- Sıradanlaşan şiddet

Adsense kodları


Sıradanlaşan şiddet

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 16 July 2012, 01:32 pm GMT +0200
Sıradanlaşan şiddet
Mustafa Fuat ER • 75. Sayı / EDİTÖRÜN NOTU


Geçtiğimiz günlerde televizyon ekranlarında ve yazılı basında yoğun olarak şiddet haberlerine şahit olduk. Çeşitli cinayet olaylarının yanında, aile içindeki şiddetin çeşitli örnekleri, kadına yönelik şiddetin akıl almaz misalleri de peş peşe karşımıza çıktı. Bu haberlerin en acımasızı şüphesiz 2009 yılında kaybolan Kayserili üç çocuğun katil zanlısının yakalanması haberiydi.  Kayseri'nin Talas ilçesinde, 21 Eylül 2009'da Ramazan Bayramı'nın 2. gününde şeker toplamak için evlerinden çıkan ve geri dönmeyen üç çocuğu öldüren, cesetlerini Yozgat’ın Çayıralan ilçesine gömen zanlı suçunu itiraf etti. Vahşetin derinliği üç çocuğun katliyle açık. Ama daha dehşetengiz olan cinayetin bir komşu tarafından işlenmesi.

Gazetelerin üçüncü sayfalarında, hepimizin bildiği televizyon programlarında buna benzer birçok vahşet haberiyle karşılaşıyoruz. Bu haberlerde şiddetin en öne çıkan özelliği olarak katıksız bir sıradanlık öne çıkıyor. Kocaların eşlerine işkence yapmaları, ağabeylerin kız kardeşlerini öldürmeleri, trafikte çıkan küçük bir tartışmanın cinayetle sonuçlanması, yürürken yaşanan basit bir sürtüşmenin ölümle sonuçlanması vs. gibi birçok haber, şiddetin anlamsız sıradanlığının altını çiziyor. Üç kayıp çocuk davasında olduğu gibi “kendi halinde sessiz biri” olarak tasvir edilen katil betimlemesi halihazırda kabullendiğimiz şiddetin somut bir ifadesi gibi: Şiddet yoğunluk eşiğini aşarak görünmezliğe, tanınmazlığa erişmiş durumda.

Son günlerde yükselen şiddet haberleri ilk bakışta şiddet olaylarının arttığına işaret ediyor. Oysa resmî rakamlara göre böyle net bir yorum için çok kuvvetli veriler mevcut değil. Bu da bizi doğrudan şiddetin değil, şiddetin görüntüye çıkmasının arttığı şeklinde bir yoruma götürüyor. Buradaki en büyük aracı ise -başta televizyon olmak üzere- medya. Medya, özellikle cinsellik ve şiddeti vazgeçilmez bir meta olarak pazara sürüyor. Böylelikle karşımıza medya-şiddet-toplum şeklinde, birbirlerini besleyen, güdüleyen bir fasit daire çıkıyor.

Şüphesiz şiddet olayları sadece medyadaki örneklerinden beslenmiyor. Bu, sebeplerden sadece biri. Kapitalizmin işleme soktuğu aynı mekanizma paralel bir şekilde aslında bir inanç yokluğunu da beraberinde getiriyor. Umberto Eco, geçtiğimiz ay kaleme aldığı bir yazısında, şiddet eylemlerinin, örneğin seri cinayetlerin ünlü olma, fark edilme isteğinden kaynaklandığından bahsederken “bu çılgınlığın” sebebini bir arkadaşının yorumuyla bağlıyor: “Marias, günümüzde olan bitenin, insanların artık Tanrı’ya inanmamalarından kaynaklandığı varsayımını ortaya attı. Eskiden insanlar, yaptıklarının en azından bir izleyicisi olduğunu bilirdi. Tüm hareketlerini (ve düşüncelerini) bilen, onları anlayabilecek ya da gerektiğinde yargılayacak bir ‘izleyici’. Kişi dışlanmış, işsiz güçsüz, yok oluşundan bir dakika sonra herkes tarafından unutulacak, benzerlerinin görmezden geldiği bir şansız olabilirdi, ama en azından ‘biri’nin hakkımızda her şeyi bildiği inancı vardı. ”

Farkına varmadan kabullendiğimiz ve büyüttüğümüz şiddeti bu ay Mostar’ın kapağına taşıdık. Tüm bu sıradan vahşetin sebeplerini görmek, bizi şiddete tutsak eden mekanizmaya dair bir taslak sunmak için. Tabii olursa şiddet karşısındaki bu kanıksanmışlığı bir yabancılaştırma etkisiyle dağıtmak için.

Önümüzdeki sayıda görüşmek dileğiyle…