- Söz Allah'ın sanatıdır

Adsense kodları


Söz Allah'ın sanatıdır

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Sat 23 October 2010, 04:41 pm GMT +0200
280. Söz gökten inmiştir. Söz Allah'ın sanatıdır.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'ÎIün, Fa'ilün,
(c. II, 938 )


• Söz, söz söylemeyi bilen, sözün kudretini anlayan kişinin yanında büyüktür. Söz çok değerli bir şeydir. Çünkü söz, gökten inmiştir.

• Eğer iyi bir söz söylemezsen, bin söz söylesen onlar söz sayılmaz. Fakat iyi ve yerinde söz söylersen, bir tek sözün binlerce söz kadar değeri vardır.

• Söz perdesini kaldırsan da, söz ortaya çıksa, görünse, o zaman görür ve anlarsın ki, söz, Allah'ın san'atıdır.

• Söz, yüzünü gösterse, herkes ona gıpta eder. Bundan dolayı o, yüzünü gizIer, kendini göstermez. Ne mutlu o kişiye ki, sözde sır sahibidir. Aklına geleni söylemez, sözün nereye varacağını bilir.

• Arştan yere kadar, zerre zerre her şey konuşmaktadır. Yeryüzü de, anlayışta tıpkı arşa benzer.

281. Güneş gibi herkese, her şeye esirgemeden nurunu saç!

Müfte'ilün, Müfte'ilün,
.(c. II, 993)


• Her şeyi besleyen, geliştiren ezelî nürdan sana fazlasıyla vermişler.

• Güneş gibi her şeye, herkese esirgemeden nörunu saç, onlara hoşça bak! Çünkü onların hepsi de donmuş gibidir. Hepsi de senin ışığına, hararetine muhtaçtır. Onları sen canlandıracaksın, sen yetiştireceksin.

• Ey ilkbahar! Ağaçlar insafsız deli kıştan perîşan olmuşlar, solmuşlar, sararmışlar onlara bir bak, onlara hayat ver!

• Dudağını aç da, Hz. îsa'nın; "Ölüyü dirilten dua"sını oku, çünkü; varlıklar cefa Deccalı yüzünden ölmüşlerdir.

• Bugün herkesin mahmurluğunu gider. Çünkü herkes her şeyi senin şarabından içmiş kendinden geçmiştir, onları uyandır!

• Kış mevsiminde ağaçlar, bitkiler, bağlarda ve bahçelerde bulunan bütün varlıklar, yokluk zehrini içmişler, yok olmuşlardı. Şimdi, sen onlara ölümsüz yaşayış panzehirini ver, onları dirilt!

• Seher rüzgarı gibi gece perdelerini yırt, çünkü, hepsi de yüzlerce perde altında gizlenmiş kalmışlardı.

 

282. Gönül, pencereye benzer, beden evi onunla aydınlanır.

Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat.
 (c. II, 898 )

• Ben; "Mest gönül nereye gidiyor?" diye seslendim. Padişahlar padişahı;"Sus" dedi, "0 bizim yanımıza geliyor."

• Padişahım dedi ki, sen benimle beraber değil misin? Senin harfsiz, sözsüz sesini içimde duyuyorum. Öyle olduğu halde, gönlüm, şaşkın şaşkın dışanda nerelere gidiyor?

• Dedi ki: "Gönül dediğin bizimdir, bizim balımız mülkümüzdür. Bizim destanımızın "Rüstem"i dir. Allah hakkında yanlış hayale kapılanlarla savaşmaya gidiyor.

• 0 hangi tarafa gitse, talih de o tarafa gider. Hangi tarafa deme, o istedikçe istediği tarafa gider.

• Bazen güneş gibi feyizli nüru ile yeryüzü hazinesine dolar. Bazen de Hz. Peygamberin duası gibi gökyüzüne yükselir.

• Bazen bulut memesinden, yeryüzüne lütuf, kerem, ihsan sütünü verir. Bazen de can gül bahçesinde seher rüzgarı gibi eser, etrafa hoş kokular yayar.

• Sen de gönlün izine uy, onun gittiği yerlere git, git de yeşilliklerin, çiçeklerin kara topraktan nasıl bittiklerini, vefa ırmaklarının durmadan nasıl aktıklarını gör!

• Dünyaya şekiller, süretler, nakışlar, güzellikler bağışlayan sadedir, şekilsizdir, süretsizdir. Herkesin eli, ayağı odur da, kendisi elsiz, ayaksız gitmededir.

