- SİSTEMATİK KELAM 10. HAFTA ÖZET

Adsense kodları


SİSTEMATİK KELAM 10. HAFTA ÖZET

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Rüveyha
Wed 25 January 2017, 01:50 pm GMT +0200
SİSTEMATİK KELAM 10. HAFTA ÖZET

Peygamberlik                     
Peygamberlikle İlgili Kavramlar
Peygamberliğe ilişkin birbirlerini tamamlayan bazı temel kavramların bilinmesine ihtiyaç vardır. Bu kavramlar şunlardır: Vahiy, Resul-Rüsul, Risalet; Mürsel-mürselûn; Nebî- Enbiyâ, Nübüvvet; Ba’s-Bîset; Peygamber; mucize ve olağanüstü haller.
Vahiy, İmkanı ve Çeşitleri
Vahiy sözlükte “gizlice söylemek, bildirmek, fısıldamak, işaret etmek veya gizli söylenen söz, ilham” manalarına gelir. Terim olarak ise "Allah Teâlâ'nın dilediği hakikatleri söz veya mâna şeklinde, doğrudan ya da melek vasıtasıyla peygamberlere gizlice bildirmesi" demekdir. Vahyin mahiyetini ancak onu nefislerinde tadan peygamberler bilebilirler.
Bu itibarla vahiy vehbîdir; kesbî değildir; yani peygamberler istedikleri zaman vahiy elde edemezler; aksine Allah vahyi istediği zaman ve mekânda, dilediği kadar ve dilediği şekilde peygamberlerine iletir.
Vahyin imkânına gelince, vahiy, Allah Teala’nın insanlar içinden seçtiği peygamberler, kendi Zatı ve vahiy meleği arasında gerçekleşen aklî-kalbî derunî bir keyfiyet olarak tarihî, sosyal, tecrübî bir gerçektir. Özü itibariyle de mümkündür. Akıl bunu imkânsız görmez, göremez. Zira görünen varlık ve olayların olduğu kadar görülmeyen varlık ve olayların olduğu bilinmektedir.
Vahiy çeşitlerine gelince, Allah Teala konuşan/mütekellim bir zattır ve O, insanlarla belli şartlarda konuşur. Allah’ın peygamber kullarıyla konuşması vahiyle olur. Vahiy, biri sadık rüya, diğeri vahiy olarak iki genel kategoriye ayrılabilir. Sadık rüyanın haricindeki vahiy de vasıtalı ve vasıtasız vahiy olmak üzere ikiye ayrılır. Sadık rüya dışındaki vahiy çeşidi Kur’an’da bildirilerek "Allah bir insanla ancak vahiy suretiyle veya perde arkasından konuşur, yahut bir resul gönderir de izniyle o resule dilediğini vahyeder.” (42/51) şeklinde ifade edilmiştir. Bu âyette vahyin yani Allah Teala’nn bir insanla konuşmasının üç şekilde olduğu açıkça belirtilmiştir. Bunlar, Allah'ın insanla vasıtasız olarak doğrudan konuşması; perde arkasından konuşması; peygamberlere bir elçi aracılığı ile yani bir melek (Cibrîl) göndermek suretiyle konuşmasıdır ki Peygamberlere vahiy çoğu kez bu şekilde melek vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Sadık rüya, peygamberin gördüğü rüyaların doğru çıkıp aynen gerçekleşmesi tarzında olur.
Vasıtasız vahiy, Allah Teala’nın peygamberleriyle belli bir mekân ve zamanda cihetsiz olarak doğrudan hitap etmekkonuşmak suretiyle vahyetmesidir. Mesela "Kelîmullah" diye anılan Hz. Musâ Tûr dağında iken; Hazreti Resul de Mi'rac olayında bu tür vahye muhatap olmuşlardır. (bk. 4/164; 53/13-18) Vasıtalı vahiy, vahiy meleği Cebrail aracılığıyla gönderilen vahiydir.
Cebrail kimi zaman peygamber uyanıkken ona görünmeksizin doğrudan peygamberin kalbine vahyi yerleştirmiş; bazen kendi aslî suretinde, bazen de insan şekline bürünerek (temessül) vahiy getirmiştir. Cebrail bazen de çıngırak sesine benzer bir uğultuyla vahiy getirmiştir. Hz. Peygamber'e bütün bu şekillerde vahiy gelmiştir.
Resul, Nebi, Biset, Peygamber, Mucize Kavramları
Resul’ün çoğulu Rüsul; mastarı ise “risalet” tir. Risalet ise “elçilik, sefaret” demektir.
Terim olarak resul, ilahî hakikatleri mükelleflere bildirmek üzere Allah tarafından özel
olarak seçilip görevlendirilen elçi, demektir.
Mürsel de “Resul” ile aynı anlamdadır ve “yollanmış, gönderilmiş kişi, elçi” demektir.
Kelimenin çoğulu “Mürselûn” dur.
Konuyla ilgili kavramlardan biri de Nebî kavramıdır. Arapça bir kelime olan Nebi, sözlükte “haber ve bilgi getiren, haber veren, haberci, ulak, kurye veya kendisine haber verilen kimse” anlamına gelmektedir ve çoğulu “Enbiya”dır. Terim olarak Nebî"Allah'tan haber getiren zât" demektir. Nübüvvet ve nübûet ise bu kelimenin mastarıdır ve “ilahî habercilik, tanrı haberciliği” demektir.
Nebî-resul ilişkisine gelince, İslam âlimleri ıstılah anlamında resul ile nebi kavramlarını karşılaştırarak bunlar hakkında farklı iki kanaat izhar etmişlerdir.
Bunlardan bir kısmı resul ve nebi terimleri arasında fark gözetmemiş ve ikisinin müteradif yani eş anlamlı olduğunu belirtmişlerdir.
Mu'tezile'ye göre de ıstılahta nebî ile resul arasında fark yoktur. Çünkü Allah Tealâ, Hz. Muhammed'e hem "Nebî", hem de "resul" olarak hitap etmiştir.
Daha çok kabul edilen edilen görüşe göre ise Resul ile Nebi arasında ince ayrım vardır. Buna göre kendisine müstakil suhuf-kitab ve şeriat gönderilen Allah elçilerine Resul; kendilerine müstakil kitap ve şeriat gönderilmeyip önceki peygamberin şeraitine göre amel eden Allah elçilerine de Nebi denir. Hz. Musa ile Harun, Hz. İbrahim ile İsmail arasında olduğu gibi. Bu yaklaşıma göre resul daha özel, nebi ise daha genel olmaktadır; yani her Resul nebidir, fakat her Nebi resul değildir. Diğer bir deyişle her resul nebidir; ancak bazı nebiler resuldür
Ba’s, arapça “biriyle göndermek, uykusundan uyandırmak, öldükten sonra diriltmek” anlamlarında kullanılan “ba’asa” fiilinden türetilmiş bir kelimedir. Ba’s, ismi meful anlamında “gönderilmiş kişi, elçi, peygamber” anlamında da kullanılmaktadır. Bîset de, aynı kökten mastar olup “peygamber gönderme, yollama, elçilik” demektir.
Peygamber, Farsça’dır ve kelime olarak “Haber alan, haber getirip götüren, ulak” anlamına gelmektedir. Terim anlamında peygamber, Allah Teala’nın beşer kulları arasından seçip vahiyle şereflendirerek, emir ve yasaklarını insanlara ulaştırmak üzere görevlendirdiği Allah elçisi, demektir.
 
