saniyenur
Thu 29 December 2011, 07:19 pm GMT +0200
IV- Sünnetin Fonksiyonu
Sünnet, Kur'an'ın yaşanmış bir tefsiri, İslâm'ın ise pratik ve de örnek bir tatbikidir. Öyle ki Nebî (s.a.), tefsir olunmuş bir Kur'an ve tecessüm etmiş bir İslâm idi.[254] Nitekim bunun böyle olduğunu Hz. Aişe (r.a.)'nın şu sözleri çok açık bir şekilde ifade etmektedir. Ona Hz. Peygamber'in ahlâkından sorulunca şöyle cevap vermişti: "O'nun ahlâkı Kur'an'dı."[255] Kur'an ve sünnet bir bütünlük arzetmektedir. Sünnet bir taraftan delil olma özelliğini Kur'an'ın onayından almakta, öbür taraftan da Kur'an'ın beyânı, onun açılımı, fiilî hayata geçirilişi olmaktadır. Çok daha önemlisi, Kur'an'ın Kur'an olduğunu bize Rasülüllah (s.a.) haber vermektedir.[256] Bu itibarla sünnetin fonksiyonu derken onun Kur'an'ı anlama, yorumlama ve yaşama konusunda ne getirmiştir? Bunlar üzerinde genel bilgiler vermek istiyoruz.
Sünnet, şer'î hükümleri beyan bakımından Kitab (Kur'an)'ın yardımcısıdır. Bunu şu üç maddede özetleyebiliriz:
1. Sünnet Kitab'ın mübhem ve mücmelini açıklar, umûmî hükümleri tahsis eder, Cumhûr'a göre nâsih ve mensûh'u bildirir.
2. Sünnet, Kur'an'da asılları sabit olan farzları tamamlayıcı hükümler getirir.
3. Sünnet, Kur'an'da bulunmayan bir kısım hükümleri beyan eder. Sünnet bu hükümlerden başka bir kısım takriri hükümler de ihtiva eder.[257]
İmam Şafiî (204/819) er-Risâle isimli eserinde şöyle der: "İlim ehlinden hiç birinin, Peygamber'in sünnetinin üç türlü olduğunda muhalefet etmiş olduğunu bilmiyorum. Bunların ikisinde birleşmişlerdir.
1. Bu ikisinden birincisi şudur: Allah bir hususta hakkında Kur'an nassı indirmiştir. Rasûlüllah (s.a.) de Kitabın nassına benzer şekilde (onu) açıklamıştır.
2. Allah Kitabında mücmel olarak indirdiği husus olup, Rasûlüllah'ın Allah'ın kasdettiği manayı açıklamasıdır. Bu ikisinde ihtilaf etmemişlerdir. Üçüncüsü, Hz. Peygamber'in Kitabın nassı olmayan hususta hüküm koymasıdır. Bu konuda da:
a) Kimi Allah'ın, Peygamber'e itaati farz kılması ve kendi rızasına uygun olacağını bilmesinden dolayı, Peygamber'e Kitabın nassı olmayan hususta hüküm koyma selâhiyeti vermiştir, demiştir.
b) Kimi de koyduğu sünnetin Kitap'ta mutlaka bir aslı olduğunu söylemiştir. Nitekim namazın aslı farz edilmişken sayısını ve açıklamasına dair Peygamberin sünnetleri vardır. Aynı şekilde alışveriş ve şeriatın diğer hususlarında sünnetler koymuştur. Zira Allah "Mallarınızı aranızda bâtılca yemeyin" [258] buyurdu, ve "Allah alışverişi helal ribayı haram kılmıştır."[259] dedi. Peygamberin helal ve haram kıldığı hususlar, namazı açıklaması gibi, Allah namına yapmış olduğu açıklamalardır.
c) Kimi de bunu ortaya koyan Allah'ın elçi göndermesidir. Peygamber'in sünneti Allah'ın farz kılmasıyla sabittir.
d) Kimi sünnet koyduğu her nesnenin O'nun kalbine ilham edildiğini söylemiştir. Sünnet, Allah tararından kalbine atılan hikmettir. Böylece kalbine atılan O'nun sünneti olmuştur."[260]
Dikkat edilmesi gereken, Peygamber'in dinde (teşrî) içtihadının esası, Kur'an'ın ve teşrî ilkelerinin O'na verdiği ruhtur. O, hüküm koymada, Kur'an'daki hükümlere kıyas etmeğe veya Kur'an'ın şeriat koyma hususunda öngördüğü genel ilkelerini uygulamaya dayanırdı. Bunun için Sünnetin hükümlerinin kaynağı Kur'an'ın hükümleri olur.[261]
Kur'an'a nisbetle sünnete bakıldığı zaman onu ikiye ayırmak mümkündür:
1. Teklifi bir hüküm getiren yani emir, nehiy ya da izin ihtiva eden sünnet. Kur'an'ın delâlet ettiği ve anahatlarıyla işaret ettiği sünnet işte bu kısımdır. Bunlar bir tür Kitab'ın açıklanması mahiyetindedir. Sünnetin Kur'an'a râcîliği, yükümlülük açısından mükelleflerin fiilleriyle ilgili durumlara nisbetledir.
