- Soframızın Baş Tacı Midemizin İlacı

Adsense kodları


Soframızın Baş Tacı Midemizin İlacı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 12 December 2011, 12:14 pm GMT +0200
Soframızın Baş Tacı Midemizin İlacı, Ekmek

Mart 2008 30.SAYI

soframızın baş tacı midemizin ilacı, ekmek

Ekmeğin kökeninin, Hz. Adem’e kadar dayandığı rivayet edilir. Evliya Çelebi ünlü eseri Seyahatname’de, Cebrail’in (a.s) Hz. Adem’e (a.s) ekmek yapımını öğrettiğini anlatır. Bunun için fırıncılar Hz. Adem’i (a.s) “fırıncıların piri” sayarlar.

Soframızın baş tacı, aşımız, katığımız, olmazsa olmaz dediğimiz damak tadımızdır ekmek. Kimimiz fırından yeni çıkmış ekmek kokusunu duyarak yemeyi, kimimiz içinin pamuk gibi kısmını, bazılarımız da kıtır kıtır kabuğunu severiz. Velhasıl toplum olarak ekmeği sever, soframızdan eksik etmez, dilimizden düşürmeyiz. Atalarımız öyle hürmet etmişlerdir ki “veliy-yi nîmet” ve “nân-ı azîz” diyerek takdim etmişlerdir bu doyurucu güzelliği.

Ekmeğin kökeninin, Hz. Adem’e kadar dayandığı rivayet edilir. Evliya Çelebi ünlü eseri Seyahatname’de, Cebrail’in (a.s) Hz. Adem’e (a.s) ekmek yapımını öğrettiğini anlatır. Bunun için fırıncılar Hz. Adem’i (a.s) “fırıncıların piri” sayarlar. İnsanın kökeninin ekmek olduğuna inanan atalarımız “Ağacın kökü toprak, insanın kökü ekmektir” sözüyle ekmeğin azizliğini ne güzel ifade etmişlerdir.
Tahıla dayalı ürünleri tüketmeye başlayan insanların yaşadığı ilk bölgelerden biridir Anadolu.  Bunun için ekmek, kültür tarihimizde ayrı bir öneme sahiptir. Osmanlı’nın sofrasında bütün yemeklerden üstündür ekmeğin değeri. Ekmek yere konmaz, kırıntısı yerde bırakılıp üzerine basılmaz. Sofra kurulmaya başlanınca ilk önce ekmek gelir siniye. Anadolu insanının, geleneğin, inancın, emeğin, hayat veren gıdasıdır ekmek.

Osmanlı’da ekmek önceleri ev fırınlarında, komşu hanımların bir araya gelmesiyle tandır veya sacda pişirilerek yapılır. Fakat batılı hayat tarzından etkilenmeye başlandıktan sonra ekmek yapımında da değişiklikler olur. Ancak çarşıda satılmaya başlanan ekmeği, hamurunu sevgiyle yoğuran analarımız pek sevemez. Öyle ki “Onlar çarşı ekmeği yer”, “Ekmek çarşıya düştü. Elalem aç kaldı, küstü” gibi sözler ayıplama olarak, bazen de alay etmek için söylenir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), buğdayı öğüttükten sonra kepeğini elemeden tüketmemizi tavsiye ediyor. Günümüzde buğdaydan yapılan kepekli ekmeğin ve yulaflı yiyeceklerin giderek değer kazandığı da bilimsel bir gerçektir. Buğdayın kabuğu (kepek) ve tanelerinde kan, kaslar, dişler ve kemikler için vazgeçilmez bir unsur olan “cap” vardır.  Kabuğunun dış yüzeyinde “B” grubu vitamini, buğdayın içinde ise hücre yenilenmesi için temel bir madde olan “glutin” bulunur.

Allah Rasulü (s.a.v) ekmeği küstürmememizi söylüyor

Vücudumuzun temel besin maddesi olan bu “nan-ı azize” hürmet de ancak Efendimiz’in sünnetine ve alimlerin tavsiyelerine uymakla elde edilir. Ekmeğe en büyük saygı helal bir kazanç ile olur. Temiz bir rızıkla midelerini doyurmak isteyenler yani haram lokma yemekten kaçınanlar için ekmeğin önemi daha farklıdır. Midesine giren lokmanın nereden geldiğini bilmeyen, israf etmeyi alışkanlık haline getirmiş, midesini tıka basa dolduran kimselerde ibadetlere karşı kalbi olarak bir ilgisizlik ve duyarsızlık başlayacağını İslam alimleri bildirmektedir.

Yemek yerken, “Bismillah” diyerek başlamanın zikir, bu yiyeceği nasip eden Yaratan’ı düşünmenin “fikir”, yemek sonunda “Elhamdülillah” diyerek kalkmanın ise şükür olacağını söylüyor büyüklerimiz. Yediği taama zikirle başlayan, fikirle devam eden, şükürle de bitiren kimsenin ekmeğe nankörlük etmesi, bir de çöpe atması bizce mümkün değildir. Fakat günümüzde ekmek öylesine çok israf ediliyor ki “Toplum olarak başımıza gelen birçok felaketin sebebi, ekmeğe hürmette kusur edişimizden olabilir mi?” sorusu akıllara geliyor.

Bu aziz gıdayı Allah’ın (c.c), kullarım yesin içsin diye rızk bahçesinden sunduğunu, Efendimiz’in üç gün üst üste beyaz undan yapılmış ekmek yemediğini, Hendek Savaşı’nda üç gün aç kalıp karnına ashabıyla birlikte taş bağladığını biliyoruz. Bütün bunların yanında çöpe atarken elimizin hesap gününde bize şahit olacağını da unutmayalım. Mevlana ekmeğin kıymetini ancak aç kimsenin bileceğini söylüyor ve “Tok olan, o zevki, hiç bilmez! Ekmekçi dükkanındaki ekmeklerden dükkanın ne haberi vardır? Ekmekçi aç olsaydı, ekmeği hiç satmazdı; seher rüzgarı gülün kıymetini bilseydi, onu saçıp dökmezdi!” diyor.

    Ey Aişe! Kerim olana ikram et!

    Sofrasında bereket, kalbinde huzur bulmak isteyenler öncelikle “nan-ı azize” hürmet etmeliler. Zira Allah Rasulü (s.a.v) ekmeği küstürmemizi söyler. Hz. Aişe (r.anha) rivayet ettiği bir hadisi şerifte şöyle diyor: “Rasulullah (s.a.v) hücreme girmişlerdi. Atılmış bir ekmek parçası gördüler. Hemen onu alıp silerek yediler ve ‘Ey Aişe! Kerim olana ikram et! (Yani kıymetli olan ekmeğe hürmet et) Zira şu ekmek, bir kavimden nefret edip kaçmışsa bir daha dönmemiştir’ buyurdular.” (İbn Mâce)

Kadriye BAYRAKTAR