- Taftazânî'nin Askıda Bıraktığı Meseleler

Adsense kodları


Taftazânî'nin Askıda Bıraktığı Meseleler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Tue 3 January 2012, 08:05 pm GMT +0200
Taftazânî'nin Ortada Ve Askıda Bıraktığı Meseleler


Okuyucusunu şek, şüphe ve tereddüde düşürdüğü için kelâm âli­mi Fahruddin Razî'ye Müşekkik (Şüpheye düşüren) adı verilmişti. Müşekkiklik az çok her kelâmcıda vardır. Bir kelâmcı hiç müşekkik değilse, zaten o iyi bir kelâmcı değildir. Bu bakımdan Taftazânî'nin de zaman zaman teşkik (Şüphelendirme, tereddüt uyandırma ve şekke düşürme) usûlüne başvurduğu görülür. Meselâ:

1. Taftazânî,kâhinin tasdik edilmesi konusundan evvelki bahsi aynen şöyle bitirir: “Bu ve bunun gibi   meseleler müşkildir”. Herhalde bu cümle tekfir konusunda kimseyi ikna ve tatmin et­mez. Sadece zihin ve vicdan sıkıntısına sebep olur.

2. “Benden sonra   halifelik otuz sene olacak...” hadisini naklettikten sonra, “Bu müşkil bir şeydir”, der ve bu konuda yeterli bilgi vermez.

3. Rü'yetullahın akıl yönünden mümkün olduğunu, bir neticeye ulaştırmadan ortada bırakır. Tarafların sadece delillerini nak­letmekle yetinmeyi uygun görür.

Bunun sebepleri şunlardır: Kelâmın konuları ekseriya nazarîdir. Tatbikatta ve fiiliyatta da bir netice meydana getirmez. Meselâ Eş'-arilere göre de Maturidilere  göre de  teklif-i mâlâyutâk,yani Allah'ın bir insanı gücünün yetmediği bir işle mükellef tutması vaki değildir. Fakat acaba böyle bir şeyle mükellef tutması, bir fa­raziye olarak aklen mümkün müdür, değil midir, konusunda Eş'arîlerle Maturidîler ihtilaf etmişlerdir. Eş'ariler, mümkündür derken, Maturidîler mümkün değildir, derler. Sırf nazarî ve farazi olan bu gibi meseleleri bir sonuca ulaştırmak oldukça zordur. Bir taraf ne derse, karşı tarafın ona karşı ileri süreceği bir itiraz ve vereceği bir cevap mutlaka vardır. Zaten böyle konuların bir neticeye bağlanma­sı halinde bile kimseye temin edeceği bir fayda veya verebileceği bir zarar yoktur. Onun için çözümü zor ve faydası hiç olmayan bu nevi meseleler üzerinde fazla durmak, boşuna zaman harcamak olur. Taftazânî bu konuyu çok iyi bildiği için, kısa yazmaya azmettiği Şerhu'I-Akâid'de bu nevi konuları ister istemez askıda bırakmak zo­runda kalmıştır.

4. Kelâmda tekâfu-i edille (antinomi) diye bir şeyden bahsedilir. Bu tabir, “İki tarafın elinde bulunan delillerin eş değer­de olması, birbirinin elindeki delilin, hasmın elindeki delilden daha az kuvvetli veya zayıf olmaması” manâsına gelir. Bir mezhebin, diğer bir mezhebe karşı savunul artı ayacağı, bu konudaki aklî ve nakli de­lillerin birbirine müsavi olduğu manâsına gelen tekâfu-i edille konu­suna îbn Hazım, el-Fısal'm sonunda temas eder. İmam Eş'arî ve Fahruddin Razı gibi kelâmcıların da en sonunda bu kanâata ulaştıkları nakledilir. Bu düşüncede gerçeklik payı büyüktür. Nazarî ve mücerred konularda tarafların delilleri eşdeğerde ve kuvvetde olmaktadır. Müsabakada berabere kalan rakipler gibi bir durum meydana gel­mektedir. Taftazânî, “Allah'ın sıfatları zatının ne aynıdır, ne de gay­rıdır”, “İnsanların bütün fiilleri, Allah'ın irâdesi, hükmü, takdiri ve yaratmasıyledir”, cümlelerini izah ederken kesin konuşmaktan sakı­nır ve karşı tarafa da hak vermek gerektiğini imâ ile anlatır. Te'vil konusunda “Selef yolu daha sağlıklı, halef yolu daha sağlamdır”, derken de bir tercih yapmanın zorluğunu hissettirir. İsferainî ile Abdülcebbar'ın konuşmalarını bunun için nakleder. Allah'ın kadim ol­duğunu anlatırken, Hamiduddîn Darîr'in sözlerini naklettikten son­ra, “Bu son derece zor anlaşılan bir söz ve meseledir”, demesi de önemlidir.

Bu gibi sebeplerden dolayı, kelâm kitaplarını okuyanlar her ko­nuda açıklık ve kesinlik aramamalıdırlar. Bu nevi eserlerin okunma­sı, bir nevi diyalektik kabiliyeti meydana getirir ve bunu geliştirir. Bu bir zekâ sporudur. Konunun özelliğinin gereği de budur.[81]


[81] Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 77-78.