hafız_32
Tue 26 October 2010, 10:11 am GMT +0200
6. BÖLÜM
TAKVA BİLÎNCÎNÎN KAZANDIRDIKLARI
A- Kısa Vadede Kazandırdıkları:
Takva bilinci ile hareket etmek imanî bir görevdir. İnsanın vazifesi, âlemlerin Rabbi Allah'a karşı sorumluluk duymak, bu şuurla yaşamak, sürekli Allah'ı hesaba katarak amelde bulunmaktır. Bu şekilde davrananların kazançları hesap edilemeyecek kadar çoktur. Takvanın sonuçlarını dünyalık ölçülerle ölçmek mümkün değildir. Kur'an, takva bilincinin Müslümana kazandıracağı kazançları, ona sağladığı faydaları, kavuşacağı sonuçları farklı âyetlerde, farklı hükümleri bildirirken açıklıyor. Biz bunları iki başlık altında anlatmak istiyoruz. Takvanın yakın vadede kazandırdıkları derken, yani dünyada, kişi henüz hayatta iken kazandırdıklarını, uzak vadede kazandırdıkları derken de ahirette kazandıracağı ödülleri kastediyoruz.
Her şeyden önce Allah (cc), takva sahibi olanların velisi (koruyucusu ve dostu) olur.[708] Allah'ın dost (veli) olduğu kimselere korku ve hüzün yoktur, dünya ve ahirette onlar için müjdeler vardır.[709]
Hakkıyla ittika edenler, Allah'ın rahmet ve mağfiretini (bağışlamasını) hak ederler.[710]
İnsanlar Allah'tan hakkıyla korkup sakınırlar ve salih amel işlerlerse, şüphesiz O iyilik edenlerin karşılığını verir.[711]
Kurtuluş, ancak iman, imanın hayata hâkim olmasında sabır ve takva ile olur. Kur'an bu gerçeği insanlara bir emir olarak haber veriyor:
"Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda) nöbetleşin (cihada hazır olun), Allah'tan ittika edin. Umulur ki kurtuluşa erersiniz."[712]
İman edenler, başlarına gelebilecek musibetlere, İslâm'ın emirlerine uymada ve kendilerini günaha götürmek isteyen sebeplere karşı sabrederler, direnirler. Şartların olumsuzluğu, düşmanlarının zararları veya zorluklar karşısında telâşa, korkuya kapılmazlar. Sabırda yarışırlar, direnirler. Yüreklerinin kapısında, imanlarını korumak için uyanık bir asker gibi âdeta nöbet tutarlar. Gerekirse Müslümanları ve onların mukaddeslerini korumak üzere her zaman cihada hazırlıklı olurlar.
Bütün bunları da Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaparlar. Allah'a karşı gelmekten, O'nun emrine muhalefet etmekten sakınırlar. Bilirler ki dünyadaki ve ahiretteki kurtuluş, nimetlere kavuşma, Allah'ın rızasını kazanmak buna bağlıdır.
En büyük kurtuluş, elbette kişinin, ahirette gerçekleşecek olan mizan olayındaki ebedî kurtuluşudur. Dünyada yapılan bütün amellerin hesabını yüz akıyla verebilmektir. İnsanı dehşete düşürecek denli korkunç cehennem azabından berat alabilmektir. Kur'an bunu ve diğer kurtuluş şartını da takvaya bağlıyor:
"De ki, 'Murdar (pis ve haram) ile temiz -murdarın çokluğu hoşunuza gitse de- bir olmaz. Ey temiz akıl sahipleri, Allah'tan ittika edin. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.”[713]
Allah'tan korkup sakınanların mutlaka kurtuluşa ereceklerini Rabbimiz kesin ifadelerle şöyle açıklıyor:
"Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır."[714]
1- Darlıktan Kurtuluş,
Hesap Edilmeyen Yerden Gelen Rızık:
Kur'an, boşanma konusunda en uygun yolun izlenmesi ve adil şahitlerle bu işin çözülmesi gerektiğini söyledikten sonra şunu ekliyor: "...İşte bununla, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilir. Kim Allah'tan ittika ederse (Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşırsa), Allah ona bir çıkış yolu gösterir."[715]
Arkasından da şunu ekliyor:
"Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır."[716]
Allah'tan ittika ederek bu şekilde davranan bir kimse için Allah elbette kolay bir yol gösterir. Bundan, Allah'tan ittika etmeyenlere ve kendi hevasına uyarak dilediğini yaşayanlara Allah'ın birçok zorluklar yaratacağı ve onun bir çıkış yolu bulamayacağı da anlaşılır.[717]
Ebu Zerr'in rivayetine göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Kur'an'da bir âyet biliyorum ki insanlar onu uygulasalar, o onlara yeterdi. Bu âyet şudur: "Kim Allah'tan ittika ederse, Allah ona mutlaka bir çıkış yolu gösterir."[718]
Hz. Ali (r.a) bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: "Allah (cc) size takvaya ısmarlamıştır. Takva, Allah'ın rızasına eriştirir. Takva olmadıkça hiç kimse Allah'ın rızasını elde edemez. Takva, Allah'ın kendi yarattığı insandan istediği bir şeydir. Öyleyse, görüş alanı içinde olduğunuz ve sizi gören kimseden ittika edin (korkup sakının).
Bilin ki, Allah'tan ittika eden için O, fitnelerden kurtulacak bir çıkış yolu verir. Takvalı insan, her türlü şartta her fitneden kurtulur. 'Karanlıklardan çıkış için bir ışık' veya 'Allah onu ummadığı yerden rızıklandırır' sözü; "Allah (cc) Müslümanların velisidir, onları karanlıklardan nura çıkarır."[719] âyetinin açıklamasıdır.[720]
"Eğer, Kitap Ehli iman ederek korkup sakınsalardı, elbette, onların kötülüklerini örter ve onları 'nimetlerle donatılmış' cennetlere sokardık.
