- S.Ü. FIKIH USULÜ 1.HAFTA ÖZET

Adsense kodları


S.Ü. FIKIH USULÜ 1.HAFTA ÖZET

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Rüveyha
Tue 7 February 2017, 09:14 pm GMT +0200
                                     
  S.Ü.   FIKIH USULÜ   1.HAFTA ÖZET

   Tarifi: Fıkıh usulü Arapçada “ilm-u usûli’l-fıkh” veya “usûlü’l-fıkh” ve Osmanlıcada “usûl-i fıkıh” olarak ifade edilir.
   Bu ilimle uğraşan alime de usûlî (çoğulu usûliyyûn) adı verilir.
Bugün bu ilmi ifade etmek üzere Arapçada şu terimlerin kullanıldığını görmekteyiz:
Usûlü’l-fıkıh,
İlmu usûli’l-fıkıh,
Usûlü’t-teşrî’ el-İslâmî (İslâm Teşrî Usûlü)
Türkçede de şu terimler kullanılmaktadır:
İslâm Hukuk Usûlü,
İslâm Hukuk Metodolojisi,
İslâm Hukuk Felsefesi,
İslâm Hukuku Nazariyatı.
   “Usûl” kelimesi “temel, kök, kaide, dayanak, esas” gibi anlamlara gelen ve dilimize“asıl” şeklinde geçen “asl” kelimesinin çoğuludur.

   Usûl, ıstılahta râcih, kaide ve delil manalarında kullanılır.
   Râcih: “Kelâmda as(ı)l olan mana-yi hakikîdir” ifadesinde asl, râcih anlamındadır. Yani kelâmın mecazî değil de hakikî manasına haml olunması tercih olunur, tercihe şayandır, demektir.
   Kaide/Kural/Prensip: “Lâşe'nin zaruret içinde bulunan insan tarafından yenilebileceği, asıl olanın hilâfınadır” sözünde asıl kelimesi, genel kaide/kural/prensip anlamındadır.
   Delîl: “Bu mes'elenin aslı, icmâ'dır” ibaresindeki asıl “delîl” anlamındadır. Yani bu mes'elenin delîli/mesnedi/dayanağı icmâ'dır, demektir.
   “Fıkıh (fıkh)” kelimesi ise sözlükte “derinlemesine anlama; bir şeyin inceliklerini, içyüzünü, künhünü kavrama” anlamlarına gelir.
   Kur'ân'da fıkıh kelimesi mutlak ilim için değil, ince anlayış, keskin idrak ve konuşanın gayesini anlamak manalarında kullanılmıştır (Nisa, 78; Hud, 91).
   Fıkhın ıstılah/terim anlamına gelince; Hanefîler Fıkıh'ı “kişinin amel yönünden lehine ve aleyhine olan şer'î hükümleri bir meleke halinde bilmesidir” şeklinde tarif etmişlerdir.
   Şâfiîlerin tarifi ise “şer'î-amelî hükümleri yani ibâdât, muamelât ve ukûbât'a ait hükümleri, tafsilî delillerinden çıkararak bilmektir” şeklindedir.
   Hanefîler bilmek (ma'rifet) tabirinden “delilinden çıkararak bilme, meleke ve
iktidar” manasını kastetmişlerdir.
   Fıkh'ın şu şekilde de tarifi yapılmıştır: “Fıkıh ibâdet, muamelât ve ukûbata ait şer'î hükümlerin hey'et-i umûmiyesidir.”
   Şer'î hükümleri, delillerinden çıkarak bilen âlime fakîh denir ki, müctehid demektir.
İctihâd ve istinbât(açıkça bildirilmemiş hükümleri, bilgileri, açıkça bildirilenlere benzeterek, meydana çıkarmak.) melekesine mâlik olmayan bir kişiye, ne kadar çok fıkhî meseleyi öğrenmiş ve ezberlemiş olsa da fakîh denmez.
   Fıkıh da kendi içerisinde ikiye ayrılır:
Fürû-u fıkıh ya da kısaca fürû‘ (tatbikî, pratik hukuk)
Usûl-i fıkıh ya da kısaca usûl (nazarî, teorik hukuk)
   Bu ayrımda fıkıh bir ağaç gibi düşünülerek fıkhın pratik hayata dair hükümleri bu ağacın dallarına (dal anlamındaki fer’ kelimesinin çoğulu fürû‘); bu hükümlere dayanak teşkil eden esaslar da bu ağacın köklerine (kök anlamındaki asl kelimesinin çoğulu usûl) benzetilmiştir.
   “Fıkıh usulü” ıstılah/terim olarak kullanıldığında “müçtehidin şer􀀀î-amelî hükümleri tafsîlî delillerinden çıkarmasına yarayan kurallar ve bu kuralları inceleyen ilmî disiplin” kastedilir.