 
Peygamberlikle ilgili terimlerden biri de mucize kavramıdır. Kelime anlamıyla mucize, “aciz ve çaresiz bırakan” demektir. Istılah anlamında ise peygamber olduğunu iddia eden bir şahsın elinde kendi davasında uygun olarak olağanüstü bir şekilde yaratılan Allah’ın bir fiili ve işidir. Mucize, mevcut tabiat kanunlarını geçici olarak devre dışı bırakan, tabiat kanunlarının üstünde, harikulâde, olağanüstü bir olaydır.

Peygamberlere İman
peygamberlere iman tam olarak şu hususlara inanmakla gerçekleşebilir:
 a) Peygamberlerin Allah’ın kulu ve elçisi olduklarına inanmak
b) Peygamberlerin insanlara doğru yolu göstermek için Allah tarafından gönderildiğine inanmak.
c) Peygamberlerin Allah'tan getirdiği bütün bilgilerin doğru olduğuna inanmak.
d) Peygamberlere özgü zorunlu (vâcib), imkânsız (muhal) ve mümkün (caiz) sıfat ve özellikleri bilip, tasdik etmek
e) Peygamberler arasında fazilet açısından değil, Allah’ın peygamberleri olmaları açısından hiçbir ayırım gözetmeden hepsine inanmak.
f) Kur’an’da adı geçmeyenlere icmalî olarak-topluca; adı geçenlere ise tek tek iman etmek.
Peygamberliğin Sübutu
Peygamberliğin sabit oluşu biri, Peygamberin kendisi; ikincisi, peygamberin zamanında yaşayan ve peygamberi gören insanlar; üçüncüsü, onun zamanında veya daha sonra yaşayıp da peygamberi görmeyen insanlar açısından olmak üzere üç açıdan ele alınmıştır. Peygamber açısından, peygamberlik-risalet, peygamberin kendisine vahiy gelmekle gerçekleşir.
Diğer insanlar açısından ise bir kimsenin gerçek peygamber olup olmadığı ancak beyan, tebliğ/mesaj, mucize ve mütevatir haberle sabit olur, ispat edilir. Beyan olmadan yani kişi kendisinin peygamber olduğunu açıklamadan onun peygamber olduğunun anlaşılması mümkün değildir.
Tebliğ olmadan da bir kimsenin peygamber olduğu anlaşılmaz.
Mucize de diğer insanlar açısından bir peygamberlik göstergesi, ölçütüdür.
Mütevatir haber de peygamberliğin ispat edilmesi için gereklidir. Peygamberlik iddiasında bulunan kişiyi ve gösterdiği mucizesini görmeyen insanlar açısından nübüvvet, ancak mütevatir haberle sabit olur.
Peygamberlere Olan İhtiyaç
Peygamberlere olan ihtiyaç ilahî açıdan (tümdengelim, dedüktif) ve çeşitli ihtiyaçları ve yetersizliklerine bakılarak insanî açıdan (tümevarım, endüktif) değerlendirilerek incelenmiştir. İnsanî açıdan nübüvvete olan ihtiyaç ise, aklî, psiko-sosyal ihtiyaç, ahlakî ihtiyaç ve medeniyet unsurları açılarından olmak üzere incelenebilir.
 
