seymanur K
Sat 15 October 2011, 10:06 am GMT +0200
Siyasî Durum :
Bahtiyar Arabistan anlamına gelen Yemen'de, yaklaşık olarak M.Ö. 1400 yıllarında Main (Mina) ve M.Ö. 700 yıllarında Saba' medeniyetlerinin serpilir geliştiği ve bu adlar altında devletler kurulduğu, bu devleterin babadan oğula geçen krallıklarla yönetildiği bilinmektedir. [14] Büyük bir ihtimale göre Yemen'deki “Ma'rib” şeddinin, “arim seli” diye bilinen su baskını ile yıkılması. Saba' devletinin çökmesine ve güneyden kuzeye doğru yapılmış olan büyük göçlere sebep olmuştur. [15]
Yemen'de Saba'lılar'ın yerini alan Himyerliler, zamanla hükümranlık sahalarını çok genişletmişler. Helen-Roma devrinde Hind ticareti kısmen Mısır'a doğru yön değiştirince zenginliklerinin esaslı bir kaynağını kaybetmişler ve zamanla Roma İmparatorluğu'nun siyasî nüfuzuna girmişlerdir. Diğer taraftan Himyerliler arasında yahûdilik çok güçlenmişti; hattâ Yahudi olan hükümdar Zû Nuvas (Ö. 525 M.), ülkesindeki Hiristiyanlara fena şekilde baskıda bulunuyordu. Buna karşılık, Habeşistan'da Himyerliler'in nufûzu tamamen söndüğü gibi, burada Hıristiyanlık hâkim duruma gelmişti. Himyerliler'in güvendiği İran'ı, eski rakibi Bizans güneyde de takib etmek istiyordu. Bu yüzden Bizans'ın kışkırtmasıyla 525-530 M- yıllarında Eryat ve Ebrehe gibi kumandanların sevkettiği Habeş ordusu Yemen'i zaptetti. Kırk yıl gibi kısa bir zaman sonra burası, Sâsânî hükümdarı Husrev I. Anûşîrevan'ın bir kumandanının eline geçti. Bunun üzerine Yemen, İslam fethine kadar İran'ın elinde kaldı. [16] İran Sâsânîleri doğu Arabistan'ı da ele geçirmişlerdi; yalnız merkezî Arabistan yabancı işgaline uğramamıştır. [17]
Kuzey Arabistan'da M.Ö. beşyüzöncü yıldan M.S. 106 yılına kadar ayakta kalmış ve merkezi Petra şehri olan Nabatlılar devleti, Filistin'in Edom bölgesinde kurulmuş olup sınırını güneyde Akebe Körfezi'nin aşağısına kadar genişletmişti. [18] Bilhassa ticaret bakımından Nabatlıların yerini alan ve merkezi Şam'ın 260 kilometre kuzey doğusundaki Palmir (Tedmur) şehri olan Palmirliler (Tedmurlular) devleti, M. 273 yılma kadar kudretini devam ettirmiştir. Başkentleri Şam şehri olan ve M.Ö. 500 yılından evvel kurulup Hz. Ömer devrindeki İslâm fethine kadar (M. 630) kalıntısı süregelen Gassanîlerden V. el-Hâris, kendisine Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafından Patrik unvanı [19] verilerek, M. 529 yılında kuzey Suriye Arabları üzerine başkumandan tayin edilmiş ise de, bunun ölümünden sonra küçük prensliklere bölünen ülkesi doğrudan doğruya Romalı valiler eliyle yönetilmiştir. Bu valilerin başında, onları tayin ve azle yetkili bir genel vali bulunur ve Antakya'da otururdu. [20]
Irak'taki Hîre şehrinde (bugünkü Necef'in güney dokusunda) milâdî III. yüzyılda kurulan Hîre'liler (Lahmîler, Münzir oğulları) devleti, İran'a bağlı yarı müstakil bir Arap devleti olup M. 633 yılında Halid b. el-Velid'in İran fütuhatına kadar kalıntısı sürüp gelmiştir. [21]
İslâm fütuhatından bir süre öncesine dek İran'la Bizans arasındaki savaşlar devam etmişti (M. 604 - 633). Bu sırada kısa bir zaman için Bizans'ın bütün Asya vilâyetleri ve Mısır, İran'ın eline geçmişti. VI. yüzyılda İranlılar tarafından Suriye şehirleri yıkılmış zeytin ağaçları kesilmişti. Bu tahribatın izleri yüz yıl sonra bile göze çarpıyordu. [22]
Hucr b. Amr tarafından milâdî beşinci yüzyılın ilk yarısında Arabistan'ın Necid bölgesinde kurulan Kindeliler devleti, ünlü şâir İmru'u'l-Kays'm babası hükümdar Hucr (Ö. 550 M.) zamanında ayrı ayrı prensliklere bölünmüş olup İslâm'ın zuhuru sırasında Necran, Bahreny ve Dûmetu'l-Cendel'de "bunlardan bazı küçük emirlikler vardı.[23]