Meselâ ben namazın farz olup olmadığım bilmiyorum. Bilmek istediğim bu meçhule Mantık ve Usûl ilimlerinde “matlûb-i haberî” ya da “dava” adı verilir.
--Matlûb-ı Haberî/Dava Namaz farzdır.
--Küçük önerme Çünkü Allah “Namazı dosdoğru kılın!” âyetiyle namazı emretmiştir.
--Büyük önerme Allah'ın yapılmasını kesin olarak istediği(emrettiği) her şey farzdır.
--Netice O halde namaz da farzdır.
--Matlûb-ı Haberî/Dava Zina haramdır.
--Küçük önerme Çünkü Allah “Zinaya yaklaşmayın!” âyetiyle zinaya yaklaşmayı yasaklamıştır.
--Büyük önerme Allah'ın kesin olarak yasakladığı her şey haramdır.
--Netice O halde zina da haramdır.

Mahiyeti

   Âlimlerin, Fıkıh Usûlü'nün konusu ile ilgili görüşlerini şu dört maddede özetleyebiliriz:
· Deliller, ictihâd ve tercihtir.
· Şer'î hükümlerdir, dolayısıyla şer'i delillerdir.
· Şer'î delillerdir, dolayısıyla şer'î hükümlerdir.
· Şer'î hükümler ve şer'î delillerdir.
   Vücûb, hurmet, sıhhat, fesâd, rükün, şart, illet gibi hükümler; zimmet, ehliyet gibi mefhumlar; hâss, âmm, müşterek, müevvel, mecaz, kinaye, hafî, müşkil, emir, nehiy gibi lafızlar fıkıh usûlü ilminin konuları arasında yer alır.
   Özetleyecek olursak fıkıh usulünün konuları temelde iki tanedir:
İslâm fıkhının kaynakları (el-Edille eş-Şer􀀀iyye)
Hüküm çıkarma metotları (Turuku İstinbâti'l-Ahkâm)

İslâmî İlimler İçerisindeki Yeri ve Önemi

   Tefsir Usûlü ve Hadis Usûlü ilimleri, klasik dönemde bu isimler yerine Ulûmu’l-Kur’an ve Ulûmu’l-Hadis olarak anılmışlardır.

Usulcü ve Fıkıhçının Faaliyet Tarzları

   Usulcü Kitap, Sünnet ve diğer delilleri inceler. Bu delillerin durumlarına, âmm, hâss, emir, nehiy, mutlak ve mukayyed gibi değişik şekillerden hangi hal üzere bulunabileceklerine bakar ve bunlardan herbirinin hükmünü açıklayan kurallar koyar. “me'mûrun-bih (emredilen şey). “menhiyyün anh (yasaklanan şey)
   Fakih, fer'î bir olayın hükmünü tesbit etmek istediğinde, sözünü ettiğimiz usûl kurallarını alır, o fer'î olayla ilgili cüz'î veya tafsîlî delile uygular. Böylece o delilin hangi şer'î hükme delâlet ettiğini ortaya koyar.
   Özet olarak, usulcünün görevi, icmalî delilleri yani topluca kaynakları incelemek ve tafsîlî (herbir olayla ilgili) delillerden cüz'î hükümler çıkaracak olan müctehid için küllî nitelikte kurallar tesbit etmek ve bu kuralları şer'î delillerle ispatlayıp sağlam temellere oturtmaktır. Fakihin görevi ise tafsîlî delilleri incelemek ve usûl kurallarını uygulayarak bu delillerden cüz'î hükümler çıkarmaktır.

