ehlidunya
Wed 28 September 2011, 11:35 pm GMT +0200
Sonu gelmeyen kuşkular
Paranoid kişilik bozukluğu, küçük yaşlarda görülür fakat ileri yaşlarda daha aktif hale gelebilir.
Bu kişiler oldukça kuşkucu ve güvensizdirler. Mantıklı düşünce örüntüleri gerçeklik algıları yıkama uğramıştır ve kendilerine zarar gelebileceğine dair ciddi bir paranoya geliştirler. Sağlıklı insanların da zaman zaman kuşkuları olabilir ancak paranoid durumlarda kuşku ve senaryolar kişinin yaşam işlevine bozacak düzeye ulaşmaktadır. Aşağıdakilerden en az dördünün bulunması halinde kişi yardım almaktan kaçınmamalıdır.
Kişi, insanların kendini sömürdüğünü, istismar ettiğini aldattığını düşünür ve bundan kuşku duyar.
İnsanların kendisine bağlılığından negatif anlamlar çıkarır ve kuşku duyar.
Sır vermekten kaçınır, bunun kendisine karşı kullanılacağını düşünür.
Gündelik hayatında sıradan, şeylerden olumsuz anlamlar çıkarır.
Kin tutar, onur kırıcı davranışları affetmez.
Ortada hiçbir neden yokken eşinin ya da yakınlarının ihanetine uğraşacağını düşünür ve kuşkulanır.
İyi niyetli olsak ne kaybederiz
Sürekli başkalarının kusurlarıyla meşgul olan kişinin kendini görmesi mümkün olabilir mi? Elbette olmaz. Ama nedense, insanlar başkalarının kusurlarını gündemde tutarak kendilerini görmemezlikten geliyorlar. İki kişi bir araya gelse hemen birbirlerinin kusurlarını araştırmaya başlarlar. Peki, hüsnü zan yapsak, olaylara iyi tarafından baksak ne kaybederiz? Hiçbir şey. O halde neden yapmıyoruz bunu? Çünkü kendimize güvenimiz yok, kusurlarımızı görmemek için başkalarının kusurlarını gündemde tutuyoruz..
Hüsnü zan, iyi güzel düşünebilmektir, sui zan ise kötü niyet beslemektir. Rabbimiz, Hadis-i Kutsi'de 'Kulum beni nasıl zannederse ona o şekilde muamele ederim" buyurmaktadır. Yani, Rabbim beni bağışlar, beni affeder diye umuyorsanız, günahlardan uzak bir hayat yaşamaya ve Rabbimin rahmetine sığınmaya ihtiyacımız vardır. Rabbimiz, "Ey günahı çok olan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah günahların hepsini affeder. O sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir" buyurmaktadır. (Zümer 53)
Korku ile ümit arasında olmak
Ölüm döşeğinden korkuyorum fakat Allah'ın rahmetinden ümidimi de kesmiyorum diyen zata Hazreti Peygamber, buyurdu ki, "Müminin kalbinde korku ile ümit varsa, Allahü Teala ona umduğunu verir, korktuğundan da emin eder" (Tirmizi)
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Sui zan yanlış karar vermeye sebep olur.) [Müslim]
İnsanları sui zandan kurtarmak için, kendisini töhmet altında bırakacak yerlerden, işlerden uzak durmalı. Dedikodulara kendisi sebep olduğu için onların işleyecekleri günaha ortak olur. Peygamber efendimiz hanımı ile konuşurken, oradan geçenlere, (Bu kadın hanımımdır) buyurdu. (Ya Resulallah, sizden de mi şüphe edilir) dediler. (Kan damarlarda dolaştığı gibi, şeytan da insana nüfuz eder, vesvese verir.) buyurdu. (Buharî)
Bir adam, bir kadınla şüpheyi uyandıracak şekilde konuşurken Hz. Ömer, adamın yanına vardı. Adam (Bu, benim hanımım) dedi. Hz. Ömer, (Hanımınız ise, ne diye şüpheyi üzerinize çekecek şekilde konuşuyorsunuz?) buyurdu.
Herkesin anlayacağı bir dil vardır
Bazı insanlar vardır, bir cümle ile hayatlarını değiştirirler ve sorunlarına çözüm bulurlar. Bazıları ise ancak, uzun süren izahatlardan, başlarına gelen sıkıntılardan sonra nerede ne yapacaklarını öğrenebilirler. Bu kimselere bir şeyler öğretmek oldukça zordur. Yani, sözün geçerli olmadığı yerde, açıklayıcı örnekler, örneklerin geçerli olmadığı yerde, kişinin olayı kendisinin tecrübe etmesi geçerli olabilir. Herkesin anladığı dil farklıdır. İşte bunun için, herkesin anlayacağı dilde konuşmak ve yardımcı olmak gerekir. Aşağıdaki hikaye bunu özetler mahiyettedir:
Yanlış karşılaştırma
Bir gün doktora ölecek durumda olan bir ayakkabı tamircisi şiddetli ağrılarıyla birlikte gelmiş . Doktor adamı dikkatle muayene etmiş ama yardımcı olacak bir ilaç bulamamış. Hasta kaygılı bir şekilde sormuş: Beni kurtaracak bir şey yok mu?
