- Sünnetin Yazımına Müsaade Edilmesi

Adsense kodları


Sünnetin Yazımına Müsaade Edilmesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sat 28 May 2011, 10:22 am GMT +0200
SÜNNETİN YAZIMINA MÜSAADE EDİLMESİ

Sünnetin yazıya geçirilmeyişinden dolayı hüccet olamayacağı şeklindeki şüpheyi kökünden temizleyecek hususlardan biri de Hz. Peygamber (s.a.v)'in, sünnetin yazımına izin vermiş olmasıdır.

İbn Abdilberr, Abdullah b. Müemmil, İbn Cüreyc ve Ata tarikiyle, Abdullah b. Amr'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v)'a: "İlmi kaydedeyim mi?" diye sordum, bana: "Evet, kaydet" buyurdu.[559]  Ata, "İlmin kaydedilmesi nedir?" diye sormuş, Abdullah da "yazılmasıdır" karşılığını vermiştir.

Başka bir rivayette ise Abdullah İbn Amr: "Ey Allah'ın Rasûlü! İlmin kaydedilmesi ne demektir?" diye sormuş, Rasûlullah (s.a.v) da: "Yazılmasıdır/' şeklinde cevap vermiştir.[560] Aynı rivayeti, İbn Kuteybe, İbn Cüreyc ve Ata tarikiyle nakletmiştir.[561]

"İlim" den murâd, özellikle hadistir.[562]

İmam Ahmed, Abdullah b. Amr'ın (r.a) şu sözünü rivayet et­miştir: Rasûlullah (s.a.v)'dan her duyduğum şeyi yazıyor ve ezberle­mek istiyordum. Kureyş, beni bundan menetti ve: "Sen, Rasûlullah (s.a.v)'dan her işittiğini yazıyorsun. Halbuki O da bir insandır; neşe­liyken de sinirli hâlinde de konuştuğu olur," dediler. Ben de yazmak­tan vazgeçtim. Daha sonra konuyu, Rasûlullah'a açtım, bana: "Sen yaz! Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki ben, ancak hakkı ko­nuşurum."

Haberi, ibn Abdilberr de muhtasar olarak şu lafızlarla naklet­miştir: "Ey Allah'ın Rasûlü! Sizden her duyduğumu yazabilir mi­yim?" dedim. "Evet, yazabilirsin" buyurdu. "Peki, neşeli olsanız da sinirli olsanız da yazayım mı?" dedim, yine: "Evet, yaz! Çünkü ben, her halükârda haktan başka bir şey söylemem," buyurdu.[563]

Denilse ki: "Ibnü'l-Müemmil ve İbn Şuayb tarihleriyle gelen haberlerle ihticacta bulunmak (delil kabul edilip hükme kaynak yapmak), sahih değildir. Çünkü İbn Mâin, Nesâî, Dârekutnî ve el-Münzirî, İbnü'l-Müemmil'in zayıf olduğunu söylemişlerdir. Ebû Hâtim'le Ebû Zur'a, onun hadiste kavi olmadığını belirtirken İbn Mâin, hadislerinin tamamının münker olduğunu söylemiştir. Ah­med b. Hanbel de aynı kanaattedir. İbn Adiyy, onun rivayet ettiği hadislerin tamamının zayıf olduğunu söylemiştir."

İbn Şuayb, Ebû Davud'a: "Amr'ın babası vasıtasıyla, dedesin­den yaptığı rivayetler, dinde hüccet olabilir mi?" diye sorulduğun da: "Hayır! Delil olmalarından bahsedemeyiz," diye cevap verdiğini söy­lemiştir. Yine İbn Şuayb, Ahmed b. Hanbel'in: "Hadisçiler, Amr'ın babası vasıtasıyla dedesinden naklettiği hadisleri, diledikle­rinde alıyor, istediklerinde terk ediyorlardı," dediğini haber vermiş­tir. Elbette bununla, Amr b. Şuayb'm hadislerindeki endişelerim kaydediyor. Abdülmelik b. Meymun ise Ahmed b. Hanbel'in: "Amr b. Şuayb'ın, babası kanalıyla, dedesinden yaptığı pek çok münker haber vardır. Biz, onun rivayet ettiği hadisleri, sadece öğüt almak maksadıyla yazardık. Hükümde hüccet olmaları ise asla mümkün değildir," dediğini haber vermiştir. Ayrıca Yahya b. Said el-Kattan da onun rivayet ettiği hadislerin zayıf olduğunu belirtmiş­tir.

Abbas ise İbn Mâin'in: "Şayet babası vasıtasıyla dedesinden rivayet ederse, bu haberi kitaptan almış demektir. Fakat Said ve Sü­leyman b. Yesar ya da Uruc kanalıyla rivayet ederse, o zaman si­kadır veya benzeri bir durumdadır," dediğini söylemiştir.

İbn Ebî Şeybe de: "İbnu'l-Medînî'ye, Amr b. Şuayb'ın duru­munu sordum, bana: 'Eyyûb ve İbn Cüreyc kanalıyla gelen rivayetlerin hepsi sahihtir. Ama babası kanalıyla dedesinden naklet­tiklerini bir kitaptan almıştır; dolayısıyla zayıftır,' karşılığını verdi" demiştir.