2. Yükümlülük getirmeyen (Teklifi olmayan), meselâ geçmişten ve gelecekten haber verme gibi, emir, nehiy ya da izinle ilgisi bulunmayan hadisler. Bunlar da iki kısımdır:
a. Bu türden olup da yine Kur'an'ın açıklaması mahiyetinde gelen hadisler. Bunların Kur'an'ın tefsiri olduğunda herhangi bir kuşku yoktur.
b. Tefsir makamında bulunmayan itikâdî ya da amelî bir yükümlülük manası taşımayan hadislerdir. Bu türden olan hadislerin illâ da Kur'an'da bir aslı olması gerekmez. Çünkü bu konu yükümlülük getirmeyen fazladan bir şeydir. Meselâ alaca hastalığına yakalanmış kimse (abraş), kel ve kör hakkında gelen ve onların imtihan edilmelerini belirten hadis, âbid Cüreyc ile ilgili hadis bu kabilden örneklerdir. Bunlar üzerine herhangi bir amelî yükümlülük doğmamaktadır. Ancak bu tür hadislerde dahi Kur'an'da yer alan kıssalara bir benzerlik vardır. Bu muhtemelen terğib ve terhib ilkesine dayalı açıklamalar olmakladır.[262]
Teklifî olmayan sünnet de bir yönüyle en azından Kur'an'ın beyanı mesabesinde olup, teklifî olan sünneti desteklemekte, ona yardımcı olmaktadır. Yani sünnet ister teklifî olsun ister teklifî olmasın Kur'an'ın kapsamı içindedir, Kur'an'ın hayata geçirilmiş biçiminin keyfiyetini bize açıklar ve yol gösterir. Bu itibarla Kur'an ve Sünnet bir bütünlük arzeder. Bunun için de Kur'an'la sahih sünnet hiç bir zaman birbiriyle çelişik değildir. Prensipte bu böyledir. Bize çelişik gibi gelen hususlar ise, üzerinde araştırılması gereken, sağlıklı bir değerlendirme yapılması, eldeki ölçülerin yeniden gözden geçirilmesi gereken hususlardır.
Sünnetin fonksiyonu, düşünce planından ziyade daha çok pratik hayatta kendisini gösterir. Çünkü hayata yansıyan Kur'an ahkâmı, ancak sünnetin belirlediği şekil ve tarzda olur. "İslâmî yapının Kur'an ayetleriyle belirlenmiş üç ana inanç temeli olan tevhid, risâlet ve âhiret, sünnetin bu konulara getirdiği yorumlarla anlaşılabilmektedir. İslâm'ın beş esasından (kelime-i şehâdet hariç) dördünün (Namaz, oruç, hacc, zekat) uygulanabilirliği ve işlerlik kazanması tamamen sünnetin önderliğine ve örneklemesine bağlıdır."[263]
Sünnetin fonksiyonu üzerindeki hemen bütün çalışmalarda genellikle sünnetin teşri değeri, teşrîde kaynak olup olamayacağı konusu ayrıntı denilebilecek incelik içinde ele alınmış ve incelenmiştir. Bu sevindirici bir husustur. Ancak belki bugün çekilen sıkıntı, bu bilgi birikiminin günümüz müslümanına hangi metodla nasıl sunulması meselesidir. Yani sünnetin hayata taşınması meselesidir. Günümüz ilim dünyasını meşgul eden, "Sünnetin yerelliği ve Evrenselliği"[264], Sünnetin nihâî amacı nedir?"[265] ve "Sünnetin bireysel, toplumsal ve evrensel boyutları"[266] gibi farklı ifadelerle dile getirilen en önemli husus da budur.
Bu konuda hadislerin/sünnetin de mutlaka sosyolojik yönünün de dikkate alınmasının "sünnetin nihâî amacı olan İslâm toplumunu oluşturmada" önemli bir yeri olduğu kanaatimizi ifade etmek istiyoruz. Belki de genel Din Sosyolojisinin bir alt dalı olarak "Sünnet Sosyolojisi" geliştirilebilir. Nitekim benzer bir çalışma olarak "Kur'an Sosyolojisi" üzerine fikir üreten ilim adamlarımızın[267] gayretlerini takip ediyoruz, İslâm medeniyeti bitmiş bir medeniyet değil, yaşayan bir medeniyettir. Bu medeniyetin beslendiği ana kaynak ise Kur'an ve Sünnettir. Bu iki kaynağın verileri fonksiyoner hale getirilip insanımızın bilgisine sunulması da bilim adamlarımızın üstün gayretlerine bağlıdır.[268]
[254] Kardâvî, Y. a.g.e.,s.23; (Trc. Sünneti Anlamada Yöntem, s, 115).
[255] Müslim, Müsâfirûn, 139, Ebû Dâvud, Salât, 316; Nesâî, Kıyamu'l-Leyl, 2; Müsned,VI,54,111.
[256] Erdoğan, M., a.g.e., s.259.
[257] Muhammed Ebû Zehra, Usûlü'1-Fıkh, s.93
[258] Nisa: 4/29:
[259] Bakara: 3/275.
[260] Şafiî, er-Risâle, s.32-53 (Thk. Muhammed Said Kiylânî).
[261] Abdülvahhab Hallâf, İlmu Usûli-l-Fıkh, s.43.
[262] Erdoğan, M., a.g.e., s.256-257.
[263] Çakan, I. L, "îslâmî Yapılanmada Model ve Metodoloji Olarak Sünnet", Sünnetin Dindeki Yeri, s.242 (Tartışmalı ilmî Toplantı tebliğleri Ocak-1997, ist.)
[264] Aşık, N., "Sünnet'in Yerelliği ve Evrenselliği", Hadisin Dünü-Bugünü ve Geleceği Sempozyumu, s.23 (Tebligler-Ekim-1993, Samsun).
[265] Kırbaşoglu, M.H., İslâm Düşüncesinde Sünnet, s.63 vd. (Birinci baskı).
[266] Kırbaşoglu, M. H., a.g.e., s.96.
[267] Cebeci, L., "Kur'an Sosyolojisi Üzerine Bir Deneme", İslâmî Araştırmalar sayı, 3, Ocak-1987, s.5-37.
[268] Ali Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997: 93-100.