meryem
Tue 7 September 2010, 05:58 pm GMT +0200
Şımarmak ve Şımarıklık
Derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine herşeyin kapılarını açtık. Öyleki kendilerine verilen şeylerle ´sevince kapılıp şımarınca´, onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar umutları suya düşenler oldular. (6/44)
Bir de yurtlarından refahtan şımarıp-azıtarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) ALLAH´ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. ALLAH, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır. (8/47)
Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddırsak, kuşkusuz; "Kötülükler benden gidiverdi" der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir. (11/10)
Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz." (21/13)
Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar. (23/64)
Biz, yaşama biçimleriyle ´refah içinde şımarıp azmış´ nice şehri yıkıma uğrattık. İşte meskenleri; çok az (bir zaman) dışında (onlarda) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) Varis olanlar biziz. (28/58)
Gerçek şu ki, Karun, Musa´nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü ALLAH, şımararak sevince kapılanları sevmez." (28/76)
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın ´refah içinde şımaran önde gelenleri´: "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir. (34/34)
İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarıp-azmanız ve azgınca ölçüyü taşırmanız dolayısıyladır. (40/75)
İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun ´refah içinde şımarıp azan önde gelenleri´ (şöyle) demişlerdir: "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz." (43/23)
Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." (54/25)
Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-öğreneceklerdir. (54/26)
Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı. (56/45)
Derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine herşeyin kapılarını açtık. Öyleki kendilerine verilen şeylerle ´sevince kapılıp şımarınca´, onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar umutları suya düşenler oldular. (6/44)
Bir de yurtlarından refahtan şımarıp-azıtarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve (halkı) ALLAH´ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. ALLAH, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır. (8/47)
Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddırsak, kuşkusuz; "Kötülükler benden gidiverdi" der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir. (11/10)
Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz." (21/13)
Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azab ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar. (23/64)
Biz, yaşama biçimleriyle ´refah içinde şımarıp azmış´ nice şehri yıkıma uğrattık. İşte meskenleri; çok az (bir zaman) dışında (onlarda) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) Varis olanlar biziz. (28/58)
Gerçek şu ki, Karun, Musa´nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü ALLAH, şımararak sevince kapılanları sevmez." (28/76)
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın ´refah içinde şımaran önde gelenleri´: "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir. (34/34)
İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarıp-azmanız ve azgınca ölçüyü taşırmanız dolayısıyladır. (40/75)
İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun ´refah içinde şımarıp azan önde gelenleri´ (şöyle) demişlerdir: "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz." (43/23)
Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." (54/25)
Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-öğreneceklerdir. (54/26)
Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı. (56/45)