Kaldı ki İbnu'l-Müemmil ve Amr b. Şuayb'ın bu tarikiyle, sa­dece cerh ve tâdilde gevşek davranan daha sonraki bazı âlimler ihti-cacta bulunmuştur. Bildiğimiz kadarıyla rivayetin üçüncü bir isnadı da yoktur. Dolayısıyla yukarıda geçen (yazımla ilgili haber) sahih de­ğildir.[564]

Buraya kadar zikredilenler; muhatabımızın, hadisin râvilerinden İbnu'I- Müemmil ve Amr b. Şuayb'm zayıf olduklarıy-la ilgili iddiasına delil getirdiği rivayetlerdir. Bunlara cevabımız şu olur:

Önce İbnu'I- MüemnuTi ele alalım. İbn Sa'd, İbnu'1-Müem-mil'in "sika" olduğunu söylemiştir. İbn Huzeyme, İbn Hıbban ve

daha başkaları ise hadislerini sahih bulmuşlardır. İbn Mâin de onun iki rivayetinde sika, birinde zayıf olduğunu söylemiştir.[565]

Görülüyor ki imamlar, onun cerh edilip edilmeyeceği konusunda ihtilâf ederek, hepsi cerhe gitmemiştir. Cerh edenlerden bir kısmı ise rivayet ettiği hadislerinin tamamını terk etmeyip, bir kısmını kabul etmişlerdir. Hem onun yukarıdaki rivayetini, İbn Abdilberr (463/1071) ve Zehebî'nin (745/1347), Abdulhumeyd b. Süleyman, Abdullah b. el-Müsennâ ve Sümâme tarikiyle, Enes (r.a)'den merfû olarak rivayet ettikleri: "İlmi, yazıyla kaydediniz."[566]  şeklin­deki hadis de desteklemektedir.

İbn Mâin, İbnu'l-Medînî, Nesâî ve Dârekutnî'nin, az önceki hadisin râvilerinden Abdulhumeyd'i zayıf bulmalarının buna bir te­siri yoktur. Zira Ebû Dâvud ve daha başka kimseler, onun sika ol­duğunu söylemişlerdir. Ayrıca Enes (r.a) yoluyla gelen rivayeti, Ha­kim et-Tirmizî'nin yaptığı merfû bir rivayet de desteklemektedir.

İbn Şuayb'a gelince; Zehebî (748/1347), onun, zamanının âlimlerinden birisi olduğunu söylemiştir.[567]  İbn Mâin, İbn Râhe-veyh ve Salih b. Cezre de onun sika olduğunu belirtmişlerdir.

el-Evzâî (157/774) de: "Amr b. Şuayb'dan (bugün) daha kâmil bir Kureyşli görmedim," demiştir. Yine Evzâî: "Mekhul otururken Amr, bana hadis rivayet etmiştir," der.[568]

İshak b. Râheveyh (238/853): "Amr b. Şuayb'ın, babası kana­lıyla dedesinden yaptığı'rivayetler, Eyyûb'un Nâft vasıtasıyla İbn Ömer'den (r.a) yaptığı rivayetler mesabesindedir," demiştir.

Ebû Hatim (277/890) ise: "Amr'ın, babası kanalıyla dedesin­den naklettiği rivayet, Behz b. Hâkim'in babası aracılığı ile dede­sinden naklettiği rivayetlerden bana çok daha sevimlidir," der. Yine o, Yahya b. Mâin'e, Amr b. Şuayb'm durumunu sorduğunda, onun kızarak: "Ben ne diyeyim ki? İmamlar, ondan rivayette bulunmuşlar­dır," şeklinde cevap verdiğini söylemiştir.

Abbas ve Muâviye b. Salih de İbn Mâin'in Amr hakkında "sika" dediğini nakletmişlerdir. İshak el-Kevser de (251)872) İbn Mâin'in: "Amr'ın rivayet ettiği hadis yazılır," dediğini rivayet etmiş­tir.

Ebû Zur'a (281/894) ise: "Amr, sika bir kimsedir. Ondan gelen münker haberlerin ekseriyeti el-Müsennâ b. es-Sabah ve İbn Cüheya'dan kaynaklanmaktadır," demiştir.

Yahya b. Said el-Kattan (198/813) da: "Ondan sika bir râvi rivayette bulunduğunda, haberi hüccettir," demiştir.[569]

İmam Ahmed (241/855)'den, Amr'm rivayet ettiği hadisle ihti-cacta bulunulmayacağı şeklinde nakledilen görüş şayet doğru ise onun bu konudaki bir tereddüdünden kaynaklanmıştır; kesin kanaa­tine dayanmamaktadır. Nitekim daha sonra bu tereddüdü kalkmış ve hüccet olduğu görüşünü belirtmiştir.

İmam Ahmed'in sözkonusu görüşünün tereddüdünden kaynak­landığına, el-Esrem'in şu sözü delâlet etmektedir: "Ahmed b. Han-bel'e, Amr b. Şuayb'ın durumu sorulduğu vakit: 'Bazen hadisleriyle ihticacta bulunuyoruz. Fakat bazen de kalbimizde bir şüphe belirdiği oluyor,' demiştir."[570]

İmam Ahmed'in bahsi geçen endişesinin kalkıp, Amr'm rivayet ettiği hadislerin hüccet olabileceğine kail olduğuna ise Buhârî'nin et-Tarih'in&ekî şu sözü delâlet etmektedir: "Amr b. Şu­ayb'ın hadisleriyle, Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medînî (234/849), İshak b. Râheveyh (25/853), Humeydî (219/834), Ebû Ebeyd (224/838) ve diğer hadisçilerin delil getirdiklerini gördüm. Müslü­manlardan hiç kimse, onu metruk kabul etmemiştir."[571]  Hiç şüphe­siz Buhârî'nin nakli (diğerlerinden), daha sahih ve daha kuvvetlidir.

