- Sistem Değişse de Başarıya Giden Yol Değişmiyor

Adsense kodları


Sistem Değişse de Başarıya Giden Yol Değişmiyor

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Wed 26 October 2011, 11:15 am GMT +0200
Sistem Değişse de Başarıya Giden Yol Değişmiyor

Eylül 2008 36.SAYI

Başarılı öğrenciler için pratik bir yol gösterici olan dershaneler, teşekkürlük bir öğrenciye büyük başarılar vaat edemez. Ortalama bir başarı düzeyine sahip öğrencinin motivasyon ve ders çalışma sistemi mutlaka öğretmen ve aile işbirliğiyle yeniden düzenlenmeli.

Bundan yaklaşık dört yıl önce lise eğitim süresi üç yıldan dört yıllığa çıkarılmıştı. Avrupa Birliği’ne uyum yasaları çerçevesinde zaruri görülen bu değişime göre liselerin 4 yıllık olması gençlerimize yurt dışındaki liselerle denklik getirecekti. Önceki sisteme göre 3 yıl olan bir liseden mezun öğrenci yurt dışında lise mezunu kabul edilmiyordu. Bu ve benzeri pek çok sebepten dolayı ortaöğretim müfredatında bir dizi değişiklikler yapıldı. Zaman çabuk geçti. Yeni sistem ilk mezunlarını önümüzdeki 2009 yılında vermeye hazırlanıyor.

Liselerin dört yıla çıkarılmasının planlanmamış bir sürprizi gibi de olsa, bu yıl önceden mezun olmuş pek çok gencimizin işini hayli kolaylaştırdı. 2008’de genel liseler mezun vermediğinden, yıllardır üniversiteye giremeyen pek çok gencimiz bu yıl hayallerine kavuşma fırsatı buldu. Hem ÖSS sınavına giren aday sayısının önceki yıllara göre az oluşu, hem de üniversitelerin ilgili bölümlerinin kontenjan artırması ve taban puanlarını 20 puan kadar düşürmesi umut bekleyen gençler için büyük şans oldu. Şimdi gözler yeni sistemin müstakbel mezunlarına çevrildi. Bakalım seneye gençlerin üniversiteye girmeye hak kazanma oranında yeni sistem ne kadar etkili olacak?

Aslında Milli Eğitim yetkililerine göre öğrencilerin önceki yılların mezunlarına göre daha başarılı olması için pek çok sebep var. Öncelikle öğrenim yıllarına bir yıl daha ilave edildiği için ders yükleri hafifledi. Önceye göre haftada 40 saat eden ders süresinden 10 saat azaldı. Öğrenciler okuldan bir saat daha erken çıkma fırsatı buldu. “Bir saatçikten ne olur?” demeyin, öğrenci psikolojisi için az bir değişim sayılmıyor. Ders yükünün azaltılması ve ÖSS ile yüzleşmenin bir yıl daha ertelenmiş olması aslında okul başarısı ortalama düzeydeki pek çok öğrenciyi memnun etti. Daha az yorularak geniş geniş ders çalışabileceklerini düşünüyorlar. Bunlardan biri de bu yıl lise üçüncü sınıfa geçen Merve Sarıoğlu. Sakarya’nın Karasu ilçesindeki bir lisede okuyan Merve geçen yıl dershaneye gitmiş fakat dersler okul müfredatıyla uyumlu olmadığı için okul başarısını artıramamış. Bu yıl dershaneye gitmektense sadece okul derslerine yoğunlaşmak istiyor. Seneye üniversite hazırlığına hız vermeyi düşünuyor.

Gece gündüz ders çalışmaktan korkmayın

Diğer bir yönüyle yeni sistem, çalışkan bir öğrenciye liseyi daha az bir sürede bitirmeyi de vaat ediyor. Buna göre, 9. 10. ve 11. sınıflarda aldığı tüm derslerin not ortalaması 85-100 arasında olan öğrenciler dört yıllık lise eğitimini üç yılda bitirebiliyor. Bu öğrenciler, sekiz eğitim öğretim döneminden oluşan lise hayatını altı dönemde tamamlayabiliyor. Her yıl ayrı ayrı hesaplanacak yılsonu başarı notu, tüm derslerden girilen sınavların sonuçlarına göre belirleniyor. Öğrenci 11. sınıftayken 12. sınıfın derslerini alarak, liseyi üç yılda bitirebiliyor.

