- Sünnetin tedvini

Adsense kodları


Sünnetin tedvini

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Thu 16 June 2011, 03:45 pm GMT +0200
I- Sünnetin Tedvini



Sünnetin tedvini konusuna geçmeden önce sahabenin Kur'an ve hadisi öğrenmede takip ettikleri metoda kısaca temas etmek yerinde olacaktır. Konuyla ilgili Ebu Abdurrahman es-Sülemî şöyle demektedir:

"Bize Osman b. Affan ve Abdullah b. Mes'ud gibi Kur'an'ı öğretenler, Hz. Peygamber'den on ayet öğrendiklerinde, ilim ve amel itibariyle iyice kavramadıkça diğerine geçmediklerini söyler ve "Kur'an'ı ilim ve amel olarak birlikte öğrendik" [2] derlerdi. Bu ifadeden sahabenin, Kur'an'ı onunla amel edip, emirlerini yerine getirmek amacıyla öğrendiklerini anlı­yoruz. Resûlullah (s.a.) onlara açıklamalarda bulunup nazil olan ayetleri tebliğ ederken onların hepsi orada hazır bulunamıyordu. Zira bu esnada sahabeden bazıları ticaret, bağ-bahçe veya hayvanlarını otlatmak ile meşgul olmaları sebebiyle Resûlullah'la birlikte bulunamıyorlardı. Yeni müslüman olan kabilelerin heyetleri de Hz. Peygamber'e geliyor, kısa bir müddet onunla kalıp, dinin emirlerini ve bir miktar Kur'an öğrenip sonra ailelerine dönerek duyduklarını onlara öğretiyorlardı. Bazan hükümlerde nesih söz konusu oluyor, fakat bu esnada ondan haberdar olamıyor, an­cak nâsih olan hüküm kendilerine ulaştığında onun hükmüyle amel edi­yorlardı. Nitekim Ömer b. Hattab böyle bir durumla ilgili olarak şunu anlatmıştır:

"Ümeyye b. Zeyd oğullarına -Medine'nin uzağında bulunan Avali mevkiinde oturuyorlardı- mensup Ensardan bir komşum vardı. Hz. Peygamber'i bir gün o izler, bir gün ben izlerdim. Ben izlediğimde vahiy veya başka bir hususta olup biteni ona naklederdim. O da aynısını yapar­dı." [3]. Sahabeden Berâ b. Âzib de şöyle demektedir: "Biz bütün hadisleri bizzat Resûlullah'tan (s.a.) işitmedik. Bazısını arkadaşlarımız bize rivayet etmekteydi. Zira biz deve gütmekle meşguldük. Resûlullah'ın (s.a.) asha­bı ondan doğrudan işitemediklerini akranlarından ve kendilerinden daha iyi bilenlerden alıyor ve hadis aldıkları kimseler hususunda titiz davranı­yorlardı [4].

Görüldüğü gibi, bizzat sahabe her hadisi doğrudan Hz. Peygam­ber'den işitmediklerini, aksine Resûlullah'tan (s.a.) duyduklarını birbiri­ne naklettiklerini anlatmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber de her mecliste bütün sahabenin bulunmasını ve her söylediğini bizzat işitmesini isteme­miştir. Zira o (s.a.) ashabı güçlerinin üstünde bir şeyle sorumlu tutmamış, aksine ümmeti ve ashabı için kolay olanı tercih etmiştir. Hz. Peygamber, mecüsindekilere tebliğde bulunup bunu mevcut olmayanlara ulaştırmala­rını emrederek şöyle buyurmaktaydı:

"Allah, sözümü işitip ezberleyen, sonra da onu nakleden kimsenin yüzünü ağartsın. Zira nice bilgi taşıyan­lar vardır ki onu anlayamaz; nice bilgi taşıyanlar da vardır ki, onu kendi­sinden daha iyi anlayana nakleder..." [5]. Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadiste Resûlullah (s.a.) "İlmi öğrenip de nakletmeyen kimse, Al­lah'ın kendisine mal verip de onu infak etmeyip saklayan kimse gibi­dir." [6],

Abdülkays heyeti ile ilgili hadiste ise "... Bunları ezberleyin ve geride bıraktıklarınıza nakledin" [7] buyurmuştur.