• 0 yanlış bile yapsa, yaptığı doğrunun doğrusudur. Cefaya doğru gitse, başımıza cefalar yağdırsa, ettikleri vefanın da vefasıdır.

• Gönül, pencereye benzer. Beden evi onun yüzünden aydınlığa kavuşur. Şu beden her gün mezara doğru, yokluğa doğru gitmededir. Gönül ise ölümsüzlüğe doğru yol almadadır.

• Gönül acaip bir şey! Yapayalnız gidiyor ama, bir taraftan fitneler koparıyor, Padişahların kanlarını döküyor, diğer taraftan barışı seviyor, herkesle anlaşıyor,oluyor.

• Sevgilinin canımla, gönlümle bitmez, tükenmez macerası var! Hem de öyle gizli, örtülü değil! îşte bak, şuracıkta, sizin önünüzde yürüyen gölge varlığımda da gizlenmiş olan, benim gönlümdür.

 

283. Hakîkatler güneşine anlatış bir perdedir.

Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 921)

• Denizden buharlaşarak meydana gelen sis, denizi göstermediğ candan kopup gelen söz de cana perde olur.

• Hikmetten bahsetmeye girişmek pek yüce, pek büyük bir işle uğraşmaktır. Fakat hakîkatler güneşine anlatış bir perdedir.

• Dünya, köpük gibidir. Hakk'ın sıfatları denize benzer, fakat köpük, yani dünya, denizin rengine, güzelliğine perde olmuştur.

• Köpüğü gidermeye, ortadan kaldırmaya çalış ki, denizin güzelliğini görebilesin. Halbuki sen, denizin köpüğüne takılıp kalıyorsun. Bilmiyorsun, bilmiyorsun ki köpük denizi sana göstermemektedir. 

• Dünyada gördüğün süretlere, resimlere, muvakkat verilmiş olan güzelliklere dalma, onlar hakkında düşünceler yürütme! Gördüğün resimler, süretler zamanla kaybolup giderler. 

• Nasıl saçlar, sevgilinin yüzünü, gözünü örterse, güzelliğini göstermezse harfler de sözün özünü örter. Bu yüzden harf kabuğunu kırmak gerektir.

• Sen her hayali, perdeyi açan bir şey sanırsın, o hayali gönlünden at gitsin. Çünkü asıl sana perde olan, o hayaldir.

• Şu var gibi görünen, aslında yok olan, yokluk diyarı olan dünya Hakk'ın bir eseridir, delilidir. Fakat bu eser de, bu delil de yaratıcının güzelliğini örtmededir.

• Her ne kadar bu varlık, varlık madeni olan Tebrizli Şems'ten bir kırıntı, bir kesinti ise de, o kesinti cana perde oluyor, asıl madeni göstermiyor.

 

284. Gül, bana bir kadeh getirdi de, "Şarap içer misin?"dedi.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 934)



• Gül bahçesinde, kırmızı gülün bir hayhuyu var! "Geliniz, benim ağzımı koklayınız, ne kokuyor?" diye söylenip durmada.

• Zaten bahçede bulunanların hepsi de mest olmuş. Fakat gül kadar değil Çünkü onlar sadece birer kadeh içmişler. Halbuki, gülün elinde şarap testisi var, durmadan içip duruyor.

• Madem ki yıl, sevinç yılı, gün de zevk günüdür. Böyle bir yılda, böyle bir günde aşkı kendine huy edinen herkes mutludur.

• Ay yüzlü ebedî bir sakisi olan kişi neden bizim gibi gül bahçesini kendine yurt edinmez? Meclisimize gelip; "îçiniz!" emrini duyan cana, binlerce kutlu can feda olsun.

• Güle; "Kime gülüyorsun?" diye sordum. "Iki kumalı çirkine "diye cevap verdi.

• 0 çirkin varlık yani dünya, binlerce kişinin ilkbaharını hazana çevirdi. 0 nun aşkla ne ilgisi vardır?

• Gül bana bir kadeh getirdi de; "Şarap içer misin?" dedi. "Elbette içerim, neden içmeyeyim? Benim de boğazım var, ağzım var!" dedim.

• Zaten ilahî şarabı içmek için ağza, boğaza ihtiyaç yoktur. Zerre zerre her varlığın şarabı da, mezesi de gizli yoldan ondan gelmiyor mu?