Fıkıh Usulünün Gayesi ve Faydaları

Bu ilmin gayesi, şer'î hükümlerin, şer'î delillerden nasıl çıkarılacağını öğretmektir.

FIKIH USULÜ LİTERATÜRÜ

   Konuya ilişkin birçok mesele Hicri II. asrın sonlarına doğru yazıya geçirilmeye başlanmıştır.
   Bu konuda yazılan eserler içerisinde günümüze ulaşan en eski eser İmâm Şafiî'nin (ö. 204) “er-Risâle” adlı kitabıdır.
   Bu sahada ilk eser yazan kişinin İmam-ı Azam’ın talebesi Ebû Yusuf olduğuna dair bazı rivayetler varsa da, böyle bir eser günümüze ulaşmamıştır.
   er-Risâle, Abdurrahman b. Mehdi’nin isteği üzerine kaleme alınmış ve mektup (risâle) olarak kendisine gönderilmiş olduğu için bu ismi almıştır.
   er-Risâle, Abdurrahman b. Mehdi’nin isteği üzerine kaleme alınmış ve mektup (risâle) olarak kendisine gönderilmiş olduğu için bu ismi almıştır. Eser fıkıh usulünün Kitap ve Sünnet’teki âmm ve hâss ifadeler, bunlar arasındaki ilişki, Sünnet’in hüküm kaynağı oluşu, nâsih-mensûh, hadis rivayeti, haber-i vâhid, bilginin çeşitleri ve değeri, icma, kıyas, ictihad, istihsan, ilim ehli arasındaki görüş ayrılıkları, Sahabe kavli gibi birçok konusuna temas etmektedir.
   er-Risâle, İslâmî ilimlerden naklî olanların üzerine oturduğu ilkeleri ve felsefeyi ortaya koyan ilk bilimsel çaba olarak değerlendirilebilir.

Fukahâ Mesleği

   Meslekü'l-Fukahâ (fakihlerin metodu) olarak adlandırılan bu metodu geliştirenler Hanefîler olduğu için bu metot “Meslekü'l-Hanefiyye (Hanefîlerin metodu)” olarak da isimlendirilir.
   “Tümevarım” mahiyetindeki bu metodu kullanan fakihler, önce furû’a dair hükümleri tespit edip, usul kurallarını bu hükümler üzerine bina etmişlerdir.
   Bu grupta eser aleme alan müelliflerin ve eserlerin en önemlileri şunlardır:
-----Kerhî (ö. 340/952) 􀀀 Usûl
-----Cessâs (ö. 370/980) 􀀀 Usûlü’l-fıkh
-----Debûsî (ö. 430/1038) 􀀀 Takvîmü'l-edille
-----Pezdevî (ö. 482/1089) 􀀀 Usûlü’l-Pezdevî
-----Serahsî (ö. 483/1090) 􀀀 el-Usûl
-----Semerkandî (ö. 539/1144) 􀀀 Mizânu'1-usûl
-----Nesefî (ö. 710/1310) 􀀀 Menâru'l-envâr (Kısaca “el-Menâr”)
-----Abdulaziz Buhârî (ö. 730/1330) 􀀀 Keşfü'l-esrâr
-----İbn Melek (ö. 821/1458) 􀀀 Şerhu Menâri'l-envâr


