettedir. Bu­nun yanında O'nu sevmeyen, ya da O'ndan ilâhlığına ya­kışır şeyler beklemeyen de aynı durumdadır.

Allah'ı gereği gibi takdir eden ve takva bilinciyle hare­ket eden kimse, bir taraftan ruhunun manevî açlığını do­yurur, bir taraftan kendini zarar verecek şeylerden koru­maya alır. Diğer taraftan da Allah'tan birşeyler umma se­viyesine kavuşur.

"Düzene konulmasından (ıslahından) sonra yeryüzün­de fesat çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti muhsinlere (iyilik yapan­lara) pek yakındır."[207]

"Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yatak­larından uzaklaşır. Rablerine korku ve ümitle dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak eder­ler.[208]

Müslüman hiçbir zaman Allah'ın azabından emin olmaz. Amellerinin kabul edileceğinin, kurtulmuş kişiler­den olacağının ve günahlarının bağışlanacağının garantisi­ni de veremez.

O, kendisine emredilenleri Rabbinin razı olacağı bir şekilde yerine getirmeye çalışır. Yasaklanan şeyleri, sade­ce Rabbi ona yasakladığı için yapmamaya dikkat eder. Kendisini azaptan ve gücünü aşan sıkıntılardan korumak için 'takva elbisesine' bürünür. Ölüm gelinceye kadar ihlâslı bir şekilde, kibirlenmeden, tam bir teslimiyetle Rabbine ibadet eder. Sonra da Kur'an'dan aldığı cesaretle Rab­binin Rahman ve Rahim sıfatlarına sığınır. O'nun merhametinden, bağışından, affedici oluşundan ve iyiliklere (hasenelere) çok çok karşılık vereceğinden ümitvar olur. As­la Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.[209] Bilir ki, ancak dalâlette olanlar O'nun rahmetinden ümit keserler.[210] Çünkü onların rahmet ummaya bir yüzleri yoktur.

Takva sahibi mü'minler devamlı korku ile umut (havf ile recâ) arasındadırlar. Bir taraftan Allah'ın azabından korkarlar, diğer taraftan O'nun rahmetini umarlar. Hangi­sinin daha ağır basacağı hiç de önemli değildir. Bu, yemek mi daha lüzumlu, yoksa su mu, sorusuna benzer. Cevap acıkan için başkadır, susayan için başka. Korku da ümit de kalbi tedavi eden ilaçtır. Birbirlerine olan üstünlükleri kalpteki hastalığa göredir. Kalpte Allah'ın cezasına aldırmama hastalığı varsa, ilaç korkudur. Allah'ın rahmetin­den ümit kesme hastalığı varsa, ilaç ümittir. İnsanın haya­tında isyan daha fazla ise onun için korku hissi daha önemlidir. Böyle bir his, insanı itaate, ibadete, şehvetleri törpülemeye, hatalardan uzak durmaya yöneltebilir.[211]

Bu noktada, korku hissi ile 'takva' arasında bir ilgi bu­lunur. Birşeyden çekinmek, ondan gelebilecek zarardan sakınmak, başlangıçta korku unsurunu da bünyesinde ba­rındırır. Bu endişe ile hareket eden, sakındığı şeye karşı gereken tedbirlerle kendini korumaya alır.

Kur'an'da söz konusu edilen korku duygusunun asıl maksadı beşerî taşkınlıkları engellemektir. O hâlde kalp­teki korku, bu taşkınlıkları durduracak kadar olmalıdır. Ümit duygusunun maksadı ise, korku karamsarlığa dönüştüğü zaman bu hâli kendisine çekerek korkunun mik­tarını ayarlamaktır. Buna göre ümit de, korkuyu kendi se­viyesine çekecek kadar olmalıdır.