• Diken; "Gülün, lalenin yüzlerce düşmanı var!" diye gayrete düşmüş de, ne fena halde mest olmuş, ne sert huylu, ne de ekşi bir suratı var?

• Hz. Müsa'nın tecellî durağı olan Tur Dağına bak! 0 sonsuz şarabı o kadar çok içmiş ki, ağzı yok ama, karnı çarşı gibi geniş.

• Bahar mevsiminde bağlara, bahçelere git de; mest olmuş ağaçları seyret! 0 kadar içmişler ki, içtiklerini hoş kokulu çiçekler halinde dışarı vurmuşlar.

 

285. "Bu güzelliği, bu hoş kokuyu,
 bu rengi kimden aşırdın?" diye güle sordum.

Mefa'îlün, Fa'îlün,
 (c,11,927)

• Bundan sonra bülbül, bahçede bizden bahseder. 0 gönüller alan, o benzeri bulunmayan sevgilinin güzelliğini anlatır durur.

• Rüzgar eserken söğüt ağacının üstüne düşünce, söğüt ağacı bu rüzgarın ondan gelen bir rüzgar olduğunu anlar da neşelenir, oynamaya başlar. Allah bilir, o oynarken havaya neler söyler?

• Çınar, çayır çimenin derdinden birazcık olsun anlar da, geniş ellerini açar. Onların dertten kurtulmaları, huzura kavuşmaları için, bir hoşça duaya başlar.

• "Bu güzelliği, bu hoş kokuyu, bu rengi kimden aşırdın?" diye güle sordum. Utancından yavaşça güldü ama, nereden aşırdığını hiç söyler mi?

• Gül, bülbüllerin ötüşünden mest olmuş, gülerek kendinden geçmiş etrafa hoş kokular yayıyor, ama, o benim gibi içi yanık, harap değil! 0 sarhoş halinde size nergisin sırlannı söylüyor.

• Sen, sırları duymak istiyorsan, sarhoşların yanına git! Çünkü sarhoşlar işin nereye varacağını düşünmeden, utanmadan, çekinmeden sırları söylerler.

• Şarap, üzümün kızıdır. Kerem ve ihsan suyundandır. Ağzını açmıştır. Cömertlikten bahsedip durmada, üzüntüsü, kederi olanları, acı duyanları, neşelendirmektedir.

• Bilhassa üzümün kızı olmayan, arş şarabı olur da kerem sahibi Hakk'tan gelirse, onun cömertliğini, onun keremini, onun lütfunu söylese söylese ancak onu yaratan söyler, başka kimse söyleyemez.

• 0 arş şarabı, arif kişinin gönlünde coşar, köpürür. Onun beden küpünün derinliklerinden dilsiz, dudaksız sana seslenir, seni içmeye davet eder.

 

286. Aşk hiçbir afetten, felaketten, beladan ders almaz.

Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 937)

• Sevgilim, senin aşkın beni en yakınlarımdan vazgeçirtti. Zaten senin aşkın günahtan duygusunu kökünden söker atar.

• Bu sebeptendir ki, aşk, harap oluştan, yıkılıştan başka bir şey değildir. Aşk, hiç bir afetten, felaketten, beladan öğüt almaz, ders almaz.

• Bu sebeptendir ki, aşkta ne malın mülkün; ne şöhretin, saygının, yüksek mevkinin; ne evlat ve iyalin yeri vardır.

• Aşığın canı, aşk kılıcını çekince, teşekkür için onun önüne binlerce mukaddes can korlar.

• Hem aşk havasına düş, hem de yıkılıp dökülmekten kork, hem nekes ol, şükür dudaklıya gönül ver; buna imkan yok!

• Aşk ateşi gelip de, kendinden başka ne varsa yakıp yandırırsa, işte o zaman gönlünde ne varsa, yanınca sevin, tatlı tatlı gül!

• Bilhassa, ezelden beri devam eden, sayıları, sevilen birisinin aşkı olunca bu aşk!

• "Onu gördüm" diyorsan, Allah için olsun, şu iki baş gözünü kapa da, gönül gözünü, can gözünü aç!

• Çünkü bu baş gözü ile bakışı yüzünden, iki dünyada da, senin gibi benim gibi binlercesi durmadan helak olur, kör olur, gider.

• Gözüme onun yüzünden başka bir şey görünürse, iki gözüm de, kazmalarla, külünklerle oyulsun gitsin.

