- Sizden Gelenler

Adsense kodları


Sizden Gelenler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 19 October 2011, 10:52 am GMT +0200
Sizden Gelenler

Ocak 2009 40.SAYI

BU AİLENİN SINIRLARININ GENİŞLEMESİ GEREKİYOR

Kendimi tanıtayım sizlere. Uluslararası çalışan bir gemide 2. Kaptan olarak görev yapıyorum. Size bu satırları yazarken Singapur’dan Hindistan`a doğru Hint Okyanusu’nun uçsuz bucaksız sularında gemiyle yol alıyorum. Gemideki bir günün sonunda farklı bir şey olarak ne yapabilirim diye düşünürken derginiz ilişti gözüme. Derginizle 2006 yılında tanıştım. Kısa bir göz attığımda tam bana göre dedim ve abonesi oldum. Ülkemde bulunduğum süre içerisinde düzenli olarak takip ettiğim ve çevremdeki herkesin de okumasını istediğim bir dergi oldu. Yurtdışına çıkarken de yanıma en sevdiğim birkaç sayısını alıp (tüm sayılarınız çok güzel ama yurtdışına çıkarken fazla eşya götüremediğimden sadece birkaç sayı alabiliyorum) gemide göz atıyorum.

Haziran sayınızdı göz attığım, sıla-i rahimle ilgili  olan sayınız. Haziranda gemiye katılmadan elime geçen son sayınız. Onu okudum biraz. İnsan bazı şeylerin değerini onlardan uzakken daha iyi anlıyormuş gerçekten. İnsanların bir kısmının hayat telaşı, bir kısmının modern hayat düşüncesi çerçevesinde terk ettiği sıla-i rahmin aslında ne denli önemli olduğunu anladım, sevdiklerimden binlerce kilometre ötede. Çünkü sıla-i rahimin bende uyandırdığı anlam; gerçek bir sevgi ve bu sevginin etrafında Allah için hizmet edecek bir aile ve bu ailenin yetiştireceği nesiller. Bu öyle bir nesil ki sadece bulunduğu çevreye değil tüm dünyaya, tüm insanlığa hizmet edecek bir nesil. 27 yaşımdayım ve gördüm ki Avrupa’sından Amerika’sına, Uzak Doğu’sundan Afrika’sına kadar zengin fakir tüm ülkelerin böyle nesillere ihtiyacı var. Çünkü artık dünyada aile diye bir kavram yavaş yavaş kayboluyor. Önceleri tüm aile üyelerinin birlikte yaşadığı büyük aileleri kaybettik, şimdi de çekirdek aile dediğimiz anne, baba ve çocuktan oluşan aileyi. Ve aileyi kaybetmekle de dolaylı olarak hayatı kaybediyoruz farkında olmadan.

Bu sayınızla içimdeki güzel duyguları tekrar uyandırdığınız için teşekkür etmek istiyorum sizlere. Unutmayın biz bir aileyiz. Gerçek kardeşliklerin oluşturduğu bir aile. Tüm dünyanın hasretle beklediği bir aile. Onun için bu ailenin sınırlarının sürekli genişlemesi gerekiyor. Çünkü tüm dünyanın, tüm insanlığın böyle gerçek bir aileye şiddetle ihtiyacı var.

Kaptan İbrahim Solak


NOKTALAMA VE İML  KURALLARI YANLIŞLIKLARINA DİKKAT

Sevgili Semerkand Aile, özellikle son sayıda gözüme, noktalama ve imlâ  kuralları yanlışlıkları fazlasıyla çarptı. Fazlasıyla derken, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda idi bu yanlışlıklar belki de. Fakat görsel olarak akıcı bir okuyuşu olumsuz etkilediği için bu tür hataların minimuma yakın bir düzeyde yapılması gerektiği kanaatindeyim. Ama lütfen yanlış anlaşılmasın. Burada editörlük taslamayacağım ya da çokbilmişlik yapmayacağım. Amacım yapıcı bir eleştiri yapmak. Ve bahsettiğim husus beni, bir Semerkand Aile okuyucusu olarak gerçekten çok üzdüğü ve etkilediği için, bunu bildirmek istedim.

Abdullah Selçuklu / İstanbul


DERGİ GENÇLERİN ÇOK DİKKATİNİ ÇEKİYOR

Ben derginizin okuyucularından Kezban, dergide yayımladığınız her konu çok güzel, hepsi edinmemiz gereken bilgiler. Aslında birçok kişiye tavsiye ediyorum, evime gelen misafirlerin genellikle gençlerin çok dikkatini çekiyor. Ben çok düşünen bir insanım, kafama bir konu takıldığında gerekli bilgiyi derginizden alabiliyorum. Canım sıkıldığı zaman huzursuz olduğum zaman derginizi okuyup huzur buluyorum. İnşallah derginizi her zaman okumak kısmet olur.