Hz. Peygamber, ashabına hadisini ezberleyip muhafaza ve insanlara tebliğ etmelerini emrettiğine göre, acaba hadislerin yazılması bu muhafa­za emri içinde miydi? Yoksa bu, sadece ezberleme ile mi sınırlıydı?

Sünnetin yazılmasının hükmü hususunda âlimler farklı görüşler ile­ri sürmüşlerdir. Bu ihtilaf, hadislerin yazılmasını yasaklayan veya ona izin veren çeşitli rivayetlerden kaynaklanmakta olup, söz konusu rivayetler arasında tearuz bulunduğu şüphesini doğurmuştur. Bu da sözü edilen şüpheyi gidermeye ve rivayetlerin arasını cem etmeye sevketmiştir.

Hadislerin yazılmasını yasaklayan rivayetleri aşağıdaki şekilde özet­lemek mümkündür:

a. Ebu Saîd el-Hudrî'den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Benim ağzımdan Kur'an'dan başka hiçbir şey yaz­mayınız. Kur'an'dan başka bir şey yazmış olan kimse varsa, derhal o yazdığım imha etsin. Ancak yazmaksızın benden dilediğiniz gibi rivayet ediniz. Bunda bir beis yoktur."[8]

b. Başka bir rivayette Ebu Saîd el-Hudrî şöyle demektedir:

"Hz. Peygamber'den hadis yazmak için izin istedim, bana izin vermedi." [9].

c. Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre o şöyle anlatmıştır:

"Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve:

"Yazdığın şey nedir?" diye sordu. Senden işittiğimiz sözlerdir, dedik. Hz Peygamber:

“Allah'ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah'ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için dalâlete düştüler,” bu­yurdu.

"Senden hadis rivayet edebilir miyiz? dedim. Resûlullah:

"Evet benden hadis rivayet ediniz, bunda bir beis yoktur. Ama bile bile her kim bana isnad ederek yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın" [10] buyurdu.

d. Zeyd b. Sabit, Muaviye'nin yanma gelerek ondan bir hadis sor­du. Muaviye birine bu hadisi yazmasını emredince Zeyd ona, "Resûlul­lah bize, kendi sözlerini yazmamamızı emretti" dedi. Bunun üzerine de yazılanı imha etti [11].

e. Urve b. Zübeyr'den nakledildiğine göre Hz. Ömer, Hz. Peygamber'in sünnetleri yazdırmayı ve bir araya toplamayı düşünmüş, bu fikrini sahabîlere açıklamış, onlarla istişare etmiş, onlar da bunu tasvib etmişlerdi. Ancak Hz. Ömer bir ay süren düşünme ve araştırma sonunda bir gün ka­rarım:

"Ben sünnetleri yazdırmayı istemiştim. Hatırladım ki sizden önce bir millet,  kitaplar yazmışlar, onlara önem  vermişler ve Allah'ın (kendilerine göndermiş olduğu) kitabını terketmişlerdi. Allah'a yemin ederim ki ben, Allah'ın kitabını bir başka şeyle karıştırmam, ona gölge dü­şürmem" sözleriyle bildirmiştir [12].

Ayrıca Hatîb el-Bağdâdî Takyîdü'l-İlm isimli eserinde hadislerin yazılmasını yasaklayan ve ezberlenmesini teşvik eden sahabe ve tabiîne ait birçok görüş de nakletmektedir.

Hadislerin yazılmasına izin verildiğini ifade eden rivayetler ise şun­lardır:

a. Abdullah b. Amr b. el-As'tan rivayet edildiğine göre o, şöyle anlatmaktadır:

"Resûlullah'tan duyduğum her şeyi ezberlemek maksa­dıyla yazıyordum. Kureyş'ten bazıları:

Resûlullah (s.a.) öfkeli ve neşeli hallerinde konuşan bir insan iken sen ondan duyduğun herşeyi nasıl ya­zarsın? diyerek bana engel olmak istediler. Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Resûlullah'a arzettim. Eliyle ağzına işaret ede­rek:

“Yaz, nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki buradan haktan başka bir şey çıkmaz! buyurdu." [13]

b. Ebu Hureyre şöyle demektedir:

"Resûlullah'ın ashabı içinde Abdullah b. Amr hariç, benden daha fazla hadis bilen ve rivayet eden kimse yoktur. Çünkü o yazar, ben ise yazmazdım." [14]

c. Fetih hutbesiyle ilgili hadiste şöyle nakledilmektedir:

 "Yemenli bir adam gelerek, ya Resulallah benim için (bu hutbeyi) yaz, dedi. Hz. Peygamber de bunun (Ebu Şah) için o hutbeyi yazın..."[15] buyurdu.

d. Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Ensardan biri Resûlullah'a hafızasının zayıflığından şikayette bulundu. Hz. Peygamber ona, "Sağ elinden istifade et (yaz)"[16] buyurdu. Ancak bu rivayetin isnadı zayıftır.

e. Enes'ten rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber:

"İlmi yazı ile kaydedin" [17] buyurmuştur. Keza bu rivayet de zayıftır.

Hz. Peygamber'in yabancı devlet başkanlarına İslâm'a davet ama­cıyla mektup yazması, Amr b. Hazin'a miras hisseleri (feraiz) ile vergilerin miktarını yazdırması ve ölüm döşeğinde iken, "bana bir kağıt getirin de size benden sonra dalalete düşmemeniz için bir yazı yazayım"[18] de­mesi de hadislerin yazılmasına izin verildiğine dair deliller arasında zikre­dilmektedir.

Hadisin Hz. Peygamber döneminde yazılmasına izin verildiğini sa­vunanların delil olarak ileri sürdükleri rivayetler bunlardır. Âlimler bu ri­vayetler arasındaki çelişkiyi gidermeye çalışmışlardır. Bu konuda onların farklı görüş ve içtihadları bulunmaktadır. Bir kısmı, henüz Kur'an'ın cem edilmediği bir dönemde Hz. Peygamber'in Kur'an'la karışır endişesi ve hadislerle meşguliyetin müslümanların, yeni nazil olmakta olan Kur'an'­la gereği gibi ilgilenmemelerine sebep olabileceği düşüncesiyle hadisle­rin yazılmasını yasakladığı görüşündedir ki Râmehürmüzî (ö. 360/971) bu görüşte olanlardandır. Nitekim o, Ebu Saîd el-Hudrî'nin, "Resûlullah'ın (s.a.) bize hadisleri yazmaya izin vermesini arzuladık fakat o, buna izin vermedi" şeklindeki sözünü naklettikten sonra şu açıklamayı yap­maktadır:

"Bu durumun hicretin ilk yıllarında ve Kur'an'dan başka bir şeye düşkünlük gösterilip, bu yüzden Kur'an'ın terkedilmesinden emin olunmadığı dönemde olduğunu zannetmekteyim." [19]

Hatîb el-Bağdâdî de (ö. 463/1071) konuyla ilgili farklı riayetleri zikrettikten ve hadislerin yazılmasına izin verildiği görüşünü tercih ettiğini bildirdikten sonra şöyle demektedir:

"Açıkça ortaya çıkmıştır ki, ilk asırda hadislerin yazılmasını hoş karşılamayanların tutumu, Allah'ın ki­tabına bir başka şeyi eş tutmamak veya bir başka şey sebebiyle Kur'an'la meşguliyetten uzak kalmamak, söz konusu dönemde vahiy (Kur'an) olanla olmayanı ayırdedebilecek seviyede bulunabilenler ile dinin özünü kavrayanların son derece az olması sebebiyledir. Zira Araplar'ın çoğu dini yeterince kavrayabilmiş, âlimlerle bir arada bulunmuş değillerdi. Bu sebeple sahifelerde yazılı hadisleri Kur'an'a karıştırıp, Allah'ın kelamı ol­duğunu zannetmeleri endişesi vardı." [20]

İbn Kuteybe ise, hadisleri yazma hususundaki yasak önceleri idi, daha sonra bu yasak kaldırıldı [21] demekte, İbnü's-Salâh da şu açıklamayı yapmaktadır:

"Sonra bu konudaki ihtilaf ortadan kalktı ve müslümanlar hadislerin yazılmasının caiz ve mubah olduğu hususunda ittifak ettiler. Zira hadisler kitaplarda yazılıp tedvin edilmeseydi, daha sonraki asırlarda yok olup giderdi." [22]

Sahabe ve tabiîn döneminde, hadislerin yazılmasını hoş karşılamayanlar olduğu gibi, tedvin edilip bir araya toplanmasını isteyenler de vardı. Ancak sonraları sebeplerin ortadan kalkmasından dolayı hadislerin yazılmasını hoş karşılamama görüşü zayıflamaya, etkisini yitirmeye başla­dı. Özellikle, Kur'an'ın bir mushafta cem edilip, müstakil bir kitap haline getirilmesinden sonra, daha önce yazmayanlar, yazıp tedvin edemedikleri için pişman oldular ve böylece zamanla hadis sahifeleri ellerde dolaşır hâle geldi. İnsanlar hadisleri yazma, ezberleme ve ona önem vermede birbirleriyle yarışır oldular.

Ali b. Ebi Talib'in kılıcının kırandaki sahifesi [23], Abdullah b. Amr b. el-As'ın sahifesi [24], Cabir b. Abdullah'ın sahifesi [25], Ebu Hureyre'nin sahifesi [26], Ebu Musa el-Eş'arî [27] ve diğer sahabîlere ait sahifeler, sahabe döneminde tedvin edilenlerin başlıcalarıdır.

Daha sonra Ömer b. Abdülaziz (101/719), Medine valisi Ebu Bekir b. Hazm'a (120/738) gönderdiği emirnamede sünnetin tedvinini şöyle emretmektedir:

"Hz. Peygamber'in hadislerinden bildiklerini ve Amra bint Abdurrahman'ın rivayetlerini yaz ve bana gönder; zira ben ilmin kaybolmasından ve âlimlerin yok olup gitmelerinden endişe ediyo­rum." [28]

Tabiînden Ebü'z-Zübeyr Muhammed b. Müslim b. Tedrüs el-Esedî [29] (ö. 126/743), Ebü'1-Aşra Üsame b. Mâlik ed-Dârimî [30] (ö. 131/748),

Eyyûb es-Sahtiyanı [31] (ö. 131/748), Hişam b. Urve [32] (ö. 146/763) ve da­ha başkaları da sahife ve cüzler yazmışlardır.

Bu dönemi takiben konularına göre yazılmış hadis kitapları ve tas­nif çeşitleri artmıştır. Bunlara örnek olarak Ma'mer b. Reşid'in (ö. 155/-771) Cami'i, Süfyan es-Sevrî'nin (ö. 161/777) el-Feraiz'i, Abdullah b. Mübarek'in (ö. 181/797) Müsned'i Abdürrezzak'ın (ö. 211/826) Musannefi Humeydî'nin (ö. 219/834) Müsned'i, Saîd b. Mansur'un (ö. 228/842) Sünen'i, İbn Ebu Şeybe'nin (ö. 235/849) Musannefi, Ahmed b. Hanbel'in (ö. 241/855) Müsned'i, Buhârî'nin (ö. 256/869) Sahîh'i, Müslim'in (ö. 261/874) Sahîh'i, İbn Mâce'nin (ö. 273/886) Sünen'i, Ebu Davud'un (ö. 275/888) Sünen'i, Tirmizinin (ö. 279/892) Sünen'i, Nesâî'nin (ö. 303/915) Sünen'i, Taberâni nin (ö. 360/970) Mu'cem'leri ve sünneti muhafaza eden daha başka eserler burada zikredilebilir [33].

Bu ümmetin selefinin, söz konusu himmet ve gayretleriyle nebevî sünnet, bize tedvin edilmiş olarak ulaşmıştır. Ancak bütün bu gayretlere rağmen, uydurma hadislerden tamamıyla kurtulunamamıştır. Bu sebeple de her asırda âlimler uydurma hadisleri tasfiye için gayret etmişler, sahih hadisleri müstakil eserlerde bir araya getirdikleri gibi, zayıf ve uydurma hadisleri, uydurma sebepleri ve hadis uyduranları ihtiva eden eserler telif etmişlerdir.

Muhaddislerin, bu tür eserlerin telifinde birtakım ölçülerinin bu­lunduğunda şüphe yoktur. Özellikle sahih hadisleri toplayan müelliflerin, hadisin sahih olduğunu bildiren belirli ölçüleri vardı. Bu ölçüler hem metni, hem de senedi ihtiva etmekteydi. Aynı şekilde, uydurma hadislerle ilgili eser telif edenlerin de, hadisin uydurma olduğunu bildiren belirli ölçüleri vardı. Zira isnadı sahih olan bir hadisin zayıf olduğuna ancak bunu isbat eden belirli ölçü ile hükmedilebilir. Bu araştırmanın konusu da bu olacaktır. [34]



[2] Ebû Şeybe, el-Medhal, s. 24.

[3] Buhârî. İlim, 27.

[4] Hakim, Ma'rife, s. 14.

[5] İbn Mace, Mukaddime, 18.

[6] Accac, es-Sünne kable't-tedvin, s. 41 (Hatîb, el-Cami li-ablaki'r-râvî'den naklen).

[7] Buhârî, İlim, 25.

[8] Müslim, Zühd, 72; Ahmed b. Hanbel, III, 12, 21, 39, 65.

[9] Halîb, Takyîd, s. 32-33.

[10] Hatîb, a.e., s. 33.

[11] Hatîb, a.e., s. 35.

[12] Hatîb, a.e., s. 49.

[13] Ebu Davud, îlim 3; Darimî, Mukaddime, 43; Hatîb, Takyîd, s. 74.

[14] Buhârî, İlim, 39; Darimî, Mukaddime, 43; Hatîb, Takyîd, s. 82.

[15] Buhârî, İlim, 39; Hatîb, Takyîd, s. 89.

[16] Hatîb, Takyîd, s. 67.

[17] Hatîb, a.e., s. 70.

[18] Buhârî, İlim, 39; Müslim, Vasıyyet. 21-22.

[19] Râmehürmüzî, el-Muhaddisu'l-fâsıl, s. 386.

[20] Hatîb, Takyîd, s. 57.

[21] İbn Kuteybe, Tevilü muhtelifu'l-hadis, s. 193.

[22] Îbaü's-Salâh, Mukaddime, s. 302.

[23] Buhârî, İlim, 39; İbn Abdülber, Camiu beyâni'l-İlm, s. 90.

[24] İbn Abdülber, Camiu bey ani'I-İlm, s. 91; Hatîb, Takyîd, s. 84-85.

[25] Şehid Ali Paşa kütüphanesinde mahtut olarak bulunmaktadır (Subhi es-Samerrâî, el-Hulasa fi usuli’l-hadis mukaddimesinden naklen).

[26] Muhammed Hamidullah'ın tahkiki ile basılmıştır.

[27] Şehid Ali Paşa kütüphanesinde mahtul olarak bulunmaktadır (Subhi es-Samerrâî, el-Hulasafî usuli'l-hadis mukaddimesinden naklen).

[28] Buhârî, İlim 34; Darimî, Mukaddime, 43.

[29] Sezgin, Tarihu't'turas, I, 123; burada Ebü'z-Zübeyr'in Cabîr b. Abdullah'ın bazı hadislerini de yazdığı kaydedilmektedir.

[30] Sezgin, a.e., I, 124.

[31] Sezgin, a.e., I. 125.

[32] Sezgin, a.e., I, 126.

[33] Sezgin, a.e., I, 126.

[34] Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1997: 15-21.