Ve eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine Rablerinden indirileni (Kur'an'ı) ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimetler) yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yapmakta oldukları ise ne kötüdür."[721]
Bu iki âyet açıkça gösteriyor ki, iman ve takva sahipleri ahirette nimetlere kavuşacakları gibi, onların dünyada da bütün işleri ıslah olur, gelişirler, bol rızıklara kavuşurlar. Üstlerinden ve altlarından sayısız nimetlerle karşılaşırlar. Takva onlara, şu geçici dünyanın menfaatini de sağlar. Bol bol üretim, devamlı gelişme ve tekâmül... Herkese adaletli dağıtım ve rahat hayat şartları...
Buna göre, ahirette güzel bir mükâfata kavuşmak ve dünya hayatının barış ve huzur içinde geçmesi için tek bir yol görünmektedir. Bu yoldan gidildiği zaman hem dünya hayatı mutlulukla geçecektir, hem de ahirette sonsuz kurtuluş mümkün olacaktır. Bu yoldan çıkıldığı zaman hem dünya hayatının huzuru kaçacaktır, hem de ahiret nimetleri kaybedilecektir.
Bu yol, iman ve takva yoludur.[722]
İnsan doğal ve normal çalışmaları yapar, rızık elde etmek için sebeplere başvurur. Ancak Kur'an'ın haber verdiğine göre, takva sahipleri gaybden yardım alırlar. Somut dünyada faydalandıklarından daha fazla fayda elde ederler. Zühd ahlâkı, bir anlamda Allah'a, elde olandan daha fazla güvenme, bereketi ve rahmeti O'ndan beklemedir. Çünkü insanların yanında olan her şey tükenir, ama Allah'ın hazineleri bitmez.[723] Bu anlayış da takva bilinci ile elde edilir.[724]
2- Her işte Kolaylık:
"Kim Allah'tan korkup sakınırsa, (Allah) ona işinde bir kolaylık gösterir.[725]Yani işini kolaylaştırır, zorluklarını giderir, ona yakın bir rahatlık ve acil bir çıkış yolu yaratır.[726] Dünyalık işleri de kendine kolay olur, ibadet işleri de. Bunalmaz, sıkılmaz, zor işler karşısında pes etmez. Allah'ın yardımının sürekli kendisiyle beraber olduğu inancıyla çaba gösterir."
Muttakiler, aynı zamanda takvalarının karşılığı olarak mahşer günü işlerin en zoru ve çetini olan hayatın hesabını vermede de zorluk çekmezler. Onlar dünyada Allah'tan ittika ettikleri için, ahiretteki hesapları kolay olur. Bütün amellerini Allah rızası için yapmaları sebebiyle o gün ilâhî yardım görürler.
Tefsirci Mukatil diyor ki: "Kim günahlardan kaçınma konusunda Allah'tan ittika ederse, şüphesiz Allah (cc) ona işinde kolaylık verir ve kendisine itaat konusunda ona başarı lütfeder."[727]
İşte Kur'an'ın müjdesi: İslâm'ı doğrulayıp iman eden sonra da takva sahibi olanlara kolay olan şeyler nasip edilir.[728]
3- Basiret Nuru (Furkan):
Allah (cc), takva sahibi olanlara zahirî ve batını ilim nasip eder:
"Ey iman edenler, Allah'tan ittika ederseniz, size furkan (doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf ve ihsan sahibidir."[729]
Allah'a itaat eder ve O'na karşı günah işlemekten sakınırsanız, Allah sizin için kalbi aydınlatan, takvaya yol gösterici, göğsü açan, ilim ve marifeti artıran bir delil yaratır.[730]
Furkan, batınî bir nur olup onun aracılığıyla güzel çirkinden, iyi kötüden ayırt edilir. Takvalı insan yol seçiminde şaşırmaz. Kimileri bazen görevini teşhis etmede şaşırabilir, bazen de güzeli ve çirkini tanımada isabetli olamaz. Böyle bir durumda Allah (cc), muttakilerin içinde bir nur yaratır. Onunla yanlışı doğrudan, faydalıyı zararlıdan ayıbilirler. Hak ile batılın ayırt edilememesinin sebebi takvasızlıktır. İnsan her alanda (o alandaki takvasını korursa) nasibini alır.
'Allah (cc) furkan, yani ayırt etme gücü verir' buyurulması, sadece ilmî başarı verir, amelî başarı vermez anlamına gelmez. Bilâkis, hem hak ile batılı birbirinden ayırma anlayışı verir, hem de kurtuluş yolunu insanların önüne koyar. Buna göre buradaki furkan, kişiyi batıldan sakındıran, hakka ulaştıran bir nur, bir anlayıştır.[731]
"Ey iman edenler, Allah'tan korkup sakının ve O'nun Rasûlüne iman edin. Size kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin. Sizin için kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret versin. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir."[732]
Allah (cc), bir şarta bağlı olarak kullarına basiret, nur, kalp gözü açıklığı ve keskin bir anlayış vereceğini vaad ediyor. Bu şart yalnızca takvadır. Allah'tan hakkıyla korkup sakınanlar, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayırabilecek bir anlayışa kavuşurlar. Allah (cc) onlara bu konuda bir kabiliyet verir. Baktıkları zaman ferasetle bakarlar, görüşleri isabetli, teşhisleri doğru, kararları yerinde olur. Onlar bu basiret sayesinde, şeytanın vesvesesi ile kalbe doğan bilginin farkını anlarlar. Olaylar karşısında soğukkanlı hareket ederek, olaylardan ders ve ibret almasını bilirler.