Abbas'm, Yahya b. Mâin'den sözkonusu isnadın zayıf olduğu yolundaki nakli, onun önceleri bu konuda mütereddid bulunduğuna, fakat daha sonra, bu tereddüdünün kalkarak, bahsedilen isnadla ih­ticacta bulunulabileceğine kail olduğuna hamledilir. Aksi takdirde bu rivayetin, Ebû Hatim, el-Kevsec, Muâviye b. Salih ve bizzat Abbas'm kendi rivayetine ters düşmesi sözkonusudur. Ayrıca Buhârî'nin şu sözüyle de çelişki arzetmektedir. Ali, Yahya b. Mâin, Ebû Hayseme ve ilim ehlinden bazı meşâyıh biraraya geldiler ve Amr b. Şuayb'ın hadisleri konusunda müzâkerede bulundular. Bu­nun sonunda, hadislerinin hüccet olduğu kanaatine vardılar.[572]

Buhârî'nin naklinin, Abbas'm naklinden daha kuvvetli oldu­ğunda şüphe yoktur.

İbn Ebî Şeybe'nin, İbnul-Medinî'den yaptığı nakil de aynı şe­kilde değerlendirilmelidir.

Ebû Dâvud'dan yapılan, onun zayıf olduğu yolundaki rivayet de bizzat Ebû Davud'un kendi tutumuyla çelişki arzetmektedir. Çünkü o, Habib b. Muallim'in, Amr b. Şuayb'ın bu tarikle naklet­tiği şu hadise yer vermiştir: Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: "Cu-ma'da üç sınıf insan bulunur: Duâ eden, boş işle uğraşan ve sükût eden."[573]  Özetle söyleyecek olursak; onun mecruh olduğu yolundaki azınlık görüşü ile sika olduğu şeklindeki kuvvetli ve cumhura ait olan görüş çelişmektedir. İşin ilginç tarafı ise itiraz sahiplerinin bu noktaya hiç temas etmemeleridir. Sanki onlar, hakkında pek çok imamın "sika" dediği birisinin, mecruh olduğu iddia edilirken, hiç kimsenin bunu tetkik etmeyeceğinden emin olmuşa benziyorlar. Di­ğer bir konu da buradaki tereddüd veya cerh, iki sebepten kaynak­lanmaktadır.

Birincisi: Bazı âlimler, hadisin mürsel bir tarikle geldiğini zan­nederek, onunla ihticacta bulunmamış veya tevakkuf etmişlerdir. Meselâ, İbn Adiyy: "Amr 6. Şuayb'ın kendisi sikadır. Fakat babası vasıtasıyla dedesinden rivayet ettiği vakit, haberi mürsel olmakta­dır," demiştir.

Zehebî (748/1347) de onun, dedesi Muhammed b. Abdullah b. Amr ile görüşmediğine işaret etmiştir.[574]

İbn Hıbban (354/965) ise: "Amr b. Şuayb hakkında doğru olan, onun sika râvilerden olduğudur. Çünkü adaleti tesbit edilmiş­tir. Babası kanalıyla dedesinden yaptığı münker haberlerin hükmü ise sika râvilerin maktu' ve mürsel rivayetlerinin hükmü gibidir. Böyle bir durumda, maktu' ve mürsel olan rivayetleri terk edilir. Sa­hih olan haberleriyle ihticacta bulunulur," demiştir.[575]

İkincisi: Amr b. Şuayb'ın bu tarikle yapmış olduğu rivayetler, ya bir sahifeden "vicâde"[576]  yoluyla ya da sema1 (işitme) tarikiyle yapılmış rivayetlerdir. Söz (sema1) yoluyla yapılan rivayetlerin aksi­ne, sahifelerden yapılan rivayetlerde yanlış yazılma ihtimali oldu­ğundan, onlara itimad etmek sahih değildir. Nitekim Muğire: "Ab­dullah b. Amr'ın sahifesine sahip olmam beni, iki hurma tanesine veya iki kuruşa sahip olmak kadar sevindirmez," demiştir.[577]

Kanaatimize göre bu iki ihtimal de tutarsızdır. Birincisini ele alalım: Bunun için Zehebî (748/1347) demiştir ki: "Bu, bir şey ifade etmez. Çünkü Şuayb'ın, (Amr'ın babası) Abdullah'ı (r.a) işittiği bi­linmektedir. Zaten kendisini yetiştiren de odur. Hatta Muham-med'in, babası Abdullah'ın sağlığında vefat ettiği, Şuayb'ın bakı­mını ise dedesi Abdullah'ın (r.a) üstlendiği söylenmektedir. Bu ne­denle, isnadda, önce can ebihî (babasından)' sonrada can ceddihî (de­desinden)' denildiği vakit, burada Şuayb'ın dedesi Abdullah b. Attır (r.h) kasdedilmektedir."[578]

Ali b. el-Medînî (234/849), Şuayb b. Muhammenin, Abdul­lah b. Amr'ı (r.a) işittiğini söylerken Zehebî, buradaki Şuayb'ın, Abdullah'ın torunu olduğunu hatırlatır.[579]

Hafız el-Irâkî (806/1403), Şuayb'm, Abdullah b. Amr'ı işitti­ğinin sahih olduğunu söyler ve bunu, Buhârî'nin et-Tarih'inde Dârekutnî ve Beyhakî'nin es-Sünen'de sahih bir isnadla rivayet et­tiklerine işaret eder. Ayrıca İmam Ahmed de bunu rivayet edenler arasındadır.[580]

Bu konuda İbnü's-Salah (577/1181) da şöyle der: "Hadisçilerin çoğunluğu, buradaki 'ced' ifadesini Şuayb'ın babası olan Abdullah b. Amr'ın oğlu Muhammed'e değil de Abdullah'a (r.a) hamlederek hadisleriyle ihticacta bulunmuşlar, 'ced' kelimesinden bunu anlamış­lardır."[581]

İkinci ihtimal hususunda da ez-Zehebî, şöyle diyor: "Amr b. Şuayb'ın hadislerinin 'vicâde'yoluyla veya bir kısmının sema' (işit­me), bir diğer kısmının da vicâdeyle olduğu, üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Biz, onun hadislerinin sıhhatin en üst derece­sinde olduğunu iddia etmiyoruz. Bilakis, onların hasen kısmına gir­diğini söylüyoruz."[582]

Burada şunu hatırlatalım: Amr b. Şuayb'ın rivayetlerinin, söz­lü değil de sahifeden yapıldığını kabul etsek bile her ikisi de sika olan Amr ve babası Şuayb'ın, sahifedeki yazının bizzat Abdullah b. Amr'a ait olup olmadığım, metinlerde herhangi bir hata meydana gelip gelmediğini tetkik etmeden rivayet etmiş olmaları, kanaatimize göre uzak bir ihtimaldir.

