- Sünnet

Adsense kodları


Sünnet

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
seymanur K
Thu 13 October 2011, 04:15 pm GMT +0200
Sünnet:


Sünnet'in sözlük anlamı yol, âdet ve gelenek'tir. İslâm hukuku İstılahında sünnet, Kur'ân'dan ayrı olarak, Hz. Peygamberden su­dur eden söz, fiil ve takrirleri ifade eder. Kuşluk ve teheccüd na­mazlarının vâcib oluşu gibi Peygamber'in kendisine mahsus olan işlerle oturup kalkması, yiyip içmesi gibi O'nun tabiî fiilleri, ümme­ti için uygulamayı gerektiren bir sünnet teşkil etmez. [160]

İslâm hukukunun ikinci kaynağını teşkil eden Hz. Peygam­ber'in sünneti üç şekilde vârid olmuştur:

a) Sözlü (kavlî) sünnet, yani Peygamber'in sözleri,

b) Fiilî sünnet, yani Peygamber'in dav­ranış ve fiilleri,

c) Takrîrî sünnet, yani Peygamber'in kendi huzu­runda başkaları tarafından söylenen sözleri veya işlenen fiilleri gördüğü veya öğrendiği zaman sükut ederek tasvip eylediği şeyler­dir. 'Bu sünnetlerin sözle tesbit ve ifadesine, yani bunlara ait ha­berlere “hadîs” (Ç. ehâdîs) denilir. Hadîs-i nebevilerin yanında bir de, mânâsı Allah katından ilham edilen ve lafızları Hz. Peygamber tarafından sâdır olan ilâhî (kudsî) hadîsler vardır. [161]

Sünnetin, fıkhın kaynaklarından ikincisini teşkil ettiğinde bü­tün müslümanlar birleşirler; çünkü Kur'ân'da sünnete uymayı bildiren âyetler pek çoktur ve Hz. Peygamber Kur'ân'ı açıklamak­la görevlendirilmiştir. [162] Nitekim Kur'ân'da,

“Biz, sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara,kendilerine indirileni açıklıyasın.” [163] buyurulmuştur. İmam Şafiî, sünnet'in önemini ve ona uyulması gerektiğini belirtirken,

“... Onlara kitab ve hikmeti öğreten ümmî bir Peygamber gönde­ren O'dur...” [164] âyetinde geçen “kitab”ın Kur'ân ve “hik­met” sözünün de Sünnet'e işaret olduğunu söyler. Bu görüşüne delîl olarak da, Peygamber'in hanımlarına hitaben nazil olan, “Ev­lerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti hatırda tutun...” [165] mealindeki âyet-i kerîmeyi zikreder. [166]

Ancak, Kur'ân gibi bizzat Hz. Peygamber tarafından yazdırılmadığından, bir kısım sünnetin nakil ve rivayet yoluyla sübûtu me­selesi, fakihler arasında ihtilâfa sebep olmuştur. Bazan rivayet ve sübut bakımından bir rnüctehidin sahih gördüğü bir hadîs'i, diğer bir müctehid sahîh olarak kabul etmemiştir. Sözgelimi, “haber-i vâhid” denilen hadîslerin kabulü konusunda ihtilâf edilmiştir. Ebû Hanîfe ve Mâlik b. Enes, kesin bir delîl'e aykırı düşmeyen haber-i vâhid'i kabul eder. Şafiî, sıhhat şartlarını haiz olan haber-i vâhid'i kabul ederken, Kur'ân ve meşhur hadislere aykırı olan bu gibi hadîsleri Ebû Hanîfe ve Iraklı fakîhler “şaz” sayıp reddederler.  [167] Hadîslerin delâlet ettikleri mânâları anlayış farkı da ,hüküm istinbatında ayrılıklara yol açmıştır. Bazı hadîslerin, Kur'ân'ın za­hirî anlamlarıyla âhenk halinde görülmemesi de, bir kısım ihtilâfa sebep olmuştur. Öte yandan Şiîler, yalnız Ehl-i Beyt yoluyla riva­yet edilen hadîsleri kabul ederek, Sünnîler'den ayrılmışlardır. [168] Haricîler de, yalnız kendilerince benimsenen sahâbîlerin hadî­sini alırlar. Bunlar, Hz. Osman'ın öldürülmesiyle ortaya çıkan fit­neden önce rivayet edilen hadîsleri doğru sayar ve ondan sonra ri­vayet edilen hadîslere itimat etmezler. [169]

