- Sosyal Çalışmalar

Adsense kodları


Sosyal Çalışmalar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
neslinur
Mon 5 July 2010, 02:08 pm GMT +0200
SOSYAL ÇALIŞMALAR


1. Soru:

--Bazı ağabeylerimiz ve kardeşlerimiz vakıf çalışmalarına maddî ve mânevî katkıdan geri duruyorlar; bu konuda ikaz edermisiniz?


--Hazret-i Ali Efendimiz'in bir sözü ile, bu ikazı yapmak istiyorum muhterem kardeşlerim! Hazret-i Ali Efendimiz buyurmuş ki: "Hiç kimseye iyilik etmedim, hiç kimseye kötülük etmedim."

Allah Allah!.. İnsan iyilik etmediyse kötülük etmiş olur. Kötülük etmemişse, hiç mi sadaka vermedi, hayır yapmadı mübârek Hazret-i Ali Efendimiz?..

Demek istemiş ki: "Yaptığım iyiliklerin sevabı bana gelecek; demek ki, kendime iyilik yapmışım!.. Yaptığım kötülüklerin vizr ü vebali, günahı bana gelecek; demek ki kendime kötülük etmişim!.."

Demek ki bu söze göre, bu nükte hatırınızda kalsın: Kim hayır hasenat yaparsa, aslında ahirete sevap transfer etmiş olur, hayır kazanmış olur; ahirette yüzü güler. Hayırlardan geri durmayın!.. Bak, ölümün çabuk gelebileceğini söyledik. Hayırlara gayretli olun! Allah yolunda hizmetiniz çok olsun!..

Allah-u Teâlâ büyük sevaplı işleri yapıp da, vefat ettikten sonra bile sevap kazanmaya devam etmeyi cümlemize nasîb eylesin...


2. Soru:

--Neden Türkiye'de müslümanlar parçalanmış, bölünmüş durumda, çeşitli gruplara ayrılmış durumda?.. Bu müslümanların aynı çatı altında birleşmeleri için çalışmalar yapılıyor mu?..


--Bu çok önemli bir konu... Hakîkaten müslümanlar kardeş oldukları halde, bir arada olmaları gerektiği halde ayrılıklar var... Ayrılıklar bir şey değil, farklı çalışmalar olabilir. Çünkü çeşitli ekoller vardır, mektepler vardır. Nasıl hukuk, siyasal, ziraat, veteriner filân oluyorsa; hattâ aynı fakülte muhtelif yerlerde oluyorsa, meselâ hukuk fakültesi İzmirde, İstanbul'da, Ankara'da filân oluyorsa; mekteplerin, eğitim görülen yerlerin farklı olması ayrılığa sebep olmamalı!..

Herkesin Kur'an'a sarılması lâzım!.. Allah'tan korkması lâzım!.. İslâm'ın emirleri bahis konusu olduğu zaman birleşmesi lâzım!.. Allah'ın emrini yerine getirmek, Allah'ın dinini yüceltmek, kâfiri defetmek hususunda herkesin birleşmesi lâzım!..

Buna çok muhtacız bu devirde... Ben de bugün neşredilen dergide aynı şeyi yazdım. Müslümanların hele şu günlerde, dört bir yanı düşmanlarla çevrili olduğu için, mutlaka küçük ihtilâfları bırakıp, birlik beraberlik içinde olması lâzım!.. Birbirleriyle uğraşmaması, birbirini engellememeğe uğraşması lâzım!..


3. Soru:

--Vahdet hakkında görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?


--Vahdet, birlik beraberlik demek... Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olması bugün en hayatî meseledir. Tabii vahdette, birlik ve beraberlikte bir ince nokta vardır; yanlış anlaşılmasın diye onu her zaman söylüyoruz. Hazret-i İbrâhim AS'dan misal vereyim:

Hazret-i İbrâhim AS Nemrud'un kavminden bir fert... Şehir halkı, bütün kalabalık Nemrud'a tâbî olmuş, İbrâhim AS hepsine karşı çıkıyor.

--Kim haklı?..

--İbrâhim AS haklı...

--Neden haklı; niye kalabalığa uymuyor, neden ayrılık çıkartıyor?..

--Birlik hakla beraber olmaktır, hakîkatle beraber olmaktır da ondan... İbrâhim AS birlikte, ötekiler tefrikada...

--Kim tefrikada, İbrâhim AS mı?..

--Hayır! İbrâhim AS vahdette, ittifakta, ittihadda; geriye kalan bütün şehir ahalisi, kâfirler, müşrikler hepsi tefrikacı...