Said el-Hudrî rivayet ediyor: Peygamberimiz (s.a.v); "Mü'minin ferasetinden çekin, çünkü o, Allah'ın nuruyla bakar." buyurdu ve bu âyeti okudu: "Elbette bunda (azgın Lût Kavmi'nin cezalandırılmasında), 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten âyetler vardır."[733]
4- Faydalı îlim Öğrenmede Kolaylık:
Allah'ın muttakilere bağışladığı furkan ve basiret nurunu tamamlayan üçüncü bir lütuf da ilimdir. Takva bilinci ile hareket edenler bilme, anlama, idrak etme ve tanıma konusunda Allah'tan (cc) yardım görürler. Anlayışları artar, elde ettikleri bilgiyi faydalı bir yerde kullanmayı öğrenirler. Bilgiyi amele dönüştürebilirler. Marifeti (ilmi) çok olanlar, Allah'tan daha fazla haşyet duyarlar (korkup ürperirler). Çünkü onlar, Allah'tan korkup sakınmakla elde edecekleri kazançları, O'nun hükümlerine karşı gelmekle uğrayacakları zararları bilirler. Böyleleri bilinçli bir şekilde amel işledikçe dereceleri artar. Allah (cc), kendisinden hakkıyla ittika edenlere bu faydalı ilmin yollarını açar.
"Allah (cc) bir kuluna hayır vermek isteyince, onu dinde fakih (âlim, anlayışlı) yapar."[734]
"Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa (ilim öğrenmenin yollarını ararsa), Allah ona cennetin yollarını kolaylaştırır.”[735]
Kur'an, borçlanmalarda ve alışverişlerde Müslümanların nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini belirttikten sonra şöyle buyuruyor:
"...Allah'tan ittika edin. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir."[736]
Yani takvalı olun, Allah (cc) sizi bilgili kılar. O her şeyden haberdardır. Kalemle insana bilmediğini öğreten âlemlerin Rahbi kerem sahibidir.[737] O'nun insana öğrettiği ilim, kişiye karamet (üstünlük ve değer) kazandırır. İnsan o ilimle takvalı yaşar ve öldüğü zaman da takva ona azık olur. Kim hangi alanda takvalı olursa kerimdir ve Rabbinin keramet mektebinin (İslâm'ın) öğrencisidir. Yüce Allah (cc) ona o alanda ilim verir. Takva bu anlamda ilâhî öğretime ortam hazırladığı gibi amellerin kabul edilmesine de sebep olur.[738]
"İşte bu Kitap; onda hiçbir şüphe yoktur. Takva sahipleri için hidayetin (doğru yolu gösterenin) ta kendisidir."[739]
Kur'an bir hidayet kitabıdır. Yolun en doğrusunu, hayatın en tabiî olanını, hayat nizamının en güzelini, yaşamaya temel alınan prensiplerin en uygununu gösterir. O insan için bir rehber, bir kılavuz, bir önderdir. Ama kimin için? Elbette takva sahibi kimseler için.
Kur'an'dan faydalanmayı sağlayan imkân takvadır. Kalbin kilitlerini açan takva, hidayet nurunun kalbe girerek görev yapmasını sağlar.
Takva, hayra davet edildiği zaman o çağrıya karşılık vermeye kalbi hazırlar. Ya da faydalı olan her şeyi benimsemeye kalbi hazır hâle getirir.
Kalp, takva ile bu olgunluğa geldiği zaman Kur'an'ı anlamaya başlar. Bu noktadan sonra Kur'an, o kalbin sahibi için hidayet olur. Kur'an'ın işaret ettiği gerçeklen görmeye, onun sakındırdıklarından sakınmaya, onun müjdeleriyle mutluluk duymaya başlar. Kişinin Kur'an'a, korkan, sakınan, sapıklıklar tarafından avlanmaktan çekinen bir kalp ile yanaşması lâzımdır. İşte o zaman Kur'an; ona nurlarını ve sırlarını açar ve kendisine takva, korku ve hassasiyetle donanmış olarak bu esrar ve envarı kabule gelen kalbe onu akıtır.
Takva, duygulu vicdana sahip olmaktır. Takva, şuurda berraklık, devam eden bir korku, sürekli sakınma, hayat yolunda insana zarar veren dikenlerden korunmadır. O dikenli yolu şehvetler've çeşitli arzular sarmış olabilir. O yolu boş ümitler doldurmuş, fayda ve zarardan aciz kimselerin boş korkuları işgal etmiş olabilir. İşte böylesine dikenli yollarda dikkatlice yürüme titizliğidir takva.[740]
5- Allah'tan Yardım ve Zafer:
“Allah'tan ittika edin ve bilin ki Allah, sorumluluk bilinciyle hareket edenlerle beraberdir."[741]
Bu beraberlik, destekleme ve zafer müjdesi beraberliğidir. Bu beraberlik, Allah'ın peygamberlerle, velilerle olan beraberliği, muttakilere ve sabredenlere yakınlığıdır. Buradaki beraberlik, âyetlerde geçen diğer bütün insanlarla olan beraberlik gibi değil, sadece muttakilere olan yakınlıktır. (Kur'an, insan nerede olursa olsun Allah'ın onunla beraber olduğunu söylüyor.)[742]
Allah'ın özel yakınlığı, zaferi, desteklemeyi, korumayı ve yardımı gerekli kılar. Allah'ın tıpkı Hz. Musa ve Hz. Harun'a dediği gibi bir beraberliktir: "Korkmayın, muhakkak ki ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm."[743] Allah'ın bütün kullarıyla olan genel beraberliği, kulun O'ndan sakınmasını ve korkmasını (havf etmesini), Allah'ın murakabesini gerekli kılar. Fakat Allah'ın özel yakınlığının sonucu, kulun Rabbi ile ünsiyetini, O'nun yardım ve desteğini kazandırır.
