saniyenur
Mon 23 May 2011, 05:12 pm GMT +0200
SÜNNETİN HÜKÜM KOYMADA MÜSTAKİL OLUŞU
Sünnetin hüküm koymada müstakil oluşuyla anlatılmak istenen; onun, Kitab'm sükût edip lehine ve aleyhine bir hüküm bildirmediği konularda yeni bir hüküm koymak ve kendisiyle amelin vâcib olduğu bir delil kabul etmektir.
İmam Şafiî'den yaptığımız nakillerden anlaşıldığı gibi bu kısma giren sünnet, selef arasında ihtilâf konusu olmuştur. Şâtibî bu kısma muhalefet etmiş, asrımızdaki bazı yazarlar da Şâtibî'ye uymuştur.[763]
Önce şunlardan bahsedeceğiz: Bu ihtilâf, bu tür sünnetin Hz. Peygamber (s.a.v)'den sâdır olup olmadığında mıdır? Yoksa Efendi-miz'den sâdır olduğunda ittifak edildikten sonra, onun hüccet olup olmamasında mıdır? Yoksa her ikisinde midir? Şöyle ki; bazıları, bu tür sünnetin Hz. Peygamber (s.a.v)'den sâdır olmasına karşı çıkıp bu tür sünnetin bulunmadığını mı söylemişler; yoksa, Hz. Peygamber (s.a.v)'den geldiği düşünüldüğünde, onun hüccet olmasına mı karşı çıkmışlardır?
Deriz ki: Üstad-ı Âzam Abdulvehhab Hallafm Mecelletü'l-Kânûn ve'l-iktisâd'da yayınlanan makalesinden anlaşıldığına göre bu kimseler, işin başında bu tür sünnetin Hz. Peygamber (s.a.v)'den sâdır olduğu konusunda bizimle ittifak hâlinde fakat delil olmasında muhalefet içindedirler. Ancak bu kimseler, ikisinin arasım ayırmak için kendilerine bir yol bulunmadığını, her iki sünnetin de Allah katından gelen ve masum Peygamber'in tebliğ ettiği biri beyân, diğeri müstakil hüküm koyan bir vahiy olduğunu anladıklarında, insanların önündeki durum ve konumlarını düzeltmek istediler; görüşlerin-deki açık hatayı gizleyerek üzerine perde çektiler ve sonuçta bu tür sünnetin Hz, Peygamber (s.a.v)'den sâdır olduğu konusundaki ittifaklarından dönerek: "Rasûlullah (s.a.v)'tan gelen her sünnet, Kur'ân'ın bir açıklaması olarak gelmiştir. Müstakil hüküm koymuş gibi düşünülen, aslında Kitab'ın bir açıklamasından ibarettir," dediler ve az sonra zikredeceğimiz gibi birçok zorlamalarla bu söz ve görüşlerini isbat etmeye çalıştılar.
Fakat İmam Şafiî'nin, muhaliflerin sözlerinden yaptığı nakle bakılırsa onlar, daha işin başında bu tür sünnetin Hz. Peygamber (s.a.v)'den sâdır olmasında muhalefet etmişlerdir. İmam'm nakli şöyledir: Onlardan birisi de şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v)'in ortaya koyduğu her sünnetin mutlaka Kur'ân'da bir dayanağı ve aslı vardır."
Şâtibî'nin, el-Muvâfakât adlı eserinin dördüncü cildinde üçüncü meselenin evvelinde söylediği sözler de bunu ifade etmektedir. Orada şöyle demektedir: "Kur'ân, sünnette bulunan her işe ya icmâ-len veya tafsilatıyla mutlaka bir işarette bulunmuştur."[764]
Evet, bu kimseler, İmam Şafiî'nin naklinde geçen: "Her sünnetin mutlaka Kur'ân'da bir delili, aslı vardır," sözleriyle muhtemelen şunu kas de diyorlar: Hz. Peygamber (s.a.v), ancak Kur'ân'da aslı bulunan bir hükmü tebliğ etmiş ve kanun olarak koymuştur. Kendisinden, Kur'ân'da aslı bulunmayan bir şey sâdır olduğunda o, ne.sünnettir, ne kanundur ve ne de bir delildir. Şu halde, ondan sâdır olanların bir kısmı sünnet ve delil olurken bir kısmı ise ne sünnet ne de delildir. Şâtibî'nin sözünden de bu sözlere benzer bir netice çıkarmak mümkündür.