Kezban Karakoyun / Tarsus


“BU OKUMAZ, BU TERSLER” DİYE DÜŞÜNMEYELİM

Kaç gündür düşünüyordum, bugün yine okuyucu köşesini okuyunca aklıma geldi. Güzel  sevgili abla, ağabey ve kardeşlerimin güzel düşünce ve teşekkürlerinin aynısını ben de iletiyorum ama sadece sözle teşekkür  yetersiz kalır diye düşünüyorum. Fiilen teşekkür lazım.

Nasıl mı? Herkes en az bir dergi alarak satsın, abone yapsın. Bu güzel eserlerden herkes faydalansın hem siz hem okuyanlar kazansın. Gerçi bunu yapanınız illa ki vardır onlara bir sözüm yok ama sadece yazıyla teşekkür sade kalıyor. Bu dergiyi birisine hediye etseniz, abone yapsanız, tavsiye etseniz, okumasını sağlasanız ve bu sayede biri doğru yola gelmiş olsa inanın dergimizin çıkış amacı yerine gelmiş olur. Çünkü bu kapının bütün hizmetlerinde esas olan, insan kazanmaktır. Buna inanırsanız başarırsınız. İnsan ayırımı yapmadan “Bu okumaz, bu tersler” diye düşünmeyelim. Neticede yapılması gereken tasavvuf büyüklerimizin anlatımı ile “seni övenle söveni bir tutmak”tır.

Saygılarımla

Müslim SARIKAYA


Amatör Kalemler


YAZABİLSEYDİM EĞER...

Öyle yakışıyor ki size “özlenmek’’; siz dururken gayrısını özlemek, özleyenin hicabıdır olsa olsa. Zaten bu yüzden ben de, cesaret edebilseydim sizi ne kadar özlediğimi yazacaktım. Lakin olmadı. Ne vakit bir yazmak düşlediysem, sustu kalem, indi geceden öte bir koyu gölge kâğıda...

Becerebilseydim, size yanınızda olamayışımı yazacaktım. Biliyorum, hadsizliğin en son haddi ‘’Size yazmak’’. Ama olsun. Bağışlayın diyecektim. Herkes kendi işini yapmalı; densizlik benden, bağışlaması sizden...

Gerçekten hissedebilseydim eğer; kirlenmiş, örselenmiş bir yüreğin yazacaklarının yazmaya değer olduğunu, kendimi kandıracaktım. Yani hakikatiyle özleyemeden daha, özlermiş gibi yapacaktım. Kimbilir, en çok da size âşık olanların hasretlerini özleyecektim sonra...

Uyanabilseydim bir gece yarısı, şöyle en koyusunda uykunun; gözyaşı kıvamında. Kan ter içinde, onulmaz yaralardan derlenmiş bir çocukluk hatırasındaki kadar savunmasız. İsminizi sayıklayan sesimi daha önce hiç bu kadar çaresiz duymamış oluşuma sevinebilseydim. Ve dahî hiç kimseyi bu kadar yanımda istemeyişimle o uykuda, anneleri babaları kıskandırabilseydim...

Dinleyebilseydim bütün nâmelerin kırılma noktasında, billur ırmakların bile benzemekten âciz kaldığı o târifsiz, o tahayyüle sığmaz sesinizi... Bu çocukluğumdan beri tutmaya çalışmaktan vazgeçemediğim kar tanelerinin her birinde, onu taşıyan meleğin size de uğradığını farkedebilseydim... Doymak nedir bilmeyen bu felâketimin çığırtkanı nefsime ağır gelen ne varsa, her zerresini varlığınız nimetinde eritebilseydim... Her günü bir ömür, her ömrü bir an edebilseydim bu dar vakitlerin saatlere her hapsoluşunda... Avuçlarımdaki bütün cam kırıklarını semâya salıverip; ne varsa acıya dâir, hepsini yalanlayıp uçurtmalarımı başucuma koyabilseydim... Sonra uyumayı ödül bilseydim yerin altındaki yatağıma duânızla usulca...

Hülasa,
Becerebilseydim bunlardan en az birini,
Ben de yazacaktım.
Olmadı....
Tutunamadım kalemimin ucunda biriktirdiğim cümlelere..
Yazık oldu...

Gamze Esra Gürler / ANKARA