Korku ve ümit insanda hassas ruhî dengeler kurar. Bu denge de kıyamet gününde insana fayda verecek olan 'se­lim kalb'in[212] en önemli özelliklerinden biridir. Çünkü o daima korku ile ümit arasındadır; ne Allah (cc) hakkında kötü zan besleyecek kadar ümitsiz, ne de şımaracak kadar ümitvar.[213]

 
5- Takva ve Fücur İlişkisi:
 
a- Fücur Nedir?
 

'Fücur', sözlükte, yarmak, birşeyi genişçe yarıp açmak anlamına gelmektedir. 'Fecir' de aynı anlamdadır.

Bu kökün fiil hâli ve 'fecr' kelimesi Kur'an'da olumlu anlamda, yarılıp açılmak, fışkırmak, yeri açıp kaynak fışkırtmak manalarında kullanılmaktadır.

Olumsuz anlamdaki yarmak, yırtmak anlamını ise 'fücur' kelimesi karşılamaktadır. 'Fücur', din veya dindar­lık örtüsünü çekinmeden yırtmak, günaha dalmak, hak­tan batıla sapmaktır.

Bu şekilde din örtüsünü yırtıp atanlara 'fâcir' denir. 'Fâcir'in çoğulu 'füccâr veya fecere' şeklinde gelir.

'Fücur', bir başka deyişle haktan sapmak, hak yolu ya­rıp kötülük ve isyana düşmek, sınır tanımaz bir şekilde günah işlemektir. Zina ve yalan gibi edep dışı günâhlara da 'fücur' denilmektedir.

Cahiliyye devri Araplarının haram aylarda savaş yap­tıkları günlere 'günah işlenen günler' anlamında 'eyya-mu'1-ficâr' adı verilirdi.

'Fücur', şehvet (aşırı istek) gücünün ileri dereceye var­ması, veya nefsin kişiyi şeriat ve ahlâk ilkelerine aykırı iş­ler yapmaya sevkeden özelliği şeklinde de tanımlanmak­tadır.[214]

Kur'an'ın ifadesine göre Allah (cc) insana iki yol gös­termiştir. O, bu yollardan birini seçerek isterse şükredici, isterse nankör birisi olur.[215]

Bir yerde ise şöyle buyuruluyor:

"Nefse ve ona 'bir düzen içinde' biçim verene, sonra da ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve takvasını (korkup sakınmasını) ilham edene (andolsun)."[216]

 
b- Fücur-Takva Zıtlığı:
 

'Takva', din elbisesini giyip onunla kendini korumak, tehlikelerden sakınmak demektir. Çünkü en hayırlı ve koruyucu elbise takva elbisesidir.[217]

Bu hayırlı elbiseyi giyinen, kendini her türlü kötülük ve günahtan korur, bu elbiseyle beraber kendini sağlama alır. Çünkü takva, Allah'tan korkup çekinmeyi, O'nun rı­zasına uygun olmayan davranış ve amellerden sakınmayı sağlar.

'Fücur', takva'nın zıddı olarak bu perdeyi, bu elbiseyi yırtmak, açmak, üzerindeki koruyucu örtüyü kaldırmak demektir. Bu koruyucu perde veya elbise açıldıktan sonra insan her türlü kötülüğü yapabilecek ve her türlü günahı iş­leyebilecek bir duruma gelir. Türkçe'deki 'haya perdesinin yırtılması' deyimi bunu güzel bir şekilde karşılamaktadır.

Allah (cc), yarattığı nefislere takvayı da fücuru da il­ham etmiştir. Takva ile örtünen, korunan, sakınan nefis­ler, fücur ile açılıp sakınma duygusu yırtılır, koruyucu el­bisesi kaybolur. Şems Sûresi'nde bu iki önemli olgunun yanyana zikredilmesi, hem ilâhî fıtrata işarettir, hem de insanların takvayı takva bilip ona sarılmalarını, fücuru fü­cur bilip ondan uzaklaşmalarını tavsiye etmek içindir.

Kur'an, bir yerde takva sahibi muttakiler ile din örtü­sünü yırtıp atan fâcirlerin bir olmadığını vurguluyor.