Mütekellimîn Mesleği

   Bu metotla eser kaleme alanların çoğunluğunun aynı zamanda kelamcı olması sebebiyle bu metoda “Meslekü'l-Mütekellimîn (kelamcıların metodu)” ismi verilir.
   Çoğunlukla“Tümdengelim” mahiyetindeki bu metod Şâfiîler tarafından kullanılması sebebiyle bu metot “meslekü'ş-Şâfiiyye (Şâfiîlerin metodu)” olarak da isimlendirilir.
   Şu dört eser, mütekellimîn metodunun temel kitaplarıdır:
-----Kadı Abdülcebbâr el-Mu􀀀tezilî (ö. 415/1024) 􀀀 el-􀀀Umed
----Ebü'l-Hüseyin el-Basrî el-Mu􀀀tezilî (ö. 463/1071) 􀀀 el-Mu􀀀temed
-----İmamu'l-Haremeyn el-Cüveynî (ö. 478/1085) 􀀀 el-Burhân
-----İmâm Gazzalî (ö. 505/1111) 􀀀 el-Mustasfâ
   Daha sonra bu metotla yazılan bazı eserler, bu dört kitabın telhisi (hülasa edilmesi, özetlenmesi) ile meydana getirilmiştir:
-----Fahruddin er-Râzî (ö.606/1209) 􀀀 el-Mahsûl (fî 􀀀ilmi’l-usûl)
-----Seyfüddin el-Âmidî (ö.631/1233) 􀀀 el-İhkâm (fî usûli’l-ahkâm)
………….
-----Fahruddin er-Râzî (ö.606/1209) 􀀀 el-Mahsûl (fî 􀀀ilmi’l-usûl)
-----Seyfüddin el-Âmidî (ö.631/1233) 􀀀 el-İhkâm (fî usûli’l-ahkâm)
   Bu iki kitabı daha sonraki bilginler ihtisar etmişler (özetlemişler), ihtisarları başka ihtisarlar takip etmiştir.
   Râzî'nin eserini iki fakih özetlemiştir:
-----Tâcüddîn el-Urmevî (ö. 656/1258) 􀀀 el-Hâsıl (mine’l-Mahsûl)
-----Sirâcüddin el-Urmevî (ö. 682/1283) 􀀀 et-Tahsîl (mine’l-Mahsûl)
   Yukarıdaki Bu iki kitaptan da istifade edilmek suretiyle başka kitaplar kaleme alınmıştır:
-----Şehâbeddîn el-Karâfî (ö. 684/1285) 􀀀 Tenkîhu’l-fusûl
-----Kadî Abdullah b. Ömer el-Beydâvî (ö. 685/1286) 􀀀 Minhâcü’l-vusûl
   Âmidî'nin “el-İhkâm” adlı eseri de İbn Hâcib (ö. 846/1442) tarafından “Müntehâ's-sü'l ve'1-emel fî ilmeyi’l-usûl ve'1-cedel” adıyla özetlenmiştir.