Buna göre Üstad el-Hallaf m: "Onlar, önce müstakil hüküm koyan sünnetin Hz. Peygamber (s.a.v)'den sâdır olmasında bizimle ittifak halindeydiler..." şeklindeki ifadeleriyle birlikte, er-Risâle'âe anlatılanla el-Muvâfakâfta geçen ifadeler birbirine uymaktadır. -Allah kendisini muhafaza etsin- herhalde Üstad, onların bu açıklamalarına, benim görmediğim bir kitapta rastlamış olabilir.
Her halükârda biz, bu muhaliflere şunu sorarız: "Farzedelim ki, Hz. Peygamber (s.a.v)'den, Kur'ân'da hiç zikredilmeyen bir konuda sünnet geldi. Bu gelen sünnet hakkında görüşünüz nedir? Bu sünnet, bir hüccet midir, değil midir?"
Onların bunca çaba ve çırpınmalarından elde edilen sonuç şudur: Rasûlullah (s.a.v)'ın görevi, ancak Allah'tan gelenleri açıklamaktır. Kur'ân, bütün hükümleri bildirmiştir. Yine onların, aslında hiçbir gerek ve zarureti olmayan zorlamalarıyla, Hz. Peygamber'den sâdır olan herşeyi Kitab'a ait kılma çabalarından, sünnetin hükümde bir delil olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Fakat onlar, Kur'ân'ın bir açıklaması olarak da kabul etseler, Hz. Peygamber'den geldiği farzedilen şeylerin hüccet olduğu görüşüne sahip olduklarında, bu meseledeki ihtilâf faydasız, zorlamalar gereksizdir. Çünkü bu durumda onlar, Hz. Peygamber (s.a.v)'den gelen bütün şeylerin hüccet olduğu konusunda bizimle aynı görüşte olmaktadırlar. Her ne kadar bu sünnet hakkında, onun Kitab'ı açıklayan veya müstakil hüküm koyan sünnet vasfında kendileriyle anlaşama-sak biîe, hüccet olma noktasında aynı görüşte oluruz.
Biz, her halükârda konunun en zayıf ihtimallerini de dikkate alarak gerçeği, aşağıdaki meseleler dahilinde açıklamaya çalışacağız.
1- Şer'an ve aklen, sünnetin hüküm koymada müstakil olması caiz midir?
2- Allah Teâlâ, bize müstakil sünnete yapışarak kulluk yapmamızı emredip onu amelde hüccet yapmış mıdır? Diğer bir ifadeyle; sünnetin müstakil olması, Kur'ân'ın hükümleriyle sabit midir?
3- Rasûlullah (s.a.v)'tan, müstakil hüküm koyan sünnet sâdır olmuş mudur?
Bunları açıkladıktan sonra da muhaliflerin şüphelerini ve onlara verilecek cevapları zikredeceğiz.
[763] Ancak şunun da bilinmesi gerekir : Şâtibî'nin bu meselede hakiki bir muhalefet ettiği, sünnetle ilgili bahislerle, üçüncü meseledeki delil ve görüşlerini serdederken ifadelerinin zahirinden anlaşılmaktadır. Fakat dördüncü meselenin sonundaki sözlerine baktığımızda onunla bizim aramızdaki ihtilâfın lâfızlarda olduğu, konunun aslında olmadığı anlaşılmaktadır. Bunu, bahsin sonunda ele alacak ve Şâtibî'nin zikrettiği delilleri tenkide tâbi tutacağız. Çünkü Şâtibî'den önce bu konuyu ele alan herhangi bir esere rastlamadım. Ondan sonra te'lif edilen eserler, hep kendisinden nakilde bulunmuşlardır.
[764] Şâtibî, a.g.e., IV, 12.