Üniversite öğrencilerine tanınan hakka benzer bir formülü içeren düzenlemeye göre, lise öğrencileri, örneğin Türk Edebiyatı dersinin 12. sınıfta devamı olan bölümünü 11. sınıfta alabiliyor. Yıllar içinde başarı grafiğini artırarak tüm derslerden yılsonu başarı notunun ortalamasını 85’in altına düşürmeyen öğrenciler, 11. sınıfta da 12. sınıfın derslerini alarak kısa dönemde mezuniyet hakkı elde ediyor...

Okulun süresinden ziyade iyi eğitim vermesi daha önemli

Aslında başarı oranı yüksek öğrenciler için okulların süresinden ziyade iyi bir eğitim vermesi daha önemli. Algılama kapasiteleri birbirine yakın öğrencilerin bulunduğu sınıflardaki verimliliğin yüksekliği kaçınılmaz bir gerçek. Bunun en net göstergesi Türkiye’deki en prestijli liseler olan Fen, Anadolu, Anadolu öğretmen gibi liselerden mezun öğrencilerin ÖSS’de başarı gösteren öğrenci oranının yüzde 70’inden fazlasını temsil ediyor olması. Kıran kırana OKS mücadelesi içine düşen öğrencilerin 6, 7 ve 8. sınıf boyunca uykularını kaçıran sebep de aslında bu gerçekten yani başarılı öğrenci güruhunun içine dahil olabilecekleri iyi bir liseye girebilme isteğinden kaynaklanıyor. Bir bakıma onlara üniversite kapıları OKS başarısı ile açılıyor. Verdikleri mücadele belki de pek çoğumuzun üniversiteye girerken verdiği mücadeleden kat be kat fazla. Bu yönüyle küçücükken dershane köşelerinde uyuklaya uyuklaya ders dinleyen eve gelince hangi ödevi yapsa vakit yetiştiremeyen bir taze öğrencilik hikâyesi hemen her evde ebeveynlerin içini burkuyor.

Tüm bu koşuşturma ve masrafa rağmen dershane eğitiminden mucizeler beklenmemeli. Zira en büyük mucize öğrencinin gerekirse sabahlayarak derslerini zamanında kavrayana kadar çalışmasıdır. Dershane sadece yol gösterici ve müfredatı toparlayarak 3 ya da 4 yıllık eğitimi özet olarak hızlandırmış bir pratik sistemdir. Okulda başarılı olan öğrenciler için dershaneler derleyip toparlayıcı olmakla birlikte okulda ortalama teşekkürlük bir öğrenci için çok büyük başarılar vaat edemez. Bu başarı düzeyine sahip öğrencilerin mutlaka motivasyon ve ders çalışma sistemleri danışman öğretmen ve veli işbirliğiyle yeniden düzenlenmelidir.

Çocuğunuz yeterince başarılı olamıyor mu?

Başarı oranı yüksek olmayan çocukların pek çok değişik sorun ve özellikleri bulanabilir. Aile öncelikle çocuğunu iyi keşfetmeye çalışmalı. İlgi alanlarını, sevdiği şeyleri, hayata bakışını, bir meslek ideali olup olmadığını, gelecek hayalinde neler yer aldığını anlamaya çalışmalı. Zeki ve yetenekli olmasına rağmen pek çok öğrenci eğitimli olma yahut bir meslek edinme mücadelesinde hedefine ulaşamaz. Bu sebeple ebeveyn çocuğun başarısını yükseltmek için mutlaka onu önce tanımaya çalışmalı. İkinci aşamada ailenin bilmesi gereken ise başarıyı yükseltmenin çok farklı yollarının olduğudur.

