sumeyye
Tue 20 September 2011, 01:06 pm GMT +0200
İKİNCİ BOLUM
SÜNNETİN YAZIYA AKTARILMASI
SÜNNETİN YAZIYA AKTARILMASI
İlmi çevrelerde yaygın olan kanaate göre hadisler hicrî birinci asnn sonlarına vanncaya dek sözlü olarak aktanlmaktaydı. İlk olarak hadisleri yazıya aktarmayı düşünen kişi zâhid halife Ömer b. Abdülaziz oldu. O, Ebubekr b. Muhammed b. Hazm'a gönderdiği yazılı emirde şunları belirtiyordu: "Allah Rasûlü (S.A.V.)'nün hadislerine veya sabit sünnetlerine ya da Amra [binti Abdirrahman'nın hadislerine bak ve onları yaz. Zira ben ilmin kaybolmasından ve ilim ehlinin tükenmesinden korkuyorum."[187]
Aynı şekilde İbni Şihab ez-Zührî[188] ve başkalarından da sünneti derleyip yazmalarını talep etmiştir. [189]
İmam Malik (r.a.)'in "ilmi ilk olarak tedvin eden şahıs İbni Şihab ez-Zührî'dir. [190]şeklindeki sözü yaygındır.
Ancak sayılamayacak kadar çok ve güvenilir haberler, hadis yazımı işinin, Peygamber (SAV.) döneminde başlayıp, müslümanlann İtimat ettiği cami' ve müsnedlerîn tedvinine kadar, nesilden nesile genişleyerek devam ettiğini açıkça göstermektedir.
Kanaatimce araştırmacıları "sünnetin yazıya aktarımı yüz yıl veya daha fazla gecikmeyle gerçekleşmiştir." demeye sevk eden iki amil vardır:
Birincisi, sünnetin erken dönemlerde yazıya aktarıldığına i-lişkin rivayetlerden haberdar olamama.
ikincisi, alimlerin konuya ilişkin sözlerini iyi anlayamama.
Ulemanın konuyla ilgili açıklamalannı iyi anlayabilmek için öncelikle konuya taalluk eden üç kavramı birbirinden ayırmamız gerekiyor. Bunlar:
1. Kitabet ve takyîd (bir şeyi yazmak ve kayda geçirmek)
2. Cem' ve tedvin (bir araya toplamak)
3. Tasnif ve tertîb (sınıflayıp düzenleme) Kitabet ve takyidin manası açıktır.
Tedvine gelince: Tedvin, dağınık vaziyette duran şeyleri bir "divan 'da, yani sahifelerin derlenerek tek bir kitapta toplanmasıdır.
Kâmûs sahibi şu açıklamada bulunuyor: "Dîvân, sahifelerin toplandığı yer demektir." Tâcu'l-Arûs'ta ise şöyle ifade edilmekte: "Bir şeyi tedvin etti demek, onu topladı demektir."
Tasnif, tedvinden daha özel bir mana içermektedir. Tasnif sınırlı fasıllar ve müstakil bablarda tedvin edilen şeyleri tertip e-dip, düzenlemektir. Tacu'l-Arûs'un müellifi şöyle diyor: "Bir şeyi tasnif etti demek, onu sınıflara ayırıp, bazısını bazısından ayırdı demektir." Zemahşerî de eİ-Fâik adlı eserinde "Kitabı tasnif etme sözü de burdan türemiştir." der.
Kanaatimce muhakkik alimlerin sahabe döneminde yoktur, dedikteri şey kitabet değil, tedvin ve tasniftir. Onlar hadisin yazıya aktarılmadığını söylemiş değiller.
Şimdi de hadis imamlarından iki büyük imamın konuyu aydınlatan ibarelerine bakalım:
İmam Malik şöyle diyor: "İlmi ilk olarak tedvin eden kişi İbni Şihab ez-Zührfdir."