Kuşkusuz sika âlimlerin büyük bir ekseriyeti, sahifedeki rivayetlerin sahih olduğunu ve onlarla ihticacta bulunulabileceğini söylemişlerdir.

Ahmed b. Salih, Abdullah'ın (r.a) ailesinin, sahifenin ona ait olduğunda ittifak ettiklerini söylemiştir.[583]

İbnu'l-Kayyım (751/1350), demiştir ki: "Abdullah b. Amr'dan (r.h) gelen sahih rivayetlere göre o, hadisleri yazardı. Yazdıkları ara­sında bir de 'es-Sahifetu's-Sâdıkâ' ismi verilen bir sahife vardı. Bu sahife, en sahih hadisleri içermektedir. Bazı hadisçiler onu, isnad yö­nünden Eyyûb'un, Nâfi yoluyla Ibn Ömer'den yaptığı rivayetler se­viyesinde kabul etmektedirler. Dört büyük imam ve daha başkaları onunla ihticacta bulunmuşlardır."

Bundan başka İbnu'l-Kayyım, Amr b. Şuayb'ın babası vasıta­sıyla dedesinden naklen yaptığı rivayetlerle, bütün fetva ehli imam­ların ihticacta bulunduğunu, bu konuda sadece fıkıh ve fetva işinde yeterince derinleşmemiş Ebû Hatim el-Büstî, İbn Hazm ve benze­ri kimselerin ileri geri konuştuğunu kaydetmiştir.[584]

Burada şöyle diyebilirsin: "Bizim delil getirdiğimiz hadis, o sa~ hifede bulunan bir hadis değildir. Bilakis o, çok sayıda hadisi içeren bu sahifenin yazılmasına izin verildiğini ifade eden bir başka hadis­tir. Bu hadisin, sözkonusu sahifenin rivayet edildiği isnadla rivayet edilmiş olması, bu hadisin de sahifedeki hadislerden olmasını gerek­tirmez."

Bahsedilen isnadla, yalnızca cerh ve ta'dil konusunda gevşek davranan bazı müteahhir âlimlerin ihticacta bulunduğu iddiası asıl­sızdır. Nitekim Buhârî, İbmı's-Salah ve İbnu'l-Kayyım'm daha evvel naklettiğimiz sözleri de bunu göstermektedir. Buna bir diğer delil de Ahmed b. Said ed-Dârimî'nin (255/868): "Ashabımız, Amr b. Şuayb'ın hadisiyle ihticacta bulunmuştur."[585] şeklindeki sözüyle, el-Münzirî'nin (656/1258): "Cumhur, onun  sika olduğu, babası vasıtasıyla dedesinden naklen yaptığı rivayetlerde de ihticacta bulunu­lacağı görüşündedir/' sözüdür.[586]

Yazmayla ilgili hadisin bir üçüncü isnadının olmadığı iddiası da şekilde asılsızdır. Ebû Dâvud ve İmam Âhmed, Yahya b. Said ka­nalıyla, Abdullah b. Âmr'm (r.h) şöyle dediği nakledilmiştir: "Ko­nuyu Rasûlullah'a açtım. Parmağı ile ağzını işaret ederek: "Yaz, nef­sim elinde olan Allah'a yemin ederim ki; buradan haktan başkası çıkmaz,' buyurdu."[587] Bu rivayetlerin isnadı, son derece sahihtir.

Aynı şekilde yukarıdaki hadisi, Beyhakî el-Medhal ve Dârimî es-Sünen'de rivayet etmişlerdir.[588]

es-Saâtî, el-Fethu'r-Rabbânî'de şunları kaydetmiştir: "Bu ha­disi, Hâkim de rivayet etmiş ve: İsnadı sahih, hasen bir hadistir. Hadislerin yazımı konusunda asıl olan bir haberdir. Buharı ve Müslim, eserlerinde, bu hadise yer vermemişlerdir. Ancak onlar, ha­disin râvileri arasında, Şam âlimlerinden Abdülvâhid b. Kays ve hadis imamlarından, oğlu Ömer b. Abdülvâhid ed~Dimeşkî dışın­da bütün râvileriyle ihticacta bulunmuşlardır' demiş, Zehebî de bu­nu te'kid etmiştir."[589]

Bütün bunları daha da kuvvetlendiren, İmam Ahmed, Buhârî ve Tirmizî'nin, Vehb b. Münebbih'in kardeşi Hemmam'dan rivayet ettikleri şu haberdir: Hemmâm, demiştir ki: "Ebû Hurey-

re'nin (r.a): 'Rasûlullah (s.a.v)'ın ashabı içerisinde, benden daha faz­la hadise sahip olan yoktur. Ancak Abdullah b. Amr, bu konuda benden ilerideydi. Çünkü o, hadisleri yazıyordu, ben ise yazmıyor­dum,'[590]  dediğini işittim." Bunu, Abdurrezzak da Musannef'inde kaydetmiştir.[591]

