- Sünnet Kelimesi ve Sahabe Kavli

Adsense kodları


Sünnet Kelimesi ve Sahabe Kavli

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 21 September 2011, 12:56 pm GMT +0200
D. "Sünnet" Kelimesi ve Sahabe Kavli


 

Hafız İbni Hacer el-Askalânî, Nüzhetu'n-Nazor adlı ese­rinde merfu' hadisle ilgili açıklamalarda bulunurken şunları kaydeder:

"Sahabe kavlini ifade etmesi muhtemel kiplerden biri de 'falan şey sünnettendir' (mine's-sünneti) kipidir.

Ulemânın ekseri, bu kipin merfu' hadisi ifade ettiği görü­şünü benimsemiştir. İbni Abdilberr, bu konuda icma bulundu­ğunu belirtir. Ona göre bu kelime, belli bir kaynağa izafe edil­meden kullanıldığı sürece sahabe dışındakilerin dilinde de aynı manayı taşır. 'Hz.Ebubekir ve Hz. Ömer'in sünneti' (sünnetu'I-ömereyri) örneğinde olduğu gibi bir kaynağa izafe edilmediği sürece bu durum değişmez."

İbni Hacer sonra şöyle der: "İbni Abdilberr'in ileri sürdüğü icma iddiası, tartışmalıdır. Konunun Özüyle ilgili Şafiî'den iki gö­rüş rivayet edilmiştir. Şafiî alimlerden Ebubekir es-Sayrafî, Hanefîlerden Ebubekir er-Râzî, Zahirîlerden İbni Hazm bu tür [mutlak] ifadelerin merfu' olmadığı görüşünü benimsemişlerdir. Bunlar, mutlak sünnet kelimesinin Peygamber (S.A.V.) ile di­ğerleri arasında müşterek kullanıma sahip olduğunu ileri süre­rek iddialarını delillendirmeye çalışmışlardır. Mutlak 'sünnet' ke­limesiyle, Peygamber (S.A.V.) dışındakilere ait mananın kastedilmesinin uzak bir ihtimal olduğu belirtilerek bunlara cevap verilmiştir."

İbni Hacer, konuyla ilgili ihtilafı zikrettikten sonra şu esaslı ve güçlü gerekçeye dayanarak cumhurun görüşünü destekler ve şöyle devam eder: "Nitekim Buharî, Sahihinde[102] İbni Şihab'ın Salim b. Abdillah'tan aktardığı hadisi rivayet ederken, Salim'in babası Abdullah b. Ömer ile Haccâc arasında geçen şu konuş­mayı nakleder: Haccâc, İbni Ömer'e arefe günü ne yapılması gerektiğini sorunca Salim araya girip, şayet siz konuyla ilgili sünneti soruyorsanız, öğleyi ikindiyle cem edin, demesi üzerine babası Abullah b. Ömer, doğru söylüyor, diyerek onu tasdik eder. Olayı rivayet eden İbni Şihab, Salim'e bunun bir Pey­gamber uygulaması olup olmadığını sorunca Salim şu cevabı verir: Onlar [sahabe], sünnet kelimesi ile Peygamber'in Sünneti dışında bir şey kasdetmiyorlardı. Görüldüğü gibi Medine'nin yedi fakihinden {el-fukahâu's-seb'a) ve tabiin kuşağının hafız imamlarından Salim, sahabe dilindeki mutlak sünnet kullanı­mıyla sadece Peygamber'e ait sünnetin kastedildiğini naklet­mektedir. Ebu Kılâbe'nin Enes'ten aktardığı 'kişinin, seyyibe (dul) kadın üzerine nikahladığı bakire kadın yanında yedi gece ikamet etmesi sünnettendir[103] rivayeti de bu çerçevede zikredile­bilir. Ebu Kılâbe der ki: 'Şayet dileseydîm, Enes'in bunu Peygamber'den naklettiğini söylerdim.' Yani 'böyle demiş olsay­dım, yalan söylemiş olmazdım.' demek istiyor. Zira sahabe di­lindeki 'falan şey sünnettendir' {mine's-sünneti keza) kullanımıböyle bir mana taşıyor. Ancak sahabenin zikrettiği ifadeyi asıl şekliyle vermek daha uygundur.[104]