--Neden?..

--Haktan ayrılmışlar da ondan... Tefrikacı onlar; ittifakçı, ittihadcı bu...

İbrâhim As hatırınızda kalsın diye ondan misal veriyorum. Büyüklerimiz kitaplarda bunu çok güzel yazmışlardır. Altı çizile çizile yazılmış, beyan edilmiştir. Birlik ve beraberlik, hakla beraberliktir. Kalabalıkla beraberlik helâk eder insanı...

İnsan kalabalıkla beraber oldu mu, mahvolur. Stadyumda beraber olacaksın, Kızılay'da beraber olacaksın, eğlence yerlerinde beraber olacaksın... Muazzez Abacı bir konser verecek oldu mu, stadyum tutuyorlar. Ama bir camiye bir mübarek hocaefendi gelse, iki saf insan gelmiyor meselâ... Kuru kalabalığın hiç kıymeti yok... O kuru kalabalık sirke sineğine benzer. Hangi sirkeyi koyduğun zaman, meydanda sinekler olur; hiç kıymeti yok... Onlar biraz sonra ölürler, sapır sapır kenara serilirler. kalabalığın hiç kıymeti yoktur. Birlik ve beraberlik, hakla beraber olmaktır.

Onun için, nerde hak varsa, haktan yana olacak!.. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

(Zül meal hakkı haysü zâle) "Hak nereye giderse hakla beraber ol!" Bunları ben makalelerde yazdım, herkes bilsin, öğrensin diye... Birlik ve beraberliğin kanunlarını bilsin diye, öğretmek için hadis-i şeriflerden misal aldım.

Peygamber Efendimiz diyor ki: "Hak nereye giderse hakla beraber ol!" Yenimahalleye gitti, Yenimahalle'ye git!.. Hacıbayram'a geçti, Hacıbayram'a git.. Keçiören'e gitti, Keçiören'e git!.. İlle Yenimahalle'de kalacağım, ille şurda kalacağım deme, hak nerede ise hakla beraber ol!.. Bulunduğun yerden hak ayrılmışsa, ordan sen de ayrıl!.. Hakkın eteğine yapış, hakla beraber ol; bir kişi bile olsa... O zaman kurtulursun. Yoksa koca kalabalığa, koca kavme uyarsan, yandın!..

--Herkes plaja gidiyor, biz gitmeyecek miyiz?

--Gitmeyeceksin!..

--Herkes eğlenceye gidiyor, biz gitmeyecek miyiz?

--Gitmeyeceksin!..

Hakla beraber olacaksın!.. Vahdetin esrarı ve kanunları budur.


4. Soru:

--Arkadaşımızın hidâyete ermesi için hayır duanızı bekliyoruz. Ne tavsiye edersiniz?


--Allah bütün şaşıranlarımıza hidâyet eylesin... Onların da anaları, babaları müslümandı. İşte bu küfürle imanın harbinde şaşırıyorlar, sapıtıyorlar. Allah şaşıranları doğru yola çeksin... Bize de onları doğru yola çekme hususunda şeref nasib etsin... O şeref bize ait olsun... Çünkü, "Senin elinle bir insanın hidâyete gelmesi, dünyanın içindeki her şeye sahib olmaktan senin için daha hayırlıdır." diye Peygamber Efendimiz'in hadis-i şerifi var... O bakımdan biz insanları çekip çekip doğru yola getirmeğe çalışacağız. Nasihatle, tatlılıkla, kalbini kazanarak, politika yaparak... Nasıl politika yapacağız?..

Bir arkadaşımız anlatıyor: "Ben filanca kimseyi doğru yola çekmeğe niyetlendim, kafama koydum. O da futbola çok meraklıydı. Sırf onu doğru yola çekmek için kaç defa futbol oynadım." diyor. Oynamış, oynamış; ondan sonra o kimseyi doğru yola çekmiş, derviş yapmış hattâ... Şimdi iyi bir insan maşaallah... Yâni, doğru yola girmesine vesile olmuş.


Bizim silsilemizde adı geçen Şeyh Yusuf-u Hemedânî KS Hazretleri, doksanbin mecûsîyi müslüman etmiş. Mübarekler nasıl büyük insan oluyorlar!.. Allah hidâyet ediyor ama, çalışıyorsun, sen vesile oluyorsun, sevabı sana geliyor. Hidâyeti Allah veriyor ama, --tabiri câizse-- çalışana komisyon geliyor.