Memzûc Meslek


   Daha sonra bu iki metodu mezceden (karma metotla yazılmış) eserler de telif edilmiştir
   Bu metoda da “memzûc meslek (karma metot)” adı verilir
   Bu metodu benimseyen alimler, önceki iki gruptan seçtikleri birer ya da daha fazla sayıda eseri “cem etmek (bir araya getirmek, göz önünde bulundurmak)” suretiyle kitaplarını oluşturmuşlardır
   Bu grupta eser aleme alan müelliflerin ve eserlerin en önemlileri şunlardır:
------Ahmed b. Ali el-Bağdâdî 􀀀 Bedîu'n-nizâm el-câmî beyne kitâbey el-Pezdevî ve'l-İhkâm
   Bu eser Pezdevî ve Âmidî’nin eserlerini cem etmiştir.
----- Sadru'ş-Şerîa Ubeydullah b. Mes'ûd (ö. 747/1346) 􀀀 et-Tenkîh
   Bu kitapta, Pezdevî'nin Usûl, Râzî'nin Mahsûl ve İbn Hâcib'in Muhtasar adlı eserleri cem edilmiştir.
……………..
-----Tâceddin es-Sübkî (ö.771/1370) 􀀀 Cem􀀀u’l-cevâmî
-----İbnu'l-Hümâm (ö.861/1457) 􀀀 et-Tahrîr
   Bu eserlerin dışında, farklı özellikleri olan bazı eserleri de zikretmek gerekir:
-----Şâtıbî (ö.790/1388) 􀀀 el-Muvâfakât
   el-Muvâfakât, usûl-i fıkhın temel konularını makâsıd açısından inceleyen bir eserdir.
Müellif, Malikî ve Hanefî mezhepleri arasında muvâfakât (uzlaşı) temin ettiği eserine Kitâbü'l-Muvâfakât adını vermiştir.
   el-Muvâfakât klasik bir usul kitabını andırmaz. beş ana bölümden oluşan eserin ilk bölümü “Mukaddimât”, ikinci bölüm “Ahkâm”, bir cilt hacmindeki üçüncü bölüm “Makâsıd”, dördüncü bölüm “Edille” ve beşinci bölüm “İctihad” başlığını taşır.
   Eserin en belirgin özelliği, müellifin makâsıd (hikmet-i teşrî, hükümlerin vaz’ediliş amaçları) konusuna öncekilerde görülmeyen genişlikte yer ayırmış olmasıdır.
   Şâtıbî ile ilgilenen son dönem yazar ve araştırmacıları onun makâsıd alanında bir çığır açtığında hemfikirdir
-----Şevkânî (ö.1250/1834) 􀀀 İrşâdü'l fuhûl
   BU eser, taklit karşıtı ve ictihad yanlısı görüşleriyle tanınan Şevkânî'nin en önemli eserlerinden birisi olarak kabul edilir.
   Şevkânî, mezheplerden bağımsız ilmî kişiliğinin bir sonucu olarak bir konuyu incelerken ilgili görüşleri ve delillerini herhangi bir mezhep farkı gözetmeksizin nakleder, zaman zaman bazı görüşleri eleştirir, en sonunda da kendi görüşünü belirtir
   Bu özelliğiyle karşılaştırmalı bir fıkıh usulü kitabı niteliği taşıyan İrşâdü'l-fuhûl'de sadece fıkıh ve fıkıh usulü değil aynı zamanda hadis, kelâm ve Arap dili âlimlerinin görüşlerine de yer verilmiştir.
   Eserde, usul kitaplarının telifinde takip edilen mütekellimîn ve fukaha metotları mezcedilmiştir (birleştirilmiştir).
   Sıddîk Hasan Han'ın“İslâm'da benzeri yazılmamış bir kitap” olarak değerlendirdiği İrşâdü'l-fuhûl, fıkıh usulüne dair daha sonraki kitaplar için ilham kaynağı olmuş ve özellikle XIX. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan yenilikçi hareketlere ilmî ve fikrî bir zemin teşkil etmiştir.

Karşılaştırma

   “Kaide” mükellefin fiiline ilişkin olup fıkhın birden çok alanındaki fer'î meselelerin tamamına veya büyük çoğunluğuna uygulanabilir genel prensipler verirken veya varılan çözümlere ortak açıklama getirirken;
   fıkıh usulü kuralları şer'î delillere ilişkindir ve bu delillerden şer'î hüküm elde etme yollarını ifade eder.
   Karışıklığı önlemek için birçok müellif küllî kaidelere “kavâid-i fıkhiyye (el-kavâidul-fıkhiyye)” diğerine de “kavâid-i usûliyye(el-kavâidul-usûliyye)” diyerek aradaki farka işaret etmek ister.
   Usûl-i fıkıh genelde Arapça lafızlardan hüküm çıkarma kuralları iken, küllî kaideler şer'in sırlarına ve hikmetlerine vâkıf olmayı mümkün kılan umumi hukuk prensipleridir
   Fıkıh usûlü ilmi, fakîhin uyması gereken kaideleri açıklar ki, bunlar onun hüküm çıkarırken hataya düşmesini önler.
   Fıkıh kaideleri ise, birkaç hükmü birleştiren, bir kıyas veya fıkhî kaidede toplanabilen benzer hükümler koleksiyonudur
   Bu tür çalışmalara misal alarak bazı eserler zikredebiliriz:
-----İzzeddin ibn Abdüsselâm (ö. 660/1262) 􀀀 Kavâidü'l-ahkâm (Şâfiî)
-----Karâfî (ö. 684/1285) 􀀀 Envâru'l-burûk fî envâri'l-furûk (Mâlikî)
-----İbn Cüzey (ö. 741/1340) 􀀀 el-Kavânînu'l-fıkhiyye (Mâlikî)
-----İbn Receb (ö. 795/1393) 􀀀 el-Kavâidu'1-kübrâ (Hanbelî)
-----İbnu'l-Lehhâm (ö. 803/1401) 􀀀 el-Kavâid ve'1-fevâidu'l-usûliyye (Hanbelî)
-----İbn Nüceym (ö. 970/1563) 􀀀 el-Eşbâh ve'n-nezâir (Hanefî)