Hafız Ibnİ Hacer el-Askalânî şu açıklamada bulunuyor; "Gerek sahabe gerekse tabunun büyükleri döneminde Allah Rasûlü'nün hadisleri mecmualarda müdevven ve müretteb hale getirilmiş değildi. Bunun iki nedeni vardı: Birinci neden, Sahih-iMüslimde belirtildiği gibi ilk sıralarda Kur'an'la karışma korkusundan dolayı sahabenin hadis yazması yasaklanmıştı. İkinci neden, geniş bir hafıza ve akıcı bir zihne sahip olmaları ve genelde okuma yazma bilmemeleri idi. Daha sonra tabiin döneminin sonlarına doğru eserler tedvin edilip bablara ayrıldı... İlk olarak hadisleri cem'eden er-Rebî b. Subeyh, Said b. Ebi Urûbe ve başka bazı kimselerdir. Bunlar, her babı müstakil olarak tasnif ediyorlardı. Üçüncü tabakadan büyük şahsiyetler yetişinceye kadar durum böyle devam etti. Bu kimseler ahkamı tedvin etmeye başladılar. Bu cümleden olarak İmam Malik, eî-Muvattayı tasnif etti.[191]Mekke'de İbni Cüreyc, Şam'da Evzâî, Kûfe'de Sevrî ve Basra'da Hammâd b. Seleme tasnif işine giriştiler. Daha sonra çağdaşlarından pek çok kimse de onlan takip etti. [192]
İbni Hacer yine şunları kaydediyor: "Alimlerin belirttiğine göre sahabe ve tabundan bir grup insan, hadis yazımından hoşlanmazdı. Onlar hadisi hıfeederek aldıkları gibi kendilerinden de hıfzedilerek alınmasını istiyorlardı. Ancak, himmetler gevşeyip ümmet, ilmin kaybolmasından korkmaya başlaması üzerine ilmi tedvin ettiler. Ömer b. Abdülaziz'in emri üzerine yüz yılın başında hadisi tedvin eden ilk şahıs İbni Şihab ez-Zührî'dir. Sonra tedvin faaliyetleri arttı. Bunu tasnif işinin yaygınlaşması takip etti. Allah'a hamdolsun bu vesileyle çok hayırlı şeyler meydana geldi. [193]
İbni Hacer'İn ifadelerinden anlaşıldığına göre o, sahabe ve tabiin döneminde hadisin yazıya aktarıldığını inkar etmemektedir. Onun inkar ettiği husus, hadislerin mecmualarda {cevâmi') müdevven hale getirilip değişik kitaplarda tasnif edilmiş olmasıdır. Ancak, onun ifadelerinde kapalılık ve yanlış çağrışıma müsait bir hava yok değildir. Zira zikrettiği gerekçeler okuyucuda hadis yazımının sahabe ve tabiin döneminde mevcut olmadığı vehmini uyandırmaktadır ki, bu doğru değildir.
Bu durumda yapmamız gereken şey, Peygamber (S-A.V.)'in hadis yazımına müsaade eden ve bunu emreden hadislerini inceleyip gerek Peygamber döneminde, gerekse Peygamber sonrası dönemde sahabenin yaptığı yazım faaliyetini incelemektir. Sonra ikinci yüzyılın ortalarına kadar muhaddislerin gerçekleştirdiği yazma faaliyetini tetkik edip, hadisleri yazma işinin Peygamber (S.A.V.)'den başlayıp yaklaşık olarak hicrî ikinci asnn ortalarına kadar kesintiye uğramadan devam ettiğini belirtmek gerekir. Daha sonra H. ikinci asnn ortalarından itibaren İbni Cüreyc, Said b. Ebi Urûbe, İbni Ebi Zi'b, Evzâî, Şu'be, Süfyan es-Sevrî, Malik v.b'nin musannafaü gibi ansiklopedik tipte sünnet kitapları ortaya çıkmaya başladı. Bu muhaddislerin geneli yaklaşık olarak H. 150-160 arasında vefat etmişlerdir.
Bunlardan sonraki dönem özellikle üçüncü asır- bir bakıma tasnif faaliyetlerinin en verimli, en dalak, en derin ve en sistematik olduğu bir dönemdir.
Başka bir açıdan bakıldığında bir önceki dönemde yazılan şeylerin bu dönemin ansiklopedik eserlerine dahil edildiği görülmektedir. Bu nedenle bu dönem H. ikinci asnn eserlerini gölgede bırakmıştır. Dolayısıyla pek azı hariç ikinci asnn eserlerinden geriye bir şey kalmamıştır. Sonuçta bu durum, insanlan tedvinin erken dönemlerdeki varlığını, hatta sünnetin varlığını, temelden inkar etmeye sevketmiştir.