• Bütün insanların can gözleri bile mat oldu. Aciz kaldı. 0 boyu posu düzgün padişahın ululuğuna, güzelliğine ulaşmanın imkanı var mı?

• Yazık, keşke Hz. Ali'nin Hayber Kalesi'nin kapısını çekip kopardığı gibi senin varlığını da Allah çekip koparsaydı.

• 0 bahsettiğimiz ülkeden binlerce yıl uzakta bulunan yerlerde bile onun beş vakitte çalınan nöbetini nasıl çalıyorlar, gözlerinle görseydin!

 

287. Küfür insanhğın yüzünü karartmıştı.
  Hz. Muhammed'in nüru imdada yetişti.

Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
 (c. II, 882)

• Küfür, insanlığın yüzünü karartmıştı. Hz. Muhammed'in nüru imdada yetişti. Sonsuza kadar yaşayacak olan manevî saltanat geldi, ölümsüzlük davulunu çaldılar.

• Yeryüzü manen nürlandı, yeşillere büründü. Gökyüzü sevincinden yenini, yakasını yırttı. Ay ikiye bölündü, tamamıyla rüh oldu.

• Cihan tatlılıkla doldu ve beline mutluluk kemerini bağladı. Kalk, o ay yüzlü tekrar geldi!

• Dünyaya ait düşüncelere dalan bir çok bağlarla bağlanmış olan akıl, bir gececik olsun aşk padişahına kavuştu. Günah bağları ile bağlı nefis, akla; "Benim bahtım karaymış, ikbal, mutluluk senin kapına geldi." dedi.

• Aşıkların gönüllerinden geçenleri bilen sır çavuşu geldi, başını ayak yaptı, kalem oldu da kağıdın gönlüne, şu hoş, tatlı, müjdeli haberi yazdı:

• "Ey tertemiz gönüller, ne zamana kadar toprağın içinde sabredeceksiniz? Haydi, mezarlarınızdan sıçrayın, çıkın, size ilahî yardım geldi."

• Kıyamet davulunu çaldılar, mahşer surunu, yeniden dirilme surunu üflediler. Ey ölüler! Vaat edilen yeniden dirilip kalkma vakti geldi.

• "Kabirdekiler dirildiler çıktılar, gönüllerindekiler açığa çıktı" ayeti bilindi. Sür sesi geldi. Can da maksadına erişti.

Adiyat Suresi, 100/9-10. ayetlere işaret var.

• Dün gece, gökyüzünde parlayıp duran yıldızlardan bir gürültü duyulmuştu. Neşeli bir ses şöyle haykırıyordu; "Yıldızı pek kuvvetli olanların en kuvvetli olanı kainatı şereflendirdi."

• Kalk, devran bizim devranımızdır. Aşk padişahı başkasının değil bizimdir! Madem ki, onun bakışı bizim canımızdır. Bize müeyyed, sonu olmayan bir ömür geldi ulaştı.

• Saki, renk vermeden, laf söylemden, sonu gelmez şarabı döktükçe döktü de Kaf dağı bile deve gibi oynamaya başladı. Zîra alemde yeni bir yaşayış, yeni bir içki derneği kuruldu.

• Yine ruh Süleyman'ı bizi sabah şarabı içmeye çağırdı. Belkıs'ın sınandığı billür döşenmiş saray bize de göründü.

"Neml Süresi, 27/44. ayete işaret edilmektedir. Bu ayette, Belkıs'ın Hz. Süleyman'ın hazırlattığı billur köşke girmesi anlatılır.

• Din cesetçilerinin inadına, rahmet kapısından kovulmuş şeytanın körlüğüne rağmen ağrıyan gözlerimize gönül ve can sürmesi geldi.

• Mahrem olmayanlar anlamasınlar diye dilime kilit vurdum. "Ey çalgıcı, kalk, sonsuz işret vakti geldi!" diye sen haber ver, sen söyle!

 


288. Aşk benim yüzüme binlerce nükteler yazdı;
eğer aşıksanız, gönlümün halini yüzümden okuyunuz!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 926)

• Eğer bilmiyorsanız, bilin ki; "gerçek sevgili" can Kabe'sidir. Ne tarafa giderseniz gidin, nerede bulunursanız bulunun, mutlaka ona dönün, yüzünüzü ona çevirin!

• Eğer siz, aleme beden iseniz, o candır. Yok eğer siz aleme can iseniz, bütün canların canı odur.

