- Sivil Dikta mı Bir Zamanlar CHP

Adsense kodları


Sivil Dikta mı Bir Zamanlar CHP

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 30 June 2012, 12:43 pm GMT +0200
Sivil Dikta mı? Bir Zamanlar CHP…
Murat YILMAZ • 62. Sayı / TARİH


Demokrasi, partileri ister istemez kamuoyundaki tartışmalara duyarlılaştırıyor. Ancak Türkiye’deki demokratikleşmeyi ve vatandaşın rey sahibi olarak ülkenin de sahibi olmasını hazmedemeyen çevrelerin direnişi devam ediyor. Son aylarda yaşanan sivil dikta ve sivil vesayet tartışmaları bu bakımdan manidar. Bu kavramlar, nedense Türkiye’de yaşanan tek parti diktatörlüğüne uygulanmıyor da çok partili hayata geçtikten sonraki döneme uygulanıyor. Halbuki Türkiye’de demokrasi ve özgürleşme bakımından temel problem, tek parti diktatörlüğünün ideolojisi ve mirasıyla hesaplaşamamak. Bu yüzden Türkiye tam anlamıyla çok partili hayata ve demokratik hukuk devletine geçemiyor. Tek parti diktatörlüğünün uygulamaları ve ideolojisi anayasada yer alıyor. Bu dönemin otoriter ve yer yer totaliter uygulamaları toplumda ciddi travmalar oluşturmuş durumda. Türkiye dikta ve vesayet deyince ilk akla gelmesi gereken tek parti döneminin tartışma gündeminden çıkarılması, tartışmayı başlatanların samimiyetine ilişkin ciddi şüpheler uyandırıyor. Şimdi bu problemin CHP'nin geçmişindeki köklerine ve değişimine ilişkin örneklere bakalım.

Bir leylek ayağından çıkarılan bileziğin gönderildiğini anlatır

Hikâyemiz 1939 Haziran’ında başlar, o zamanın Türkiye ve dünya şartlarını bir hatırlayın: Türkiye’de tek parti idaresi devam etmektedir, Atatürk henüz ölmüş, İsmet İnönü CHP’nin değişmez Genel Başkanı ve Millî Şef olmuştur. Dünya birkaç ay sonra çıkacak İkinci Cihan Harbi’nin barut kokusunu teneffüs etmeye başlamıştır. İşte bu şartlarda Tarsus’ta bir leylek ölür. Bir leyleğin orada ve o tarihte ölmüş olması, tarihe girmesi için yeterli değildir. Bizim hikâyemizde leyleğin ölümünü tarihî bir hadise haline getiren beşeri müdahale, leyleğin boynundaki bilezik ve onu bulan Tarsus CHP Halkevi Köycülük Şubesi’ne üye Vahit Erkaç’tan gelecektir. Vahit Erkaç Tarsus'da ölen leyleği ve leyleğin ayağındaki bileziği bulunca bunu, bir dilekçeyle CHP genel merkezine gönderir. Önce bu dilekçeyi okuyalım:

CHP Genel Sekreterliği Yüce Katına
                                      /ANKARA

     
Evimiz köycülük şubesi üyesinden Bay Vahit Erkaç tarafından 1.6.939 tarihinde Kargılı köyü civarında ölü bir leylek ayağında görüp çıkardığı aşağıda yazısı bulunan bileziğin, aynı günki posta ile taktim kılındığı saygı ile arzolunur.
                                                                                                            Halkevi Başkanı
Bilezikteki yazı:
Vertır Musee Royal
Sofia Bulgaria
N. 25577


Cevabını arayacağımız ilk soru, bu hikâyenin neden CHP Genel Sekreterliği’ne yazılmış olabileceğidir?

Yukarıda söylediğimiz gibi, CHP dönemin tek partisi ve bu tek parti idaresi otoriter, hatta yer yer “yarı totaliter” bir karakterde. Dolayısıyla sadece uçan kuştan değil, ölen leyleğin kolundaki bilezikten de haberdar olmak, haberdar edilmek isteyen bir CHP var karşımızda. CHP’nin bir yan kuruluşu olan Halkevleri de sadece vazifesini yerine getiriyor, yani bir işgüzarlık peşinde değil. Hoş bu bileziği Halkevinden birisi değil, Tarsus İdman Yurdu’nda top koşturan bir kimse bulmuş olsa da gideceği yer CHP olacaktı. Çünkü o dönemde spor kulüpleri de, diğer bütün dernekler gibi, CHP’nin bir yan kuruluşuydu.