DELİL KAVRAMI VE ŞER‘Î DELİLLER

   Arapça'da “yol göstermek, irşat etmek” anlamındaki delâlet kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olan “delîl” kelimesi “yol gösteren, doğru yola ve doğru sonuca götüren” mânasına gelir.
   İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre delil “üzerinde doğru düşünmek suretiyle haberî bir sonuca (matlûb-ı haberî) ulaşılması mümkün olan şey”dir.
   Delil ile ulaşılan bilgi kat'î olabileceği gibi zannî de olabilir.
   Kelâm ekolüne mensup usulcüler ise ilim-zan ayrımı yaparak kat'î bilgiye (ilme) ulaştırana “delîl”, zannî bilgiye ulaştırana da “emâre” demeyi tercih etmişlerdir.
   İslâm hukuku açısından ifade edilecek olursa tarifte geçen “haberî sonuç”tan maksat şer'î hükümdür. Böylece delil daha açık bir ifadeyle “şer'î ve amelî bir hükme götüren şey” tarzında tarif edilebilir.
   Tafsîlî, diğer bir ifadeyle cüz'î deliller, özel bir meseleyle ilgili belirli bir şer'î hükmü bildiren delillerdir.
   İcmâlî deliller ise şer'î hükümlerin genel kaynaklarıdır. Bunlar da ilk planda “edille-i erbaa” veya “edilletü'l-ahkâm” denilen kitap, sünnet, icmâ ve kıyastır.
   Naklî deliller, oluşumunda müctehidin katkısı olmayıp Şâri'den nakledilen şer'î asıllardır. Bunlar da Kitap ve Sünnetten ibarettir. Bu ikisi, sadece Hz.Peygamber’den işitilmekle bilinmeleri sebebiyle “sem'î deliller” diye de anılırlar.
   Aklî deliller ise naklî delil ile bağlantılı olmakla birlikte aklî muhakeme ve beşerî yorumun ağırlıkta olduğu, oluşmasında müctehidin katkısının bulunduğu delillerdir.
   Şer'î delillerin bir başka ayrım ve derecelendirmesi de “sübût” ve “delâlet” yönündendir. Sübût ile delilin kaynağına aidiyeti ve bizlere kadar naklediliş şekli; Delâlet ile delilin, kendisinden çıkarılan hükmü/manayı ortaya koyma gücü kastedilir.
   Kur'an'ın Allahu Teala’dan Hz.Peygambere gelişinde ve bizlere kadar naklinde hiçbir şüphe ve kesinti olmadığı için, bütün âyetler sübût yönünden kat'îdir.
   Hadisler ise belli türleri hariç sübût yönünden genelde zannîdir.
   Şer'î deliller, hükme delâletinin kuvvetine göre de kat'î ve zannî şeklinde ikiye ayrılır:
Kendisinden şer'î bir hükmün açıkça anlaşıldığı ve başka türlü anlaşılmasının doğru olmayacağı deliller delâleti kat'î; dolaylı şekilde hüküm bildiren, yorum ve izaha muhtaç olanlar da delâleti zannî delillerdir.