Doktor ayakkabı tamircisine cevap vermiş. Ne yazık ki, önerebileceğim bir şey yok demiş. Bunun üzerine adam şöyle demiş: Eğer bir yol kalmadıysa, son bir isteğim var, iki kilo kuru fasülye bir litre sirke ve bir pişirme kabı verin.
Doktor umursamazlık içinde omuzlarını silkmiş ve bunun bir faydasının olacağını zannetmiyorum ama sen olacağına inanıyorsan dene demiş. Doktor gece boyunca adamın ölüm haberini beklemiş. Fakat ertesi sabah doktorun şaşkınlığına karşın ayakkabı tamircisi hâlâ yaşamaktaymış. Doktor notlarına şöyle yazmış. "Bugün reçetesiz durumdaki bir ayakkabı tamircisi geldi fakat iki kilo fasülye ve bir litre sirke onu hayata döndürdü"
Kısa bir süre sonra aynı doktora, ölümcül bir hastalığa yakalan bir terzi gelmiş. Bu hasta için de doktor, çözüm yolu bulamamış. Dürüst bir insan olarak bunu terziye açıklamış. Hasta adam ise yalvarmış ve hiç bir tedavi yolu bilmiyor musun demiş.
Bunun üzerine doktor bir an düşünmüş ve şöyle demiş. Hayır ama kısa bir süre önce bir ayakkabı tamircisi benzer şikayetlerle bana gelmişti. İki kilo fasülye ve bir litre sirkeden şifa buldu demiş. Adam ben de bunu deneyeceğim demiş. Terzi fasülyeyi sirke ile yemiş ve ertesi gün ölmüş. Bunun üzerine doktor notlarına şöyle yazmış. Dün bana bir terzi geldi, onun için yapacak bir şey yoktu. Sirke ile iki kilo fasülye yedi ve öldü. Ayakkabıcıya iyi gelen terziye gelmedi"
milli gazete
Paranoid kişilik bozukluğu, küçük yaşlarda görülür fakat ileri yaşlarda daha aktif hale gelebilir.
Bu kişiler oldukça kuşkucu ve güvensizdirler. Mantıklı düşünce örüntüleri gerçeklik algıları yıkama uğramıştır ve kendilerine zarar gelebileceğine dair ciddi bir paranoya geliştirler. Sağlıklı insanların da zaman zaman kuşkuları olabilir ancak paranoid durumlarda kuşku ve senaryolar kişinin yaşam işlevine bozacak düzeye ulaşmaktadır. Aşağıdakilerden en az dördünün bulunması halinde kişi yardım almaktan kaçınmamalıdır.
Kişi, insanların kendini sömürdüğünü, istismar ettiğini aldattığını düşünür ve bundan kuşku duyar.
İnsanların kendisine bağlılığından negatif anlamlar çıkarır ve kuşku duyar.
Sır vermekten kaçınır, bunun kendisine karşı kullanılacağını düşünür.
Gündelik hayatında sıradan, şeylerden olumsuz anlamlar çıkarır.
Kin tutar, onur kırıcı davranışları affetmez.
Ortada hiçbir neden yokken eşinin ya da yakınlarının ihanetine uğraşacağını düşünür ve kuşkulanır.
İyi niyetli olsak ne kaybederiz
Sürekli başkalarının kusurlarıyla meşgul olan kişinin kendini görmesi mümkün olabilir mi? Elbette olmaz. Ama nedense, insanlar başkalarının kusurlarını gündemde tutarak kendilerini görmemezlikten geliyorlar. İki kişi bir araya gelse hemen birbirlerinin kusurlarını araştırmaya başlarlar. Peki, hüsnü zan yapsak, olaylara iyi tarafından baksak ne kaybederiz? Hiçbir şey. O halde neden yapmıyoruz bunu? Çünkü kendimize güvenimiz yok, kusurlarımızı görmemek için başkalarının kusurlarını gündemde tutuyoruz..