"Yoksa biz, iman edip salih amellerde bulunanları yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi (bir) mi tutacağız? Ya muttakileri, (fücur sahibi) fâcirler gibi (bir) mi tutaca­ğız?”[218]

 
c- Takva Kelimesi:
 

Kur'an şöyle buyuruyor:

"Hani o küfretmekte olanlar, kendi kalpleri içine, öf­keli gayretini (hamiyyetini), öfkeli cahiliyye hamiyyetini koydukları zaman, hemen Allah, Elçisinin ve mü'minlerin üzerine, (kalbi sakinleştiren) güven ve yatışma duygusunu indirdi ve onları 'takva kelimesi' üzerinde kararlılık­la ayakta tuttu. Zaten onlar da, buna lâyık ve ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilendir."[219]

Pekçok âlimin görüşüne göre bu âyette geçen 'takva kelimesi', tevhid kelimesidir.[220]

Tirmizî'nin garip diyerek Übey b. Ka'ab (r.a)'dan riva­yet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (sav), 'takva kelimesi'nin burada 'Lâ ilahe illallah' olduğunu söylüyor.[221]

Tefsirci Atâ'ya göre o, Lâ ilahe illalahu vahdehû lâ şe­rike lehû, lehu'l mülkü ve lehu'l hamdü ve hüve âla külli şey'in kadir: Allah'tan başka ilâh yoktur, O tektir, O'nun hiçbir ortağı yoktur, mülk ve hamd O'na aittir ve O her şeye güç yetirendir." sözüdür. Hz. Ali (r.a), "O, Lâ ilahe illallahu vallahu ekber: Allah'tan başka ilâh yoktur ve O en büyüktür, sözüdür" demiştir. İbni Abbas'a göre 'takva sö­zü' Allah'tan başka tanrı olmadığına şehâdet etmektir ki, bu söz her takvanın başıdır.

Taberî'ye göre ise o, kelime-i tevhid ve Allah (cc) yo­lunda cihad etmektir.[222]

Beydavî'ye göre ise 'takva kelimesi' şehâdet veya bes­meledir ki, Peygamber (s.a.v) onları Müslümanlar için ter­cih etti. Ya da sebat (kararlılık), verilen sözde durma, yapı­lan anlaşmaya uymadır.[223]

Ebu Süfyan'nın naklettiğine göre, Hz. Peygamber Hırakles'e mektup yazdığı zaman ona, 'Sizinle aramızda eşit olan bir kelimede birleşelim.' âyetini[224] yazdırmıştı. Mücahid, bu kelimenin, takva kelimesi olan 'Lâilâhe illallah' olduğunu söylemiştir.[225]

Cenab-ı Hak burada, Elçisinin ve dostlarının kalbine, inkarcıların kalplerindeki cahiliyye gayretinin yerine 'se­kine' indirdiğini söylüyor. Gönül huzuru Rasûlüllah'ın ve O'na uyanların, cahiliyye çabası ise müşriklerin ve yandaşlarının...

Daha sonra Allah (cc) mü'min kullarına takvayı temin etmiştir. Takva kelimesi burada, kendisi ile Allah'tan korunulan tüm ifade biçimlerini kapsar. Takva kelimesi 'besmele' ile de tefsir edilmiştir ki bu, Kureyş müşriklerinin kabul etmediği şeydir. Allah (cc) dostlarına ve hizbine (taraftarlarına) onu bağışlamış, İslâm'ın düşmanları ondan mahrum kalmıştır. Böylece bu yüce cümle lâyık olmadığı gönüllere konulmamış, ona lâyık olan kalplere yerleştiril­miştir. Allah (cc) neyi nereye koyacağını en iyi bilendir.[226]

S. Ateş, bu âyette geçen 'takva kelimesi'nin tevhid ke­limesi veya besmele olarak açıklayanların bulunduğunu söyledikten sonra şunları ekliyor: "Fakat bizim kanaatimi­ze göre takva sözü burada Peygamberimizin, ihtiyatlı ol­ma, aşırı davranıştan sakınma, masum kanına girmeme konusunda söylediği öğütlerdir. Ashabın takva sözüne bağlanması, Onun nasihatlerini ve seçtiği çözüm yolunu kabul edip aşırı davranıştan kaçınmasıdır."[227]