O bakımdan, Allah hepimizi dini yaymaya çalışmakta yüksek gayretli eylesin...


5. Soru:

--Müslümanım deyip de bizi çok aşırı bulan, hanımlarla el sıkışan akraba ve komşulara gitmeğe çekiniyoruz. Nasıl yapmalıyız?


--Biz biraz böyle İslâm'a uygun, Allah'ın rızâsına uygun yaşamak istiyoruz diye hakîkaten akrabadan, eşten dosttan bazı kimseler bizi aşırı buluyor. Elini uzatıyor, sıkmayınca da kızıyor. "Bu kadar gerici olma!" diyor. Sen niye bu kadar ileri gidiyorsun?.. İslâm'da el sıkmak yok ki!.. Peygamber Efendimiz, ashabın hanım olanlarıyla bey'at alırken bile el sıkmamış. El sıkmak yok işte, bizim töremiz böyle...

Bunu tatlı tatlı anlatmak durumundayız. Biz şimdi hakîkaten İslâm'ı unutmuş bir toplum içinde bulunuyoruz. Bizim problemimiz var... Tabii, her devrin müslümanının problemi vardır. Biz problemlerimizi güleç yüzle, tatlı tatlı, yumuşak yumuşak anlatmak durumundayız. Anlattığın zaman, anlıyor. Hiç olmazsa, gülerek söylediğin zaman kızmıyor. Birisine bir tokat vursan, gülsen; güldüğünü görünce, o sana kızmaz. Şaka yapmış demek ki der. Tabii, böyle bir şakayı tasvib etmiyoruz da... Tebessüm karşı reaksiyonu engelliyor. Mütebessim olarak tatlı tatlı, yumuşak yumuşak söylersek, biraz da şakaya bulaştırırsak iyi olur.

"Amcacığım, kusura bakma! Ellerinden öperim, ayaklarından öperim ama, Allah'ın emri böyle olduğundan, beni hoş gör!.. İşte ben de böyleyim, ne yapacaksın..." filân diyerek, nâme yapıp bir takım tatlı sözlerle gönlünü alıp, yine de yolunda yürümeli insan...

Benim hayatımda karşılaştığım, bu hususta sonuç almış güzel misaller var... En azılı muhalifi için, "Yumuşak davran, hem fikrini söyle, hem de ona sevdiğini söyle!" diye tavsiye etmişimdir kardeşimize... Sonunda onu yumuşatmıştır, hacca gitmeye râzı etmiştir.


Onun için, hem fikrimizden, Allah'ın emirlerinden fedâkârlık yapmayacağız. Hem de yumuşak bir tarzda, karşı tarafa fikrimizi anlatacağız. Adam bluejean pantolon giyiyor, adam saçlarını omuzuna kadar uzatıyor, bıyıklarını aşağı kadar sarkıtıyor... O öyle yapıyorsa, beni de kendime göre törem bu... Japon şöyle yapıyor, İngiliz böyle yapıyor... Ruslar, erkekler karşı karşıya geldiği zaman dudaktan öpüşüyor. Sıhhate uygun değil bu... Gayri sıhhî gayr-i ahlâkî bir şey...

Bizim töremiz de, biz müslümanız. Bizim her şeyimiz böyledir; hanımız örtülüdür, hanımlar erkeklerle el sıkmaz. Erkekler kadınlar ayrı oturur. Peygamber Efendimiz böyle emretmiş, böyle tavsiye etmiş. "Yâ Fâtıma! Perdenin arkasına çekil kızım, yanımda başkaları var!.." demiş. Peygamber Efendimiz ashabıyla kızının evine gittiği zaman, haremlikli, selâmlıklı oturuyorlarsa, biz de otururuz; ne var yâni?..

Bu bizim töremizdir, biz böyleyiz deriz, olur biter. Başından söyleriz. Dananın kuyruğu başından kopar, ne olacaksa olur. Ondan sonra beğenen beğenir. Zâten herkese ziyarete gitmek de doğru değildir. Bir mahalleye gittin; bütün komşuları ziyarete gitmek, bütün komşuların evine gelmesi doğru değildir. Seçeceksin, tane tane etrafındaki arkadaş grubunu oluşturacaksın. "Filânca insan iyi insan, hanımı iyi insan... Ben şunlarla ailevî ziyaretleşmeyi tesis edeyim!.. Aman, filâncadan sakınayım!" diye bir çalışma içinde olacaksın.