Daha Önce zikrettiğimiz gibi Peygamber (S.A.V.)'in fiil ve takrirlerine ve sözlerinin medlulüne sünnet denilmesi konusu, seleften-halefe bütün ümmet nezdinde icma ile sabittir. Bu ko­nuda farklı görüş bildiren olmamıştır. Sadece sahabe dilinde zikredilen mutlak sünnet kelimesinin Peygamberin sünneti dı-Şinda başka bir uygulamayı mesela Hz. Ebu Bekir'e ve Hz. Ömer'e ya da [onları da kapsayacak şekilde] ilk dört halifeye ait bir tatbikatı- ifade etme ihtimalinin olup olmadığı konusunda ihtilaf edilmiştir. [105] Ulemadan çok az bîr kısmı böyle bir ihtimalinvarlığını yani; sahabe kullanımındaki mutlak sünnet kelimesinin sadece Peygamber sünnetiyle sınırlı olmadığını ileri sürmüşler­dir. Buna mukabil cumhur ise sahabe dilindeki mutlak sünnet ifadesinin sadece Peygamber (S.A.V.)'e ait uygulamaları temsil ettiği görüşünü savunmuştur. Aksini savunan alimlere göre sa­habe dilindeki "falan şey sünnettendir" gibi mutlak ifadelerin merfu' hadise tahsisi doğru değildir. Ancak bu görüş İbni Hacer'in aktardığı cumhura ait deliller karşısında zayıf kalmak­tadır.

Bunlardan ayrı olarak dikkat edilmesi gereken diğer bir hu­sus, sünnet kelimesinin sahabe döneminin sonlarına doğru ya da tabiin döneminde ortaya çıkan bir başka kullanıma kavuş­muş olduğu hususudur. Şâtibî Muvafakat adlı eserinde bu du­rumu şöyle anlatır: "Kitap ve Sünnet'ten bildiğimiz ya da bil-me'diğimiz bir delile dayanan sahabe ameli için de sünnet lafzı kullanılır. Zira böyle bir amel ya bize ulaşmamış [ama sahabe nezdinde müsellem olan] bir sünnete bağlılığı ifade etmektedir ya da sahabenin veya sahabeden olan halifelerin, hakkında gö­rüş birliği ettiği bir içtihadı temsil etmektedir.[106] Şâtibî bu hususa değindikten sonra konuyla ilgili örnekler vererek açıkla­malarına devam eder.[107]



[103] Buharî, Nikah, 102, hadis nr: £214; Müsüm, Radâ', 12, hadis nr: 3611-12

[104] İbni Hacer, Nuzhetu'n-Nazar, thk. Nureddin Itr, 1414, s. 109

[105] Muhtelif manalarda kullanılan "sünnet" kelimesinin nerede ne anlama gel­diğini anlamak için kelimenin kullanıldığı bağlamı dikkate almak gerekir. Buna göre muhtemel manalardan birinin belirlenmesi kelimenin içinde bu­lunduğu siyak ve sibaka göre olacaktır. Kelime, izafe gibi bir kayıtla kullanıl­mışsa kullanımdaki kayıt esasına göre mana kazanır. "Ömer'in Sünneti" örneğinde olduğu gibi. Kelimenin mutlak {es-Sünne/Mine's-Sünne) olarak kullanıldığı durumlarda neyi ifade ettiği tartışmalı olmakla beraber bunun ekseriya Peygamberin Sünnetini ifade ettiği söylenebilir. Kelimenin kullanıl­dığı örneklere baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. (Bkz. Leknevî,Zqferu7-Emâni, s. 214 vd.)