Bu konu, gerçekten geniş bir konudur. Zira bu, yaklaşık iki yüz sene'boyunca yüzlerce muhaddisin gerçekleştirdiği yazım faaliyetini içermektedir. Nitekim Hatîb el-Bağdadî bu çerçevedeki bütün faaliyetleri Takyidu'l adlı eserinde ortaya koymaya çalışmıştır. Hafîb'in yaptığı çalışma benzersiz olup, hala aşılmış değildir. Hatîb'in çağdaşı İbni Abdilber de Câmiu Beyâni'l-Um ve Fadlihi isimli eserinde bu konuyu ele almıştır. Ancak onun yaptığı çalışma Hatîbinkiyle boy ölçüşecek düzeyde değildir.
Çağımızda Dr. Muhammed Mustafa el-A'zamî'nin Dirasâtunfi'l-Hadisi'n-Nebeuî ve Tarihi Tedvinihi adlı kitabı büyük bir gayretin ve takdire şayan bir emeğin ürünüdür. Azamî bu kitabında yaklaşık iki yüz yıl boyunca yazma işinde bulunan muhaddislerin faaliyetlerini çok ciddi bir şekilde incelemiş ve bu alanda çok bariz olarak faaliyet gösterenlerden yaklaşık beşyüz kişiyi zikretmiştir. O bunlan kronolojik bir tarzda ele almış, sahabeden başlayıp tabiin dönemine kadar inmiştir. Sahabe (radiyallâhu anhum)'den elli iki kişi, hicrî birinci asır tabiîlerinden elli üç kişi, tabunun küçüklerinden doksan dokuz kişi, tabunun küçükleri ve etbâ-ı tabiinden iki yüz elli iki kişinin hadis yazma işinde bulunduğunu tespit etmiştir. Bu, onlardan hadis alıp yazanları hesaba katmadığımızda ortaya çıkan sayıdır. Zira sadece onlardan hadis alıp yazanlar onların birkaç katıdır. Nitekim bu konu, el-Azamî'nin kitabının 241 sayfasını doldurmuştur. Bu konu, kitabın "Peygamber (S.A.V.) döneminden, yaklaşık hicrî ikinci asnn ortalarına kadar hadisi tespit faaliyeti" başlığını taşıyan dördüncü bölümünü oluşturmaktadır. Ancak yazar, bunu aşıp hicri ikinci asnn sonlanna kadar inmiştir. Zira vefat tarihi itibariyle en son hadis yazan kişi, H. 201'de vefat eden Ali b. Asım b. Suheyb el-Vasıfî'dir.
Konuyla ilgili geniş bilgi edinmek isteyenler zikrettiğimiz kitaplara bakabilirler.
Biz bu çalışmamızda bazı örneklerle yetinmeye çalıştığımızdan dolayı konuyu geniş bir biçimde ve bütün yönleriyle ele almadık. Fakat hadislerin yazıya aktarılması sürecini işlerken hicrî ikinci asrın ortalarında durmak istemedik. Aksine bu süreci, zuhurundan sonra müslümanlann itimadını kazanan cami', sünen ve müsnedlerin ortaya çıktığı döneme kadar incelemeyi uygun gördük. Tâ ki bu vesileyle hadislerin yazıya aktarılma süreci, başından sonuna kadar, okuyucunun zihninde açık ve bir görünüme kavuşsun.
Allah'tan bize yardım etmesini diler ve sadece ona tevekkül ederiz.[194]
[187] İbni Sa'd, 8/353; Buharî, et-Tarihu's-Sağir, 105; Darimî, Sünen, 1/126; Hatîb, Takyîdu'l-İlm, 105
[188] el-Emvâl, 578; Câmiu Beyâni'1-İlm, 1/78
[189] er-Risâletu'1-Mustatrefe, 4
[190] İbni Ebi Hayseme, et-Târîh, 3/126 b; İbni Asâkir, Tarihu Dimaşk, 15/400; Câmiu Beyâni'1-İlm, 1/76
[191] İbni Hacer, Hedyu's-Sârî, 1/17-18
[192] İbni Hacer, Hedyu's-Sârî, 1/18; Zehebî, Tarihutislâm, 6/65
[193] ibni Hacer, Fethu'l-Bân, 1 218
[194] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 89-93.