Tefsirci Katâde diyor ki: Kim Allah'tan ittika ederse, O onunla olur. Allah da kiminle beraber olursa, o kimse sanki mağlup edilemeyecek bir toplulukla, uyumayan bir muhafızla ve sapıklığı olmayan bir hidayetle birlikte olur.[744]
İttika edene, Allah (cc) kurtuluş yollarını, hâl çarelerini ihsan eder.[745] Onu darda koymaz. Darlıktan, sıkıntıdan, belâ ve musibetlerden dolayı perişan etmez. Ona sabır ve tahammül gücü bağışlar. Onu manevî olarak destekler. O musibetleri atlatmanın imkânlarını, fırsatlarını verir. Çözüm bulabilmesi için düşünce ilham eder, kafasını çalıştırmasını, çeşitli alternatifler üretmesini sağlar.
Allah (cc) yolunda çalışırken veya O'na kulluk ederken sabreden ve her meselede takva ahlâkı ile davrananlara, inkarcıların hileleri, tuzakları ve çevirdikleri dolaplar zarar veremez.[746] Çünkü Allah (cc) böylelerine sürekli destek olur, onlara yardım eder. O hile ve tuzaklara karşı tedbir almayı onlara ilham eder. Onların yüreklerine dayanma gücü ve kararlılık verir. Yüreklerindeki korku ve endişeyi emniyete ve umuda çevirir. Eğer onlarla fiilî bir mücadele olursa, nişanlı meleklerle yardım gönderebilir.[747]
6- Allah'ın ve Meleklerin Sevgisi:
"Hayır, kim ahdine vefa eder (verdiği sözünde durur) ve Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle hareket ederse, şüphesiz Allah da muttaki olanları sever."[748]
Kul, takva bilinciyle hareket ettikçe Allah'ın sevgisini kazanır. Bununla beraber Allah (cc), o kulunu meleklerin de sevmesini ister. Sonra da o kul hakkında yeryüzüne bir sevgi indirir. İnsanlar da o güzel kulu sevmeye başlarlar.
Ebu Hureyre (r.a) şöyle anlatıyor:
Rasûlüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Allah bir kulu sevdiği zaman, Cebrail'e şöyle seslenir:
'Ben falancayı seviyorum, onu sen de sev.' Bunun üzerine gökte de aynı şekilde seslenilir. Sonra yeryüzü sakinleri arasına onun sevgisi indirilir. Bunu şu âyet anlatmaktadır: "İman edip salih amel işleyenler ise, Rahman (olan Allah) onlar için bir sevgi kılacaktır."[749] Allah bir kula buğzettiği zaman, Cebrail'e şöyle seslenir: 'Ben falancaya buğzediyorum.' Aynı şekilde gökte de seslenilir. Sonra yeryüzüne onun hakkında buğz (sevimsizlik) indirilir."[750]
Görülüyor ki hadisin içerisinde geçen âyette Allah (cc), Müslümanlardan kim salih amel işlemeye devam ederse, onun için bir sevgi ve muhabbet var edeceğine söz veriyor. Bu sevgi ve muhabbet, muttakiler için bir ödül ve makamdır. İşledikleri amellerden O'nun razı olduğunun göstergesi, insanları salih amel işlemeye, takva ahlâkına sahip olmaya bir teşviktir.
Bu âyet, aynı zamanda İslâm uğruna eziyet ve işkence gören samimî Müslümanları teselli etmektedir. Özellikle İslâm'ın ilk dönemlerinde Mekkeliler tarafından baskı altında tutulan sahabelere, insanların kendilerine saygı ve sevgi gösterme, kalplerin onlara yönelme zamanının yaklaştığını haber veriyor. Allah'a hakkıyla iman ettikten sonra samimiyetle iyi davranışta bulunanlar ve insanları İslâm'ın güzelliklerine davet edenler, ilk başta cahillerin ilgisizliği ve zalimlerin düşmanlığı ile karşılaşsalar bile, sonunda onların bile kalplerini kazanırlar. İnsanların içinde onlara karşı bir yakınlık oluşur.[751]
Ebu'd-Derdâ (r.a) Mesleme b. Muhalled'e şöyle yazmış: "Selâmdan sonra, kul Allah'a itaatle bir amel işlerse Allah onu sever. Allah bir kulunu sevince de onu diğer kullarına da sevdirir."[752]
Takva bilinci ile hareket edenler, kötülüklerden, haksızlık ve zulümlerden uzak dururlar. Kimsenin hakkına tecavüz etmezler. Herkesin değerini verirler. Kimseye hakaret etmezler, kimseyi küçümsemezler, kimsenin aleyhinde bulunmazlar. Herkese iyilik ederler. Onlar sürekli ihsan ahlâkı ile davranırlar. İyi davranışlarda bulunurlar, güzelliklerin ortaya çıkması için uğraşırlar. Ahlâkları, ilgileri, konuşmaları ve ilişkileri muhsinlere yakışacak sakildedir. Çünkü onlar, Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle davranırlar ve yalnızca Allah'ı razı etmeye uğraşırlar. Bilirler ki Allah (cc), iyi davranışta bulunanları sever.
Onlar buna benzer faydalı, iyi ve güzel davranışta bulundukları için dostları çok, düşmanları az olur. Kimseye kötülük etmedikleri için kimse de onları rahatsız etmez. Müslüman olsun, gayrimüslim olsun, herkese iyilik düşündükleri için, insanlar onları severler. İçlerin de onlara karşı derin bir saygı olur.