Bedruddîn el-Aynî (855/1451) ise şöyle demektedir: "Sahâbe'nin en faziletlilerinden olan Abdullah b. Amr, Rasûlullah (s.a.v)'tan duyduklarını yazıyordu. Şayet yazmak caiz olmasaydı, as­la bunu yapmazdı. Sahâbe'nin fiili hüccettir dediğimizde, münâkaşaya yer yoktur. Aksi takdirde Rasûlullah (s.a.v)'ın onun fii­lini takrir etmesi, yazımın cevazına delil olmaktadır. Ebû Hurey-re'nin bu hadisini Tirmizî, Kitâbu'l-îlim ve Kitâbu'l-Menâkıb' da zikretmiş ve: 'hasen un-sahîhûn' demiştir. İmam Nesâî de bu hadisi Kitâbu'l-îlim'de rivayet etmiştir."[592]

Rasûlullah (s.a.v), Abdullah b. Amr'a hadislerin yazılması için izin vermiştir. İzinle ilgili haberi, İmam Ahmed ve Beyhakî, Amr b. Şuayb yoluyla, Mücâhid ve Muğire b. Hâkim'den naklen rivayet etmişlerdir. Râviler demişlerdir ki:

Ebû Hureyre'yi şöyle derken işittik: "Rasûlullah (s.a.v)'ın ha­dislerini, Abdullah b. Amr'ın dışında, benden daha iyi bilen kimse yoktur. Abdullah, hadisleri hem yazar, hem de ezberlerdi. Ben ise yazmaz, sadece ezberlerdim. Abdullah, yazım için Rasûlullah (s.a.v)'tan izin istedi, Efendimiz de kendisine izin verdi."[593]

İbn Hacer (852/1448), bu rivayetin isnadının "hasen" olduğu­nu, bundan başka bir isnadını da Ukaylî'nin (322/934), Abdurrah-man b. Süleyman'ın terceme-i hâlinde zikrettiğini kaydetmiştir.[594] Haberi, aynı isnadla ed-Dârimî de (265/868) en-Nakz adlı eserinde rivayet etmiştir.[595]

Buhârî ve Müslim de Ebû Hureyre'nin şu rivayetine yer ver­mişlerdir: Allah Teâlâ, Mekke'nin fethim nasib ettiği vakit Hz. Pey­gamber (s.a.v), cemaatın içinde ayağa kalkarak şöyle buyurdu: "Al­lah Teâlâ, Mekke'de savaş çıkmasına mâni olarak fil ordusunu ora­dan uzak tutmuştur. Fakat Rasûlü'yle mü'minleri, orayı fethe muvaf­fak kılmıştır. Mekke, benden önce hiç kimseye (savaş için) helâl kılın­madı. Bana ise yalnızca gündüzün birkaç saatinde helâl kılındı. Benden sonra da yine hiç kimseye helâl olmayacaktır. Böylece Mek­ke'de av hayvanı ürkütülemez, ot ve benzeri bitkiler koparılamaz, or­tadan kaybolan eşyayı almak helâl olmaz. Ancak sahibini bulmak ve ilân etmek için alınabilir. Kimin bir yakını öldürülecek olursa, iki şeyden birini tercih edebilir: Ya kendisine verilen fidyeyi kabullenir ya da katilin öldürülmesini isteyebilir."

Rasûlullah (s.a.v)'ın bu sözleri üzerine, Hz. Abbas:    "Ya Rasûlallah! İzhir otu var. Biz, onu (koku vermesi için) evlerimizde ve kabirlerimizde kullanıyoruz. Ona ne dersiniz?" diye sordu. Rasûlullah (s.a.v): "İzhir otu müstesna, onu koparabilirsiniz," karşı­lığını verdi. Bu arada Yemenli bir zât olan Ebû Şah ayağa kalkarak: "Ey Allah'ın Rasûlü! (Bu hutbeyi) benini için yazdırır mısınız?' dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) de: "Onu Ebû Şah için yazınız!" buyurdu.[596]

Buhârî ve Müslim, Ebû Hureyre (r.a) yoluyla gelen ve hutbe­nin îrad sebebini de içeren haberde şunu nakletmişlerdir: "Huzaâ kabilesi, Mekke'nin fethedildiği sene, kendilerinden Öldürdükleri bir adama karşılık olarak Benî Leys kabilesinden bir adamı öldürmüş­lerdi. Durum, Rasûlullah (s.a.v)'a haber verildi. O da biniti üzerinde geldi ve bu hutbeyi îrad etti."am

Beyhakî, Ebû Hureyre (r.a) yoluyla gelen şu rivayete yer ver­miştir: "Ensar'dan bir zât, Rasûlullah (s.a.v)'a geldi ve: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Hadislerinizi dinliyorum, fakat ezberleyemiyorum,,' diye dert yandı. Rasûlullah (s.a.v) da (eline işaret ederek) elinden faydalan ya­ni yaz," karşılığını verdi.

Haberi, Tirmizî de rivayet etmiş ve onun sahih olduğunu söyle­miştir.[597]  Ancak bazıları, onun: ''İsnadı o kadar sağlam bir hadis değildir. Çünkü Buhârî, isnadındaki Halil b. Mürre'nin 'münke-ru'l hadis' olduğunu söylemiştir," dediğini kaydetmiştir.[598]