 
6- İman, İslâm ve Takva Bağlantısı:
 

İman ve İslâm'ın sözlük anlamları, tehlike, parçalan­ma ve çözülüp dağılmanın zıddı olarak güvenlik, barış/hu­zur ve bütünlük gibi temel unsurlar açısından ortaktırlar. İlginçtir, takvanın kök anlamına dikkatlice baktığımızda aynı şeyi görürüz.

'Vekâ' fiili, aynı zamanda korumak, mahvolmaktan kurtulmak ve muhafaza etmek manalarına da gelir. 'Vika­ye' veya 'vekâye', içine içilebilecek veya yenilebilecek birşeyin dökülmeyecek, parçalanmayacak ve böylece kaybolmayacak şekilde konulduğu kap veya gereç demektir,

'İttika' formunda bu fiil, kendini muhtemel tehlike ve saldırıdan korumak, huzur içinde dikkatli ve uyanık ol­maktır. İttika, Kur'an'daki yaygın kullanımı açısından ah­lâkî bir anlam taşır, 'ahlâkî bozulmaya karşı uyanık ol­mak' veya 'kendini Allah'ın cezasına/azabına karşı koru­mak.' Bu da milletlerin çözülmesi ve yok olmasından, ahiret gününde fertlerin cezalandırılmasına kadar çeşitli şe­killerde olabilir.[228]

Takva ile iman arasında da yakın bir ilişki vardır. İman eden mü'min, bir anlamda içi 'Allah korkusu ile titreyen'dir. Kur'an pekçok yerde iman ile takvayı birbirinin anlamdaşı olarak kullanmaktadır.

Şu âyette bunu açıkça görmek mümkündür: "İnkâr edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa kor­kup sakınan (ittika edenler), kıyamet günü onların üstün­dedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.”

Kur'an bu bağlantıyı Müslümanlara, "Eğer iman edi­yorsanız, Allah'tan ittika edin (korkup sakının)." şeklinde emir vererek,[229] ya da "...Öyleyse siz Allah'a ve Rasûlüne iman edin. Eğer iman eder ve Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle hareket ederseniz, sizin için büyük bir ecir vardır."[230] şeklinde imandan sonra takva sahibi olmanın kazandırdıklarım kesin bir dille haber vererek kuruyor.

Böylesine bir Allah korkusu, imanın özünde yer alır. Küfür ise doğal olarak bunun karşıtıdır. Takva sahibi muttakiler, Kur'an'da sürekli inkarcılar ile zıt anlamda karşılaştı­rılmaktadır.[231]

İman, hem âlemlerin Rabbinin gönderdiği dinin doğru olduğunu kabul etmek, hem de onları kabul etmekle güve­ne girmek ve batıldan, sapıklıktan, inkârın karanlıkların­dan emin olmak demektir. İslâm ise bu imanın hayattaki pratik görüntüsü, uygulaması ve iman esaslarına teslimi­yetle barışa, huzura ve kurtuluşa ermenin adıdır.

İman, insandaki derûnî (iç) yaşantıyı, İslâm ise Al­lah'ın kanununa teslim olarak yaşamayı ifade eder. Takva ise hem imanı hem de teslim olmayı (İslâm'ı) kapsar. Ni­tekim Kur'an, Bakara Sûresi 177. âyetinde 'birr'i (iyiliği) anlatırken, imanın gönüllerde kök salması gerektiğinin, ve zahirî davranışların tek başlarına yeterli olmayacağının altını çiziyor. Dahası;

Allah için kesilen kurbanların etlerinin değil, mü'minlerin takvasıyla Allah'a ulaşacağı[232], Allah'ın ölçülerine uymanın da kalplerin takvasından olduğu belirti­liyor. Kur'an, namaz, zekât, cihad gibi ibadetlerin, kalbin takvası olmadan birer mekanik hareketler olacağını tekrar tekrar vurguluyor.[233]