Fedâkârlık yapmak yok, tatlılıkla iknâ etme metodu var...


6. Soru:

--Tatil için köye gitmeyi düşünüyoruz; ne tavsiye edersiniz?


--Allah sıhhat afiyetle gidip, huzur ve saadetle gelmek nasib etsin... İyi tatiller nasib etsin... Gittiği yerde İslâmî hizmetler, tebliğ irşad çalışmaları yapmasını, etrafını biraz uyurmasını, uyandırmasını tavsiye ederim. Büyük şehirden gelen insanlar tecrübesini oralara taşımalı, oralarda da İslâmî çalışmalar gelişmeli!..


7. Soru:

--Fakültedeki hanım kardeşlerimizin başörtüsünden dolayı hakları engelleniyor; ne yapmamız lâzım?


--Haklarını korumak için çalışmaları lâzım!..

Her hadis-i şerif güzel de, bir hadis-i şerif çok hoşuma gidiyor: Bir insanın malını korumak için, canını korumak için uğraşması... Dağbaşında meselâ, harâmî yolunu kesmiş, çekmiş tabancayı, "Ver parayı!" diyor.

(Men kutile dûne mâlihî fehüve şehîdün) "Malını korumak için savaşırken ölse, şehiddir. (Ve men kutile dûne demihî fehüve şehîdün) Canını korumak için savaşırken ölse, şehiddir." diyor.

Canını kurtarmak için uğraşmayı anlıyor da insan; demek ki, malı bile vermeyeceğiz. "Vermiyorum yâ, Allah Allah!.." diyebileceğiz. Yerine göre tabii...

Hadis-i şerifin bize verdiği ruh önemli!.. Hakkını koruyacaksın yâni... Hakkını korumak için, malını korumak için mücadele edeceksin. "Yâhu amma nekes adammış, malını vermemek için öldü boş yere!.." diyebilirler ama, öyle değil... Öbür adam bunun karşısına çıkıp, o harâmîliği yapmayacaktı, yolu kesmeyecekti. Bunun müdafaası meşrûdur. O meşrû müdâfaa esnasında ölürse, şehid oluyor.

Siz de hukukunuza sahib olun lütfen!.. Çünkü insanın hürriyeti en güzel şeydir. Haklarını insanın takib etmesi, bilmesi, koruması, kollaması lâzım!..


8. Soru:

--Okulumuzdaki başörtülü hanımlar, biz erkeklerden onlarla ilgilenmediğimiz için şikâyet ediyorlar. Bu durumdan yararlanan radikal denen bazı kimseler, hanımlarla ilgilenerek onları yönlendiriyorlar. Ne buyurursunuz?


--Bir müslümanın bir müslümana yardım etmesi boynunun borcudur. Hadis-i şerifler çoktur bu hususta, bir sürü hadis-i şerif okuyabiliriz:

(Elmüslimü ehul müslimü lâ yazlimuhû) "Müslüman müslümanın kardeşidir; zulmetmez ona... (ve lâ yahkiruhû) Hakaret etmez ona... (ve lâ yahzulühû) Yardımsız bırakmaz onu..."

Yardımsız bırakıyorsan, ötekisi de elinden tutuyorsa; elinden tutana aşkolsun, sana yuh olsun!..


9. Soru:

--Beyler hizmete koşarken evlerini ihmal ediyorlar. Bu konuda ifrat ve tefrit nedir, sınır nedir?


--Bizim kardeşlerimizin bir kısmı çok koşturur hakîkaten... Anadolu'ya gider, kasabaları gezer... Veyâhut toplantı olur; pazartesi gün toplantı, cuma günü toplantı, cumartesi gün toplantı, pazar toplantı... Evde hanım bekler, bey gelecek. Saat bir olur, iki olur; yok... "Hay Allah! Yine gelmedi..." Tabii bu bir kere olursa, iki kere olursa, haftada bir gün olursa, iki gün olursa; tamam... Ama, hanım beyi tanıyamayacak, bey çocuklarını tanıyamayacak, "Bunlar benim çocuklarım mıydı?" filân diyecek kadar çok olursa; tabii, o zaman hanım haklıdır.