Öncelikle çocuğunuz okula devam etmesine rağmen derslerinde yeterince yüksek not alamıyor ya da ders çalışmayı sevmiyorsa yapmanız gereken ilk şey çocuğunuzun algılama sorunlarına yol açan bir rahatsızlığının olup olmadığını araştırmaktır. Bu sorunun başında dikkat eksikliği gelir. Genelde zeki ve yetenekli olmasına rağmen düşük başarı gösterdiğinde ilk dikkat edilmesi gereken sorun dikkat eksikliğidir. Televizyon ve bilgisayar alışkanlığı bulunan günümüz çocuklarında dikkat eksikliği hayli yüksek oranda yer alır. Aile çocuğunu mutlaka bir psikiyatra götürmelidir. Çünkü bu sorun çok kısa sürede kontrol altına alınabilir, fakat ailenin ve öğretmenin ilgisizliği sebebiyle pek çok çocuk yüksek not alabilecekken başarı gösteremeyip okumaktan uzaklaşır. Çünkü dikkatini derse ve hocaya yoğunlaştıramayan öğrenci dersi dinleyemediği için, düzgün not da tutamaz. İlk cümleleri algıladıktan sonra ikinci cümlelerde zihni dağılır. Bu tip çocuklara ders anlatan hocaların da öğrenciyi tanıması gerekir. Sık sık derse ara verip çocukların ilgisini çeken konulardan bahsedilmesi, fıkralar anlatılması, derse öğrencilerin de dahil edilmesi gibi yöntemleri kullanmalıdır. Ancak sınıflar hayli kalabalık ise öğretmenin de eli kolu bağlı kalır.

Başarıyı engelleyen ikinci sorun ise çocuğun okuma gereği hissetmemesi, dolayısıyla okuyup bir meslek sahibi olmaya yönelik bir idealinin bulunmamasıdır. Bazı çocuklar okumayı istemekle birlikte kafalarında bir meslek ideali beliremediğinden plansız çalışırlar. Bazen düşük bazen de yüksek not alırlar. Kendisine uygun meslek seçemeyen öğrencilere çeşitli testler uygulanarak hangi tür zekâya ve ilgiye sahip oldukları belirlenebilir. Çocuk eğer görsel bir zekâya sahip ise güzel sanatlar, tasarım gibi alanlara yönlendirilir. Sayısal yahut sözel yetenekli olanlar da ilgili mesleklere yönlendirilir.

Asıl zor olanı okumayı gereksiz gören öğrenciye ideal kazandırmaktır. Bu noktada her öğrenciye aynı yöntem uygulanmaz. Çocuğun ilgileneceği örnekleri iyi belirlemek gerekir ve bunun için ailenin desteğine ihtiyaç vardır. Bazı kız çocukları okumak istemez. Ailesiyle oturmak yahut evlenip ev hanımı olma hayali vardır. Aile bu noktada çocuğa baskı yapmak yerine ona vizyon kazandırma yönünde çalışmalar yapabilir. İlla bir meslek sahibi olmak için okumak gerekmediğini, toplum içinde kendine güvenli olmak, ihtiyaç duyduğu zaman kimseye maddi yönden muhtaç olmayacak düzeye gelebilmek için okumak gerektiğini izah etmeli. Pek çok kadın üniversite okuduktan sonra çalışma hayatına girmeden evlenip evinin hanımı oluyor nitekim. Burada tercihlere saygı gösterilmelidir. Ailenin çocuğu bilinçlendirmesi gereken konu ise ileride maddi imkânları bozulduğunda veya eşi vefat ettiğinde geçimini temin etmek durumunda kalabileceğini hatırlatmaktır.