1. Ulûhiyet Makamı Açısından Peygamberlere Olan İhtiyaç
İlahî rahmet açısından düşünüldüğünde şöyle denebilir: Sonlu, eksik ve âciz olan insan, dünyada adeta sonsuz problemlerle karşılaşmakta ve bunların çözümünde yetersiz
kalmakta; çözümde yetkin olduğunu düşündüğü hususlarda da hata ve yanılgıya
düşmektedir. Allah Teala rahmet ve merhametinden kaynaklanan bir lütuf ve ihsan
olarak insanı bu çaresizlik ve sıkıtından kurtarmayı murat etmiştir.
İlahî irade açısından düşünüldüğünde Yüce Allah’ın mürîd/irade sahibi bir varlık olması, bu irade sıfatının âlemde dolayısıyla insanda da tezahür etmesini ifade eder. Böyle olunca da Allah Teala, insanları iradeli varlıklar olarak yaratmakla, insanlar içinden bazı salih kullarını özel görevle peygamber olarak seçmekle kendi iradesini insanlık âleminde de göstermiş olur.
 
Allah Teala’nın mütekellim olması da insanoğlunun peygamberlere olan ihtiyacı gösterir. Zira Cenab-ı Allah konuşan (mütekellim) bir varlıktır; kelâm, O’nun kemal ve üstünlük ifade eden sübûtî sıfatlarındandır. Allah bu sıfatı ile mükellef kullarına emreder, yasaklar ve haber verir.
Allah’ın İlâhî kelâmını anlayabilecek ve onu diğer insanlara bildirecek bir peygambere ihtiyaç vardır; öyleyse peygamberlik Allah’ın kelâm sıfatının yansıdığı ve tecellî ettiği bir kurumdur.

PEYGAMBERLERİN SIFATLARI/ÖZELLİKLERİ
Peygamberlerde Bulunması Zorunlu Olan (Vacip) Sıfatlar
1) Sıdk: doğruluk demektir.
2) Fetânet: Fetanet, “akl-ı selim sahibi, çok akıllı ve zekî olmak” demektir.
3) Tebliğ: peygamberlerin Allah tarafından gönderilen buyrukları olduğu gibi ümmetlerine eksiksiz ulaştırmaları” anlamına gelir.
4) Emanet: Peygamberler için "emânet" sıfatı vacip; onun zıddı olan "hıyanet" ise müstahîl-imkânsızdır.
5) İsmet/Günahsızlık: Peygamberler, hem kendileri günahlardan kaçmışlar hem de Allah onları günah işlemekten korumuştur.
 
Peygamberlerde Bulunması İmkânsız Olan Sıfatlar
Bazı sıfat ve özelliklerin peygamberde bulunmaları aklen ve dinen imkânsızdır. Bunlara peygamberlerde bulunması imkânsız (muhal, müstahil, mümtenî) olan sıfatlar denmektedir. Bu müstahil sıfatları şöyle ifade edilmiştir: Sıdk’ın zıddı olan “Yalancılıkkizb”; emanetin zıttı olan “İhanet ve hainlik”; fetanetin zıttı olan “Kıt akıllılık ve ahmaklık, zekâ özürlülük”; tebliğin zıttı olan “ketm, ilahî buyrukları açıklamayıp gizlemek veya değiştirmek” ve ismetin zıttı olan “günahkârlık” tır.