İman etmek ve Müslüman olmak takvalı olmayı ge­rektirir. Takva da Müslümanın imanım güçlendirir. Tak­va, İslâmı yaşamadaki bilinç, titizlik ve dikkattir. Allah'ın ölçülerine uymada kalbin duyduğu sorumluluk şuuru, görevini yapmamaktan dolayı karşılaşacağı kayıplar konu­sundaki derûnî endişedir.[234]


[163] T. İzutsu, K. Allah ve İnsan, s: 223. nak. R. Altıntaş, K. Hidayet ve Dalâlet, İst. 1995. s: 102.

[164] S. Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, yersiz. Trh. 1/99.

[165] Elmalılı, Tefsir, 1/161.

[166] Fetih: 48/26.

[167] A'raf: 7/96.

[168] Âl-i İmran: 3/102.

[169] En'am: 6/162. R. Altıntaş, K. Hidayet ve Dalâlet, s. 102.

[170] Bakara: 2/2-3.

[171] T. lzutsu, K. D. ve Ahlâkî Kavramlar, s. 104.

[172] Bakara: 2/204.

[173] Izutsu, K. D. ve Ahlâkî Kavramlar, s. 259.

[174] Bakara: 2/197. Ayrıca bak. Âl-i İmran: 3/102. Bakara: 2/41. Teğabûn: 64/16.

[175] nak. H. El-Bennâ, F. Tefsiri, s. 71-72 Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 47-51.

[176] Müfredat, s. 833.

[177] nak. A. Ferid, Takva, s. 16. H. El-Bennâ, bu soruyu Hz. Ömer'in bir bedeviye (bak. Tefsir İlmi ve Fatiha Tefsiri, s. 71), S. Kutub ise Hz. Ömer'in bu soruyu Übey b. Kâab'a sorduğunu ve aynı cevabı aldığını anlatıyorlar, (bak. fi-Zılâli'l Kur'an, 1/39).

[178] A. Ferîd, Takva, İskenderiye trh. s- 9.

[179] nak. Kur'an'da Allah ve İnsan, s. 303.

[180] S. Şerif Cürcânî, et-Tarifât, çev. A. Erkan, İst. 1997, s. 64.

[181] Elmalılı, Tefsir, 7/176.

[182] T. İzutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, İst. trh. s. 300.

[183] İbni Kayyım el-Cevziyye, Zadu'l Muhacir, Kayrosıtî 1991, s. 9.

[184] Alusî, Tefsir, 1/108. Nak. E. Sağıroğlu, Kur'an ve Toplum. İst. 1993, s. 242.

[185] İbni Kesir, 3/477, nak. Kur'an ve Toplum, s. 242.

[186] bak. Nisâ: 4/128,129. M. El-Behİy. İnançla ve Amelde Kur'anî Kavramlar, çev. A.Turgut. İst. 1988, s. 203.

[187] Müslim, Birr/32. Tirmizî, Birr/18, Hadis no: 1927, 4/320. Müsned, 2/325. Nak. ŞİA, Takva mad. 6/101.

[188] N. Macil, Ehl-i Sünnet Ekolünün Doğuşu, İst. 1996, s. 78.

[189] Kurtubî'den, H. El-Bennâ, Tefsir İlmi ve Fatiha Tefsiri, İst. 1990, s. 70. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 51-56.

[190] Buhari, Îman/1, 1/6.

[191] Tirmizi, Birr/18, Hadis 1927, 4/320.

[192] Buhari, İman/39, 1/13. Müslim, Musakât/!07, Hadis no: 1599, 3/1219. Ebu Davııd, Büyu73, Hadis no: 3329, 3/243. Nesâî, Büyu 72, 7/242. Tirmizî, Buy'/l, 3/511. İbni Mace, Fiten/14, Hadis no: 3984, 2/1318. Darimî, Buyu'/l, Hadis no:2534, 2/245.

