saniyenur
Fri 30 December 2011, 06:15 pm GMT +0200
1- SÜNNET
I- Sünnetin Tanımı
A- Lügatta Sünnet
"Sünnet" kelimesi, (s-n-n) kökünden gelmektedir. Bu kökten türeyen diğer şekiller de dikkate alınınca, pek çok değişik manaya geldiği görülür. İbn Manzûr (711/1311), bunları şahitleriyle birlikte zikrederek uzun bir listesini verir.[11] Bu manalardan bazıları şöyledir:
"Diş, mızrak ucu, suret, yüz (:vech), yaş (:ömür), bileği taşı, iyi olsun kötü olsun yol, gidişat, tabiat (:huy, karakter), metod, model, tek bir yönden esen rüzgar, otlatmak, cilalamak, sözü güzelleştirmek, şekil vermek, bir kalıba koymak, kasdetmek, deveyi süratle sürmek, suyu yavaş yavaş dökmek, akıtmak..." gibi daha pek çok manaya gelmektedir.
(s-n-n) kalıbının türemiş manaları arasında ilk defa kullanılan temel mananın hangisi olduğu konusunda İbn Düreyd (321/933), bunun "bir şeyi âdet olarak ihdas etmek, örnek olarak ortaya koymak" manası olduğunu söyler.[12] İbn Fâris (395/1005), "dökmek, akıtmak" manasının temel mana olduğuna işaret ederek, kelimenin şu şekilde kullanıldığını örnek gösterir: (Suyu yüzüme döktüm.)[13]
Cevheri (393/400) de, (suyu yüzüme akıttım) örneğini vererek bu dökme işinin aralıksız, peşpeşe yani akıtmak manasının temel mana olduğunu açıklar.[14]
"Sünnetullah" kavramı üzerinde semantik bir çalışma yapan Dr.Ömer Özsoy'un da tesbit ettiği gibi, bu temel manalara göre sünnet, "orjinal, sürekli ve belli standarda oturmuş (iyi-kötü) davranış biçimidir."[15]
Sünnet kelimesinin Kur'an'da ve Sünnette kullanılış biçimlerine baktığımız zaman, kelimenin lügat yönünden sahip olduğu manaların bir kısmını muhafaza ettiğini görüyoruz. Kur'an'daki kullanılış biçimleri arasında bazen müfred[16], bazen cemi[17] ve bazen de izafet[18] formları geçmektedir. Kur'an'da toplam onüç yerde geçmektedir.
Sözkonusu ayetlerin hepsinde "yol, vak'alar, ilâhî kanun, âdet" manalarında kullanılmıştır. Hz. Peygamber'in hadislerinde ise, sîga olarak müfred, cemi şekilleri kullanıldığı gibi, terkip olarak da kullanılmıştır. "Sünneti sünnetü Rasûlillah, Sünnetü hulafâi'r-râşidîn el-mehdiyyin, sünnetü'l-müslimîn.[19]" gibi terkipler bunlardan bir kaçıdır.
(s-n-n) kelimesi ve müştekkâtının hadislerdeki kullanılışında ihtiva ettiği lügavî manalardan "âdet, gidişat, model, çığır açmak ve takip edilen yol" şeklindeki birbirine çok yakın olan manaları sıkça kullanılmakla beraber, bazı hadislerde, kelimenin muhtevasındaki diğer manaların da kullanıldığı görülmektedir. Meselâ:
Mescid-i Nebevî'ye gelen bir bedevînin orada bir kenara bevletmesine karşı Hz. Peygamber'in tavrı şöyle nakledilmiştir: "Bir kova su istedi ve o bevledilen yere döktü." Bu hadiste geçen "Fesennehû" kelimesi "Sabbehu" (:onu döktü) anlamında kullanılmıştır.[20]
Amr bin el-As, yapmış olduğu vasiyetinde üzerime yavaş yavaş toprak koyunuz) dediği, burada da "Fesünnû... sennen" lafızlarını kullandığı ve bunların da "Daûhu vad'an sehlen": yavaş yavaş dökünüz" manasında olduğu nakledilmektedir.[21]
Başka bir hadisten alınmış şu cümle de "sünnet" kelimesinin yine bilinen manası dışında kullanıldığını göstermektedir: "Sadakaya teşvik etti. O sırada çirkin yüzlü bir adam ayağa kalktı." Buradaki "Kabîhu's-sünne" ifadesi, "kabîhu's-sure" manasında olduğu belirtilmektedir.[22]
[11] İbn Manzur, Lisânu'1-Arab, XIII, 220-229; Zebîdî, Tâcu'1-Arûs, V, 243.
[12] İbn Düreyd, Cemhere, I, 95; Özsoy, Ö., Sünnetullah, s.49; Fecr Yayınları, 1994 Ankara
[13] İbn Fâris, Mu'cem Mekâyısü'1-Lüga, III, 60-61; Özsoy, Ö., a.g;e, s.50-51
[14] Ibn Manzûr, a.g.e., XIII, 224-226
[15] Özsoy, Ö., a.g.e., s.53
[16] İsra: 17/77.
[17] Ali Imran: 3/137; Kehf: 18/55; Fâtır: 35/43.
[18] Ahzab: 33/38, 62; Gafir: 40/85; Fetih: 48/43.
[19] Bkz. Concordance, II, 555-558; lbnü'1-Esîr, en-Nihâye, II, 409-416; (Tahkik, Tahir Ahmed Zavî-Mahmud Muhammed Tanâhî, ofset, Mekke.)
[20] İbn Manzûr, a.g.e., XIII, 227; İbnü'1-Esîr, a.g.e., II, 413.
[21] İbnû'I-Esîr, a.g.e., II, 413; Müslim, İman, 192 (Müslim'in rivayetinde "Şennu şennen" şeklindedir.
[22] İbnü'1-Esîr, a.g.e., II, 413. Ali Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997: 21-23.