Bu önemsiz gibi görülebilecek belge, dönemin şartlarını çok iyi yansıtıyor. Bu kurşun gibi ağır havadan, daha eğlenceli bir metne geçebiliriz. Aradan altı yıl geçmiş, İkinci Cihan Harbi’ni demokrasi cephesi kazanmış ve Türkiye, Sovyet tehdidine karşı bir tedbir olarak demokrasiye geçme kararı almıştır. Bakın hava dönünce ve hürriyet havası teneffüs edilmeye başlanınca TBMM’de neler konuşuluyor:

“Davul zurna istiyoruz!”
Cemil Barlas (Meclis’te): “Radyonun garp müziği bakımından faydası büyüktür. Fakat pazar günü köylü, garp müziği istemiyor. Davul zurna istiyoruz. Öğleye kadar bunu çalmalıyız. (Aferin aferin sesleri)"

Radyoda uzun bir süre Türk müziğinin çalınmasının yasaklandığı ve konservatuardan kovulduğu hatırlanırsa, Barlas’ın sözünün ehemmiyeti daha iyi anlaşılır.

“Ulus’taki bazı başyazıların anlaşılmadığı”
Fahri Ecevit Ulus’taki başyazılarda kullanılan öztürkçenin anlaşılmadığından bahsediyor. Çünkü artık Hassolar, Memolar da anlasın istiyorlar, onlardan oy isteyecekler. Milletin dilinden bile kopan bu bürokratik aydın grubu ancak vatandaş oy vermeye başlayınca onlarla anlaşmayı akıl edebiliyor.

“Basın ve Yayın Müdürü bir ata binsin!”
Berç Türker, turizmin ehemmiyetinden, Türk musikisinin ihmal edilmemesinden bahsederek, alkışlarla karşılanan şu teklifi getiriyor: “Basın Umum Müdürü bir ata binsin, bütün memleketi gezsin ve bir kanun hazırlasın.” Halktan kopuk bürokratik oligarşinin tahtının sallandığını gösterecek daha veciz bir ifade zor bulunur.

“Türk musikisi doğmuş değildir”

Hamdullah Suphi, Türk musikisine yönelik ilgisizliği ve hatta bir ara yasaklanmasının arkasındaki zihniyetin bir örneğini veriyor: “Türk müziğini ikiye ayırmak lâzımdır. Ben bugünkü İstanbul müziğini uyuşturucu musiki olarak bilmişimdir. Bugün Türk musikisi henüz doğmuş değildir. İlerde içimizden çıkacak istidatlar bunu sağlayacaklardır.”

“Halk musikisi istiyoruz!”

Muhittin Baha Pars, “Söz söylemiyecektim, fakat Hamdullah Suphi’nin vurduğu hançer beni konuşturdu. Sen de mi Brütüs?” (Bir uğultu) “Türk musikisi çok lâkaydiye uğradı. Musikimiz ilerlemiş diyorsa, ne yaptınız ki bu musiki ilerlesin? Dünyanın en güzel memleketi içindeyiz. İstanbul, Bursa, İzmir bugün bir harabe halindedir. Ona bakmadınız onun için harabedir, musikiye bakmadınız. Yoksa musikimiz zengindir. Musikide istikbal arıyorum. Halk musikisi istiyoruz” diyerek musiki üzerinde uzun izahlarda bulunur.

Tek parti döneminde bürokrasinin ve CHP'nin halktan ne ölçüde koptuğu, halkın istediği musikiyi dinleme hakkından bile mahrum olduğu görülüyor. Halk bu zulmün mağduru olduğundan, bir kısım bürokrat ve CHP'li de eski otoritelerine yeniden kavuşmak istediklerinden bu meseleler halen tazeliğini koruyor. Bugün musikinin yerini başka konular almış durunda...