Okulu yarıda bırakan bir arkadaşım şimdi benim desteğimle geçiniyor

Lisede okuyan fakat derslere pek ilgili olmayan kızına nasihatlerde bulunan Meryem Korkmaz’ın verdiği örnek pek çok gencin kulağına küpe olacak mahiyette. Meryem Korkmaz’ın ortaokulda çok samimi olduğu bir arkadaşı ailesiyle bir konuda çatışır ve okulu bırakır. Çeşitli sektörlerde çalışır, bir ara iyi paralar da kazanır. Ancak gözlerinde bir rahatsızlık baş gösterir. Görme zorluğu yaşamaya başlar. Eşinin maaşı ise tek başına aileyi geçindirmeye yetmez. Çok yetenekli olan bu arkadaşı şu an Meryem Hanım’ın desteğiyle geçinebilmektedir. Kızı ise annesinin bu arkadaşını çok sevmektedir fakat hikâyesini ilk kez öğrenir. Artık derslerine daha itina göstermektedir.

Çocuğunuzun başarısını değerlendirirken ergenliği de göz önünde bulundurun

Lise dönemi ergenlik çağının en zirvede geliştiği zamanlara rastlar. Ebeveynler çocuklarına bir ideal aşılamaya çalışıp, onları yönlendirme telaşı içinde ergenlik dönemi psikolojisini dikkate almayı gözden kaçırabiliyor. Ebeveynin yönlendirmeye çalıştığı genç bir yandan “kendini bulma ve kendi olma” savaşı vermekte olduğundan ailenin yönlendirmesine açık kapı bırakmayarak kendi tercihlerinde ısrar edebilir. Ailenin çocuğun ilgi alanlarını iyi saptaması ve ona göre çocuğu doğru yönlendirebilmesi çok önemlidir.

Bireyin yeteneklerine, ilgilerine uygun, sahip olduğu güçlerle ulaşacağı türden hedefler belirlenmesi çok önemlidir. Bu doğrultuda hedefini belirleyen gencin ailesinin beklentileri de göz ardı edilmez. Ancak beklentiler gencin hedefleriyle uyuşmuyorsa genç üzerinde gerginliğe neden olur. Anne babaların öğrencinin isteklerini, beklentilerini, sınırlarını yok sayarak, kendi amaçları ve kendi yapamadıkları doğrultusunda beklenti oluşturmaları ve çocuğun bu beklentilere uygun davranmasını arzulamaları doğru değildir. Ayrıca onun eğitimi için harcanan paranın karşılığını vermeleri tarzında bir yaklaşım göstermeleri de çocuk üzerinde baskıya yol açar. Çocuğunun başarıya ulaşmasını isteyen aile öncelikle onu çok iyi tanımalı ve hedefine ortak ve doğru çözümler üretebilmelidir. “Çocuğun başarısı ailenin de başarısıdır” sözü bu yüzden daha bir anlam arz eder…

Meral YÜCEL

mevlüdekalınsaz
Tue 9 September 2014, 06:09 pm GMT +0200
Esselmaü aleykum.. aslında çocuğun başarısında ailesinin ve eğitmenlerinin de büyük rolü var ki..ona küçük yaşta ders çalışmayı,öğrenmeyi,okumayı sevdirmeli ve devamlı motive etmeliler..ii bir motivasyon ve verimli çalışma başarıyı artırır..Rabbim bütün öğrenci kardeşlerimize zihin açılığı ihsan etsin..paylaşım için Mevlam razı gelsni..Meryem korkmaz'ın verdiği örnek yalnızca kızına değil hepimize ders oldu..

saniyenur
Tue 9 September 2014, 08:26 pm GMT +0200
Ve aleykumusselam ve rahmetullahi. Okulun süresinden çok iyi eğitim verilmesi kaliteyi artırır. Bu görüşe katılıyorum. Eğitimin kalitesi ne sadece öğrenciye ne öretmene ne de sadece aileye aittir. Eğitim iş birliğini gerektirir. Bu anlamda aile, öğrenci ve öğretmen işbirliği içerisinde olmalı.

MEHMET/8/A/ENES
Tue 9 September 2014, 11:00 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuh,  Allah Teâlâ paylaşım için razı olsun.  Başarının sırrı aslında kişide başlar ve yine kişide biter. Tabi çevre de bir etkendir başarıda.