saniyenur
Mon 13 June 2011, 01:47 pm GMT +0200
SÜNNETİN DELİL OLMASINDAN MAKSAD NEDİR?
Hiç şüphesiz, Allah Teâlâ, tek hüküm koyucudur ve O'ndan başka ilâh yoktur ve yine bir gerçektir ki; hiçbir kulun diğer kullar üzerinde kendi tasarrufu ile hükmetme yetkisi yoktur. Bu hakikati, Kur'ân-ı Kerîm şöyle ifade eder: "Hüküm ancak Allah'a aittir.”[2] Bu konuda bütün müslümanlar aynı görüştedirler ve yine, Cenâb-ı Hakk'm hükmüne kesin olarak uymanın vâcib olduğunda ittifak halindedirler.
Sonra ilâhî hükümler, Allah'ın zâtına ait nefsî hitablar olduğundan; bizim, bir delil ve işaret olmaksızın bu hükümlere muttali olmamız mümkün değildir. Bu sebeple Allah Teâlâ, bize, hitab ettiği hükümleri bilmemiz veya kesin bir kanaatla hükmün dayanağını bilip amel etmemiz için önümüze Kitab, sünnet, icmâ, kıyas gibi delil ve işaretleri koymuştur.
Buna göre sünnetin delil olmasının mânâsı şudur: Sünnet, Allah'ın hükmüne bir delil olup bize ilâhî hükmü bilmede yakın ilim ve kanaat verir, onu bize izah eder ve kapalı yönlerini açıklar.
Bu durumda bizler, sünnet vasıtasıyla ilâhî hükmü kesin olarak bildiğimizde veya onun Cenâb-ı Hakk'a ait olduğuna kanaat ettiğimizde, ona uymak ve onunla amel etmek üzerimize vâcibdir. Bunun için âlimler şöyle demişlerdir: "Sünnetin delil olmasından maksad, gereğince amelin vâcib olmasıdır."
Demek ki sünnetin delil olmasıyla anlatılmak istenen; onun ilâhî hükümleri açıklaması, kapalı yönlerim açması ve ona delâlet etmesidir. Bu da onun delâlet ettiği şeyle amel etmenin vâcib olmasını gerekli kılar. Çünkü bu durumda o, Allah'ın hükmü olmaktadır.
Bu açıklamadan anlaşılmıştır ki: "Sünnet, Kur'ân'ın haricinde hüküm ortaya koyar, bu yetkiyi elinde bulundurur ve Hz. Peygamber kendi başına hüküm koyucudur" demek, doğru değildir. Hem böyle bir şeyi, hiçbir kimse söylememiştir.
Allah Teâlâ, "Peygambere itaat ediniz"[3] buyurarak, Peygam-ber'e itaati vâcib kılmıştır. Bu emir, Hz. Peygamber'in de tek başına hüküm koyucu olduğunu, ondan çıkan emir ve yasakların, Allah Teâlâ'dan değil, kendisinden kaynaklanan hükümler olduğunu gösterir. Çünkü Allah'ın Peygamber'e itaati vâcib kılmasının mânâsı, Hz. Peygamber herhangi bir fiili emredip gerekli kıldığında, ona uymamızın vâcib olmasından başka bir şey değildir. Şu halde, burada iki hüküm vardır: Biri, Hz. Peygamber'e uymanın gerekli oluşu ki bu hüküm, Allah Teâlâ'dan gelmektedir; diğeri de fiilin gerekli oluşu ki, bu da Hz. Peygamber'den kaynaklanmaktadır. Demek ki, "Hz. Peygamber de hüküm koyucudur," dersen, cevaben derim ki: "Hayır, öyle değildir. Asıl hüküm koyan, Hz. Peygamber'e ve O'ndan sâdır olan emirlere uymayı gerekli kılan Allah Teâlâ'dır."
Buradan anlaşılacak olan şey şudur: Allah Teâlâ, Hz. Peygamber'den sâdır olan ifadeleri, kendisinin o fiili gerekli kıldığına bir delil ve işaret yapmıştır.
Buna göre "Peygambere itaat ediniz" sözünün mânâsı: "Peygamber'den bir emir ve nehiy sözcüğü çıktığında, biliniz ki, emredilen şeyi size ben vâcib kıldım ve nehyedileni de ben haram yaptım," demek olur. Nitekim güneş öğle vakti tepe noktasından kaydığında: "Öğle namazı vâcib oldu," denilir.
Bu izahımıza göre şunu söyleyebiliriz: Eğer Cenâb-ı Hakk'ın Peygambere uyunuz emri olmasaydı, Hz. Peygamber'in emri bize vâcib olmazdı. Şu halde, her ne kadar Hz. Peygamber zahiren hüküm koyucu görünüyorsa da aslında, hüküm koyup emir veren sadece Allah Teâlâ'dır.
[2] Yunus, 40.
[3] Nisa, 59; Mâîde, 92; Muhammed, 33; Teğâbün, 12.