[193] A. Şeriati, Dua, İst. 1983, s. 38. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 56-59.

[194] M. Esed, Kur'an Mesajı, İst. 1996, ¼.

[195] A. Baydar, a.g. makale, s. 54.

[196] Fazlu'r-Rahman, Allah'ın Elçisi ve Mesajı, çev. A. Çiftçi, ank. 1997, s. 11.

[197] M. İslamoğlu, Y. Devleti, s. 116.

[198] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 60-61.

[199] Al-i İmran: 3/175.

[200] Bakara: 2/40.

[201] Maide: 5/44.

[202] Hacc: 22/1.

[203] T. İzutsu, K. D. ve A. Kavramlar, s. 259.

[204] Enbiya: 21/49.

[205]Nur: 24/32.

[206] Zümer: 39/16. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 62-65.

[207] A'raf: 7/56.

[208] Secde: 32/16.

[209] Zümer: 39/53.

[210] Hicr: 15/56.

[211] F. Gürbüz, Kur'an'da Denge, İst. 1997, s. 184-185.

[212] Şuarâ: 26/89.

[213] F. Gürbüz, K. Denge, s. 190 Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 65-68.

[214] Cürcânî, Ta'rifât, s. 170.

[215] İnsan: 76/3. Ayrıca bak. Beled: 90/10.

[216] Şems: 91/7-8. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 69-70.

[217] A'raf: 7/26.

[218] Sâd: 38/28. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 70-71.

[219] Fetih: 48/26.

[220] M. Es-Sabünî, Safvetü't Tefâsir, Kahire, trh. 3/226.

[221] Tirmizî, Tefsir/49 Fetih, Hadis no: 3265, 5/386.

[222] İbni Kesir, Tefsir, 3/346.

[223] Beydavî, Tefsir, 2/412, ayrıca bak. V. Zuhayli, Tefsir, s. 515.

[224] ÂI-i İmran: 3/64.

[225] Buharî, Eyman/19. nak. ŞİA, 6/101.

[226] İbni Kayyım el-Cevziyye, Zadü'l Meâd, çev. M. Yolcu, İst. 1989. 3/301.

[227] S. Ateş, Tefsir, 8/489. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 71-73.

[228] Fazlu'r-Rahman, Allah'ın Elçisi ve Mesajı, çev. A. Çiftçi, Ank. 1997, s. 10.

[229] Maide: 5/57.

[230] Âl-i İmran: 3/180.

[231] Ra'd: 13/35.

[232] Hacc: 22/37.

[233] Fazlu'r-Rahman, A. E. Ve Mesajı, s. 12-13.

[234] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 74-76.




zerdale
Sat 25 May 2013, 08:15 am GMT +0200
TAKVA İLE YAŞAYIP,İMAN İLE SON NEFESİMİZİ VERMEK NASİP OLUR İNŞALLAH...

Rüveyha
Tue 6 January 2015, 05:51 pm GMT +0200
Esselamu Aleyküm ve rahmetullah. Amin ecmain InsaAllah. Allah katında değerli olanlar takva sahibi olanlardır. Mevlam takvaya ulaştırsın insaAllah.

admin
Tue 18 August 2015, 10:19 pm GMT +0200
Allah c.c razı olsun maşAllah  ne kadar güzel kaynaklarıyla bizlere sunulmuş bir konu...

ikranur 7d
Wed 19 August 2015, 02:10 am GMT +0200
ve aleykümüsselam ve rahmetullah.
takvanın anlamını bilmiyordum. bu konuyu okuyunca açık ve net bir şekilde öğrendim.
Rabbim razı olsun.

mevlüde06
Wed 19 August 2015, 02:18 pm GMT +0200
Ve aleykumusselam ve rahmetullah;

Ebu Hureyre (r.a)'nin şu tespiti ne kadar yerindedir. Kendisine birisi;

'Takva nedir?' diye sormuş, o da şu ceva­bı vermiş:

'Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü?' O da;

'Evet' demiş.