İmam Ahmed, Buhârî ve Müslim, -lafiz Müslim'e aittir- Ye-zid b. Şerik et-Teymî'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Ali b. Ebû Tâlib, bize bir hutbe verdi ve şunları söyledi: Her kim, yanımız­da, Allah'ın Kitabı ile şu kılıcımın kınında asılı olan sahifeden baş­ka (yazılı) bir şey olduğunu iddia ederse o, yalancının biridir. Bu sa-hifede (zekâta tâbi) develerin yaşları ile yaralamalara ait bazı hü­kümler yer almaktadır. Bir de Rasûlullah (s.a.v)'ın, 'Medine'nin Ayr ile Sevr (dağları) arası haremdir. Kim, orada bir bid'at işler veya bid'atçıyı barındırırsa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah, kıyamet gününde bu kimsenin hiç­bir tevbesini ve fidyesini kabul etmeyecektir. Yaptığı hayırlar da işe yaramayacaktır. Bütün mü'minlerin zimmeti eşittir. Kim, bir müslü-mana hıyanetlik ederse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Her kim de babasından başkasının oğlu olduğunu iddia eder veya bir köle sahibinden başkasına intisâb eder­se Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onun üzerine olsun. Allah, kıyamet günü, o kimsenin hiçbir ibâdetini ve kurtuluş fidyesi­ni kabul etmeyecektir/ buyruğu vardır."[599]

imam Buhârî ve Ahmed, Ebû Cuhayfe'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: Hz. Ali'ye: 'Yanında herhangi bir kitap var mı? diye sordum. Bana: "Hayır, ancak Allah'ın Kitabı, O'nun mü'min insana verdiği anlayış ve bir de şu sahifedekiler var," cevabını verdi. "O sahifede neler var ki?" diye sordum. Hz. Ali (r.a): "Onda; diyet, esirlerin serbest bırakılması ve bir kâfire karşılık müslümanm Öldü-rülemeyeceğine dair hükümler var," dedi.[600]

Müslim de Ebu't-Tufeyl'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hz. Ali'ye: "Rasûlullah (s.a.v) özel bir şey vererek size herhangi bir ayrı­calık tanıdı mı?" diye soruldu. O da: "Kılıcımın kınında asılı duran şu sahifeden başka, insanların haberdar olmadığı bir şeyi vermek suretiyle, Rasûlullah (s.a.v) bize ayrıcalık tanımamıştır," dedi. Daha sonra da sahifeyi çıkardı. Orada şunlar yazılıydı: 'Allah'tan başkası adına kurban kesene, Allah lanet etsin. Yerin alâmetlerini çalana (sı­nırları değiştirene), Allah lanet etsin. Babasına lanet okuyana, Allah lanet etsin. Bir bid'atçıyı barındırana (ve ona destek olana), Allah lanet etsin."[601]

İmam Nesâî, Kays b. Ubad'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ester ile birlikte Hz. Ali'ye gittik ve: "Rasûlullah (s.a.v)'ın diğer in­sanların dışında, yalnızca sana verdiği bir şey oldu mu?" diye sor­duk, o da: "Hayır, yalnızca şu yazdıklarım müstesna," dedi ve kılıcı­nın kınından bir sahife çıkardı. İçinde şunlar yazılıydı: "Mü'minle­rin kanları eşittir. Onlar, kendi dışındakilere karşı tek vücuddurlar. İçlerinden sıradan birinin dahi zimmet verme hakkı vardır. Haberi­niz olsun ki, bir kâfire karşılık bir mü'min öldürülmez. Kendisine eman verilmiş kimse de öldürülmez. Kim bir bid'at ortaya çıkarırsa, vebali boynudadır. Kim de bir bid'atçıyı barındırır (ve desteklerse) Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun."[602]

İmam Ahmed de "hasen" bir isnadla, Târik b. Şihab'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hz. Ali'yi minberde gördüm, şöyle diyordu: "Allah'a yemin ederim ki, yanımızda Allah'ın Kitabı ve bir de şu sa­hifede olanlardan başka, size okuyabileceğimiz bir kitap yoktur. Bu­nu Rasûlullah (s.a.v)'tan aldım. İçerisinde, zekâtla ilgili hükümler var."

Haberi, İbn Hacer de nakletmiş ve şöyle demiştir: "Bu rivayetlerin arasını birleştirmek mümkündür. Şöyle ki: Sahife bir ta­nedir ve rivayet edilenlerin hepsi de bu sahifede yazılıdır. Ancak her râvi ne kadarını ezberleyebilmişse, onu rivayet etmiştir. Doğrusunu Allah bilir. Katâde, bu hadisi, Hz. Ali'den Ebû Hasan yoluyla ge­len bir isnadla rivayet etmiş ve bizim işaret ettiğimiz noktayı açıkla­mıştır. Aynı zamanda Hz. Ali'ye bu sorunun niçin sorulduğu konu­sunda da açıklık getirmiştir. Rivayeti, İmam Ahmed Müsned'inde, Beyhakî Delâilü'n-Nübüvve'sinde, Ebû Hasan yoluyla nakletmiş-lerdir. (Rivayetin öncesi şöyledir): Hz. Ali (r.a), birtakım işleri emre­derdi. Kendisine: 'Biz onu yapmıştık,' denildiğinde: 'Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir,' derdi. Bir gün Ester: 'Bu söylediğin husus, Rasûlullah'ın, diğer insanların dışında, yalnızca sana verdiği bir şey mi?' diye sormuştur,"[603]

İbn Abdilberr, Ebû Cafer Muhammed b. Ali'nin şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber'in kabzasında bir sahife bulun­du, içerisinde şunlar yazılıydı: Bir âmâyı düzgün yolundan sapıtan ve tehlikeye sevkeden, sınırlan değiştiren, kendisini efendisinden başkasına nisbet eden ve kendisine iyilikte bulunanın iyiliğini inkâr eden meVundur. "[604]

Ebû Dâvud, Ebû Said el-Hudrî'den şöyle rivayet etmiştir: "Biz, teşehhüd ve Kur'ân'dan başkasını yazmazdık."[605] Bilindiği gibi teşehhüd, Kur'ân değildir; sünnetle tesbit edilmiş bir duadır. Onun yazıldığını ise sünnetin yazılmasının yasaklanmasına dair rivayetin sahibi olan Ebû Said el-Hudrî (r.a) haber vermektedir. Demek ki, mutlak ve genel mânâda bir nehiy sözkonusu değildir.

er-Râmehürmizî, Rafı b. Hudeyc'in şöyle dediğini nakleder: "Hz. Peygamber (s.a.v)'e gelip: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Sizden bazı şeyler işitiyoruz, onları yazabilir miyiz?' dedim. 'Bir mahzuru yok, yazabi­lirsiniz!' karşılığını verdi."[606]

Deylemî, Hz. Ali (r.a)'nin merfû olarak naklettiği şu haberi rivayet etmiştir: "Hadisi yazdığınız zaman, isnadıyla birlikte yazı­nız."[607]

İmam Buharı, üç tarikten, birbirine yakın lafızlarla, ez-Zührî'nin, Abdullah b. Utbe'den, onun da İbn Abbas'tan rivayet ettiği şu haberi kaydetmiştir: İbn Abbas (r.h), demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v) vefat anındaydı. O sırada evde birtakım kimseler vardı. Ömer b. Hattab da aralarındaydı. Rasûlullah (s.a.v): “Getirin, size bir şeyler yazdırayım; (ona tâbi olup) daha sonra asla sapıt-mayasınız,' dedi. Hz. Ömer: 'Rasûlullah (s.a.v)'ın ağrıları çoğaldı; aklını başından aldı. Yanımızda Kur'ân var. Bize Allah'ın Kitabı ye­ter,' diyerek müdahale etti. Bunun üzerine evdekiler anlaşmazlığa düşerek münakaşaya başladılar. Bir kısmı: 'Getirin, Allah Rasûlü (s.a.v) ne yazdırmak istiyorsa yazdırsın, daha sonra sapıtmayalım' diyor, bir kısmı da Hz. Ömer'in görüşünü tekrarlıyorlardı.[608] Rasûlullah (s.a.v), huzurunda gürültü ve münakaşayı çoğalttıklarını görünce onlara: Yanımdan çıkın, beni yalnız bırakın,'[609] buyurdu."

Abdullah, demiştir ki: ibn Abbas, şöyle derdi: "En büyük mu­sibet, ihtilâf ve gürültüleri nedeniyle Rasûlullah'ın arzu ettiği şeyi yazdırmasına engel olan şeydir." Bu rivayetlerin birisinde, Hz. Ömer'in ve başkasının ismi açıkça söylenmemiştir. Haberi, İmam Ahmed, Müslim, İsmâilî ve İbn Sa'd da rivayet etmişlerdir. İmam Ahmed'in rivayetinde, yazmakla görevlendirilen zâtın, Hz. Ali (r.a) olduğu kaydedilmektedir.[610]

Buharı ve Müslim, Said b. Cübeyr'in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir. (Lafız, Buhârî'nindir): "Perşembe günü nedir bilir misi­niz? O gün Rasûlullah (s.a.v)'ın acıları şiddetlenmişti. Bir ara: 'Bana kağıt kalem getirin, size daha sonra ebediyyen sapıtmamanız için bir şeyler yazdırayım,' buyurdu. Bunun üzerine orada bulunanlar, an­laşmazlığa düştüler. Halbuki bir peygamberin yanında bu tür davra­nışlar hiç uygun düşmüyordu. Aralarında: ''Rasûlullah'a ne oluyor? (Hastalığın etkisiyle) ne dediğinin farkında değil mi yoksa?' diyerek durumunu anlamaya çalışıyorlardı. Yanına vardıklarında, onlara: 'Beni yalnız bırakın. Benim bu hâlim, sizin arzu ettiğinizden daha hayırlıdır. Size üç şeyi tavsiye ediyorum...' dedi."[611]

İbn Hacer (852/1448), Buhârî'nin hadisini değerlendirirken şu açıklamayı yapmıştır: "Buharı, ilk olarak Hz. Ali'nin, Hz. Peygam­ber (s.a.v)'den yazdığına dair rivayete yer vermiştir. Bunda, Hz. Ali'nin Rasûlullah'ın vefatından sonra yazması ve yazımla ilgili nehyin kendisine ulaşmama ihtimali vardır. Buhârî, ikinci olarak Ebû Hureyre hadisini zikretmiştir. Bu hadis, yazımın yasaklanma­sından sonradır. Dolayısıyla onu neshetmiş olur. Üçüncü olarak, Ab­dullah b. Amr hadisini zikretmiştir. Ben, bu rivayetin bazı tarikle­rinde, Hz. Peygamber (s.a.v)'in Abdullah b. Amr'a yazma izni verdiğini ifade eden sözler bulunduğunu açıklamıştım. Binâenaleyh bu haber, yazımın cevazı hakkında, Ebû Şah'la ilgili rivayetten daha kuvvetlidir.

Çünkü oradaki yazım emrinin, âmâ yahut okuma yazma bilme­yen bir kimseye ait olma ihtimali vardır. Buhârî, son olarak da ibn Abbas rivayetine yer vermiştir. Bu rivayet, ümmetin ihtilâftan kur­tulmaları için Rasûlullah (s.a.v)'ın onlara bazı şeyler yazdırmaya dair arzusunu ifade etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v)'in sadece hak olan bir şeye ilgi duyup ihtimam göstereceği aşikârdır."[612]

Rasûlullah (s.a.v)'m, diyet, miras ve daha pek çok konuda mek­tuplar yazdırdığı bilinmektedir. Nitekim Amr b. Hazm'ı Necran'a, Muaz b. Cebel'i de Yemen'e gönderirken yazılı metin kullanmıştır. Eğer konuyu uzatma ve okuyucuyu sıkma endişesi olmasaydı, bütün bu rivayetlerin sahih kaynaklarını da zikrederdim. Daha geniş bilgi edinmek istersen, şu kaynaklara bakabilirsin.[613]

 

[559] ibn Abdilberr, Câmiu Beyâni'l-İlm, I, 73.

