- Sizin ve Aileniz İçin

Adsense kodları


Sizin ve Aileniz İçin

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Rüveyha
Sun 2 November 2014, 02:41 pm GMT +0200
Sizin ve Aileniz İçin

Serhat Albamya | Mayıs 2013 | TENCERE   

Akşam iş çıkışı yürürken, duvarları kaplayan onlarca afişler arasında bir tanesi ilgimi çekti. Falanca Aikido Kursu. Sizin ve aileniz için… Normalde lokanta tabelalarında, çay bahçelerinde, pansiyonlarda görmeye alışık olduğum “sizin ve aileniz” için cümlesini, bir dövüş sporu salonunun afişinde görmek bana garip geldi. Bir an gözümün önüne dövüşebilmek için nezih bir yer arayan aileler geldi;

– Hanım şu parkta dövüşsek olmaz mı?

– Geçen sefer de denedik, yapamadık işte! Anca karakolluk olduk.

– E, evde yapaydık kavgamızı…

– O zaman da komşular rahatsız oluyor. Hem ev dağılıyor, sonra ben topluyorum!

Başlangıçta bu durumu komik bulsam da biraz düşününce olayın mantığını kavradım.

Bir çift düşünün… Adam akşam işten gelmiş, kadın da işten dönmüş ya da evde onu bekliyor. İşten çıkar çıkmaz şarteli indirmek, işte olanı işte bırakmak, günün stresini kapının dışında bırakmak mümkün mü? Hayır! En hafif ihtimalle adamın kafasına bir şey takılır, adam onu düşünürken eşi; “Sen ne düşünüyorsun? Neden uzaklara bakıp bakıp dalıyorsun? Aklın nerede, sen beni dinlemiyor musun!?” gibi sorular sorar. Adam anlatmak ister ya da istemez, kadın kendi derdini anlatır bitmez… Derken, al sana kavgayı başlatacak bir kıvılcım! Ne olur? İki taraf da dışarıda yüklendiği bütün kötü elektriği evin ortasına boşaltır. Durduk yere bir kavga başlayıverir.

Gerek var mı? Tabii ki yok. Allah huzuru evinizden eksik etmesin ama evin dışındaki hayatın öyle bir stresi var ki, akşam eve girerken kapının dışına bırakacağınız türden değil. Anadolu’da durum daha farklıdır belki ama İstanbul’da hayat öyle yorucu ki evin içi dışı neredeyse bir oluyor. Tanıdığım bazı arkadaşlar işe araba ile on dakikada gelip gitmesine rağmen, o kısacık yolda bile çoğu zaman bir ağız dalaşına, mesaj içerikli bir kornaya ya da sürtüşmeye maruz kalıyor. Hal böyle olunca eve güleryüzle girmek pek de mümkün olmuyor. Bütün kavgalar da eve girerken gülümseyememekten başlıyor.

Bunları düşününce Aikido salonunun afişindeki mantığı anladım. Maksat şu: Adam eşini de alsın kursa yazılsın, akşamları eve girmeden önce bir saat, yetmedi iki saat dövüşünü yapsın rahatlasın. Evde kopacak kavga dışarıda kopsun. Hiç değilse belli kurallar eşliğinde, bir hakemin gözetiminde olur. İş çıkışı bir saat yap bakalım kavganı evde gıkın çıkıyor mu? Hani baktın ki antrenmandan sonra hâlâ bir sürtüşme var, ertesi gün ringde karşılaşırsın. Evinin huzuru bozulmaz.

İşin stresi boyunuzu mu aştı, çıkın ringe!

Hanım ya da bey çok konuşup başınızı mı şişirdi, çıkın ringe!

Girdiğiniz taksitleri düşünmekten insan gibi konuşup anlaşmayı mı unuttunuz? Çıkın ringe! Sonra bakın bakalım söylenmeye haliniz, üzerinizde kötü elektriğiniz kalıyor mu?

Hem böylece her gün haberlerde gördüğümüz dayak mağduru kadınları daha az görürüz. En azından kocası dövülen kadınları değil de, çok çok ringde berabere kalan çiftlerin haberlerini görürüz. Kadının da kendini savunması, haksızlık karşısında bir hakeme danışması kolaylaşır.

Bunları düşününce ilk bakışta güldüğüm afişe hak vermeye başladım, meğer mutluluğun sırrı Aikido’daymış…

Kayda Değer Bir Diyalog

Geçenlerde internette okuduğum küçük bir diyalog beni çok güldürdü. Sizinle paylaşayım:

Minibüsten inerken ne diyeceğini bilemeyen bir yaşlı teyze ‘müsait’ sözcüğünü aklına getirememiş olacak ki şoföre

– Yavrum, mübarek bir yerde inebilir miyim, diye seslenmiş.

Şoför de muzip bir tipmiş ki yol üzerindeki bir caminin önünde durup:

– Buyur teyze, seni indirebileceğim en mübarek yer burası, diyerek kadını yolcu etmiş.

Mahalleden Haberler

Geçenlerde size dolmuşçu Halit abiden bahsetmiştim ya, hani o radyoda dinlediği Adıyaman türküsüyle coşup direksiyonu otobana doğru kıran ve soluğu Adıyaman’da alan… Halit abi nezaretten çıkınca durmadı durulmadı…

Elinden alınan ehliyeti geri verilir verilmez bu sefer de taksiciliğe başlayan Halit abi, müşterisini çalıştığı plazaya götürürken yine aynı türküye denk gelmesin mi? Direksiyonu kırdığı gibi arkadaki plaza insanı ile birlikte doğruca Adıyaman’a… Adam başta bağırıp çağırsa da ‘bak şöyle güzel yer, bak böyle güzel yer’ diye anlata anlata onu da ikna etmiş. Tabii köye gidince adam biraz şaşkınlık yaşasa da hikâyenin sonu güzel oldu diyor Halit abi. Diyor ki:

– Başta biraz zorlandım ama bir kişi bir kişidir! Elimde olsa kamyon kasasına koyar öyle götürür yığarım insanları köye ama o zamanla olacak iş… O da zorlandı tabii… Yol boyu kulaklıklarını çıkarmadı kulağından. Neymiş, aynı türkü altı saat dinlenir miymiş… Dinlenmez mi ya?  En çok da çorba içerken zorlandı garibim. Tutturdu, ben ayrı tabakta isterim, varsa da diyet kola alayım, diye. Dedim, ben sana kola da alırım çay da ısmarlarım. Sen hele bi’ iç şu çorbanı. Bizimki mırın kırın etse de baktım biraz sonra ekmekle çorbayı götürüyor. Dedim nasipliymiş adamcağız. Sonrasında camide yattık. Battaniye sırasındayken, otel yok mu burda, diye sorsa da pek aldırış etmedim. Zaten biraz zaman geçince kafayı koyduğu yerde uyudu. Dönüşte baktım, bu kulaklıkları takmıyor. Bir de diyor ki:

– Senin şu türküyü aç da dinleyelim…

metin7/c
Sun 2 November 2014, 04:32 pm GMT +0200
çok güzel bi konu