Çünkü, hadis-i şerifte buyruluyor ki: "Senin üzerinde senin vücudunun hakkı var, senin eşinin hakkı var, senin Rabbinin hakkı var..." Rabbimizin hakkı sonsuz da, Efendimiz böyle söylüyor. Hakların taksimine müsaade etmiş Rabbimiz... Bedenine karşı vazifeleri olduğuna ve onunla ilgilenmesine müsaade etmiş... Hanımına karşı vazifeleri olduğuna ve onunla ilgilenmesi gerektiğine müsaade etmiş. Her hak sahibine hakkını ölçülü olarak vermeyi, Ebüd Derdâ RA'a Peygamber Efendimiz tavsiye ediyor, Selmânül Fârisî ile bu konuda aralarında olan tatlı ihtilâftan dolayı...

Selmânül Fârisî onun evine gittiği zaman gördü ki, Ebüd Derdâ RA dünyayı terketmiş, pejmürde... Hanım pejmürde, ev perişan... İbadetten başka bir şey yapmıyor. Uyku yok, durak yok, yemek yok, içmek yok, oruç var... Onun üzerine, ölçülü olmayı tavsiye etti Selmânül Fârisî... Ötekisi de şikâyet etti:

"--Yâ Rasûlallah! Selman benim eve misafir geldi ve beni alışmış olduğum mutad ibadetlerimden alıkoydu. Nafile orucumu bozdurttu, gece uyku uyutturdu bana..." dedi.

O zaman Peygamber Efendimiz, Selman'ı haklı buldu. "Selman haklıdır. Senin üzerinde ailenin hakkı var, çoluk çocuğunun hakkı var... Bedeninin de bir hakkı var; uyku uyuyacak, dinlenecek... Rabbine karşı ibadet borçları da var..." dedi. Her hakkı sahibine ölçülü olarak vermesini tavsiye etti.


Biz de bu ölçülerle bağlıyız. Ebüd Derdâ RA gibi, biz de görevlerimizi taksim etmeliyiz. Çoluk çocuğumuza karşı görevimiz var... Şu kitapları biz okumazsak kim okuyacak evde?.. Çocuğu yetiştirmemiz lâzım!.. Hanımı yetiştirmemiz lâzım!.. Hanımlar umumiyetle beyler kadar İslâmî bilgileri alabilmiş değillerdir. Camiye gidebilmiş, hutbeyi vaazı dinleyebilmiş değillerdir. Hanımlarımızı yetiştireceğiz, çocuklarımızı yetiştireceğiz.

Tabii, eş ve zevce olmak dolayısıyla o bize vefâkâr, bağlı ve fedâkâr, evimizin işlerini gören bir kimse olduğu için, onun da problemleri olabileceğini, rûhen sıkılacağını filân düşünerek çâreler arayacağız. Onların da gönlünü hoş etmeğe dikkat edeceğiz. Çünkü ailenin reisiyiz.


Sonra bir şey var: Toplantı yapıyoruz, vakıf toplantısı, bilmem ne toplantısı... Toplantının başlangıcı başlıyor da, freni yok, sonu yok... Saat oniki, yarım, bir, birbuçuk, iki... Bıraksan sabaha kadar devam edecek. Metodlu çalışmaya ve iş bitirmeye alışmalıyız.

Haftanın günlerini ayıralım. Hanımlar da, beylerin Allah rızâsı için hizmet yaptığını, müslümanlığa faydalı çalışma yaptığını bilerek müsterih olsunlar ve onlara destek olsunlar!.. "Hadi ben sabredeyim, sen de o hizmeti yap! Ben de sana kolaylık gösterdiğim için, sevabın bir kısmı da bana gelir." diye düşünmeleri uygun olur. Ölçüsü bu...


10. Soru:

--Günümüzde İslâm adına mücadele ettiğini iddia eden birçok grup var... Bunlar yaptıkları her şeyi cihad içine sokuyorlar. Yaptıklarının eleştirilmemesi için bu cihad kelimesinin arkasına sığınıyorlar. Bazan da bu kelimenin mânâsını çok kısır hale getiriyorlar. Bu konuda ne buyurursunuz?


--Elcevab, doğrudur. Hakîkaten öyledir derim. Herkes, yaptığı iş kendi nefsi için bile olsa cihaddır iddiasında... Peygamber Efendimiz'e soruyorlar:

"--Kim Allah yolunda cihad edendir?"

"--Allah yolunda kimin cihad ettiğini Allah daha iyi bilir." buyuruyor.

Yâni, kalblerine göredir, niyetlerine göredir. Yapılan işlere göredir. Yapılan işlerin planına, programına, istikametine göredir. Cihad olur, Allah yoluna hizmet olur veyahut müslümanlara köstek olur, engel olur, zarar olur... İkisi de olabilir. Allah şaşırtmasın bir kimseyi!..