Bu da Allah'ın muttakilere bir armağanıdır.[753]
7- Yeryüzüne Varis Olma:
Allah dilerse, kendine ait olan yeryüzünün varisliğini ve sonucun güzelliğini takva sahiplerine verir.
Hz. Musa (a.s) kavmine şöyle diyordu:
"Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerşek şu ki, arz (yeryüzü) Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakilerindir."[754]
Hayırlı ve başarılı, insana saadet ve huzur kazandıracak, onun kurtuluşu anlamına gelebilecek sonuç, saygısızların, şu veya bu kavmin değil, muttakilerindir. Kim Allah'a karşı sorumluluk bilinci ile davranır, sabreder ve yalnızca Allah'a güvenip dayanırsa, en güzel ve sevindirici sonuca kavuşur.
Bu genel bir ifadedir: Evet, en hayırlı sonuç takva sahiplerinindir.[755]
8- Yerden ve Gökten Bereketler:
Bazıları kendilerine gönderilen peygamberi yalanladılar. Sunardılar ve büyüklük tasladılar. Rızık vericinin Allah olduğunu bilip şükretmediler. Nankörlükte bulunup doğru yoldan çıktılar. Allah'a karşı sorumluluk bilinci ile hareket etmediler.
Kur'an şöyle diyor:
"Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi, fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük etti; böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı.”[756]
Evet, takva elbisesine karşılık, korku ve açlık elbisesi... En hayırlı elbisenin yerine endişe, darlık, zorluk ve doymamışlık elbisesi... İnsanı huzuruna kavuşturan, ona şahsiyet ve üstünlük sağlayan, onu tehlikelerden ve kötülüklerden koruyan takva libası yerine emniyetsizlik ve korku giysileri... Çünkü insanlar, kendilerine bol bol gelen nimetlere şükredecekleri yerde nankörlük ettiler, inkâra saptılar, Allah'ın davetinden yüz çevirdiler. Mallarının çokluğuna ve ellerindeki maddî güçlere güvenerek istikbar ettiler. 'Bunun üzerine Allah (cc) onlara mutsuzluğu, açlığı, aç gözlülüğü, sıkıntı ve endişeyi karşılık olarak verdi.
Onların malları olsa da, dünyalıkları yerinde olsa da, hatta çok kazanıp harcasalar da hiç doymazlar. Hiçbir zaman yeter demezler. Ellerindekine kanaat etmezler. Sahip olduklarını başkalarıyla paylaşamazlar. Tükenecek veya ellerinden çıkacak diye korkarlar. Aç gözlüdürler. Hep kendilerinden daha yukarıda, daha zengin olanlara bakarlar. Dolayısıyla kendi sahip olduklarını hep az zannederler. Bütün bunlardan sonra sürekli bir korku duyarlar. Yarından endişeleri vardır. Geçimlikleri kutsal, geçinmeyi, kazanıp harcamayı hayat gayesi bilirler. Üstünlüğü, şerefli olmayı, saygı kazanmayı parada, zenginlikte, dünyalıklara sahip olmakta bildikleri için hep kazanmaya, başkalarının gözünde böylece yer edinmeye çalışırlar.
Böylelerinin çok parası olsa da onlar zihnen fakirdirler. Kanaat etmeyi bilmedikleri için, hâllerinden hep şikâyetçidirler. Her şeyi madde, rakam ve miktar olarak ölçtükleri için de bereketin ne olduğunu bilmezler. İçlerinde hep bir korku, bir endişe ve sıkıntı vardır. Asla rahat değillerdir. Asla iç dünyalarında sükûnet (dinginlik) yoktur.
"Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve ittika etselerdi (Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle hareket etselerdi), gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar. Biz de onları kazana geldikleri sebebiyle yakalayıverdik."[757]
"Her taraflarından azabın yerine bolluk ve beretler yağar, her işleri yolunda gider, mutluluk ve refahları artardı.”[758]
Evet, yerden ve gökten bereketler, altlarından ve üstlerinden bereketler yağar. Eğer insanlar iman etselerdi ve takvalı davransalardı...
Allah'ın verdiği bereketle, muttakilerin gözleri ve gönülleri doyar. Allah'ın verdiğine razı olurlar, verilenlerle şımarmazlar, eldeki nimetlere şükretmeye çalışırlar. Az şeye sahip olsalar da, lüks eşyaları, pahalı elbiseleri, göz kamaştıracak meskenleri olmasa da onların gönüllerinde kanaat zenginliği bulunur. Ellerinde az bir şey olsa, onu başkalarıyla bölüşürler, mala, eşyaya takılıp kalmazlar. Malın ve dünyalıkların ötesindeki yücelikleri isterler. Onlar biten, tükenen, vefası olmayan fani dünya lezzetleriyle veya eşyalarıyla değil, Allah'ın rızası ve vereceği şerefle zengin olmak isterler.
Allah'a hakkıyla tevekkül ettikleri için rızık endişesi çekmezler. Gereğince çalışırlar; helâlden kazandıkları için mallarında bereketler vardır. Allah'ın yolunda infak ederler ve bilirler ki Allah yolunda verdikleri kat kat kendilerine dönecektir. Bundan dolayı huzur içindedirler. İçlerinde kendilerini rahatsız edecek endişeleri takva bilinciyle en aza indirirler. Onlar, Kur'an'ın haber verdiği ebedî gerçeği unutmazlar:
"Size benden bir yol gösterici gelecektir; kim benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz da olmaz.
Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz, onu kıyamet günü kör olarak hasredeceğiz."[759]
Allah'ın Kur'an'ından, O'nun davetinden, O'na kulluk etmekten, O'nun hükümlerine uymaktan yüz çevirenlerin hakkı, dar, sıkıntılı ve mutsuz bir hayattır. Böyleleri ahirette daha kötü bir sonuçla karşılaşacaklar.[760]
9- Düşmanların Hilelerinden Emin Olma:
Kur'an şöyle diyor:
"Size bir iyilik dokununca onları tasalandırır, size bir kötülük isabet edince onunla sevinirler. Eğer sabreder ve ittika ederseniz, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir şeyle zarar veremez. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır."[761]
İslâm'ın hayata hâkim olmasını istemeyenler, tarihten beri hak davete hep karşı çıkmışlar, bu karşı çıkışlarını bazen düşmanlık noktasına kadar vardırmışlardır. Öyle ki, onlardan bazıları kötü ve çirkin sözleriyle Müslümanlara ve onların dinlerine karşı ortaya koydukları hâlde, içlerinde sakladıkları kin daha büyüktür. Müslümanların onlara hakkı anlatmaları, onlara kötülük etmemeleri, hatta bazen dinlerinden taviz vererek onlara şirin gözükmeleri de işe yaramamaktadır. Müslümanların iyi hâlleri onları üzer; başlarına gelebilecek bir felâket, sıkıntı, darlık ve kötü bir durum onları sevindirmektedir.
Böyleleri, İslâm'a ve Müslümanlara tuzak kurmaktan, onlara zarar vermekten geri durmazlar. Onları zayıflatmak ve güçlerini kırmak için sürekli hileli düzenlerin peşine düşerler, Müslümanların aleyhine çalışırlar. Onlara karşı, kendi zamanlarındaki şartlara göre her türlü araca başvurmaktan geri kalmazlar.
Bütün bunlara rağmen Müslümanlar, Allah'ın dininde, o din uğruna karşılaşılabilecek her türlü zorluğa rağmen sabrederlerse ve takva ile hareket ederlerse, düşmanların hile ve kötülükleri onlara zarar veremez. Takva bilinci onları düşmanların tuzaklarına karşı korur.
Onlar kuvvetliyse, kuvvetleri nisbetinde, hileye ve tuzaklara başvurmuşlarsa, bunlara karşı sabredip göğüs germek... Sabır ve takvaya bağlılık... Dayanıklı ve azim sahibi olmak... Sadece Allah'tan korkmak, sadece Allah'ın vereceği ilâhî karşılığı beklemek... İşte çare budur.
Kalpleri Allah'a sadece takva bağlar. Muttakiler sadece Allah'ın ipine sarılırlar, yalnızca O'nun nizamına bağlanırlar. Kalp Allah'a bağlanınca, O'nun gücünden başka bütün güçleri küçümser, O'ndan başka kimseden korkmaz.
Sabır ve takva... Allah'ın ipine sarılıp bağlanmak... İşte kurtuluş yolu budur. Müslümanlar tarih boyunca Allah'ın ipine sarıldıkları, O'nun nizamına sarıldıkları ve takva ile hareket ettikleri zaman yükselmişler, düşmanlarının zararlarından ve hilelerinden kurtulmuşlardır. Ne zaman da Allah'ın ipini bırakıp insanların ipine sarıldılar, o zaman insanların yanlış yollarına uymuşlar ve onlardan korkar hâle gelmişler; işte o zaman yenilmişler, onlara boyun eğmiş ve perişan olmuşlardır.[762]
Kur'an, Bedir ve Uhud savaşlarını hatırlatarak, sabredenlere ve hakkıyla takvalı olanlara Allah'ın (cc) yardımının nasıl geldiğini ve düşmanlarının zararlarını nasıl savdığını, sabredilmediği ve ittika edilmediği zaman da nasıl zararlara düşüldüğünü haber veriyor.[763]
10- İbadetlerin Kabul Sebebi:
Hz. Âdem'in oğulları Allah'a birer kurban adamışlardı. Bir tanesinin kurbanı kabul edilmişti, diğerininki ise kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, büyük bir kıskançlığa düşerek kardeşini öldürmeye kalkışır. Bunun üzerine kurbanı kabul edilen, ötekine şöyle der: "...Allah, ancak muttakilerden kabul eder."[764] Bu prensip, yalnızca kurban olayı ile sınırlı değildir. İbadetlerin kabul sebebi ihlâs ve onların takva bilinci ile ve yalnızca Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla işlenmesidir. Muttaki bilir ki, bütün ibadetler Allah'a yaklaşma sebebidir. Bu anlamda bütün ibadetler birer kurbandır. Kurbanların kabul edilebilmesi için takva şuuru ile davranmak gerekir. Kibir ve gururla, gösteriş ve dünyalık bir karşılık için işlenen hiçbir amelin bir değeri yoktur. "Allah, ancak muttakilerden kabul eder." O, ancak takva ile davrananların, takva bilinci ile amel işleyenlerin, kendisine karşı sorumluluk duyanların amellerini makbul sayar. Ya da bir amelin kabul görebilmesi için, onun takva bilinci ile yerine getirilmesi gerekmektedir.
Burada bir iman atmosferi karşısındayız. Kurtuluş sebebi bu iman, hidayet yolu bu iman ve ibadetlerin makbul olma sebebi de bu imandır. Kişiyi bu iman atmosferine götüren de takva bilincidir. Allah (cc) için yapılmayan işlerin ne değeri olur ki?