• Bu gece; "Feda olacak can kimdir?" diye birisi geldi. Bunu duyunca canım yerinden sıçradı, "Bu canı veresiye değil, peşin olarak alın!" diye haykırdı.

• Aşk, benim yüzüme binlerce nükteler yazdı. Eğer aşık iseniz, gönlümün halini yüzümde görün de okuyun.

• Ötelerden her an aşıklara gelen bu kadeh, nasıl bir kadehtir? Eğer yiğit bir insansanız, siz de bu kadehi alın için!

• Canınız sıkıldıysa, hayattan bıkıp usandıysanız, aşk bağdır, bahçedir, seyran yeridir. Yorulup yolda kaldıysanız, onun sevgisi asil kanlı bir Arap atıdır.

• Mihnetlerle, eziyetlerle dopdolu bir kırba (=su kabı) olan onun adı, beden'dir. 0 kırbayı kırın da, her şeyden kurtulun gitsin!

• Kafese konmuş bir kuş gibiyim. Tebrizli Şems'e olan düşmanlığınızdan ötürü kafesimi kırın, beni bırakınız!

 

289. Rüzgar, tozlan havaya kaldırdığı zaman, o tozlardan bir ses,
bir feryat duyarsan, o tozda benim bir zerrem vardır.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fa'îlün,
 (c. II, 922)

• Aşk, öpmek, kucaklamak hevesine düşünce, ey can, kimde karar kalır, kirnde karar kalır?

• Padişah avlanmaya çıkınca, av yeri neşelenir, şereflenir, güler. Fakat padişahın kendisi bir güzelin avı olursa, ne dersin? Artık ne olur?

• Gönlüm, mahmur gözlerin mesti olunca, benim mahmurluğumu bin kadeh şarap bile gideremez.

• Ölüp toprak olduğum, toprağımın da zerre zerre dağılıp gittiği zaman, her zerrem yine o eşsiz sevgiliye aşıktır.. Onun 'aşkıyla titrer durur.

• Rüzgar, tozları havaya kaldırdığı zaman, tozlardan bir hayhuy sesi duyarsan bil ki, o tozda benim bir zerrem vardır; ağlayan, feryat eden odur.

• Ah, senin ay yüzlü sevgilinden utandığın gibi, ben de "ah"tan utanırım. Benim gönlüm "ah" etmekle rahatlar.

• Zamanede sabretmekten daha iyi bir şey yok. Fakat, sana sabretmek pek büyük bir suçtur! Utanılacak bir haldir!

 

290. Hz. Yüsuf'un kardeşlerinin bağışlanması için duası.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
 (c. II, 929)


• Kim, o güzel yüzün aşkından tevbe ederse, dilerim tevbesi kabul edilmesin

 Şeyh Sadî hazretleri de;

"Senin güzel yüzüne bakmanın hata olduğunu kim söyledi? Aksine senin güzel yüzüne bakmamak büyük bir hatadır!" diye buyurmuş.

• Allah'a binlerce hamd, binlerce şükür ki, senin aşkın bütün dünyaya kanat açtı.

• Senin güzel yüzünün sabahına kavuşmak için, ihtiyar dünya, bir ömürdür seher vaktinde evrad okuyor.

• İşitmiştik ki; Hz. Yüsuf tam on yıl, geceleri uyumamış da, Cenab-ı Hakk'tan kardeşlerinin affedilmelerini niyaz etmiş.

• "Allah'ım!" dermiş; "Onların günahlarını affetmezsen, bu dua kapısını yüzlerce feryatlarla sarsar yıkarım, şu aleme velveleler salarım.

• Allah'ım; onların günahlarına bakma, düşünmeden işledikleri hata yüzünden çok pişman oldular."

• Geceleri hep ayakta durup yalvardığı için, tabanları şişmiş, gözleri yanmaya, ağrımaya başlamıştı.

• Derken, Meleküt Alemi'ne bir feryat düşmüş. Melekler feryada başlamışlar. Nihayet lütuf denizi coşmuş, zorluklar çözülmüş.

• İşte ermişlerin, velîlerin, gece gündüz çalışıp çabalaması böyle olur. Halkı belalardan, bozgundan, bunalımdan onlar kurtarırlar.

• Bitmeyen hazineler bağışlarlar. Gidip gidip gelmeyen dertleri, kökünden giderirler; yırtık, pırtık eski hırkaları soyarlar, atlas elbiseler giydirirler.