saniyenur
Wed 25 January 2012, 09:52 am GMT +0200
Sünnetullah'ın ertelenmemesi
Allah'ın 'ayetleri ile Allah'a davet edilmelerine ve Sünnetullah ile tehdit edilmelerine rağmen, İlahi daveti inkar eden bir kavim veyâ bir ülke kendilerine tanınan mühletin bitiminde va'dedilen akibetten kurtulabilirler mi? Kendilerine tanınan sürenin akabinde tecelli etmesi beklenen Sünnetullah ertelenebilir mi?
Kur'an'ı Kerim'de beyan edildiği gibi her ümmetin bir eceli olduğu ve takdir edilen bu ecelin değişmeyeceği veya değiştirilemeyeceği kesin bir gerçek olarak zikredilmektedir.
Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince artık ne bir saat geri kalabilirler, ne de öne gidebilirler. A'raf34
Hiçbir ümmet (kendileri için takdir edilmiş) ecelini öne de alamaz, geri de bırakamaz. Hicr 5
Onlar: "Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu va'd (ettiğiniz helak) ne zaman?" derler. De ki: "Size va'dolunan öyle bir gündür ki, ondan bir saat geri de kalamazsınız, (onun) önüne de geçemezsiniz." Sebe 29.30
Kendileri bu İlahi takdiri ertelemeye muktedir olamadıkları gibi, hiçbir kimsenin de Allah'ın emri ile bu emre muhatap olan ülkenin arasına girmeye yetki ve selahiyeti yoktur. Çünkü Sünnetullahın tecellisine ilişkin . İlahi emir ile Sünnetullah'a muhatap olan kavim arasına, Rabbimizin "Halilim-Dostum" buyurduğu ve bu yüce buyruk ile Halilullah olan İbrahim (a.s.) dahi girememiştir. Daha açık bir ifade ile Allah'ın dostu, Allah'ın emrini erteleyememiştir.
Kur'an'ı Kerim'de bu hadise zikredilmekte ve bizlere çok açık bir örnek verilmektedir. Örnekte adı geçen peygamberin, seçkin peygamberlerden İbrahim (a.s.)'ın oluşu, meseleye daha da açıklık getirmektedir.
Lut kavmine azap emrini götüren melekler, doğrudan doğruya Lut kavmine gitmezden önce Rabbimizin emri gereğince İbrahim (a.s.)'a uğramışlar ve onu salih bir evlatla müjdelemişlerdi. Tabi ki İbrahim (a.s.) ile melekler arasındaki konuşma sadece bu olmamıştır. İbrahim (a.s.) meleklerle Lut kavmi hakkında da görüşmüş ve Sünnetullahın tecellisine ilişkin tartışmaya girişmişti. Kur'an'ı Kerim'de zikredilen bu gibi olayların hikmetini anlayabilmemiz için, öncelikle bu gibi olayları tesadüfi olaylar olarak kabul etmememiz gerekir. Günlük yaşantıda karşılaştığımız bazı olaylarda maksat ve hikmet aramamız abes olsa da, Kur'an'ı Kerim'de zikredilen olaylarda mutlaka maksat ve hikmet aramalıyız. Çünkü Kur'an'ı Kerim'de zikredilen ve çok basit gözüken olaylarda bile muhtaç olduğumuz büyük hakikatler ve hikmetler bulunmaktadır. Mesela Musa (a.s.) ile ilgili kıssa anlatırken şu husus zikredilmektedir. Musa (a.s.) ile karşılaşan büyücüler; "Önce biz mi atalım, yoksa sen mi atacaksın?" dediler. Musa (a.s.); "Önce siz atın" dedi. Nitekim önce büyücüler bütün hünerlerini ortaya atmışlar, daha sonra Musa (a.s.) asasını atmış, onların büyüleridir bir yutulmuştu. Musa (a.s.)'ın asası bizlerin eline geçmeyeceğine göre, asanın önce mi yoksa sonra mı atılması gerektiği bizi ilgilendiriyor mu? Bu olaylar ve bu konuşmalar bizlere niye anlatıyor?