Muaz b. Cebel (r.a)'in rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyruluyor:
"İnsanlar bir meydanda hesaba çekilirler ve bir nida eden şöyle der: 'Muttakiler nerede?' Onlar Rahman'dan bir korumayla ayağa kalkarlar. Allah (cc) onlara karşı kendini perdelemez." Peygamber'e sordum ki: "Muttakiler kimlerdir?" Buyurdu ki: "Allah'a şirk koşmaktan ve putlara tapmaktan ittika eden ve ibadetinde ihlâs sahibi olan topluluktur ki, onlar cennete doğru yürürler."[765]
"Öyleyse siz de Allah'a ve Rasûlüne iman edin. Eğer iman eder ve korkup sakınırsanız, sizin için büyük ecir vardır."[766]
11- Dünya Azabından Kurtuluş:
Kur'an, her türlü korkudan kurtulmayı ve üzüntü çekmemeyi, takvaya ve davranışları düzeltmeye (ıslah etmeye) bağlıyor:
"Ey Âdemoğullan, içinizden size âyetlerimi haber veren peygamberler geldiği zaman, kim ittika ederse (korkup sakınırsa) ve (davranışlarını) düzeltirse, işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır."[767] Doğru yol yerine körlüğü tercih ettiler. Allah'ın davetine karşı meydan okudular ve azabı kendi arzularıyla istediler. Bunun üzerine Allah (cc) onları alçaltıcı bir azapla kuşatıverdi.
Rabbimiz bunu hatırlattıktan sonra şöyle buyuruyor:
"İman edenleri ve ittika edenleri (korkup sakınanları) ise kurtardık."[768]
Allah'tan hakkıyla ittika edenler, iman etmeyen topluluklara verilen ceza ve sıkıntılardan kurtulurlar.
"İşte zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Hiç şüphe yok, bilmekte olan bir kavim için bunda bir âyet vardır. İman edenleri ve ittika edenleri (korkup sakınanları) de kurtardık."[769]
Allah (cc), tıpkı Bedir günü yardım ettiği gibi daha sonradan da hem Peygamber'e hem de diğer Müslümanlara, eğer onlar düşmanlarına karşı sabırlı, dayanıklı ve mücadele azmiyle dopdolu olurlarsa ve Allah'ın emrine uymada takvalı davranırlarsa, yine meleklerle yardım edecektir.[770]
"O zaman sen mü'minlere, 'Rabbinizin size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?' diyordun.
Evet, sabrederseniz ve korkup sakınırsanız ve onlar da ansızın gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı beş bin melekle yardım eder."[771]
12- Müjde ve Şerefli Olma:
Muttakiler, imanlarında sadıktırlar. Görmedikleri (gayb olan) Rabblerine inanırlar. O'ndan gelen haberleri, hükümleri ve ölçüleri tasdik ederler. Bununla kalmayarak imanlarının gereğini içtenlikle yaparlar. Allah'ın çizdiği sınırları korumada titizlik gösterirler. Derin bir sorumluluk bilinciyle kulluk etmeye çalışırlar. Onlar sürekli ihsan ahlâkı üzerindedirler. Kur'an'm 'birr' diye nitelediği güzel ve imanı davranışları yaparlar.
Bundan dolayı onlar, Allah'ın sevdiği, övdüğü, değer verdiği kimseler olurlar. Böylelerine Allah (cc), 'kendi velilerim' unvanını veriyor. Onlara kimsenin tahmin edemediği ikramlarda bulunuyor, onları insanların en şereflisi, en üstünü, en önde olanı olarak kabul ediyor.[772] Onları dünya hayatının ve ahiretin güzellikleri ile müjdeliyor:
"Onlar iman edenler ve (Allah'tan) korkup sakınanlardır. Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.”[773]
Kur'an, muttakilere yukarıdan beri saydığımız ödülleri, dereceleri, makamları haber veriyor. Takva bilinci ile hareket etmenin, Allah'a karşı sorumluluk şuuru duyarak, O'nun huzurunda O'nun razı olacağı şekilde kulluk etmenin önemini bildiriyor. Sanki konuşan bir dil, sürekli olarak her salih amelden sonra bu müjdeleri tekrar ediyor. Sanki görünmezlerden bir ses, takva ahlâkı ile yaşayanlara, dünyada ve ahirette neler elde edeceklerini duyuruyor.
Muttakiler bu müjdeyi devamlı içlerinde bulurlar. Kalplerinin bir köşesinde bu müjdenin haberleri durmaktadır. Hesapların görüleceği zaman, kimsenin kimseye fayda veremeyeceği o dehşet gününde, onlara şöyle muştular verilir:
"Şüphesiz, 'Bizim Rabbimiz Allah'tır' deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerlerine melekler iner (ve derler ki:) 'Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va'dolunan cennetle sevinin.”[774]
Takva bilinci, kişiye insanlar arasında bir saygı, bir değer ve şeref de kazandırır. Çünkü takva ile hareket edenler, vakar, haysiyet, iyilik duygusu, ağırbaşlılık, hoşgörü, dostluk ve benzeri insanî özelliklere ulaşırlar. Halkın sevdiği ve itibar ettiği davranışları kazanırlar. İnsanlar kendilerine iyilik edenleri, elleri ve dilleri ile zarar vermeyenleri, herkese faydalı olmaya çalışanları, adaletli kimseleri severler, onlara değer verirler. Muttakiler, Allah'ın kendilerine ikram ettiği kerametle (üstünlük ve değerle) halkın arasında saygıdeğer kimseler olurlar. Allah (cc) onlara insanlar arasında bir şeref nasip eder.
Ebu Zerr (r.a)'in rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: "Görüyor musun, kişi hayır olan amel işler ve insanlar da onu överler." Sonra ekledi: "Bu da mü'min için acil bir müjdedir."[775]
Buradaki müjdenin âlimlere göre anlamı, ona hayır açısından hemen ulaşacak olan şeydir. Bu aynı zamanda böyle bir Müslümana ahirette de müjde verileceğine delildir. (Âyete bakınız) Yine bu acil müjde, Allah'ın salih amel işleyen kulundan razı olduğuna, onu sevdiğine, onu insanlara da sevimli kıldığına işaret etmektedir.[776]
Takva sahipleri, kıyamet gününde insanlardan daha üstün olacaklar. Bu Allah'ın bir rızkı, bir bağışıdır. Bunu O, dilediğine, kendisinden hakkıyla ittika edenlere verir.[777]
13- Rahmete Ulaşma:
Allah'tan hakkıyla ittika edenler, elbette ilâhî rahmeti hak ederler.
"Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitaptır. Şu hâlde ona uyun ve ittika edin (korkup sakının). Umulur ki merhamet olunursunuz."[778]
En'am Sûresi'nin 92. âyetinde Kur'an'dan söz edilirken onun, kendinden önceki ilâhî kitapları doğrulayıcı ve insanların uyarılmaları için indirildiği söyleniyor. Bu ifade, akaid konularının arasında yer almaktadır. Yukarıdaki âyet ise dinin ahkâmından bahseden âyetler arasında gelmiştir. Ancak her iki niteleme arasında benzerlikler bulunmaktadır. Burada, çok açık bir biçimde Kitab'a uyanların ancak Allah'ın rahmetini hak edebilecekleri, O'nun merhametini ancak o kitaba göre hayatını yaşayanların kazanabileceği söyleniyor.
Bu mübarek Kitap Allah'tan geldikten sonra insanların bir mazereti kalmamıştır. Çünkü bu Kitap, insanlara her şeyi açıklamış, onlara doğru yolu göstermiştir.[779]
Buna rağmen inkâra sapanlara, 'Allah'tan ittika edin, belki Allah size merhamet eder' denildiği hâlde onlar inanmamakta devam ederler.[780]
Allah'a karşı sorumluluk bilinci ile hareket edenler, şüphesiz Allah'ı bağışlayıcı ve rahmet edici olarak bulurlar.[781]
[709] S. A. Zeyyin, el-Emsal fi'1-Kur'an-ı Kerim, Beyrut, 1407-1987, s. 201.
[710] Nehcü'l-Belâğa, çev. A. Gölpınarlı, Kum 1981, s. 140-141.
[711] K. Sitte ter. 16/342.
[712] Kâf: 50/31-35.
[713] En'am: 6/68-69.
[714] Yunus: 10/62-63. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 241-245.
[715] En'am: 6/155.
[716] Yusuf: 12/90.
[717] Âl-i İmran: 3/200.
[718] Maide: 5/100.
[719] Bakara: 2/257.
[720] Nebe': 78/31.
[721] Talâk: 65/2.
[722] Talâk: 65/3.
[723] Mevdudî, Tefhim, 6/372.
[724] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 245-247.
[725] Darimî, Rikak/16, Hadis no: 2728, 2/213.
[726] C. Amûlî, K. Keramet, s. 121-122.
[727] Maide: 5/67.
[728] Özetle, S. Kutub, Tefsir, 2/931. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 248.
[729] Nahl: 16/96.
[730] Talâk: 65/4.
[731] İbni Kesir, Muh. Tefsir, 3/516.
[732] A. Ferid, Takva, s. 79.
[733] Leyl: 92/5-7. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 249-250.
[734] Enfal: 8/29.
[735] M. Es-Sabünî, S. Tefâsir, 1/501.
[736] C. Amûlî, K. Keramet, s. 63.
[737] Hadid: 57/28.
[738] Hicr: 15/75, Tirmizî, Tefsir/16, Hadis no: 3127, 5/298.
[739] Bulıarî, Müslim ve İbnİ Mace'den, el-Münzirî, et-T. ve'l Terhîb, 1/70.
[740] Müslim'den, Münzirî, age. 1/82. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 250-253.
[741] Bakara: 2/282.
[742] Alâk: 96/3-4.
[743] C. Amûlî, K. Keramet, s. 71.
[744] Bakara: 2/2.
[745] Özetle, S. Kutub, Tefsir, 1/39.
[746] Bakara: 2/194.
[747] Hadid: 57/4, Nisa: 4/108. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 253-254.
[748] Tâhâ: 20/46.
[749] A. Ferîd, Takva, s. 83.
[750] Âl-i İmran: 3/120.
[751] Âl-i İmran: 3/125.
[752] Âl-i İmran: 3/76.
[753] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 255-257.
[754] Meryem: 19/96.
[755] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 257.
[756] Tîrmizî, Tefsir-Meryem/20, Hadis no: 3161, 5/318, Müslim, Birr/48, hadis no: 2637,4/2030.
[757] Mevdudî, Tefsir, 3/233.
[758] A. Ferîd,Takva, s. 82.
[759] A’raf: 7/128.
[760] Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 258-260.
[761] Nahl: 16/112.
[762] A'raf: 7/96.
[763] Elmalılı, Tefsir, 4/85 Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 261-262.
[764] Tâhâ: 20/123-124.
[765] Âl-i İmran: 3/120.
[766] Özetle, S. Kulub, Tefsir, 1/453. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 263-264.
[767] Bak. Âl-i İmran: 3/121-127.
[768] Maide: 5/27.
[769] Nak. İbni Kesir, Muh. Tefsir, 1/502.
[770] Âl-i İmran: 3/179.
[771] A'raf: 7/35. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 264-265.
[772] Fussilet: 41/18. Ayrıca bak. Neml: 27/53.
[773] Neml: 27/52-53.
[774] İbni Kesir, Muh. Tefsir, 1/316.
[775] Âl-i İmran: 3/124-l24.
[776] Hucurat: 49/13.
[777] Yunus: 10/63-64. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 266-268.
[778] Fussilet: 31/30.
[779] Müslim, Birr/51, Hadis no: 2642, 4/2034.
[780] Müslim, 4/2034, dipnot.
[781] Bakara: 2/212. Hüseyin K. Ece, Takva Bilinci, Denge Yayınları: 268-269.