'Peki o zaman ne yaptın?' diye tekrar sormuş. So­ruyu soran;

'Dikenlerden sakındım, onlara karşı korun­dum, ya da zarar vermesinler diye onları kısalttım deyince Ebu Hureyre o zaman demiş: 'İşte takva bu­dur.’ [177]


ne kadar güzel bir tesbit yapmış.işte bu dikenli yolda nasılki dikenlerden zarar görmemek için kendimizi koruyorsak,takvada günahlara karşı aynı şekilde davranmaktır..
Allah razı olsun çok güzel bir konu olmuş.

ceren
Wed 19 August 2015, 02:58 pm GMT +0200
Aleykümselam.Takva Rabbime sonsuz bağlanma,onun yolunda gitme ve onun emirlerine uymaktır.Rabbim bizleri haramdan,günahdan alı koysun.Onun yolunda giden salih kullardan olalım inşallah...

[Muhammed]
Wed 19 August 2015, 04:20 pm GMT +0200
Ve Alleykümselam Ve Rahmetullah Ve Berekatuh...Takva Ullu Allah c.c'una yaklaşmaktır.Bizler ne kadar günahlara karşı koyup onları uygulamıyorsak onlardan kaçınıp yerine iyilik yapıp hayır yolda gidip hayır yoldan ayırlmasak işte Rabbim'ize yakalşırız.İnsanların hepsi eşittir kimse diyemez ben senden üstünüm.Fakat asıl üstünlük takva ile olur İşte Rabbim'ize ne kadar yakın olursak bizlerde o kadar karlı oluruz.Allah c.c razı olsun İnşaAllah...

Rüveyha
Wed 19 August 2015, 08:08 pm GMT +0200
Allah c.c razı olsun maşAllah  ne kadar güzel kaynaklarıyla bizlere sunulmuş bir konu...
Kaynakları verilmiş ayrıntılı bir paylaşım olmuş.Mevlam takvayla süslesin bizleri İnşaAllah.Rabbim razı olsun kardeşim.

Zehra 8/C
Mon 12 October 2015, 07:26 pm GMT +0200
Alimler takvanın temelinde öncelikle şirkten  korunmak sonra şüpheli işlerden sakınmak olduğunu söylemiştir. Çok güzel bir paylaşımdı ALLAH RAZI OLSUN...

Melike 8/D
Fri 25 March 2016, 11:37 pm GMT +0200
Takva: Allah'ın sevgisini kaybetmekden korkarak,O'nun emierini yerine getirip,yaskaldigi kötülüklerden uzak duymaktır

Hatice 8/D
Fri 25 March 2016, 11:42 pm GMT +0200
Takva ,Allah karşı edepli olmaktir. Allahın bizi her an gordugu bilinciyle o nün hoşlanmadığı şeyleri yapmamaktir

Nizamettin 8/b
Sun 27 March 2016, 08:58 pm GMT +0200
Rabbim bize takva ile yasamayi nasip eylesin.

selinay 7b
Sun 27 March 2016, 09:31 pm GMT +0200
Selamun Aleykum
Takva : Allah'in emirleri uymak , yasaklarına uymak ve Allah'in yolundan gitmek demektir. Rabbim bizleri yolundan ayırmasını inşallah.
Allah razı olsun

Kevšer
Mon 28 March 2016, 12:32 am GMT +0200
  Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Takva, Allahü tealadan korkup, yasak ettiği şeylerden elini çekmek, uzaklaşmaktır.
İnsana dünyada ve ahirette zarar veren her şey, kötü ahlaktan meydana gelmektedir. Yani, zararların, kötülüklerin başı, kötü huylu olmaktır. Kötülüklerden sakınmaya ise Takva denir. Takva, ibadetlerin en kıymetlisidir Mevlam bizleri herdaim emir ve yasaklarına uyan kullarından eylesin inşaAllah. Amin

Bilal2009
Mon 8 March 2021, 05:55 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun