- Sünnetin Sahabe Devrinde Yazımı ve Tedvini

Adsense kodları


Sünnetin Sahabe Devrinde Yazımı ve Tedvini

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sat 28 May 2011, 10:12 am GMT +0200
SÜNNETİN SAHABE DEVRİNDE YAZIMI VE TEDVİNİ

Şayet: "Rasûlullah (s.a.v)'ın vefatından sonra, Sahabe ve Tâbiîn'in tutumuna bakmak lâzım. Zira onlar, sünneti yazıp tedvin etmekten kaçınmışlar, başkalarını da bundan menetmişlerdir. Hatta yazdıklarını alıp yakmışlardır. Bunu yaparken de Rasûlullah (s.a.v)'ın sünnetin yazımını yasaklamasıyla ilgili hadisleri delil ge­tirmişlerdir. Bütün bunlar, sünnetin hüccet olmadığına, Rasûlul-lah'ın getirdiği yasağın, izinden sonra olup onu neshettiğine bir delil teşkil etmez mi? Aksi takdirde onların, iznin gereği hareket etmeleri gerekmez miydi?" denilecek olursa, şöyle cevap veririz: Sahâbe'yi bu konuda bir bütün olarak değerlendirmeye tâbi tutmak gerekir. Hep­si, yukarıda geçtiği gibi davranmıyorlardı.[626] Onların pek çoğu, yazı­ya cevaz veriyor, yazılı sünnetleri yanlarında muhafaza ediyor, bir kısmı da bilfiil yazıyordu.[627]

İşte bu konudaki vârid olan haberler:

Hz. Ebû Bekir (r.a), Enes'i (r.a) Bahreyn'e zekât görevlisi ola­rak gönderirken onlara şöyle yazmıştır: "Bunlar, Rasûlullah (s.a.v)'ın bütün müslümanlara vecibe kıldığı zekât farizalarıdır. On­ları, Rasûlü'he Allah Teâlâ emretmiştir. Müslümanlardan kim onu uygun, usûl ve miktarda isterse, onu versinler; kim de daha fazlasını taleb ederse, o takdirde vermesinler."[628]

İbn Abdilberr, Abdülmelik b. Süfyan'm, amcası kanalıyla Hz. Ömer'in: "İlmi yazıyla kaydediniz," dediğini rivayet etmiştir. Bunu, Hâkim ve Dârimî de rivayet etmişlerdir. Yine İbn Abdil­berr, benzeri bir rivayeti Yahya b. Kesir tarikiyle, İbn Abbas'tan nakletmiştir.[629]

İbn Abdilberr, İbn Abbas'ın (r.h), Harun b. Antere'nin baba­sına yazı için müsaade verdiğini rivayet etmiştir. Ayrıca Said b. Cü-beyr'in, İbn Abbas'la birlikteyken ondan işittiği hadisleri, binitinin üzerinde yazdığını, indikten sonra da yazdıklarını çoğalttığını rivayet etmiştir.[630]

İmam Müslim ise İbn Ebî Müleyke'nin şu sözüne yer vermiş­tir: "İbn Abbas'a, bana bazı şeyleri yazıvermesi için bir mektup gön­derdim. Bu arada bazı şeyleri de gizli tutmasını istedim. O da (hak­kımda): 'Samimi bir çocuktur. Ben, onun adına çok şeyleri seçiyor, bazılarını da kendisinden gizliyorum,' demiş. (Râvi diyor ki): ibn Abbas, Hz. Ali'nin mahkeme kararlarını istedi ve onlardan bazı şey­ler yazmaya başladı. Bu arada öyle şeylere rastlıyordu ki, onları oku­dukça: 'Allah'a yemin olsun ki, bu hükmü Ali vermemiştir. Onun bu hükmü verebilmesi için ancak sapıtmış olması gerekir,' diyordu."[631]

Yine Müslim, Süfyan b. Uyeyne tarikiyle, Tavus'un şöyle de­diğini rivayet etmiştir: "İbn Abbas'a, Hz. Ali'nin mahkeme kararla­rı getirilmişti. O, onlardan (Süfyan dirseğini işaret ederek) şu kada­rı hariç, hepsini imha etti.'[632]

İmam Ahmed, Kaka b. Hâkim'in şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: "Abdülaziz b. Mervan, İbn Ömer'e bir mektup yollayarak, ne ihtiyacı varsa, kendisine bildirmesini söyledi. İbn Ömer de (r.a) ce­vaben ona: 'Rasûlullah (s.a.v), veren el, alan elden daha hayırlıdır, infâka kendi ehlinden başka, buyurdu. Ben, senden herhangi birşey istemiyorum. Ama senin vasıtanla Allah'ın bana vereceği rızkı da reddetmek istemem,' diye yazdı."[633]

İbn Hacer (852/1448), Fethu'l-Bâri adlı eserinde şöyle demek­tedir: Ebû Kasım b. Mende'nin Kitâbu'l-Vasıyye'sinde, Buhârî'nin, Ebû Abdurrahman el-Hubulî'ye kadar uzanan sahih bir isnadla zikrettiği şu rivayete rastladım: Ebû Abdurrahman, Abdullah'a, içerisinde hadis yazılı olan bir kitap getirmiş ve: "Şu kitabı incele. Bildiğin hadisler kalsın, bilmediklerini oradan sil," demiştir. Bura­daki Abdullah'ın, Hz. Ömer'in oğlu Abdullah olması muhtemeldir. Çünkü el-Hubulî, ondan hadis işitmiştir. Onun, Amr b. el-Âs'm oğ­lu olması da muhtemeldir. Zira el-Hubulî, ondan yaptığı rivayetlerle meşhur olmuştur.

İbn Abdilberr, Mücâhid'den gelen şu rivayete yer vermiştir: "Abdullah b. Amr şöyle dedi: Beni yaşamaya teşvik eden iki şey var: Bunlardan birisi 'es-Sâdıka' diğeri de 'el-Veht'tir. 'es-Sâdıka', Rasûlullah'tan yazdığım hadisleri muhtevidir; (el-Veht' ise Amr b. As'ın bana tasadduk ettiği arazidir."[634]

Yine ibn Abdilberr, Fudayl b. Hasen b. Amr b. Ümeyyejed-Damrî'nin babasından naklen şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ebû Hureyre'nin yanında bir hadis zikrettim; onu reddeti. 'Bu hadisi senden işittim!' dedim. 'Eğer onu benden işittiysen mutlaka yanımda yazılı olması gerekir,' dedi. Elimden tutup, beni evine kadar götürdü. Bize, Rasûlullah'ın hadisleri yazılı olan pek çok kitap gösterdi. İçle­rinde bu hadisi de buldu ve: 'Eğer bu hadisi ben rivayet ettiysem, mutlaka yanımda yazılıdır, diye söylememiş miydim1? ' dedi."[635]

İbn Hacer de benzeri bir rivayete yer vermiştir. îbn Abdil-berr, Ebû Hureyre'nin bu rivayetinin, daha Önce geçen ve kendisi­nin yazmayıp Abdullah b. Amr'ın yazmış olduğu yolundaki rivâyetiyle çelişki arzettiğini, evvelki rivayetin nakil bakımından da­ha sahih olduğunu söylemiştir.[636]

İbn Hacer ise şöyle demektedir: "Bu rivayet, daha önce geçen Abdullah b. Amr'ın yazıp da kendisinin yazmadığı şeklindeki rivayetle çelişki arzetmez. Çünkü aralarını bulma ve birleştirme imkânı mevcuttur. Şöyle ki; Ebû Hureyre (r.a), Rasûlullah (s.a.v) zamanında hadisleri yazmazken daha sonra yazmaya başlamış ola­bilir. Kaldı ki, hadislerin yazılı olarak yanında bulunması, onları kendisinin yazdığı anlamına gelmez. Çünkü (daha önce) yazmadığı bilinmektedir. Bu durumda, yanındaki yazılı hadislerin başkaları tarafından kaleme alındığı ortaya çıkmaktadır."

îbn Abdilberr, Beşir b. Nehilen'in de şöyle dediğini nakleder: "Ben, Ebû Hureyre'den işittiklerimi yazardım. Ondan ayrılaca-ğım vakit, yazdıklarımı getirdim ve kendisine: 'Bunları senden işittim, ne dersin?' dedim. O da baktı ve onayladı."[637]

İmam Müslim, Enes b. Mâlik'in de içinde bulunduğu bir se-nedle, Mahmûd b. er-Râbf nin, Itbân b. Mâlik'ten şunu naklettiği­ni haber vermiştir: Medine'ye gelmiştim; Itbân ile karşılaştım. "Se­nin bir hadisini işittim. O neydi?" dedim. Şöyle anlattı: "Gözlerim­den rahatsızlanmıştım. Rasûlullah (s.a.v)'a haber gönderdim ve evi­me teşrif edip namaz kılmasını, namaz kıldığı yeri, kendime namazgah edinmek istediğimi söyledim. Rasûlullah (s.a.v) da bir grup ashâbıyla birlikte geldi. Kendisi bir köşede namaz kılarken ashabı da kendi aralarında konuşuyorlardı. En fazla Mâlik b. Düh-şum'dan bahsettiler (Onda münafıklık sıfatları görüyorlardı). Pey­gamber (s.a.v)'in ona beddua etmesini ve bu sebeple onun helak ol­masını istediler. Bu arada Rasûlullah (s.a.v), namazını bitirdi ve: 'O, Allah'tan başka ilâh olmadığına, benim de Allah'ın elçisi olduğuma şehâdet etmiyor mu?' diye sordu. Ashâb: 'Evet, bunu söylüyor, ama kalbiyle ona inanmıyor,' dediler. Rasûlullah (s.a.v): 'Allah'tan başka ilâh olmadığına, benim de Allah'ın elçisi olduğuma şehâdet getiren hiç kimse, Cehenneme girmeyecek ve onu tatmayacaktır,' buyurdu." Enes (r.a), demiştir ki: "Bu hadis, benim çok hoşuma gittiği için oğ­luma yazmasını söyledim; o da yazdı."[638]

İbn Abdilberr, Sümâme'den, Enes (r.a)'in: '"Yavrularım! İlmi yazıyla kaydedin," dediğini rivayet etmiştir. Aynı haberi, Hâkim de kaydetmiştir.[639]

ibn Abdilberr, bu konuda ayrıca şu rivayetlere yer vermiştir:

Râbi b. Sa'd: "Câbir'i, İbn Sahafın yanında (elindeki) levha­lara bir şeyler yazarken gördüm," demiştir.

Abdullah b. Huneys de: "(Bazı hadisçileri), el-Berâ'nın ya­nında, ellerinde kalmış, hadis yazarken gördüm," demiştir.

Ma'n b. İsâ (198/814), şöyle demiştir: 'Abdullah b. Mesudun (r.a) oğlu Abdullah, bana bir kitap gösterdi ve onu babasının yazdı­ğına yemin etti."

Hasan b. Câbir de: "Ebû Umâme'ye, ilmin (hadisin) yazılma­sında bir mahzur olup olmadığını sordum; bir sakınca olmadığını söyledi," demiştir.

Hişam b. Urve (146/763) anlatır: Harre günü babam (Zübeyr b. Awam)'ın kitapları yandığında şöyle söyleniyordu: "Keşke bütün malım ve ehlim gitseydi de kitaplarım yanımda kalsaydı!"

Serî b. Yahya demiştir ki: 'Hasan el-Basrî, ilmin (hadislerin) yazılmasında bir beis görmezdi. Tefsirini imlâ ettirir ve bizzat kendi­si de yazardı."

A'meş (148/765) nakleder: Hasan el-Basrî dedi ki: "Bizim eli­mizden hiç düşürmediğimiz ve korunması için bizden sonrakilere tavsiye ettiğimiz birçok yazılı kitabımız vardır."

ibrahim en-Nehâî, "Atrâftürü kitapların yazılmasında bir be­is yoktur," demiştir.[640]

Efû Kirânî, Dahhak'm: "Bir şey duyduğun vakit, duvara bile olsa onu yaz," dediğini, Hasen b. ÂkiTin de: "Dahhak, bana haccın menâsikini imlâ ettirdi," dediğini rivayet etmiştir.

Ebû Kılâbe er-Rakkâşî: 'Yazmak, bana unutmaktan daha se­vimlidir," demiştir.

Ebu'l-Melîh, demiştir ki: "Bazıları benim yazmamı ayıplıyor­lar. Halbuki Allah Teâlâ: 'Onların ilmi, Rabbimin katında bir kitapta yazılıdır. Rabbim hata etmez ve unutmaz,'[641]  buyurmaktadır," Haberi, Suyûtî de Tedrtbur-Râvi adlı eserinde zikretmiştir.[642]

Abdurrahman b. Hermele de demiştir ki: "Ben, hafızası zayıf birisiydim. Said b. Müseyyeb, bana yazmam için ruhsat verdi/'

İmam Mâlik de Yahya b. Said'in: "Her işittiğimi yazmam, ba­na, malımı^ bir misli daha fazlalaşmasından çok daha sevimlidir," dediğini haber vermiştir.

Sevâde b. Hayyan da Muâviye b. Kurra'mn: "İlmi yazmayan kimseyi, âlim salmayın,"dediğini nakletmiştir.

Abdurrahman b. Ebi'z-Zinad, babasının şöyle dediğini haber vermiştir: "Biz, yalnızca helâl ve harama dair rivayetleri yazardık. İbn Şihab ise her işittiğini yazardı. Kendisine ihtiyaç hissedildiğini görünce onun, insanların en âlimi olduğunu anladım."

ed-Derâverdî de şöyle demiştir: "İlmi (hadisleri) ilk tedvin eden ve yazan İbn Şihab'dır. İmam Mâlik de aynısını söylemiştir. Ma'mer ise Zührî'nin şu sözünü nakletmiştir: Emirler (idareciler) zorlayıncaya kadar biz, ilmin (hadislerin) yazılmasını hoş karşılamı­yorduk. Sonra müslümanlardan hiç kimsenin bunu yapmasına mâni olmamamız gerektiğini anladık."

Eyyûb b. Ebî Temîme de Zührî'nin (124/742) şu sözünü nak­letmiştir: "İdareciler, benden hadisleri yazmamı istediler. Ben de yazdım. Onların bu isteklerini yapınca başkalarına da yazmamak­tan haya ettim."

Ma'mer, Salih b. Keysan'm şu sözünü nakletmiştir: "İbn Şi-hab'la birlikte ilim öğreniyorduk. Bir gün sünnetleri yazmaya karar verdik ve Rasûlullah (s.a.v)'tan nakledilen hadislerden işittiklerimizi yazdık. Sonra o: 'Sahabe'den gelenleri de yaz,' dedi. Ben: 'Hayır, ol­maz. Çünkü onlar, sünnet değildir,' dedim. O: 'Hayır, onlar da sün­net sayılır,' dedi ve yazmaya devanı etti. Ben ise yazmadım. O kazan­dı; ben ise kaybettim."

Hâlid b.  Nizar  şöyle  demiştir:  "Hişam b. Abdülmelik,

Zührî'nin rivayetlerini yazmak üzere iki tane kâtip tuttu, bir sene boyunca yazdılar."

Ma'mer de şöyle demiştir: "Yahya b. Kesir, bana bazı hadisler zikretti ve 'falanca hadisleri bana yazıver/' dedi. 'İlmin yazılmasını kerih görmüyor musunuz1?' diye sorunca: 'Yaz; çünkü yazmasan ilmi kaybedersin veya onda yetersiz kalırsın,' dedi."

Amir eş-Şa'bî de:'Yazı, ilmin kaydıdır," demiştir.

Vehb. b. Cerîr ise Şu'be'nin kendilerine bir hadis rivayet etti­ğini ve onu yanındaki bir sahifede bulmuş olduğunu nakletmiştir.

Şehâbe de şöyle demiştir: Şu'be derdi ki: "Benim hadisleri ar­ka arkaya sıralayıp zikrettiğimi gördüğünüz vakit, bilin ki ben, onla­rı bir kitaptan ezberlemişimdir."

Süleyman b. Mûsâ da der ki: "Bir âlim üç tür kimsenin önün­de oturup ilim anlatır:

1- Her işittiğini alan kimse. Bu, gece vakti odun toplayan gibi­dir.

2-  Yazmayıp, yalnızca dinlemekle yetinen kimse. Buna, (sadece) âlimin meclisinde bulunan kişi denilir.

3- Duyduğu rivayetleri seçen kimse. İşte bu, (âlimi dinleyenle­rin) en hayırlısıdır."

Bir başka seferinde de: "İşte o, esas âlimdir," demiştir.

Süfyan ise şunu nakleder: "Bazı idareciler, İbn Şübrüme'ye:

'Rasûlullah (s.a.v)'a isnad ederek bize rivayet ettiğin bu hadislerin durumu nedir, onları nereden naklediyorsunuz?' dediklerinde: Yanı­mızda bulunan bir kitaptan naklediyoruz,' demiştir."

Hatim el-Fakih, şöyle demiştir: Süfyan es-Sevrî'nin şöyle de­diğini işittim: "Hadisleri üç şey için yazmayı severim: Bazı hadisleri dinde amel etmek için yazarım. Bazılarının hadisini de sadece yaza­rım; onu ne bir kenara atar, ne de din edinirim. Bir de zayıf hadis vardır; onu tanımak hoşuma gider, fakat onunla pek ilgilenmem."

Hâlid b. Hibaş el-Bağdâdî de şunu nakleder: "Mâlik b. Enes'e veda ediyordum. 'Ey Ebâ Abdullah, bana ne tavsiye edersi­niz?' dedim. Hazret: 'Gizli ve aşikar, her hâlinde Allah'tan kork. Müslümanlara nasihat et. Ehlini bulduğun zaman da ilmi yaz,' de­di."

Ishak b. Mansur, der ki: Ahmed b. Hanbel'e: "İlmin (hadisle­rin) yazılmasını kimler kerih görüyor?" diye sordum. Hazret: "Bir kı­sım âlimler bunu kerih görürken, bazısı da buna ruhsat vermiştir," dedi. Ben: "Eğer ilim, yazılmamış olsaydı, kaybolup gitmez miydi?" dedim. "Evet, ilim yazılmasaydı, şimdi hâlimiz ne olurdu bilmem," dedi.

İshak b. Mansur, demiştir ki: "Aynı soruyu İshak b. Rake-veyh'e sordum. O da aynen, Ahmed b. Hanbel gibi cevap verdi."

Ebû Zûr'a da Ahmed b. Hanbel ile Yahya b. Mâin'in: "Ha­disleri yazmayan bir kimsenin hata yapmayacağından emin oluna-maz," dediklerini haber vermiştir.

er-Riyâşî, Halil b. Ahmed'in: "Yazdıklarını Beytu'l-Mâl kabul et, ezberlediklerini de nafaka." dediğini nakletmiş tir.

Müberrid de Halil'in: "İşittiğim herşeyi yazdım. Yazdığımı da ezberledim. Ezberlediğim herşeyin de mutlaka faydasını gördüm," dediğini rivayet etmiştir.[643]

 

[626] Aynî, Umdetu'l-Kâri II, 167 (Kâd-ı lyâz'dan naklen).

[627] Dârimî, en-Nakz, 130-132.

[628] İbn Abdilberr, Beyâni'l-İlm, I, 72.

[629] İbn Abdilberr, a.g.e., I, 72; Dârimî,Mukaddime, 43; Hâkim, Müstedrek, I, 107.

[630] İbn Abdilberr, a.g.e., I, 72.

[631] Müslim. Mukaddime, 4.

[632] Müslim. Mukaddime, 4.

[633] Müslim, Zekât, 95, 97; Ebû Dâvud, Zekât, 39-40; Ahmed, Müsned II, 94.

[634] İbn Abdilberr, a.g.e., I, 72.

[635] İbn Abdilberr, a.g.e., I, 74.

[636] İbn Abdilberr, a.g.e., I, 74.

[637] İbn Abdilberr; a.g.e.;i, 74.

[638] Müslim, İman, 54.

[639] îbn Abdilberr, a.g.e., I, 73; Hâkim, Müstedrek, I, 106.

[640] Hadislerin bir bölümünün, özellikle ilk kısımlarının zikredilerek bir araya getirilmesine, "el-Atrâf usûlü tasnif denir. Bkz. Mücteba Uğur, Hadis Terimleri Sözlüğü, 87 (Müt.).

[641] Tâhâ, 52.

[642] Suyûtî, Tedrîbur-Râvî, 276.

[643] Ibn Abdilberr'in naklettiği bu haberler için bkz. Câmiu Beyâni'l-Ilm, 70-77.