Hüsnü zan, iyi güzel düşünebilmektir, sui zan ise kötü niyet beslemektir. Rabbimiz, Hadis-i Kutsi'de 'Kulum beni nasıl zannederse ona o şekilde muamele ederim" buyurmaktadır. Yani, Rabbim beni bağışlar, beni affeder diye umuyorsanız, günahlardan uzak bir hayat yaşamaya ve Rabbimin rahmetine sığınmaya ihtiyacımız vardır. Rabbimiz, "Ey günahı çok olan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah günahların hepsini affeder. O sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir" buyurmaktadır. (Zümer 53)
Korku ile ümit arasında olmak
Ölüm döşeğinden korkuyorum fakat Allah'ın rahmetinden ümidimi de kesmiyorum diyen zata Hazreti Peygamber, buyurdu ki, "Müminin kalbinde korku ile ümit varsa, Allahü Teala ona umduğunu verir, korktuğundan da emin eder" (Tirmizi)
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Sui zan yanlış karar vermeye sebep olur.) [Müslim]
İnsanları sui zandan kurtarmak için, kendisini töhmet altında bırakacak yerlerden, işlerden uzak durmalı. Dedikodulara kendisi sebep olduğu için onların işleyecekleri günaha ortak olur. Peygamber efendimiz hanımı ile konuşurken, oradan geçenlere, (Bu kadın hanımımdır) buyurdu. (Ya Resulallah, sizden de mi şüphe edilir) dediler. (Kan damarlarda dolaştığı gibi, şeytan da insana nüfuz eder, vesvese verir.) buyurdu. (Buharî)
Bir adam, bir kadınla şüpheyi uyandıracak şekilde konuşurken Hz. Ömer, adamın yanına vardı. Adam (Bu, benim hanımım) dedi. Hz. Ömer, (Hanımınız ise, ne diye şüpheyi üzerinize çekecek şekilde konuşuyorsunuz?) buyurdu.
Herkesin anlayacağı bir dil vardır
Bazı insanlar vardır, bir cümle ile hayatlarını değiştirirler ve sorunlarına çözüm bulurlar. Bazıları ise ancak, uzun süren izahatlardan, başlarına gelen sıkıntılardan sonra nerede ne yapacaklarını öğrenebilirler. Bu kimselere bir şeyler öğretmek oldukça zordur. Yani, sözün geçerli olmadığı yerde, açıklayıcı örnekler, örneklerin geçerli olmadığı yerde, kişinin olayı kendisinin tecrübe etmesi geçerli olabilir. Herkesin anladığı dil farklıdır. İşte bunun için, herkesin anlayacağı dilde konuşmak ve yardımcı olmak gerekir. Aşağıdaki hikaye bunu özetler mahiyettedir:
Yanlış karşılaştırma
Bir gün doktora ölecek durumda olan bir ayakkabı tamircisi şiddetli ağrılarıyla birlikte gelmiş . Doktor adamı dikkatle muayene etmiş ama yardımcı olacak bir ilaç bulamamış. Hasta kaygılı bir şekilde sormuş: Beni kurtaracak bir şey yok mu?
Doktor ayakkabı tamircisine cevap vermiş. Ne yazık ki, önerebileceğim bir şey yok demiş. Bunun üzerine adam şöyle demiş: Eğer bir yol kalmadıysa, son bir isteğim var, iki kilo kuru fasülye bir litre sirke ve bir pişirme kabı verin.
Doktor umursamazlık içinde omuzlarını silkmiş ve bunun bir faydasının olacağını zannetmiyorum ama sen olacağına inanıyorsan dene demiş. Doktor gece boyunca adamın ölüm haberini beklemiş. Fakat ertesi sabah doktorun şaşkınlığına karşın ayakkabı tamircisi hâlâ yaşamaktaymış. Doktor notlarına şöyle yazmış. "Bugün reçetesiz durumdaki bir ayakkabı tamircisi geldi fakat iki kilo fasülye ve bir litre sirke onu hayata döndürdü"
Kısa bir süre sonra aynı doktora, ölümcül bir hastalığa yakalan bir terzi gelmiş. Bu hasta için de doktor, çözüm yolu bulamamış. Dürüst bir insan olarak bunu terziye açıklamış. Hasta adam ise yalvarmış ve hiç bir tedavi yolu bilmiyor musun demiş.
Bunun üzerine doktor bir an düşünmüş ve şöyle demiş. Hayır ama kısa bir süre önce bir ayakkabı tamircisi benzer şikayetlerle bana gelmişti. İki kilo fasülye ve bir litre sirkeden şifa buldu demiş. Adam ben de bunu deneyeceğim demiş. Terzi fasülyeyi sirke ile yemiş ve ertesi gün ölmüş. Bunun üzerine doktor notlarına şöyle yazmış. Dün bana bir terzi geldi, onun için yapacak bir şey yoktu. Sirke ile iki kilo fasülye yedi ve öldü. Ayakkabıcıya iyi gelen terziye gelmedi"
milli gazete