Sünnet'in neshi konusu da bazı ihtilâflara sebep olmuştur, îmam Şafiî, Sünnetin, ancak Sünnetle neshedilebileceğini, onun Kur'ân ile neshedilemiyeceğini; çünkü Kur'ân'a aykırı Sünnet olamıyacağı gibi, bir Sünneti Kur'ân neshederse, bunu bildiren bir de hadîsin bulunması gerektiğini ileri sürer. [170] İmam Gazzalî, Kur'ân ile Sünnet'in ve Sünnet ile Kur'ân hükmünün neshedileceğini kabul eder. O, her ikisinin de Allah katından olduğunu göz önüne alarak, bu konuda bir sakınca bulunmadığını söyler. [171] İki sün­net arasında taâruz bulunursa ve vürud tarihleri bilinmezse, sahâbî sözü ve kıyas gibi hüccetlere bakılarak, hangisinin neshedildiği tesbit olunur. Ekseriyete göre Kitab Kitab'ı, Kitab Sünnet'i, Sün­net Sünnet'i ve mütevâtir Sünnet Kitabı nesheder. [172]

Hadîsler, Emevîler devrinin sonuna doğru toplanmaya başlan­mış ve daha sonra tamamen tedvîn edilerek, fıkıh kitablarındaki bölümlere göre tertip ve tasnife kavuşmuştur. Bu arada İmam Mâ­lik “el-Muvatta”ı, Ahmed b. Hanbel “el-Müsned”i yazmış ve bun­lar gibi bir kısım “müsned” ve “musannef”leri takib eden “Kütüb-i Sitte” [173] bu sahada yapılmış olan ölmez çalışmaların bi­ze kadar ulaşan değerli ürünleridir. [174]




[160] İbn-i   Hatip, el-Muhtasaru'1-Müntehâ  ve  Kadı Adudüddin şerhi, İstanbul, 1307, c. I, s. 113,114.

[161] M. Tayyib  Okiç, Bazı Hadîs Meseleleri Üzerine  Tetkikler,  A.Ü.l.F. yayını, İstanbul, 1959, s. 1,2; M.Y. Musa, Muhâdarât, c. I, s. 17.

[162] Sünnet'e  uymayı  emreden âyetlere  misal olmak üzere:   Nisa': 4/59,65,80;  Haşr : 59/7 ye bakınız.

[163] Nahl: 16/44

[164] Cum'a: 62/2

[165] Ahzâb: 33/34

[166] el-Umm, c. VII,  s.  251; H.A.R.  Gibb, Mohammedanisra, Oxford üniversity Press, Landon, 1969, s. 63.

[167] Şâtıbî el-Muvâfakât, Abdullah. Diraz neşri, Matbaatırt-Ticariyye, Kahire (t.y.), c. II, s. 240, c. III, s. 18,19,24; Şafiî, Risale, s. 403 vd; el-Umm, c. VII, s. 260; Buhârî, el-Câmi'u's-Sahih, c. IV, .s. 413,414 (K. Ahbâri'l-Ahâd:l); Serahsî, Usul, Varak: 114/a.

[168] M.E. Zehra, Târihu'l-Mezâhib, s. 59,60; A, Emin, Fecru'l-İslâm, s. 208,205; M. el-Hüseyn Âl-i Kâşffi'I-Gıtâ' Aslu'ş-Şîa ve Usûlühâ, s. 121.

[169] Muhammed el-Hudarî, Târihu't-Teşrî'i'1-İslâmî, s. 166.

[170] Şafiî, Risale, s. 89,111,222,225; J. Schach:t, The Origins of Muhammadan Jurisprudence, Londob, 1950, s. 15.

[171] Gazzalî, el-Mustasfâ,, Erairiyye matbaası_ Bulak, Mısır, 1320, c. I, s.  124.

[172] Serahsî, Usul, yazma, varak: 140/b, 155/b( 161/a; matbu nüsha, Kahire, 1372-1373, c. II, s. 13 vd.; M. el-Hudarî, Usûlü'1-Fıkh, 6. bası, Mısır, 1969, s. 262.

[173] Bunlar şu altı ünlü hadis mecmuasıdır:

1) Sahib-i Buhârî,

2) Sahîh-i Müslim,

3) Sünen-i Tirmizî,

4) Sünen-i  İbn-i Mâce,

5) Sünen-i Nesâî,

6) Sünen-i Ebî Dâvûd.

[174] Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 36-39.