Peygamberlerin Diğer Özellikleri
1. Peygamberlerin Beşer Olması
2. Peygamberlerin Seçilmiş ve Erkek Olması
3. Peygamberlerin Olması Mükellef Kul Olması

PEYGAMBERLERİN GÖREVLERİ
Peygamberlerin görevlerini en geniş anlamıyla tebliğ ve temsil olarak ifade etmek gerekirse de bu iki husus çeşitli şekillerde açıklanabilir.

İlahî Hakikatleri Tebliğ
Tebliğ yani duyurma-bildirme, Peygamberlerin hem zorunlu bir sıfatı hem en temel görevleridir. Tebliğ onların zorunlu bir sıfatı olması açısından peygamberler mübelliğ/ilahî hakikatleri aynen bildiren zatlardır. Tebliğ, aynı zamanda peygamberlerin en temel varlık sebebidir.İlahî buyrukları beyan-açıklama Allah’a, tebliğ peygamberlere aittir.              Tebliğ, şu unsurları içerir: bildirmek, müjdelemek/tebşir, uyarmak/inzar ve öğütnasihat.

2. Mazeret Kapısını Kapamak
Peygamberlerin en temel görevi, insanların ahirette dinî hakikatlerden haberleri olmadığı, bundan dolayı mazur görülmeleri gerektiği şeklinde Allah’a mazeretler ileri sürmelerini geçersiz kılmak, itiraz kapılarını kapamaktır.

3. Şahitlik Etmek
Peygamberlerin bir görevi de şahitlik etmektir. Onların bu şahitliği, hem kendi görevlerini yaptıkları, hem ümmetlerinin hali hakkında hem de hayatta bulundukları sürece ümmetleri üzerinde denetleyici, ıslah edici konumda oldukları anlamına gelmektedir.

4. Temsil ve İlahî Hükümleri İcra
Tüm Peygamberlerin kendilerine gelen vahiyleri aynen tebliğ ve ilan ettikten sonraki
görevleri “temsil” dir. Temsil, peygamberlerin kul olarak ibadetle ilgili ahkâmı bizzat
yaşamak; muamelat, ukubatla ilgili ahkâmı uygulamak ve ahlakî faziletlerde örnek
olmakla gerçekleşir. Onların bu temsil rolü iman, ibadet, muamelat, ukubat ve ahlak
alanında yani dinin tüm alanındadır.

PEYGAMBERLERİN SAYISI VE DERECELERİ
1. Peygamberlerin Sayısı
Kur'ân-ı Kerîm'de insanlara gönderilen peygamberlerin sayısı hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir.
Bazı hadislerde peygamberlerin sayısı hakkında bilgi verilerek, nebilerin sayısının 124 bin (bir başka rivayette 224 bin), bunların içinden 315 tanesinin de resul olduğu belirtmiştir. Kur’an’da adı geçen peygamberler 25 tane olup Kur’an’da adları geçmekle birlikte Üzeyir, Lokmân ve Zülkarneyn'in peygamberlikleri ise ihtilâflıdır.
 
Peygamberlerin Dereceleri
Allah’ın kendilerinden razı olduğu, risalet vazifelerini eda eden salih kullar olmaları
açısından peygamberlerin aralarında fark yoktur. Böyle olmakla birlikte peygamberler
vahiy alış şekli, peygamberliğinin devam ettiği süre ve coğrafyası açısından aralarında
bir üstünlük söz konusudur.
1. Ulü’l-azm Peygamberler
Bazı âlimlere göre peygamberlerin hepsi azim ve sebat sahibi olmakla birlikte çoğunluğa göre ulu’-azm peygamberler beş tane olup bunlar Hz. Nûh, İbrahim, Musa, Îsa ve Muhammed'in (sav) dir.
2. Resul ve Nebiler
Fazilet sıralamasında ulu’l-azm peygamberlerden sonra kendilerine yeni bir kitap-suhuf
ve şeriat verilen resul peygamberler gelir. Bunlar da Hz. Davud, Hz. Mûsa, Hz. İsâ ve
Hz. Muhammed’dir.
Fazilet sıralamasında resullerden sonra kendilerine müstakil suhuf-kitap ve şeriat verilmeyip önceki resullere tabi olan nebi peygamberler gelir. Bütün bunlara göre peygamberlerin en üstünü resul ve nebi olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammeddir. Ondan sonra –ister resul ister nebi olsun- Ulu’l-azm peygamberler, sonra diğer resul peygamberler, sonra da nebi peygamberlerdir. Her peygamber ise meleklerden ve tüm mükellef varlıklardan yani insan ve cinlerden üstündür
 

HALACAHAN
Wed 1 February 2017, 12:02 am GMT +0200
Allah razi olsun canan kardes boyle degerli paylasimlarda bulunmaniz cok guzel rabbim devamini nasip eylesin