   Bu ayrımların sonucu olarak naklî deliller, dörtlü bir ayrım ve derecelendirmeye tâbi tutulur:
Ø Sübûtu ve delâleti kat'î
Ø Sübûtu kat'î, delâleti zannî
Ø Sübûtu zannî, delâleti kat'î
Ø Sübûtu da delâleti de zannî
   Bu tasnif, aynı zamanda deliller ve delillerin alt türleri arasındaki hiyerarşiyi ve çatışma halinde hangisinin öncelik taşıyacağını belirlemeye de yardımcı olur.
Kitap ve Sünnetin İcmâ ve kıyas şer'î delildir. Bu dört delil usul kitaplarında “şeriatın asılları” (usûlü'ş-şer􀀀) olarak anılır.
   Bununla birlikte sadece Kitap ve Sünnet'i veya Kitap-Sünnetİcmâ üçlüsünü kabul edip kıyası daha talî ve farklı bir konumda ele almak da mümkündür.
   Bu yaklaşım tarzı ise kıyasın bir delilden ziyade diğer üç delilden hüküm elde etme(istinbat) metotlarından biri sayılmasıyla veya ilk üç delilin kat'î, kıyasın ise zannî delil kabul edilmesinden kaynaklanan derece farklılığının gösterilmesi gayretiyle izah edilebilir.

1.Aslî Deliller


   Edille-i Şer’iyye “aslî deliller” ve “fer’î deliller” olmak üzere iki kısımda ele alınır.
   “Müttefekun Aleyh Deliller” olarak da isimlendirilen aslî delillerin delil olarak kabul edilip kullanılması hususunda genel bir ittifak oluşmuştur ki, bunlar Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyas’tır.
   İcma ve kıyasın imkan ve(ya) hücciyetini kabul etmeyen alimler olmuş fakat bunların sayısı çok sınırlı kalmıştır.

2.Fer‘î Deliller

   “Muhtelefun fîh Deliller” olarak da isimlendirilen Fer’î delillerin delil olarak kabul edilip kullanılması hususunda ihtilaf edilmiş olup, bunlar İstihsan, Mesâlih-i Mürsele, Örf, Şer’u men kablenâ, Sahâbî Kavli, Sedd-i Zerîa, ve İstıshâb delilleridir.

3. Kaynak ve Metot Olma Açısından Deliller

     Kitap ve Sünnet’in aslî birer kaynak oldukları aşikardır.
   İcmâ, tahakkuk aşamasında bir metot iken, gerçekleştikten sonra bir kaynak haline gelmekte; deliller hiyerarşisinde Kitap ve Sünnet’ten sonra üçüncü sıraya yerleşmektedir.
   Bir kaynak olarak düşünüldüğünde kıyas “bir konudaki yerleşik kural” anlamına gelmekte, bunun mukabil iolan istihsan ise “bu yerleşik kuralın istisnası”nı ifade etmektedir.
   Mesâlih-i Mürsele, Sedd-i Zerîa ve İstıshâb delillerinin metot oluşu açıktır.
Şer’u men kablenâ, Sahâbî Kavli ve Örf delilleri mahiyetleri itibariyle kaynak sayılırlar. Fakat bunların kaynak oluşları mutlak olmayıp “mukayyed”dir; bunlardan Sahâbî Kavli ve Örf aslî kaynaklar olan Kitap ve Sünnet’e uygun olmaları şartıyla muteberdir. Şer’u men kablenâ ise ancak Kitap ve Sünnet’te yer alması durumunda delil olma vasfını hâiz olur.

Fatma6969
Sat 20 October 2018, 07:56 am GMT +0200
Konuyu  okudum ve gerekli olan tüm bilgi verilmiş. Allah razı olsun

Esma Hamuş
Sat 20 October 2018, 08:01 am GMT +0200
Rabbim razı olsun güzel hazırlanmış bir özet olmuş..