İşte bu olaya maksat ve hikmet aramak üzere yaklaştığımız zaman, bize gerekli olan birçok hikmet ve hakikatlerle karşılaşmamız mümkün olacaktır. Bunlardan bir tanesi "Önce siz atın" ifadesinde beyan edilen prensiptir. Bu prensip, çeşitli dünya görüşündeki insanlarla karşılaşan ve onlarla konuşan müslümanların uymaları gereken bir prensiptir. Bu prensip ile öncelikle onların bildiklerini ortaya atması onların dinlenmesi, onların tanınması gerektiği beyan edilmektedir. Meseleyi burada dâha fazla genişletmemize gerek yoktur. Anlamamız gereken, Kur'an'ı Kerim'de zikredilen olaylarda maksat ve hikmet aramamız gerektiğidir. Tabi ki bunları anlayabilmemiz için, zikredilen olaylara çeşitli sorularla yaklaşmamız gereklidir.
İbrahim (a.s.) ile melekler arasında geçen tartışma da, tesadüfi bir tartışma değildir. Bu tartışma, Rabbimizin murad ettiği ve bu İlahi murad ile tecelli eden bir tartışmadır. Peki Rabbimiz bu tartışmayı neden murad etti?
"Hikmetinden sual olunmaz" diyerek, karşılaştıkları Rabbani hükümleri tefekkür etmeyen kimseler, bu sorumuzu abes karşılayabilirler. Açık yüreklilikle belirtelim ki, müteşabih olmayan bütün meselelerde hikmetten sual ederiz. Hikmetini anlarsak, bize bunun hikmetini açıklayan Allah'a hamd ederiz. Hikmetini anlayamazsak, hikmetin anlayamadığımız hükme yine iman eder, yine Allah'a hamd ederiz. Şanı yüce Rabbimiz, İbrahim (a.s.) ile1 melekler arasında geçen tartışmayı, bizlere açık bir örnek olması için murad etmiştir. Allah'ın lutfu ile anlamaya çalıştığımız İlahi muradın bir yönü budur. Bizler işin açık bir örnek olan bu olay bizlere bildirilerek, Sünnetullah'ın tecellisi arasına hiçbir kimsenin giremeyeceği beyan edilmektedir. Ki Halilullah olan İbrahim (a.s.) dahi girememiştir.
İbrahim'den korku geçtiği ve ona (salih evlatla ilgili) müjde geldiği zaman, benimle (elçilerimizle) Lut kavmi hakkında çekişip-tartışmalara giriyordu). Çünkü İbrahim yumuşak huylu, oldukça hassas (yüreği yanık) ve gönülden (Allah'a) yöneten biriydi. (Elçilerimiz dediler ki:) "Ey İbrahim bundan vazgeç Çünkü gerçek şu. ki, Rabbinin emri geldi ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azap gelmektedir". Hud 74.76
Ayetlerde beyan edildiği gibi yumuşak huylu olan Hz. İbrahim efendimiz, insan suretinde gelen meleklerle tartışmaya girmiş ve Sünnetullah ile ilgili azabın ertelenmesini arzu etmişti. Rabbimiz İbrahim (a.&)'ı tavrından dolayı kınamamış, ancak böylesi bir tartışmadan vazgeçmesi gerektiğini ve emrinin mutlaka gerçekleşeceğini bildirmiştir. İbrahim (a.s.) ile melekler arasında geçen konuşmanın devamında ise zalimler helak edilirken mü'minlerin kurtarılacağı beyan edilmektedir. Nitekim mü'minler kurtarılarak, Lut kavmi Sünnetullah'ın bir te cellisi olarak helak edilmiştir, İlahi azap emri ne ertelenmiş, ne de öne alınmıştır.
Eğer Allah insanları zulümleri nedeniyle (hemen) sorguya çekecek olsaydı (yerüstünde hiçbir canlı
bırakmazdı. Ancak onları belirlenmiş bir süreye kadar erteler. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. Nahl 61