İslâmiyet bakımından Arabistan'ın en önemli bölgesi olan Hicaz'a gelince; çok eski zamanlardan beri Ka'be'nin bu bölgede bulunuşu, buranın değerini artırmıştı. Mekke'nin bulunduğu yerde eskiden Amâlika, Âd, ve Semûd kavimlerinin kalıntısı olan Cürhumlalar oturuyordu [24] Hz. İbrahim'in oğlu İsmail burada, Cürhunliular'dan bir kaç kadınla evlenmiş, çocukları olmuş ve İsmâilîler (Adnanlılar) denilen bir topluluk meydana gelmişti. Mekke ve Ka'be'nin yönetimi de Cürhumluların elinde idi. Sonraları bu yönetimi. Yemen tarafından gelen Huzaahlar ellerine almışlardı. Milâdî V. yüzyılda, Adnanlilar'dan Kinâne kabilesinin bir kolu olan Kureyşliler'in başında Kusay (Ö. 480 M.) bulunuyordu. Kusay, bir kısım mücadeleden sonra Kabe'nin idaresiyle hacılara hizmet işlerini eline aldı. Kendisinden sonra oğlu Abdumenaf, sonra Abdumenafın oğlu Hâşim, daha sonra da Hâşim'in oğlu ve Hz. Peygamberin dedesi Abdulmuttalib aynı görevi üzerlerine almışlardır. [25]
Medine (Yesrib) şehri de eski zamanlarda Amâlika'nın yurdu idi. M.Ö. VI. yüzyılda Bâbil Kralı II. Nabu-Kuduru Sur (saltanatı M.Ö. 605-562),Kudüs'ü zaptedip Yahudileri Bâbil'e esir olarak götürdüğü sırada onlardan güneye doğru kaçıp kurtulanlar Hayber, Vâdi'1-Kurâ, Fedek ve Medine'ye yerleştiler. Daha sonra Medine ve civan, Yahudiler'den Kurayza, Nadîr ve Kaynuka kabilelerinin merkezi haline geldi. Yemen'den Suriye'nin Gassan bölgesine gelen Ezd kabilesinden ayrılan bir grup, önce Haybere gelmiş, sonra da Evs ve Hazrec diye ikiye bölünerek, milâdî II. ve III. yüzyıllarda Medine'ye gelip Yahudilerle hayli mücadeleden sonra burada üstün duruma geçmişti. İslâm'ın doğuşu sırasında Medine ve civarında Yahudiler, aynı zamanda birbirinin rakibi olan Evs ve Hazreç kabileleri, birlikte yaşıyorlardı; fakat aralarında karşılıklı düşmanlık ve kin hüküm sürmekteydi.[26]
[14] M. Hamidullah, İslama Giriş, Çev. Kemal Kuşçu, İstanbul, 1961, s. 8; N. Çağatay, a.g.e., s 12U. r13)
[15] c Zeydani a.g.e., c. !„ s. 12.
[16] İbn-i Hişam, Sîre, Halebî tabı, Mısır, 1936, c. I, s. 17; Brockelmann. İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi, s, 3; N. Çağatay, İslâmdan önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, s. 15, 16; H. İ. Hasan, Târihu'l-İslam, c. I, s. 29,30.
[17] M. Hamîdullah, a.g.e., s. 8.
[18] c. Zeydan, a.g-.e., c. I, s. 13; N. Çağatay, a.g.e., s. 37.
[19] Buradaki patrik (patricius), asilzade demek olup ruhanîlere verilen patrik unvam ile karıştırılmamalıdır. (Bak: C. Zeydan, a.g.e. c. I, s. 124, c. V, s. 17
[20] Brockelmann, a.g.e., s. 6,7; N. Çağatay a.g.e., s. 44, 59; C. Ali, Târi-hu'1-Arab Kable'l-İslam, Bağdad, 1650, c. IV, s. 118 vd.; C. Zeydan a.g.e., c. I, s. 124.
[21] A. Emin, a.g.e., s. 16 vd.; N. Çağatay, a.g.e., s. 60, 61, 65.
[22] W. Barthold, İslam Medeniyeti Tarihi, Fuâd Kö'prülü'nün izah, düzeltme ve ilaveleriyle, 2. bası, D.İ.B. yayını, Ankara, 1963, s. 13.
[23] M. Mebruk Nafi', Asru Mâ Kable'l-İslam, Kahire, 1952, 2. bası, s. 143 vd.'dan N. Çağatay, a.g.e., s. 71. vd.
[24] İbn-i Haldun, Kitatau'1-İber, Ş. Arslan talikatı ile, Mısır, 1936, c II, s. 154,; N. Çağatay, a.g.e., s. 75,76
[25] İbn-i Hişam, Sîre, s. I, s. 130 vd.; İbn-i Haldun, a.g.e.t C. II, s. 155, 159; C. Ali, Târihu'I-Arab, c. IV, s. 189; N. Çağatay, a.g.e., s, 80, 84; C. Zeydan, a.g.e., c. I, s. 17, 18,
[26] C. Zeydan, a.g.e., el. I, s. 16; N. Çağatay, a.g.e , s. 88,89;. C. Ali, a.g.e., c. IV, s. 187.
Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 8-10.