Son dönem Hanefi alimlerinden bazıları ile bazı Malikîler ise sahabeye ait söz ve uygulamaların da sünnet kapsamına dahil olduğunu belirtmişlerdir. (Bkz. Şatibî, el-Muvâfakât, 4/3; Tehânevî, Keşşâfu Isülâhâti'-Funûn, 1/982} Buna göre içki cezası, Kur'an'ın cem'i (Bkz. Şatibî, el-Muuâfakât, 4/4) ve te­ravih namazı (Tehânevî, Keşşaf, 1/981) gibi sahabe tatbikatıyla bize intikal eden hususlar bazı Hanefî ve Malikîlere göre "sünnet" olarak isimlendirilir. Ancak Şafiîler, bunları dinin matlub ve muteber emirleri olarak kabul et­mekle beraber sünnet başlığı altında ele almazlar. Mesela teravih namazı için "sünnet" ifadesi yerine "nafile" kelimesini kullanırlar. Bazıları sünnet kelimesinin kullanımıyla alakalı olan bu ihtilafı, mezhepler arası ihtilafların temel nedenlerinden biri olarak ileri sürmüşlerse de bu doğ­ru değildir. Gerek Tehânevînin gerekse Şatibî'nin ifadelerinden de anla­şıldığı gibi sünnet kelimesinin kullanımıyla alakalı bu farklılık herhangi bir ihtilafın menşei ve nedeni değildir, bilakis müçtehidlerin sahabe kavlinin değeri konusundaki ihtilaflarının tabiî bir sonucudur. (Bkz. Şatibî, a.g.e. 4/4; Tehânevî, a.g.e. 1/982)

Meselenin daha net olarak anlaşılması için sahabe kavliyle igili kısa bir özet sunmak yerinde olur. Sahabe sözünün hüccet olup olmadığı konusundaki görüşleri şu dört maddede özetlemek mümkündür:

1 -Akıl ve içtihad ile kavranamayacak bir konudaki sahabe sözünün hüccet olduğu hususunda bütün müçtehidler müttefiktir. Bu konularda sahabenin Peygamber'den aktarımda bulunduğuna hükmedilir.

2-Sahabenin açıkça ittifak ettiği ve hakkında ihtilafa düşmediği konulardaki söz ve uygulamaları da bütün müçtehidlere göre hüccettir. 3-Herhangi bir sahabînin içtihada binaen söylediği bir sözün başka bir sahabî için bağlayıcı olmadığı konusunda da İttifak vardır. 4-Sahabenin şahsî içtihadına binaen söylediği bir sözün veya yaptığı bir uy­gulamanın tabiîn ve sonraki kuşaklar için bağlayıcı olup olmadığı konusu ihtilaflıdır. Cumhur bu vasıftaki bir sahabe sözünün hüccet olmadığını söy­lerken, bazı Hanefi ve Malikîler ve bir kısım Şafiî ve Hanbelî alimler bunun hüccet olduğunu belirtmişlerdir.