[560] İbn Abdilberr, a.g.e., II, 27.

[561] İbn Kuteybe, Te'uüu Muhtefı'l-Hadis, 365.

[562] İbn Kuteybe, Te'vilu Muhtefi'l-Hadis, 365.

[563] Ebû Dâvud, İlim, 3; Dârimî, Mukaddime, 43; Ahmed, Müsned, II, 162, 192; İbn Abdil­berr, a.g.e., I, 70-71.

[564] Mecelletü'l-Menar, yıl. 10. sayı: 765-766.

[565] Bkz. el-Münzirî, el-Tergib ve't-Terkib, IV, 286.

[566] Ibn Abdilberr, a.g.e.,1, 72; Zehebî, el-Mizan, II, 95.

[567] Zehebî, el-Mizan, II, 289.

[568] Burada ismi geçen ve hadisin yazım izniyle ilgili, Abdullah b. Amr hadisinin râvisi Amr b. Şuayb (v.120), Abdullah b. Amr'ın (r.h) torunudur.

[569] Zehebî, a.g.e., II, 289-291.

[570] Zehebî, a.g.e., aynı yer.

[571] Bkz. Sehâvî,Fethu'l-Muğis, IV, 67; Zehebî, a.g.e., II, 290.

[572] Sehâvî, a.g.e., IV, 68.

[573] Zehebî, el-Mizan, II, 289; Ebû Dâvud, Salat, had. no: 113. Buradaki lafızlar, el-Mi-zan'dakinden farklıdır. Ebû Dâvud aynı tarikle "Diyetü'z-Zimmî" babında da bu hadise yer vermiştir.

[574] Zehebî, Mizan, II, 389-290.

[575] Zehebî, a.g.e., II, 291.

[576] Vicâde, bir hadis âliminin tanıdığı ve itimad ettiği hattıyla yazılmış bir hadis bulmasına denir. Bir kimsenin meşhur müelliflerin mâruf kitablarmdan bazı hadisleri bulup alması da vicâdettir. Bkz. Suphi Salih, Ulûmu'l-Hadis, 5. fasıl, (müt.)

[577] Zehebî, a.g.e., Aynı yer.

[578] Zehebî, a.g.e., II, 289-290.

[579] Zehebî, aynı yer.

[580] Sehâvî, Fethu'l-Muğis, IV, 68-69.

[581] Sehâvî, a.g.e., aynı yer.

[582] Zehebî, a.g.e., II, 291.

[583] İbnu'l-Kayyım, îlâmuTMuvakkiîn, I, 116-317.

[584] İbnu'l-Kayyım, Zâdül-Meâd, Şerhut-Mevâhib'in kenarında, IV, 352-353.

[585] Sehâvî, Fethu'l-Muğis, IV, 68.

[586] Münzirî, et-Terğtb ve't Terhib, IV, 289.

[587] Ebû Dâvud, Sünen,İlim, 3.

[588] Dârimî, Mukaddime, 43; Ahmed, Müsned, II, 162; Beyhakî, el-Medhal, had. no: 555.

[589] el-Fethu'r-Rabbânî, I, 172-173.

[590] Buhârî,İlim, 12; Tirmizî, İlim, 12; Ahmed, II, 249.

[591] Abdurrezzak, Musannef, XI, 259.

[592] Aynî, Umdetu'l-Kâri, II, 168-169.

[593] Ahmed, Müsned, II, 403; Beyhakî, el-Medhal, had. no: 751.

[594] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, I, 148-149.

[595] Dârimî, en-Nakz, 131.

[596] Buhârî, tim, 39; Müslim,Hacc, 445; Ebû Dâvud, Menâsik, 89; Tirmizî, İlm, 12.

[597] Tirmizî, tim, 12; Beyhakî, Medhal, 764.

[598] İbnu'd-Deyba', Teysiru'l-Vusûl, III, 176. Ayrıca bkz. Beyhakî Medhal, 765.

[599] Buhârî,î'tisam, 5-6; Ferdiz, 21; Müslim, Hacc, 467; Ahmed, W, 187, 238.

[600] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, I, 146. İbn Hacer, Ebû Cuheyfe'nin bunu sormasına, Şia'nın, Ehl-i Beytin yanında, özellikle de Hz. Ali'de, Hz. Peygamber'in başkalarından gizlice, on­lara verdiği bir vahyin bulunduğu düşüncesinin sebep olduğunu söylemiştir.

[601] Müslim, Edâhl, 45; Nesâî, Taharet, 105.

[602] Ebû Dâvud, Diyât, 11; Nesâî, Kasame, 9.

[603] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, I, 146-150.

[604] İbn Abdilberr, Beyâni'l-İlm, I; 71.

[605] Ebû Dâvud, Sünen, III, 319.

[606] Suyûti,Tedribü'r-Râvî, 150.

[607] Suyûtî, a.g.e., 150.

[608] Bkz. İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, I, 149-150 (Hz. Ömer'in sözü ve müdahalesi hakkında ulemânın görüşleri)

[609] Buhârî, Cihad, 176; Hm, 49;ftisam, 26; Müslim, Vasiyyet, 20.

[610] Ahmed, Müsned, I, 222, 324.

[611] Buhârî, İlm, 49,Merdâ, 17; Müslim, Vasiyyet, 20.

[612] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, I, 150.

[613] îbn Sa'd, Tabakat, II; Cemheretü Resâili'l-Arab, I; Kitâbu'l-Emvâl, 27, 125, 358; Ebû Yu­suf, Kitâbu'l-Haraç, 85; el-Kureşî, el-Haraç, 116, 119; Siret ve tarihe ait kitaplar, Nesâî, Ebû Dâvud, Dârimî ve DŞrekutnî'nin sünenleri, İbn Hazm, el-Mahallâ, vb.