Görüldüğü gibi ilk üç şıkta mezhepler arasında herhangi bir ihtilaf söz konu­su değildir. İhtilaflı olan son şıkta bile esasiı bir ihtilaftan bahsedilemez. Zira Hanefî ve Malikîlerin" sünnet olarak isimlendirdiği sahabe tatbikatı şayet bir delile dayanıyorsa {ki genelde öyledir) Şafiîlere göre de itibara alınmak du­rumundadır. Zira Şafiî'ye göre Kitap, Sünnet, Kıyas ve maslahat gibi bir de­lile dayanan herhangi bir söz veya uygulama dinî emirler kapsamında ele alınır. {Bkz. Abdülganî Abdülhalik, Hücdyyetu's-Sünne, s. 60) Bundan ha­reketle Raşid Halifelere veya diğer sahabeye ait söz ve uygulamaların bü­yük bir kısmının Şafiîlere göre de matlup olduğu anlaşılır. Mesela Şafiîler, Kur'an'ın cem'ine veya içki için belirlenen cezaya Sünnet demeseler de sa­habe tatbikatıyla sabit olan bu hususların esas alınması gerektiğini belirtirler. Öte yandan Şafiî'f|in j'Sünnet" başlığı altında ele aldığı Peygamber'e ait söz, fül ve takrirleri diğer müçtehidler de hüccet olarak kabul etmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi sadece sahabeden aktarılan bazı içtihadî görüşlerin değeri konusunda kısmî bir ihtilaf sözkonusudur. Ancak bu ihtilaf adı geçen söz ve uygulamaların sünnet başlığıyla ifade edilip edilmemesinden kay­naklanmış değildir. Nitekim bu hususları sünnet başlığı altında ele alan alimler de bunları hiç bir fark gözetmeden sağlam yoldan Peygamberden aktarılan sünnetlerle Özdeşleştirmemişlerdir. Aynı alimlerin sahabe sünneti­nin Peygamber sünnetiyle özdeş olmadığı konusunda açık beyanları bu­lunmaktadır. (Bkz. Tehânevî, a.g.e. 1/981)

Burada dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da şudur: Ne Cumhur ne de görüşlerini aktardığımız Hanefî ve MalikîSer sahabe ve tabunun kişisel ifa­delerine veya sonradan oiuşan toplumsal örfe Peygamber'e aittir anla­mında "Sünnet" dememiştir; ve Peygamber'e ait olmayan bir durumu O'na nisbet etmemişlerdir. Yukarıda bahsettiğimiz tartışmalar sünnet kelimesinin kullanımı konusunda cereyan etmiştir. Yoksa Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Alihi Sellem)'in söz, fiil ve takriri şeklinde tanımladığımız Sünnet mef­humu çerçevesinde değildir. Bu anlamdaki Sünnetin değeri ve konumu ke­limenin kullanımıyla alakalı değildir. Sünnetin bu anlamdaki değeri Kur'an'la sabittir. Nebevî açıklama, uygulama ve takrirlerin değeri; Peygam­ber (Sallallâhu Aleyhi ve Alihi SellemJ'e itaatin gerekliliği Sünnet kelimesi­nin bu veya şu anlamda kullanılmasına bağlı değildir. Nitekim Peygamber (S.A.V.)'in konumunu beyan eden ve O'na itaati emreden ayetlerde de Sünnet kelimesi kullanılmamıştır. Sünnetin hüccet değeri ve konumu nasların kat'î delaletiyle sabit olan bir konudur. Bu husus bütün müslüman müçtehidler arasında ittifakla sabittir.

Özetle belirtmek gerekirse, islamın temel prensiplerinden hareketle ortaya Ronan çözüm ve uygulamaları sünnete uygun veya sünnet olarak niteleyen alimler olmuştur. Ama buna, "Peygamber'e aittir ve ondan aktarılmıştır" anlamında sünnet diyen yoktur. Ancak tarihselci teze dayanak bulma arayı­şının hissedildiği bazı çalışmalarda kelimenin değişik kullanımlarından hare­ketle alakasız bazı sonuçlara ulaşılmaya çalışıldığı görülmektedir. Kur'an ve Sünnetteki cüz'î direktiflerden çıkarılan temel ilkeleri işletme adına Kur'an ve Sünnetin somut çözümlerini devre dışı bırakan bir yaklaşımın İslamın en temel verilerine aykırı olduğu usul kitaplarında hikmetle talil başlığı altında genişçe izah edilmiştir. Böyle bir mantıkla ortaya konan anlayışa "Sünnet" diyen ya da bu türden bir faaliyeti Sünnet çerçevesinde ele alan hiç bir müçtehid yoktur. Böyle bir anlayış, hiç bir zaman sahabe arasında kabul görmüş değildir. Bu şekildeki bir telakkiye Şafiî kadar diğer müçtehidler de karşıdır. -Çeviren

[106] Şâtibî, el-Muuâfakât, 4/3 vd.

[107] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 56-61.